/106/ SEN DAHA YANMADIN/
15 AĞUSTOS 🍂🍂
' Zihnimden sıyrılıp somutlaşmaya çalışarak omuzlarıma çökmek için çabaladı anılarım, anne. Fakat o, izin vermedi. O kalabalığın arasından geçerken sıkışan yüreğim, Erkam'ın akşam rengi gözlerini gördüğümde rahatladı. Omuzlarıma yük olmaya çalışan anılarım ise dost, kardeş bildiğim Berfu'ya sarıldığım an geri çekildiler. Tüm gece yalnızca ikisine odaklanarak savuşturdum üzerimde gezinen gözlerin ağırlığını. Babamın dediğini yaptım; Gözlerim onların beni çekiştiren gözlerini görmedi, kulağım hakkımda olan fısıldaşmalara takılmadı. Sevdiklerim sayesinde bu gece düşündüğüm kadar zor geçmedi annem.'
Etek uçları yerleri süpüren elbisesinin kenarlarını takılıp düşmemek için tüm gece yaptığı gibi bir kez daha kavrayıp kaldıran Esila, Berfu ve Meryem'in arasına oturduğu gibi arkasından gelen çocuklar da iki yanına oturdu. Kına gecesinin başından sonuna kadar Kenan'ın üç oğlu da yanından ayrılmamıştı. Gözlerinden uyku akan çocuklar Esila ile birlikte uyumak istedikleri için anne ve babalarının uyumaları için sarfettikleri sözleri duymazdan gelmişlerdi. Birde kınanın nasıl bir şey olduğuna dair duydukları merakları da vardı.
Berfu'nun odasında yere serdikleri örtünün etrafında Berfu, Meryem, Esila, Pınar ve çocuklar otururken Erkam ve Kenan getirdikleri sandalyelere oturmuştu. Zahide Hanım ise kızının yatağına oturmuş, acıyan yüreğinin közlerini taze tutmak istercesine tam karşısına oturan Esila'ya dikti gözlerini. Şu an odak noktası eline kına yakılmak üzere olan kızının yarın baba evinden ayrılacak olması olmalıydı ama Zahide Hanım, Esila'nın varlığına tahammül etmeye çalışıyordu. Oğlunun, ona olan bağlılığını idrak ettiğinden beri Erkam'ı tam anlamıyla kaybetmemek için dilinin ucunda gezinen zehir zemberek kelimelerini zaptetmeye çalışıyordu. Görmeye dahi tahammülü yoktu ama oğlu için öfkesini dizginlemek zorundaydı. Şu birkaç gün Esila'ya iyi davranırsa oğlu ile arasının az da olsa düzeleceğini düşünüyordu. Bu yüzden içinde büyüyen öfkesini dilinden uzaklaştırıp, bir parçasını gözlerine yansıttı. Bu kadarına hakkı olduğunu düşünüyordu. Zaten direkt olarak sevecen yaklaşması ne inandırıcı olurdu ne de o böyle bir şeyi yalandan da olsa kolayca yapabilirdi.
" Kızları niye gönderdiniz ki? Ne güzel şarkı türkü söyler, yer içerdik. Daha keyifli olurdu."
Meryem'in sarfettiği cümlelere yüzünü buruşturarak karşılık veren Zahide Hanım, oğlu Kenan'ın kendisine baktığını farkedince yüz ifadesini hızlıca düzeltip " Çekemezdim onların gürültüsünü." dedi ve hemen ardından " Hem rahat edin diye gönderdim. " derken sesinde bir parça ima bulundurdu. Sözde Esila'nın rahatını düşünüyordu ama sadece baş ağrısı daha da artmasın diye kınaya kalmak isteyenleri ellerine kına paketlerinden vererek konaktan yollamıştı.
Annesinin yaptığı ima ile karısına bakan Erkam, onunda kendisine bakmasıyla aldırma dercesine baktı. Zahide Hanım ne söylerse söylesin, bakışlarından hoş şeyler düşündemediğini anlayabiliyordu oğlu. Sadece Erkam da değil, çocuklar hariç hepsi bakışlarının farkında olduğundan sözlerine itimat etmiyorlardı.
" Berfu için dedim ben. Eksik hissetmesin."
" Eksik hissetmem yenge. Hem böyle daha iyi. Biz bizeyiz." Bunu derken gülümseyen Berfu, etrafına bakarak gülümsemesini büyüttü. Şu an ihtiyacı olan ailesi ile birlikte olmaktı. Kuzenleri olursa hepsinin Esila'yı bakışları ile rahatsız edeceğini biliyordu. Hem ağabeyleri de meraklı bir şekilde eline yakılan kınayı izleyemezdi.
Kapının açılmasıyla diğerleri gibi bakışlarını o tarafa çeviren Berfu, Dilan'ın geldiğini görünce elini yan tarafına vurarak gelmesini bekledi. Elindeki içeceklerin ve çerez tabaklarının bulunduğu tepsiyi kına tepsisinin yanına bırakarak Berfu ve Pınar'ın arasına oturan Dilan, Zahide Hanımın bakışlarını farkettiğinde kaçırdığı gözlerini getirdiği tepsi üzerinde gezdirdi. Zahide Hanım tarafından istenmediğini biliyordu, hatta annesi de gitmesinden yana değildi ama Berfu'nun yanında olma isteği ağır bastığı için gelmişti. Hem Yiğit'in tatlı darbeler savuşturduğu kalbini sakinleştirebileceği tek ortam şu an için burasıydı.
"Kim yaptırmak istiyorsa eline ipleri bağlasın. Hem bağlayıp hem kına yakarsam uzun sürer. Sabah erken kalkacağız."
" Kaç gibi kalkarız yenge?"
" Altı gibi." diyen Meryem, Berfu'nun çığlık atar gibi " Ne?" demesiyle irkildiği için parmağına aldığı kına örtünün üzerine düşünce başını sağa sola sallayarak örtünün üzerine düşen kınayı alıp, tepsinin kenarına bıraktı. Bu sırada Berfu'yu uykusuzluk derdi sarmaya başlamıştı.
" Saat zaten iki. Birkaç saat uykuyla gözlerim şişer benim. On gibi kalksak olmaz mı?"
" On gibi kalk tabi kızım. Rahatını bozma sakın. Ata da babanı bindirir, amcanın evine göndeririz."
Zahide Hanımın sinirle sarfettiği sözlere çocukların birbirlerine bakarak gülmesiyle Esila da dayanamayıp başını önüne eğerek güldüğünde Pınar ve Dilan ayıp olur diye gülme isteklerini bastırmaya çalıştı. Az önce irkildiği için kınayı yakamayan Meryem ise şimdi güldüğü için işini yapamıyordu. Kayınpederini davul zurna eşliğinde at üzerinde hayal ettiğinden bir süre sonra bedeni titreye titreye gülmeye başlamıştı. Kendini durdurması ise sağ tarafında oturan kocasının eğilerek omuzunu dürtmesiyle gerçekleşmişti.
