Bölüm 73

1.2K 104 230
                                    

Mine'den

Suzan teyze kahve getirdiğinde kollarımdan bebeği alıp kanepeye yatırdı. Yanlarına yastık koyalım, düşmesin diyecektim. O zaten koymuştu. Meşhur pastasını gelen kahve ile yedim. Dediği kadar varmış. Sık sık gidip bebişime baktım. Melek gibiydi. Masumdu. Belki de dünyaya inen melekler önce bebek kılığındadır. Görevleri bitince de o vücuttan ayrılıp giderler. Kim bilir?

Misafirler ufak ufak dağılmaya başlayınca biz de ayaklandık. Masamızı topladık önce. Kalanına yardım etmek istesek de Suzan teyze bizi eve yolladı. Hatta kovdu. Duru da bizimle geldi. Bahçeye oturduk da boşluğa düşme hissi olur ya aynen o noktada birbirimize bakıyorduk.

-"Aaa hamak almıştık. Onu kuralım." Dedi yarim. Dahiyane bir fikir. En azından oyalanırdık. Kar eve girip hamağı getirdi.

-"Ee nereye kuracağız?" dedim.

-"Şu iki erik ağacının arasına olur bence." Dedi Duru. Hımm gölge de vuruyor güzel.

-"Uygun." Dedi Kar.

Ağaçların oraya gittik. Birinin hamağın ucundan tutmasını beklerken ikisi de gidip ağaçlara sarıldı. Ne yapıyorsunuz be? Akma vardır yapış yapış olursunuz. Bir de kıstırgaç diye böcek var. Kulağa kaçan da deniliyor. Onlardan çok gördüm burada. Kulağınıza kaçar, kıstırır bu kadar yakın temasa gerek yok şimdi.

-"Az sonra yapacaklarımız için bizi affet. Bizi kollarından atmaman için senden izin istiyoruz." Harbi bu ne abi? Ağaçla konuşuyorlar. Zehirlendiler desem aynı şeyleri de yedik. Votka kola yapsalar, kokarlardı. Hem öyle olsa bana niye vermediler?

-"İzin verdi mi bari?" dedim. Bana ters ters baktılar. "Ben duyamadım da cevabını." Hadi kedi olsa anlayacağım. Konuş konuşabildiğin kadar. Ama bu ağaç. Ağaç bu ağaç. Erik ağacı.

-"Verdi sevgilim. Sarıl bak nasıl konuşuyor? Gel kendin duy." Elimi tutmaya çalıştı. Yok ben böyle iyiyim. İnatlaştı bir kere. Bileğimden yakaladı. Aa zorla ağaca sarıltacak. Ben istemiyorum saçım akma olur. Sonra çıkmayacak ve keseceğiz canım saçımı. İmkânı yok sarılmam. Hem tanımadığım ağaç. Ayıpdır. Tuhaf şeyler dönüyor burada da hadi bakalım.

-"Evet o da bir can Mine'cim lütfen. Doğayla konuşmayı öğrenmelisin. Huzur verir." Yorum yapamayacağım. 1'e karşı 2. Kar'ı ezmemek adına ağaca gidip sarıldım. "Duydun mu?"

-"Evet."

-"Ne diyor?" diye sordu Duru. Ne diyecek Allah aşkına?

-"Selam söylüyor." Dedim

-"Sen de ona selam söyle."

-"Duymuş seni eyvallah dedi." Deyip bu saçma durumdan kurtulmak adına ağaca verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dileyerek çekildim. Yalnız savunduğumu az önce çiğnedim. Ama ağaç konuşmuyor. Tamam çiğnemedim.

Hamağın bir tarafını ben diğerini Duru bağladı. Kar ortada tutma görevi üstlendi.

Bitince, Duru "İlk ben denemek istiyoruumm." diyerek kendini hamağa attı. Gümbürtüye gitmese bari kız. İpleri yeteri kadar gerdirmediğimizden yere kadar indi. Yoldan geçen bir karınca ayağa kalksa Duru'ya değerdi.

-"En azından yere değmedin." Dedim iki büklüm olan kıza.

-"Çok iyimsersin." Dedi. İşin iyi yanını görmek lazım. Hem de mantıklıyım. Ağaçların konuşmayacağını biliyorum en azından. Çiçeklerle konuşuyorlar fakat. Ama onlar çiçek açarak cevap veriyordur. Ağaç ne yapsın? Düşünsenize ters bir şey dediğinizde gerilip dallarıyla şöyle bir çaktığını. Sağlam indirirdi valla. Neyse cevap olarak ağaç meyve verebilir şimdi. Ama konuşarak cevap vermez. Yine ben haklıyım. Ne kadar mükemmel bir insan oldum ben böyle, harikayım. Duru hamaktan kalkmak için debelenince benim bağladığım yer çözüldü ve hamağın tahtası Duru'nun kafasına çarptı. Gelen çığlıkla yere düşme merasimini izledik. Şey gibiydi aynı. Ağa yakalanan balık. Deniz kızı desem olmaz. Bir tek deniz kızı var o da benim güzel nişanlım. Ben deniz olayım sen hep daha derine dal be sevgilim. Özümü bul çıkar yine ben sende kaybolayım.

Mine Çiçeği (G×G) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now