Bölüm 70

1.4K 107 240
                                    

Kar'dan

Yolu tarif ettim. Kısa sürede vardık. Kaldı son 6-7 dakikamız. Sahile indik. Hemen yere yazgıyı serdim. Dört köşesine taşları koydum. Havanın rengi değişmeye başladı iyice. Biz hazırdık. Tam istediğim gibi kimse yoktu. Çarşaf gibi durgun denizin tam ucundan güneş başını uzattı. Büyüleniyorum şu manzara karşısında. Mine'me baktığımda gözleri üzerimdeydi.

-"Kaçıracaksın." Dedim.

-"Kaçırmıyorum.” Dedi. O beni izlemeyi tercih ediyordu. Ve itiraf etmeliyim ki çok hoşuma giden bir sözü vardı söylediği. Çekmedi gözlerini. Geliyor. “Güneşin doğuşu senin gözlerinde bebeğim.” Bir kez daha kalbimden vurdu. Uygulamalı romantik. Öptüm dudaklarından. Başımı boynuna soktum. Huzurum, mutluluğum, yaşam kaynağım. Sarıldı iyice. Gökyüzündeki renkler hâlâ çok güzelken elinden tutup kaldırdım. Üzerimizdekileri çıkarıp denize attık kendimizi. Üşümüyordum. O varken hiç üşümüyordum. Yüzdük, sarıldık, öpüştük. 1 saniye bile gözümüzü ayırmadık birbirimizden. 1 saniye görmesem özlerdim çünkü.

Çıkıp kurulandık. Artık böreğin tadına bakma sırasıydı. Bayan gurmeye bir peçeteye sarıp verdim. Aldı ama yemedi. Ha doğru salak kafam, kız düşünceli. Ben de almadan başlamaz. Bir parça da kendime aldım. “Başla hayatım.” Dedim. Gülümsedi. Çok ufak bir parça ısırdı. Yüzünü inceliyordum. İfadesi güzeldi gülüyordu ama o kadar yavaş yiyordu ki. Isırıkları çok minik, çiğnemeleri çok yavaştı. Bir şey yanlıştı sanki. Ayy kesin tuz yerine şeker attım. Off. “Sevgilim yeme dur.” Durup baktı bana.

-"Neden? Çok güzel.” Düşündü gözleri elindeki böğreğe kaydı. Aniden geri döndürdü bakışlarını. “Aa fotoğraf mı çekilecektik? Düşüncesizlik ettim. Özür dilerim. Şey yaparız ya şey. Böreği ters çeviririm hiç yenilmemiş gibi olur.”

-"Hayır ya. Kötü olmuş o yeme. Zorlama kendini.”

-"Yoo kötü değil çok güzel.”

Elindekinden bir ısırık aldım. Ee gerçekten güzel bu. Neden yavaş yiyor ki? Hasta mı, hasta mı ettim, uyutmadım da kızı. Gerçekten ben aşırı düşüncesizim. Ateşine baktım. O da normal. “Neden yavaş yiyorsun?”

-"Çok emek verdin yemeye kıyamıyorum. Tek lokmada bile yerim bunu. Hemen bitsin istemiyorum. Tadını çıkaracağım.” Ama sen ne mükemmel bir sevgilisin ya.

-"Sevgilim sen iste ben her gün yaparım. Gülüşün var ya senin o muhteşem gülüşün üzerimdeki tüm yorgunluğu çeker de alır. Lütfen normal bir şekilde ye. Asıl ben sana kıyamam.” Öptüm yanağından. Bir ohh çekti. Candan ötem be. Sodalardan açtım. Uzatım. Yine de o yavaş yemeye devam etti. Ne demişti Cemal Süreya “Bazı insan ruhlarının denize kıyısı var sahiden. Onlarla konuşunca sanki bacakları denize nazır uzatıp huzur buluyorsun.” Mine de öyle bir ruha sahipti benim için. Yokluğu ölümden farksızdı.

Güneş iyice yakmaya başlayınca bizim de uykumuz geldi artık. Esnemeler aldı başını gitti. Arabamıza atlayıp döndük evimize. Duşumuzu alıp yatağa attık kendimizi. Çok yorgundum. Boynuna sokuldum. Nefesi saçlarının arasında dolaşıp gitti. Gözlerimi kapatıp onun hissetmenin huzuruyla uykuya daldım.

...

Sevdiğimden önce uyandım. Fazla kıpırdamamaya çalıştım. Onu izledim. Yüz hatlarını, kıvrımlarını. Dudağının sarkık duruşunu. İzledim izledim ama uyanmıyor. Canım sıkıldı ama izlemekten değil, bu güzelliğe bakıp da dokunamamaktan. Hani şey gibi. Misafirliğe gidersiniz. Önünüze çok lezzetli yemekler koyulur. Ama herkes masaya oturmadan, ev sahibi servis yapmadan şu sarmalardan iki tane yiyeyim diyemezsiniz. Benim de ev sahibim uyanmadan bu lezzetli yemeğe ulaşmam mümkün değildi. Dudaklar tatlı niyetine. Çok yoruldu galiba. Bu derece derin uyurken de uyandırmaya kıyamıyorum. Dayanamadım boynundan öptüm hafif gülümsedi. Rahat bırakmam gerekiyordu onu. Ses çıkarmadan yukarıya çıktım. Eskiz defterim ile kalemlerimin olduğu kutuyu aldım. Sessizce yanına geri döndüm. Hazır uyuyorken bu güzel yüzü kağıda dökmenin vakti gelmişti. Portre çalışmak bir bakıma karşıdakini ezberlemekti. Onun her bir detayına aşıktım. Her bir detayı ise mükemmeldi. Yavaş yavaş yüzü kağıtta belli olmaya başladı. Melek gibiydi. Çizimim bitince uzaktan tutup baktım. Baya benzedi. Seni seviyorum yazıp yanına bıraktım. Uyanınca görsün diye. Yine dayanamayıp o bal dudaklarına bir buse bıraktım. Yetmedi. Yutkunmakla kaldım. Neyse su içip geleyim ya. Aşağıya indim. Bir koca tepsi böreğimiz vardı. Mine’m ne kadar yemeğe kıyamasa da hepsini yememiz imkansızdı. Duru, Dudu teyze ve Begüm abla aklıma geldi. Begüm abla hamile çünkü. Onu atlayamam. Eve gelen olursa da ikram ederim. Yemek yapınca dağıtma işi ne kadar zor yahu. Tüm siteye dağıtsan dağıtırsın. Onun hatırı kalmasın bunun da derken ohoo. Bir de boş tabağı dolu yollama olayı var. Aa Derya teyzenin tabağını da kırdık. Unuttum ben onu. Tüh. Umarım takım değildir. Ne olur olmasın. Neyse tabakları hazırlayıp teker teker evleri dolaştım. Dönüşte otoparkta oyun oynayan çocukları çağırdım. Birer parça börek sardım peçeteye ve ellerine verdim. Karşılık olarak hepsinden teker teker teşekkür öpücüğümü aldım. Duru ile öyle az mı yedik. Acıkır ekmeğe salça sürer yine de oyundan geri kalmazdık. Keyfini çıkarırdık. Hem salçalı ekmek candır. (Yazar sevmiyor, üzgünüm.)

Mine Çiçeği (G×G) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now