Ağabeyinin aksine karısı gülümsediği için keyiflenen Erkam, Esila'nın yanaklarında oluşan küçük gamzelere tebessüm ederek bakıyordu. Hâlen daha gelmiş olmasına inanamıyordu. Onu kapı önünde gördüğü an uçup gitmişti sıkıntısı. Kardeşinin yüreğine bıraktığı sevinç ve hüzünle karışık duygulara ek karısının yokluğuna üzülen benliği onu kollarının arasına aldığında huzuru bulmuştu. Bir anda çıkıp gelmesi hakkında henüz konuşamamışlardı ve gecenin sonunda gözleri şişerek uyanacak diğer kişinin kardeşinden sonra kendisinin olacağından emindi. Çünkü kollarının arasına almak için sabırsızlandığı şiirine olan özlemi uyumasına kolay kolay izin verecek gibi görünmüyordu. Onun uykusuz kalmasına dayanamaz, kolları arasında uyutur, sonrasında saçlarını öpüp koklayıp, yüzünü izleyerek özlemini gidermeye çalışırdı.
Esila'nın gülen yüzüne ve gözlerine bakarak yapacaklarının hayalini kurmaya başladığı sırada arada geçen atışmalara kulak veremeyen Erkam, annesinin sesini ona duyurmak istercesine sesli bir şekilde " Oyalanmayın hadi. Bitirin de gidip yatalım. Bu gece burda kalacaksınız değil mi Erkam'ım?" demesiyle dalgınlığından kurtulup, yüzünü annesine doğru çevirdi.
Geldiğinden beridir ağabeyinin evinde kalan Erkam cevap veremeden çocuklar ondan önce itiraz cümleleri kurmaya başladı. Üçüde Esila ile uyumak istediklerini söylemeye başladığında yengelerinin koluna giren çocuklarına gülümseyerek baktı Kenan. Esila'yı bir an bile yalnız bırakmadıklarını karısından öğrenmiş, bırakacak gibi görünmediklerine ise şu an şahitlik ediyordu.
Annesine cevap vermeden bakışlarını Esila'ya çeviren Erkam, bir şey söylemesine izin vermeden karısının yüzüne bakmaya devam ederek " Abime gideceğiz." dedi. Şiirinin gülümsemesinin solmasıyla cevabını almıştı Erkam. Ve biliyordu ki sırf ikilemde kalmasın diye hatrına kalalım diyecekti.
Çocuklar amcalarının verdiği cevapla sevinirlerken, Zahide Hanım güç bela yüz ifadesini sabit tutmaya çalışarak " Siz bilirsiniz oğlum." dedi. Kalmaları için ortaya atacağı çok şey vardı ancak istemeye istemeye bu durumu kabullenmeye zorladı kendini. Onun açısından bakmak aklının ucundan dahi geçmemişti. Ve oğlunun karısının yüzüne bakarak cevap vermesi bir hayli zoruna gitmişti.
" Süs diye mi getirdin onları Dilan? Dağıt, yesinler."
"Sen ipini bağla Dilan. Elimiz yetişiyor ana, kendimiz alırız." diyerek öne doğru eğilip, tepsiden meyve suyu dolu olan bardağı alan Kenan, Esila'nın uzattığı çerez tabağını da alıp doğruluğunda Zahide Hanım, sabır çekerek etrafına bakındı. Öfkesi kime doğrulsa çocukları hızla önüne geçip, bertaraf ediyorlardı.
Bundan sonra geçen sürede gözleri çocukları ve diğerleri üzerinde gezinmiş, ara ara dikkatlerini çekebilmek için sızlanıp durmuştu. Ama ona dönen saniyelik bakışlar dışında eline geçen bir şey olmamıştı. Aslında Zahide Hanımın tek isteği Erkam'ın ilgisini üzerine çekebilmekti fakat oğlu gözlerini bir an olsun karısının üzerinden çekmiyordu. Esila'nın yüzünü ve oğlunun bu hâllerini görmeyi dayanamayınca oturduğu yataktan kalkıp içinden lanet okuyarak ağır adımlarla odadan çıktığında Esila üzerinden bir yük kalkmış gibi hissetti. Herkes gibi o da oğlu için kendisine çatmadığının farkındaydı. Ki Esila da Erkam için aynı ortamda bulundukları süre boyunca sıkıntısını belli etmemeye çalışmıştı. Onu ilk gördüğü an aklına telefonda ettiği beddualar gelmişti ve sadece o an hatır filan dinlemeyip sadece baş selamı vererek yanından geçip gitmişti. Ne yaşanmışsa yaşanmış Erkam'ın annesidir deyip elini öpmeye bir an için niyetlenmişti ancak karşılaştıkları sırada yanlarında kimse olmadığı için bunu yapmamıştı Esila.
Esila'nın, annesinin çıktığı kapıya göz ucuyla baktığını fark eden Erkam, o görmeden meyve suyunu almayı planlayarak tepsiye doğru eğildi. Tatil sonrasında yaptıkları testlerde şeker ve kolestrolü yüksek çıktığı için Esila her yediğine, içtiğine dikkat ediyor, çok sevdiği yiyecekler ile arasına duvar örüyordu. Şimdi ise o görmeden içinin gittiği meyvesuyunu içebilirdi fakat uzattığı elinin üzerine atılan fiske ile neye uğradığını şaşırdı. Bakışları tepside olduğu için karısının kendisine döndüğünü farkedemeyen Erkam, şiirinin " İçemezsin sen." demesiyle yüzünü buruşturarak doğruldu. Hoşuna gitmediğini yüz ifadesiyle belli ederken ifadesine birazda kıyamayacağını düşünerek acınma ekledi. Fakat hiçbir işe yaramadı. Şiiri yüz ifadesine aldanmayıp, uyarıcı bakışlarını atmaya devam ediyordu.
" Bakma öyle. Senin için diyorum ben. Şekerin çıkarsa ne olacak?"
" İlaç alırım." Gülümseyerek cevap veren kocasının gözlerinden gözlerini ayırmadan az önce almaya niyetlendiği bardağı eline alan Esila, hafifçe sırıtarak kendi önüne koyduktan sonra uzanıp diğerlerinin bardaklarını da önlerine koydu. Çocuklar için getirilen sütleri de onların ellerine veren Esila, kendi payı olan bardağı da önüne koyduğunda Erkam kollarını göğsünde bağlayarak tepkisini yüzünü buruşturarak gösterdi.
Berfu'nun " Annem gibi bakıyor şu an." demesi hepsinin Erkam'a bakarak gülmesini sağlarken, gecenin geri kalanı hoş sohbetler ve ara ara yükselen kahkahalar ile geçti. Bu süre boyunca ise şairin gözleri şiirinin varlığı üzerinden bir an olsun ayrılmadı...
🍂🍂🍂
Daha önce birçok kez babasından annesini dinlediği, çiçeklerini severken annesine nasıl bir sevgiyle bağlı olduğunu anladığı konağa adımını atarken aklına gelen yalnızca bunlar değildi. Şimdi Kenan ve ailesinin kaldığı bu konak Erkam'ın kendisinden gitmesini isteyişinin ve onu şehirden ayrılmadan önce son görüşününde anılarını içinde barındırıyordu. Aylar sonra kendisine 'gitmelisin' diyen adam ile birlikte konağa parmak uçları birbirine değerek giriyorlardı.
Meryem ve Kenan'ın arkasında yan yana yürüyerek avluya varan Erkam ve Esila, etrafta gözlerini gezdirdikten hemen sonra birbirlerine baktıklarında aynı anıları zihinlerinde misafir ettiklerini gözlerine ilişen silik kırgınlıktan anlamışlardı. Erkam birbirine değen serçe parmağını kına olduğu için sargılı olduğunu bir an unutarak şiirinin parmağına kenetleyerek tebessüm ettiğinde o anıları bir bir attı zihninden Esila. Yüreğinin etrafında gezinen burukluğun göğüs kafesinin altında yer etmesine izin vermeyip, avluyu aydınlatan loş ışıkların altında akşam gözlüsü gibi tebessüm etti.
" Çocuklar o odaya değil. Kendi odanıza gidin!"
Meryem'in hafiften kızar tonda çıkan sesiyle odaya koşuşturan çocuklarının arkasından bağırmasıyla Esila'nın parmağını gülümseyerek sıkıp bırakan Erkam, başını olumsuz anlamda sallayan ağabeyine döndü. Annelerinin yolda yaptığı tembihleri boşa çıkaran yeğenlerinin Esila ile kalacakları odaya girdiklerini görmesiyle gülümsemesi yüzünde dondu. Karısı ile hasret giderebilmesi için yalnız olmaları daha iyi olacaktı ama sanırım bunun için yeğenlerinin uyumasını beklemesi gerekecekti. Onların hevesini kırmak istemediği için " Bırak bizimle kalsınlar yenge. Heveslerini kırmayalım. " dediğinde Esila'nın onaylamasıyla serçe parmağını şiirinin parmağına değdirdi. Onun da kendisi gibi çocuklara kıyamadığını biliyordu. Üstelik yeğenleri gibi Esila da onları özlemişti.
" Uyuduklarında ara beni, gelip alayım Erkam."
" Zaten erken kalkacağız abi. Bölmeyelim uykularını."
"Toplatmadın yatakları sabah, ama ben bir ara çarşafları değiştirdim. Gidip bir döşek daha getireyim, rahat edemezsiniz. "
Esneyerek konuşan yengesine karşılık "Gerek yok yenge. Sığarız biz yatağa." derken aklına gelenlerle gülmemek için dudağını ısıran Erkam, karısının parmağını sertçe sıkmasıyla boğazını temizleyerek bir adım uzaklaştı. Göz ucuyla baktığı şiirinin yapma dercesine kaşlarını kaldırmasıyla başını aşağı yukarı salladı ancak onun ne düşündüğüne olan merakı yüzünden gülümsemesini daha fazla tutamadı. Sadece sıkıca sarılacaktı şiirine ama belli ki o, cümlesine farklı anlamlar yüklemişti.
" Baban ile Yiğit gelmedi ama bari Pınar gelseydi. Otelde kalmaları hiç içime sinmiyor Esila. Yarın ikna edelim de buraya gelsinler."
Özadlı konağından ayrıldıktan sonra otele gittiklerinde Kenan'ın ve Erkam'ın ısrarlarına rağmen otelde kalacağını söyleyen Emir Bey, yeğenlerine isterlerse onlarla gidebileceklerini söylemişti fakat Pınar ve Yiğit amcalarını yalnız bırakmak istemedikleri için Kenan'ın teklifini geri çevirmişlerdi. Babasının otelde kalması Esila'nın da içine sinmemişti ve isterse geleceğini de biliyordu ama mecbur bırakmak istemediği için bir şey diyememişti. Babasının yanına gittiğinde geçirdiği süre boyunca içi rahat etsin diye sürekli gülümsemiş, yorgunluğu yüzünden tam kuramadığı cümleler diğerlerini de gülümsetmişti.
" Ben ikna ederim." diyen Erkam hemen ardından " Çok geç oldu, uyuyalım artık." dediğinde Meryem aklına gelen şey ile Esila'ya doğru ilerledi.
" Aç mısınız? Babanlar da gelir diye odalarını hazırlayıp, gitmeden yemek yapmıştım. İstersen ısıtayım."
" Aç değilim yenge sağ ol." derken Meryem'in kurduğu cümledeki ayrıntı ile içinde ufak bir sızı hisseden Esila, genç kadının gözlerine teşekkür edercesine baktı. Birbirlerine iyi geceler deyip, odalarına doğru ilerlerken Meryem'in gün boyunca gelecekleri için sesinden bile belli olan sevincini düşündü. Bir zamanlar onunla aralarında iyi bir bağın olmayacağını düşünürken buraya geleceğini ilk ona haber vermişti ve şimdi onun evinde kalacaktı. Üstelik kına ve düğün hazırlığının birçok yükü onun üzerindeyken babası ve kuzenleri için oda hazırlamış, yemek yapmıştı.
Odaya girdiklerinde karşılaştığı manzara ile gülümseyen Esila, yere serili yataklara doğru yürürken ses tonuna dikkat ederek " Şunlara bak." dediğinde kapıyı kapatıp arkasını dönen Erkam da şiiri gibi gülümseyerek yeğenlerine baktı. Yengesine ' Zaten akşam yatacağız, kimse de gelmez, toplama.' diyerek yatakları toplamasına izin vermeyen Erkam, yan yana serili iki döşeğe sıkışarak yerleşen yeğenlerinin bunu kendilerine yer açmak için yaptıklarını anlayınca vakit kaybetmeden onlara doğru ilerledi. Yatağa girdikleri gibi uyuyan yeğenlerinin başlarını koydukları tarafa geçip, dizleri üzerine oturduğunda herbirinin alnından öpüşünü Esila gözleri dolu ve tebessümle izledi. Bu gecenin ağırlığı Berfu ve Erkam gibi yanından bir an olsun ayrılmayan çocuklar sayesinde de hafiflemişti. Onlardan gördüğü ilgiyi ve varlığına gösterdikleri sevinç ile sevgiyi hiçbir zaman unutamazdı.
" Aslanlarım benim."
Saçlarını okşama isteğini uyanma ihtimalleri yüzünden bastırarak ayağa kalkan Erkam, fısıldayarak " Toprak'ı neden getirmedin? Onu da çok özledim." dediğinde Esila " Kardeşleriyle kalmak istedi." diyerek kendisine doğru gelen akşam gözlüsünün bedeninde gezdirdi gözlerini. Uzun süredir takım elbise giymediği için gözüne bir farklı gelmişti. Daha doğrusu arzularına farklı gelmişti ama Esila benliğinde bir yoğunluk oluşmasın diye hızla farklı şeyler düşünmeye çalıştı.
Tam dikkatini dağıtacak bir konu bulmuştu ki önünde duran kocasının kollarını beline sararak mesafelerini kapatmasıyla alnını gövdesine yaslayıp, hasretini çektiği sıcaklığı teninde hissedişine şükrederken buldu kendini. Sarılışının verdiği hissiyatla gevşeyen bedeni, dudaklarını şakağına bastırmasıyla titrediğinde kına yakılan serçe parmaklarını havada tutarak avuç içlerini gövdesine bastırıp, başını geri çekti. Her zerresini özlediği adamın yüzüne doya doya bakma vaktiydi şimdi. Ama başını kaldırdığı anda yüzünü izlemeye fırsat bulamadan dudaklarını esir aldı akşam gözlüsünün dudakları.
Kalbinin her seferinde duracakmış gibi atışlarına alışması gerekirdi belki ama alışamamıştı Esila. Tek bir dokunuşu bile onu ölümün kıyısına tatlı ve arzu dolu bir heyecanla sürüklemekten vazgeçmiyordu. Nefeslerinin birbirine karışması özlemle dolup taşan benliğini ağır ağır farklı duygulara sürüklediği sırada kesilen nefesi yüzünden geri çekilmek zorunda kaldı. Bunu yapmadan önce ise akşam gözlüsünün alt dudağını ısırmayı ihmal etmedi.
Sızlanarak geri çekilen kocasının acı çeken ifadesiyle bir sorgulayarak bakması üzerine " Serçe parmağımı sıktın, senin yüzünden kınam bozulmuş olabilir." dediğinde Erkam ciddi misin der gibi baktı. Canını acıtma sebebinin kınasını bozmuş olma ihtimali yüzünden olması şaşırmasına neden olurken Esila bir anda parmak uçlarında yükselip bu kez dudakları arasına aldığı çenesini ısırdı. Bunu ne için yaptığını soramadan aldığı cevap ile bu sefer şaşkınlıktan gözleri irileşti Erkam'ın.
" Bu da çok yakışıklı olduğun içindi. Ben sana kendine çok özenme demedim mi? Kınada böyleysen gelmesem düğünde nasıl olacaktın acaba Erkam Bey?"
Erkam'ı göğsünden iterek kendisinden uzaklaştıran Esila, şaşkın ifadesine gülmemek için kendini tutarak odaya girerken gördüğü valize doğru ilerledi. Eğilerek valizin fermuarını açtıktan sonra Erkam'ın pijama takımını çıkarttı. Kendi valizi otelde olduğu için giyecek bir şeyi yoktu ve Meryem kendisi için bir takım bıraktığını söylemişti ama o yinede akşam gözlüsünün pijama takımının diğerini kendisi için aldığında Erkam'ın " Ne giyseydim?" demesiyle göğsüne bastırdığı pijamalarla doğrulup ona doğru döndü.
" Yine takım elbise giyseydin ama dikkat çekici olmasaydı. Neden parlak kumaş seçtin ki? Kravat takıp, düğmelerini ilikleyerek gövdeni göstermeyebilirdin. Ya da içine tişörtlerinden birini giyebilirdin. Ama Maşallah. Millet sana alıcı gözüyle baksın diye her şeyi yapmışsın."
" Bir miktar abartıyor olabilir misin?"
" Abartmayı sen yarın göreceksin Erkam Bey?"
Siyah renkli pijama takımını göğsüne vurur gibi bastırarak odadan çıkan karısının arkasından bakakalan Erkam, bir süre kapıyı izledikten sonra çocukların uyanmaya ihtimaline karşı gece lambasından uzaklaşarak giyinmek için odanının köşesine gitti. Soyunup giyindiği süre içersinde sarılıp öpüşürken bir anda geldikleri noktayı düşünüp durdu. Böyle hayal etmediği için asık suratıyla yatağına girip, yeğenin yanına yattığında içinden Esila'nın bu tavrını sürdürmemesini diledi. Kıskanılmak hoşuna gitmişti ama Esila'nın gözlerindeki ifadenin keskinliği yüzünden bunu belli edememişti. Sonra bir an intikam almak için kendisine bir hamle yapabileceği ihtimali aklına geldiğinde tavana bakan gözlerini sıkıca kapatıp, başını olumsuz anlamda salladı.
" Misilleme yapmaz ya. Yok, yapmaz yapmaz."
Kapının açılmasıyla gözlerini araladığında yarın başına gelebileceklerin ihtimalini düşünürken Esila yatağa doğru gelirken " Tişört hiç olmazmış." diyerek kendisine dikkatle bakan kocasının yanına vardığında ona sinirle bakarak yatağa uzandı.
"Giyinirken kendini biraz daha doldurup geldin galiba."
" Ceketin altına tişört giydiğini hayal ettim de... Off! Haksız değilim ki. Sen gömlek giyip kravat tak en iyisi."
"Ben sana sarılmayı hayal ederken senin kendine dert ettiğin şeye bak. Gel buraya."
Şiirinin boynunun altından kolunu geçiren Erkam, yanağını göğsüne yaslamasıyla çarşafa uzanıp, omuzuna kadar örttü. Dudaklarını vakit kaybetmeden kokusunu soluyarak alnına bastırdığında Esila, gözlerini kapatarak akşam gözlüsüne biraz daha sokuldu. Hava burada biraz daha sıcaktı ama özleminin kuvveti bunu umursayacak değildi.
" Pişman değilsin değil mi?"
Erkam'ın buraya gelişini kastettiğini anlayan Esila, başını hafifçe kaldırıp, traş kolonyası kokan yanağına dudaklarını bastırdı ve ayrılmadan önce " Değilim." diye fısıldadı. Tüm kaygısı Berfu'nun gözlerindeki sevinci gördüğünde ve kendisine sarıldığında yok olup gitmişti. Ve birde Erkam'ın gözlerinin içinin gülmesi vardı. Nasıl pişman olabilirdi ki.
" Erkam?"
" Söyle güzelim."
Yüzünü yeniden kocasının göğsüne yaslayan Esila, uzandığı gibi bastıran uyku yüzünden aklına gelenleri gözlerini kapatarak sarfetmeye başladı.
" Yarın konağa gitmeden önce elbise almaya gidelim, olur mu? Bir anda gelmeye karar verince elbise alacak vaktim olmadı. Düğün için buradan alırım diye düşündüğümden bu gece için Pınar ablanın elbisesini giymiştim. Çok güzel bir şey almam lazım. Görümcemin düğününde sıradan bir şey giyemem. Hem seni de kudurtmam gerek daha."
Esila zar zor toparlayarak kurduğu cümlelerin ardından son cümlesiyle Erkam'ı nasıl bir ruh haline soktuğunu bilmeden uykusuna yenik düşerken, Erkam şiirini biraz daha sarıp "Bebeğim benim. Güzelliğinle delirt beni. Ama tek kuduran ben olmayacağım,bil." diye mırıldandı. Ne giyerse giysin her şekilde güzel olacağını bildiği şiirini bu düşüncesi için bir miktar kızdırmaktan çekinmeyecekti. Kurduğu cümlelere bir karşılık alamayınca başını hafifçe geriye çekti. Şiirinin uyuduğunu görünce saatler öncesinde kurduğu hayallerini gerçekleştirme zamanının geldiğini anladı.
Günün ilk ışıklarına kadar şiirinin güzel yüzünü izledi şair. Ayrı kaldıkları günlerin acısını çıkarmak için durmadan kokusunu soluyup, saçlarından öptü...
🍂🍂🍂
" Nasılım?"
Kollarını iki yana açmış, kendi etrafında ufak adımlar atarak dönen şiirinin sorusunu elbisedeki yırtmaca odaklandığı için bir hayli geç farkeden Erkam, sabır dilenerek gözlerini kapattı. Kahvaltı ettikleri gibi ağabeyinin evinden ayrılmış, çarşıya gelmişlerdi. Pazar günü olduğundan sabahın ilk saatlerinde açık mağazalar bulmak pek mümkün olmadığı için kendi mağazalarına gelmişlerdi fakat Esila hiçbir kıyafeti beğenmemişti. Karısının ne tür elbiselerden istediğini tahmin etmek zor olmadığından arkadaşını aramış, mağazasını açmasını rica etmişti.
" Erkam?"
Dönmeyi bırakıp yanına yaklaşan karısının sesini duymasıyla gözlerini araladı. Elbise şiirine çok yakışmıştı, bunu inkar edemezdi ama o yırtmaç ' Kimin ne giydiği beni ilgilendirmez, isteyen istediğini giyer.' düşüncesine şu an taklalar attırıyordu. Şimdi ise beşinci elbisesini deneyen şiirinin gözlerinden en çok üzerindeki elbiseyi beğendiğini anlayabiliyordu.
" Beğenmedin mi?"
Bakışlarını güç bela yırtmaçtan ayırıp karısının bedenini inceleyerek bakışlarını yüzüne getirdiğinde elbisenin strablez oluşunu sorun etmediğini bir kez daha anladı. Yeşil renk şiirine en çok yakışan renklerden biriydi ve ela gözlerini ortaya çıkarmıştı. Muhteşemdi. Beline kadar uzanan, bacağını tamamiyle ortaya seren yırtmacı görmezden gelirse göz kamaştırıyordu.
" Beğendim. Beğenmemem mümkün değil, güzelim."
" O zaman neden cenazen varmış gibi bakıyorsun Erkam?"
Kurduğu cümleden sonra gülmemek için alt dudağını ısıran Esila, denedikleri içinde en çok bu elbiseyi beğenmişti. Göğsündeki taş işlemeler abartılı durmadığı için ve rengi yeşil olduğu için en çok içine sinen buydu. Ama o da yırtmacından rahatsızlık duymuştu. Tabi bunu Erkam'a söyleme niyetinde değildi. Kocasının kızaran yüzü, çatılan kaşları ve kesik kesik sabır dilercesine aldığı nefesleri onu kudurtma eyleminin harika ilerlediğinin kanıtıydı. Bu elbiseyi her şekilde giyecekti ancak kocası yapacağı değişiklikleri düğün başlayana kadar bilmeyecek, tüm günü bu surat ifadesi ile geçirecekti.
" Boğ beni Esila. Valla. Takayım akşam kravatı, böyle ben nefessiz kalana kadar sık. "
" Canım sen şu an bile doğru düzgün nefes alamıyorsun ki."
" Nasıl alayım? Çok güzel görünüyorsun, çok yakışmış. Nefesimi güzelliğin kesiyor ama yırtmacın da boğuyor. Bu arada sıkma kendi. Gül, gül. Kudurttun beni tebrikler."
Ellerini ceketinin altından beline koyup sinirle soluyarak başını vitrine doğru çeviren kocasının son kurduğu cümle ile avuç içini ağzının üzerine kapatarak gülmeye başlayan Esila, diğer elini kalbinin üzerine koydu. Kocasının sarfettiği son cümleye gülüyor olsa bile ilk kurduğu cümleler kalbinin hızını arttırmıştı. Romantik bir an yaşamıyorlardı, hatta Erkam'ın gözleri duygusallık namına bir kırıntı dahi barındırmıyordu ama kalbi yine de tutuşmuştu.
" Bu elbiseyi alalım." diyerek şiirine doğru dönen Erkam, halinden zevk alırcasına güldüğünü görünce bir an kaşları daha bir çatıldı. Fakat o tatlı haline dayanmak çok zor olduğundan yavaş yavaş yumuşadı ifadesi. Hatta o saniyeler içersinde onu vazgeçirmek için bir yol buldu. Mağazanın sahibi olan arkadaşı dışarıda olacağını söylediği için ikisinden başka kimsenin olmadığını bilerek aralarındaki birkaç adımlık mesafeyi kapattığında belini kavramak istedi ancak kameraların olma ihtimali yüzünden bunu yapmayıp, çareyi bedenleri neredeyse birbirine değecek şekilde yaklaşmakta buldu.
Bakışlarını onu etkileyebileceğini düşündüğü şekilde değiştirip, yüzünde gezdirmeye başladığında şiirinin gülümsemeyi bırakması başarılı olduğunun ilk göstergesi oldu. Bu bakışları genelde kalabalık arasında onu arzuladığını belli etmek amacıyla atar, şimdi olduğu gibi karısının utanarak gözlerini kaçırmasını sağlardı.
" Dediğim gibi elbiseyi alalım ama düğünde giyme."
Devamını beklercesine baktığı kocasının "Sadece evde giy. Güzel bir akşam yemeğinden gecenin sonuna kadar üzerinde kalsın. Hatta üzerinden çıkarmadan sevi-" demesiyle geriye doğru bir adım atıp, işaret parmağını kaldırarak son cümlesini tamamlamasına izin vermedi. Bakışları ve ses tonu yüzünden utancını es geçip kontrolü arzularına vermek üzereyken son anda amacını hatırladı Esila. Onu böyle vazgeçirebileceğini düşünüyorsa pek yanılmıyordu. Temas etmeden bile bu hâle gelmişti ve işin içine dokunuşları girse yenilgi kaçınılmaz olabilirdi.
"Elbiseyi alıyorum ve akşam giyiyorum canım. Bu arada diğer denediklerimi de alıyorum."
Esila, kocasına öpücük atıp gülümseyerek kabinlere doğru ilerlerken Erkam, bir süre öylece arkasından baktı. Vazgeçirme girişimi başarısız olduğu gibi kendine çok güvenen yanı da hüsrana uğramıştı. Kendi kendine "Sözde misilleme yapacaktım, kuduran ben oldum. Keşke boğma teklifimi kabul etseydi." diye mırıldandığı sırada çalan telefonuyla ceketinin cebinden çıkarıp, oturmak için kenarda duran pufa doğru ilerledi. Arayanın Berfu ya da ağabeyi olacağını düşünürken Emir Bey'in aradığını gördüğünde bekletmeden aramayı cevapladı.
" Günaydın, Erkam. Biz çarşıya geldik. Neredesiniz?"
" Günaydın. Caminin arka sokağındaki mağazadayız. Birazdan çıkarız."
" Esila, Hatice'yi aradı mı?"
" Buraya gelmeden önce aradı ama ulaşamadı. Kuaföre gitmeden önce evine uğrayacağız."
" Götürme, hatta tekrar aramak isterse biz gelene kadar oyala."
Dün şehre gelmeden önce konuştuğu ve kına gecesine geleceğini söylemesine rağmen gelmediği gibi aramalarına da cevap vermeyen Hatice Hanımı, merak eden karısına onu evine götüreceğini söylemişti Erkam. Duydukları yüzünden Hatice Hanımın başına kötü bir şey geldiğini düşündüğü sırada Emir Bey nedenini sormasına fırsat vermeden konuşmaya devam etti.
" Hatice burada değil Erkam. Esila şimdi evine giderse onu bulamayınca komşularına sorar."
"Başına bir şey mi geldi? "
" Geçen gece.. Ali ve ailesi trafik kazası geçirmiş. Kurtulan olmamış. Hatice de dün sabah cenazeye gitmiş. Esila geleceğini söylediğinde köyde olduğunu, kınaya geleceğini söylemiş. Az önce ulaştı bana. Söyleyip söylememeyi bana bıraktı. Buradan gidene kadar söylemeyelim diyorum. Onları kafasına takmasını istemiyorum."
İlk cümlenin etkisini üzerinden atmakta zorlanan Erkam, ne düşüneceğini bilemez bir şekilde bir süre etrafına bakındı. Onlar için zerre üzülmemiş, içi acımamıştı. Ama Esila dan emin olamıyordu. Oturup onlar için üzülüp ağlamayacağını tahmin edebiliyordu ama kafasına takacağı kesindi. Çünkü üzülürse adını anmak istemediği kadın için üzüleceğini, onun kimsesi kalmadığını düşünerek canını sıkacağını biliyordu. Bu yüzden " Bence de söylemeyelim." dedi. Düğünde aklını onlarla meşgul etmesini kendiside istemiyordu.
" Kimle konuşuyorsun?"
Karısının kabinden çıktığını görünce sorusunun cevabını vermeden önce " İşimiz bitti, biz çıkıyoruz." dediğinde Emir Bey'in " Biz de geldik sayılır, görüşürüz. " demesiyle
" Görüşürüz." deyip aramayı sonlandırdı.
Gülümsemeye çalışarak oturduğu yerden kalkan Erkam " Baban ile konuşuyordum. Gelmişler. " dediğinde Esila hızla daha önce denediği elbiselere doğru ilerledi.
"Saat kaç?"
" On'a çeyrek var."
" Oh iyi. Berfu kuaföre daha gitmemiştir. Yetişiriz. Ayakkabıları da sen alır mısın?"
" Alırım. Onları da bana ver." diyen Erkam, kenarda duran iki ayakkabıyı aldıktan sonra elbiseleri vermesi için kolunu uzattığında Esila, yeşil elbisesini bırakıp diğerlerini koluna bıraktı. Bir an vermeyince elbiseyi almaktan vazgeçtiğini düşünmüştü ki Esila elbise ile birlikte önüne geçerek kasaya doğru ilerledi.
" İnatçı şiirim benim."
Duyduğu cümle ile gülümseyen Esila, omuzunun üzerinden arkasına bakıp
" Ah benim hüsrana uğrayan şairim." dediğinde aynı gülümseme Erkam'ın yüzüne de yerleşti. O böylesine mutlu görünürken canını sıkmasına neden olacak şeyi nasıl söyleyebilirdi ki? Birbirlerinden bir şey saklanmayacaklarına dair verdikleri söz aklına geldiğinde yüreğine ilişen rahatsızlığı hızla defetti. Çünkü karısının söylemedikleri için ortada gönül koyacağı bir durum olduğunu düşünmüyordu. Onlar uzun bir süredir hayatlarında yoktu, umursanacak bir değerleride öyle.
Ellerinde paketler ile mağazadan çıktıklarında babası ve Erkam gözden kaybolana kadar ağır adımlarla sokağın diğer ucuna doğru Pınar ile birlikte yürüyen Esila, sokağı döndüklerini gördüğü gibi geriye döndü. Babası ve Erkam'ın olanları konuşmak için arabayı getirmeye beraber gittiklerinden habersiz mağazaya geri girdikten sonra onlar gelmeden elbiseyi verip, kaçta hazır olacağını öğrendiği gibi telaşla dışarı çıktığında rahat olmasını söyleyen Pınar mağazanın vitrinindeki elbiselere bakarken, Esila camdan yansıyan görüntüsüne baktı. Sağ eli saçlarının arasına uzandığında kuaföre gittiğinde yapacağı şeyin keyfi ile bir tutamını parmağına dolayıp, yansımasına bakarken gülümsedi. Elbisesi yüzünden yüzü şekilden şekile giren kocasının ikinci hamlesinden sonra vereceği tepkisini düşünerek "Bitmedi daha şair bey." diye mırıldandığı sırada arkasında duran araba ile parmağına doladığı saçını bırakarak Pınar ile birlikte arabaya doğru yürüdü. Hem Berfu için hem de kendisi ve Erkam için güzel bir gece olmasını dileyerek arabaya bindiğinde ne zaman duyacağını bilmediği haberin ön koltukta oturan ikilinin bakışlarının ardına gömüldüğünü bilmiyordu.
🍂🍂🍂
Geniş düğün salonunun en ucra köşesinden bile duyulan müzik sesi ve kiminin kim ne giymiş, kiminle gelmiş niyetiyle bedenlerde gezinen bakışları gibi kimileri de sevdiğini kaçamak bakışlarla süzüyor, büyüklerine yakalanmamak için dikkatli davranıyordu. Her bakışın altında farklı bir ima varken aralarında etrafa masum bakışlar atanlar çocuklar ve Pınar idi. İlk kez bir düğüne gidiyor değildi elbette ancak ilk kez böylesine kalabalık ve capcanlı renkler giyinmiş kadınların olduğu bir düğüne katılmıştı. Özellikle genç kızların üzerlerindeki fistanlar dikkatini çekmiş, dakikalar geçtikçe kendi giydiği elbiseyi beğenmez olmuştu. Dikkatini en çok çeken şeylerden bir diğeri ise halay başındaki orta yaşlı kadın olmuştu. Parmakları arasındaki mendili sallayış hızı gibi bedeninin ritme uyumuna hayran kalmıştı. Çoğunluk kasılarak halaya eşlik ederken o kadın ve birkaç genç halaya canlılık ve heves katıyordu. Kesinlikle buradan ayrılmadan önce kendisine fistan alacak, böyle halay çekmeyi bir şekilde öğrenecekti.
"Gerçekten çok güzel."
Ablası Pınar'ın düğündeki kadınların görünüşlerini ve halay çekişlerini kastederek konuştuğunu bilmeyen Yiğit, yan taraflarında olan masada oturan Dilan'a bakarak " Gerçekten çok güzel." dediğinde Esila, kuzeninin kolunu dürterek önüne bakmasını sağladı. Müzik sesinden Pınar'ın ne dediğini zar zor duymuştu fakat Yiğit'i duymasına bile gerek yoktu çünkü kuzeninin gözleri konuşuyordu. Dilan'a aşkla bakarken genç kızın ailesinin bakışlarını fark etme ihtimalini düşünüyor gibi görünmüyordu.
" Niye dürttün şimdi?"
" Dilan'a dik dik bakma diye. Abisi fark ederse ikiniz için de iyi olmaz. "
Mavi gözleri giydiği koyu mavi elbiseyle daha bir ortaya çıkan genç kızdan gözlerini ayırmak zor gelse de kulağına yaklaşarak konuşan Esila'ya hak verdiği için başını olumlu anlamda sallayan Yiğit, son kez Dilan'a baktıktan sonra yeniden bakmamak için dikkatini halay çekenlere vermeye çalıştı. Aylar önce kuzeninin yaşadıklarından dolayı kin beslediği insanların arasında olmak garip hissettirmeye başlayınca bu kez bakışları çocukların yoğunlukta olduğu alana kaydı. Fakat düşüncelerini bir türlü savuşturamıyordu. Berfu'nun hatrı için bu düğüne yine katılırdı ancak çekilebilir tek yanı Dilan idi.
"Benim manzaram bu olmamalı. " diye mırıldandığı sırada kolunda hissettiği baskıyla başını sağ tarafına çevirdiğinde gördüğü suret nefesinin boğazında düğümlenmesine neden olurken, Yiğit'in yüreğine nufüs etmek üzere olan telaş Pınar ve Esila'yı da yokladı. Çünkü Dilan'ın ağabeyi, Yiğit'in koluna girmiş, sesini duyurmak için yüzüne doğru eğilmişti.
"Çok hevesli bakıyorsun halaya kardeşim. Gel beraber girelim."
" Ben-ben halay çekmeyi bilmiyorum. "
" Çok kolay çok. Üç ileri üç geri. Zor değil, hemen öğrenirsin."
Ablasına ve Esila'ya kurtarın beni dercesine bakan Yiğit, göz ucuyla Dilan'a da bakmak istedi fakat kolunda hissettiği baskı artınca ayağa kalkmak zorunda hissetti. Şu an ne yabancı insanların arasına girmek zor geliyordu ne de bilmediği halaya girip rezil olmak. Benliğini tedirgin eden tek unsur yanında emin adımlar atarak topluluğa doğru yürüyen adamdı. Dilan'a olan bakışlarını fark ettiği için mi bunu yapıyordu yoksa Esila'nın kuzeni olduğu için mi bilemiyordu. Çünkü adamın yüz ifadesi ona istediğini vermiyordu. Boyu kendinden uzun ve yine kendisine göre kalıplı olan adamın yanında küçük hissetmesi tedirginliği yüzünden normal gelmeye başlamıştı.
Bir ihtimal kendisini kurtarırlar diye halayın sonuna katılırken Erkam ve Kenan'a bakan Yiğit, onların gülümseyen yüzlerini görünce pes ederek Dilan'ın ağabeyinin uzattığı serçe parmağına, parmağını geçirmek zorunda kaldı. Bilmiyordu ki halaya kaldırılmasını sağlayan Erkam idi.
" Ecel terleri döküyor resmen. Suratına bak şunun Esila, şimdiden kıpkırmızı oldu."
Gülmemek için kendisini zor tutan Esila, başını aşağı yukarı sallayarak Pınar'ı onaylarken oturdukları masaya gelen bu kez Meryem oldu. O da Pınar'ın koluna girmiş, " Böyle bir düğüne bir daha kim bilir ne zaman gelirsin. Gel tadını çıkar." deyip, genç kızın " Halay çekmeyi bilmiyorum." deyişlerine kulak asmayıp yerinden kaldırdığında Esila masada tek başına kaldı.
Dakikalardır Erkam ve babasının üzerinde gezinen bakışları halay çekmeye çalışan kuzenlerini bulduğunda amcası da bu anlara tanık olsun diye telefonunu hızla eline alıp, birkaç dakika boyunca video çekti. Amcasından sonra Mert'e de videoyu gönderdikten sonra telefonunu çantasına koyan Esila, gülümsemesini yüzünden silmeden Yiğit ve Pınar'ı yalnız bırakmamak için ayağa kalkacağı sırada yanına yerleşen beden ile kalbi müziğin ritmine ayak uydururcasına hızlandı. Çünkü saatlerdir Erkam ile doğru düzgün yan yana gelememişler, konuşamamışlardı. Hoş bir araya gelip doğru düzgün konuşamamış olsalar bile kocasının bakışlarından söylemek istediklerini anlayabilmişti Esila. İşte o bakışların etkisiydi kalbinin böylesine heyecanlanmasının nedeni.
Kuaförden döndüklerinde elbisesi üzerindeydi ve onları kuaföre bırakıp kendisine kıyafet almaya gittiği için şiirinin yaptığı değişiklerden bi haber olan Erkam, ilk olarak yırtmaca baktığından saçlarını boyattığını fark etmemişti. Arabadan indiği anda keskin bakışlarının yırtmacın ilk hâlinde olmadığını görüşüyle anbean yumuşadığına şahit olmuştu. Hem elbisenin görünüşünü bozmayacak hem de kendisini rahatsız etmeyecek şekilde bir kısmını diktirmişti Esila. Bu Erkam için içini rahatlatan bir sürpriz olmuştu. Fakat asıl sürpriz ile bakışları şiirinin yüzüne tırmandığında karşılaşmıştı.
Şiirinin saçları kızıl rengini almıştı. Ne uçuk ne de ağır bir tondaydı. Şairin yüreğinde yer alan alevlerin rengini almış gibi görünüyor, elbisesinden dolayı açık olan omuzlarına tel tel düşüyordu. Tıpkı kaleminden kâğıda düşen her harfin güzelliği ve huzuru gibiydi, köprücük kemiklerine değen uçları.
İşte o an dediğini yapmış, delirtmişti şiir şairini. Yırtmacına kafayı taktığı yeşil elbisesi, doğum gününde aldığı pırlanta kolyesi, dağınık topuz yaptırdığı kızıl saçlarıyla ve gözlerinin rengini ortaya çıkaran makyajı ile delirtmişti kalbini canının yarısı...
Aklını başından öyle bir almıştı ki kız kardeşi konaktan çıkarılırken o vakte kadar yüreğinde gezinen hüznün yerini dakikalar içinde kıskançlık almıştı. Bir saat önce başlayan düğünde bakışları hep karısının üstündeydi ve dikkatini bir tek selam verip yerlerine geçen davetliler dağıtabilmişti.
" Yaktın beni."
Duymuş olmasına rağmen Erkam'a omuzları birbirine değecek kadar yaklaşan Esila, " Anlamadım." dediğinde gözlerini etrafta gezdiren Erkam, yüzünü karısına doğru çevirdi. Ela gözleri kızıl rengini çok sevmiş gibi renklerini ortaya sererken, şiirinin dudaklarına bakmamak için iradesiyle savaşan adam, diğer yandan arzusuyla da savaş veriyordu. Şehvete aç bir arzu değildi bu. Onu sarmak, göğüs kafesinin ardına saklamak arzusuydu yalnızca. Masumdu. Tabi karısının yangına davet eden kiraz rengi kırmızılığında olan dudaklarına dikkat kesilmediği sürece.
" Yaktın beni diyorum, Elam."
" Dün gece de ben yanmıştım. Ödeştik."
" Haklısın." deyip gülümseyen Erkam, karısının ' ben kazandım' bakışları atarken yaşadığı sevincin yüzüne yansıyan tatlı halinin tadını bir süre çıkarttıktan sonra cümlesinin devamını " Sen daha yanmadın." diyerek getirdi. Tüm odağını Erkam'a verdiğinden müziğin sesine rağmen onu duyabilen Esila, kurduğu cümleye anlam veremeyip yüzüne sorgular bir şekilde baktığı sırada Erkam, bakışlarını saniyelik olarak dudaklarına indirip yeniden gözlerine çıkardı. Hafif aralık olan dudaklara saniyelik bakışı bile kalbini çıldırtmış, o şehvetten uzak arzusunu yoldan çıkarmaya davet etmişti.
" Ne demek istiyorsun?"
' Dün gece de ben yanmıştım.' derken kına gecesindeki yakışıklılığına gönderme yapmıştı Esila, ancak Erkam'ın ardından sarfettiği cümleyi anlayamamıştı. Konu kıyafetse eğer Erkam, dün gece söylediklerini dikkate almış görünüyordu. Sade, siyah bir takım elbise, beyaz gömlek giymiş, kendisinin giydiği yeşil elbisenin daha koyu tonlarında bir kravat takmıştı. Parfümünü bile çok hafif sıkmışken neden bir hamle yapacakmış gibi konuştuğunu anlayamamıştı Esila.
" Diyorum ki; sen daha sana dokunmak için deliren avuçlarımın arasında biriken ateşte yanmadın. Ben seni bakışlarımla, dokunuşlarımla daha yakmadım. Sen beni bu kalabalık arasında yaktın, ama ben seni gecenin sonunda yakacağım Elam. Benden tavsiye; kendini çok yorma." dedikten sonra göz kırpıp bir şey demesine fırsat vermeden ayağa kalkan Erkam'ın, halaya doğru ilerlemesiyle arkasından bakakalan Esila, bir süre ona bakıyormuş gibi görünsede aslında gördüklerini algılayamıyordu. Zihni az önce sarfettiği kelimelerin etkisiyle talan olmuş durumdaydı.
" Sen daha sana dokunmak için deliren avuçlarımın arasında biriken ateşte yanmadın... Öyle demek. Haklısın, ikimizde daha yanmadık."
Bir süre sonra kendini toparlayan zihni içinde bulunduğu ortama uymayacak görüntüler sunmaya başladığında yerinden kalktığı gibi kendisinin ve Pınar'ın çantasını Dilan'ın annesine emanet ederek genç kız ile birlikte halaya katıldı Esila.
Erkam ve Berfu'nun arasına girdiğinde gözleri bir kez daha beyazlar içinde bir melekten farksız görünen genç kıza kaydığında gülümsemesine karşılık vererek parmaklarını birleştirdi. Hemen ardından ise kınalı olan serçe parmağını kocasının parmağına geçiren Esila, soğuk tenine işleyen sıcaklıkla alt dudağını ısırarak başını hafifçe önüne eğdi. Üşümüyordu, havanın sıcaklığı yüzünden hafiften terlemeye başlamıştı bile fakat bedeni sanki onun sıcaklığını ister gibi ona yaklaştığı her seferde bilerek soğuyordu.
Giydiği topuklu ayakkabılar sayesinde neredeyse Erkam'ın boyuna yetişen Esila, kocasının parmağını hafifçe sıkmasıyla eğdiği başını kaldırıp göz ucuyla üzerinde gezinen kahverengi gözlerine baktı. Çok tutamadı gözlerini şairinin üzerinde çünkü tebessümü dikkatini dağıtıyor, adımlarını şaşırtıyordu. Bakışlarını hızla kocasından ayırıp attığı adımlara diken Esila, onun attığı adımı takip ederek hatasını düzeltiğinde başını kaldırmasıyla bakışları karşısındaki masada oturan babasını buldu.
Said Bey'in sağ tarafında Emir Bey ve Kenan otururken diğer yanında Hasan Özadlı oturuyordu. Hasan Ağa şehre geldiğini duysa bile düğüne gelmesine ihtimal dahi vermediği Emir Bey'e ara sıra göz ucuyla bakarken, Emir Bey bir kez bile ondan tarafa bakmamıştı. Kızı ve yeğenleri dışında çevresindeki hiç kimseye bakmıyor, bir tek Erkam, Kenan ve Said Bey ile konuşuyordu. Erkam yanından ayrılıp kızının yanına gittiğinde odağına halay çekmeye çalışan yeğenlerini koyduğunda bile aklında kızı ve damadı vardı. Her şeyden önce kızı için bu düğüne katılmış olsa da Erkam'ın da büyük bir payı vardı. İnsanların onun hakkında ne konuştuğundan, arkasından neler atıp tuttuğundan haberdardı. Yıllar önce o da Erkam gibi sevdiği kadın için babasına karşı durmuş, farklı bir şehirde yaşamaya başlamıştı. Bu pek sorun değilmiş gibi davransada içinde kopan fırtınaları tahmin edebiliyordu Emir Bey. Birebir aynı olmasada benzer noktalardan o da geçmiş, duyguların nasıl etkilendiğini ve benliğini nasıl etkilediğini tecrübe etmişti. Evet, bu insanlar arasında kızını yalnız bırakmak istememişti ama yalnız bırakmak istemediği, arkasında ve yanında olduğunu belli etmek istediği bir diğer kişi Erkam'dı.
Kızıyla göz göze geldiğinde sabit duran ifadesini kızının gülümsemesiyle değiştirerek gülümseyen Emir Bey, Erkam ve kızına baktığı süre boyunca onları Hasret'ine anlattı. İkisinin birbirine nasıl yakıştıklarını, uyumlarını, yüzlerindeki o huzurlu ifadeleri bir bir içinden geçirerek paylaştı Hasreti ile.
Hatalarım olduysa affola...
Düşüncelerinizi esirgemeyin lütfen...