Bölüm 46

2K 117 159
                                    

Mine’den

İnsanların uğultusunu Kar'ın konuşması bastırdı. Yüreğim ağzımda dudakları arasından çıkan sözcüklere hapsolacaktım. İyi ya da kötü. Sonsuza dek.

“Bir arkadaşım demişti az sevmek daha çok seveceğim anlamına gelir. Şimdi az seveyim ki ileride daha çok seveyim.” Kalbimi durduracaksın. “Sevdiğim bir kitaptan bir alıntı yapacağım. Hiç sana söylemediğim ama hep söylemek istediğim bu sözleri duy istiyorum. Hastanedeyken aklımdan geçenleri bugün dile getirmek istiyorum. Seni hala az tanıyorum ama daha çok tanımak istiyorum. Mine sevgilim gelir misin yanıma?” ahh sahneye çıkıyorum. Endişelerim anlık olarak değişiyordu. Ne gün ama. Bakmayın bana bakmayın. Ağır ağır yürüdüm veya ben öyle düşündüm. Kar’a ulaşmak ne zormuş bakışların ağırlığını omuzumda hissettim. Yanına vardığımda sağ tarafına geçip belini tuttum. Rahatlattı ona dokunmak. Bakışlarında aşkı yakaladım bu daha da rahatlattı.

Sen de fark ettin mi?” neyi? Kaçırmışımdır ben. “Az dediğin, küçük bir kelime. Sadece A ve Z. Ama aralarında koca bir alfabe var. O alfabeyle yazılmış on binlerce kelime ve yüz binlerce cümle var. Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında. Biri başlangıç, diğeri son. Ama sanki birbiri için yaratılmışlar. Yan yana gelip de birlikte okunmak için. Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler. Senin ve benim gibi... Bu yüzden, belki de az çoktan fazladır. Belki de az, hayat ve ölüm kadardır! Belki de seni az tanıyorum, seni kendimden çok biliyorum, demektir. Bilmesem de öğrenmek için her şeyi yaparım, demektir. Belki de az, her şey demektir.
Ve belki de, benim sana söyleyebileceğim tek şeydir… Bu yüzden sevgilim seni az seviyorum...” tüm  bunları gözlerimin içine bakıp söylerken yüreğime işledi tekrar tekrar. ‘Az’ın anlamı bu kadar güzelse, az seni ve beni temsil edecekse ömrümün sonuna kadar böyle az sev be sevgili. Çok sevme. Biz seninle başlangıç ve son olalım. Birlikte başlayıp birlikte bitelim.  İnsanların alkışlarını duyamaz hale geldim. Yine dünyadan götürdü beni başka yere. Baş başaydık ve bizden başka kimse yoktu. Sarıldık birbirimize. Çarpan kalplerimiz dokundu birbirimizin göğsüne. Belki de biraz okşadı. Ayrılıp devam etti. “Aşk aslında garip bir duygu, herkesin yaşamasını isterdim. Çok özel bir şey. Yıllar önce bir sohbet dinlemiştim radyo kanalının birinde. O zaman anlattıklarını pek anlamasam da Mine’yi gördükten sonra tamamen hak verdim. Aklımda kaldığı kadar anlatacağım. Şöyle diyordu. Ruh aşkı gördüğü anda aşka aşık olur. Onu bir kere gördüğünüzde tanırsınız ve bir daha peşini bırakmazsınız. Gerçekten öyle. Ben aşkı Mine’de gördüm, tanıdım ve bir daha ondan ayrılamadım. Çünkü aşka aşık olmak ruhun kaderinde vardır. Kaderi de önleyemezsiniz. Benim ruhum var Mine'nin ruhu var, peki bu aşık olduğumuz aşk nerede? Aşk ikimizin oluşturduğu bir mucize aslında. Ve biz ona aşık olduk. Aşkı gördükten sonra ruhun içinde önlenemez bir tutku bir arzu uyanır. Ruh aşkın peşinden koşar. Aşka kavuşma umuduyla koşar. Koşmasa, bıraksa bilir ki gitse de yanacak gitmese de yanacak.  Ben gidip yanmayı tercih etmekle ne doğru bir karar almışım ki hiç pişman olmadım, olmayacağım. Çünkü insan ruhu peşinden gidebilecek en değerli şey olduğunu bildiğinden dolayı aşkı asla bırakmaz. Ruh yapamayacağını düşündüğü bir sürü aşamadan geçtikten sonra aşkla bir olabilir. Aşk, ruhun ölüme dahi göze alıp teslim olduğunu gördüğünde onunla bir olur. Ben aşkım için bu aşkın sahibi Mine’m için derdimin dermanı olanım için gözümü bile kırpmam ölürken. Biz aşka aşığız. Birbirimizin kalbinde bulduğumuz aşka aşığız. Seni sonsuza kadar seveceğim sevgilim. Hep daha çok seveceğim.” Güzel gözlerinde kaybolmak da aşka dairdi. O konuştukça ben kayboldum. “Size tek bir tavsiyem olacaktır. Aşktan korkmayın. Aşk inanılmaz bir şeydir. Yüzünüzü aptal aptal güldüren aklınızı alıp götüren bir şeydir. Doğru kişiyi bulduğunuzda ruhunuz zaten onu tanıyacaktır. Ondan ayrılamayacaksınız. Dediğim gibi aşık olun ve onu hiç bırakmayın. Üçüncü şahısları da aranıza sokmayın. Aşk sade ve sadece iki kişiliktir.” Bana baktı tekrar. “Sadece sen ve ben.” Bitirdiğinde elim ayağım titriyordu. Bu kadar hisli nasıl olabiliyordu? Aşkı bu kadar güzel nasıl biliyordu. Sarıldık yine. Ayrılmasak hiç diye düşündüm. Ne güzel seviyordu, ne güzel aşıktı. Aşka aşığım diyordu bizim aşkımıza. Hiç düşünmediğim bir şeydi aşka aşık olmak. Haklıydı. Dediği gibi onu ilk gördüğüm anda tanımıştım ve bir daha bırakamamıştım. Kulağına fısıldadım “Harikasın ve kalbime sahip olduğun çok şanslıyım. Bana geldiğin için çok şanslıyım. Seni seviyorum.” Yüzüne baktım. Gözlerinin içi gülüyordu. Öptüm yanaklarından bir daha sardım bedenini. Her sarılışım daha iyi geliyordu bana, bize. Ayrılıp elinden mikrofonu aldım. Sağlam elimle elini tutmak istedim. Tuttum. Acıyı hissedemeyecek kadar heyecan ve aşk vardı içimde. İnsanlara göz gezdirdim. Baya duygusala bağlamışlardı. Çiftler sarılmıştı birbirlerine. Şimdi konuşma sırası bendeydi. Sevgilimin oluşturduğu bu güzel ortamı mahvetme sırası da diyebilirim. Ne cesaret konuşacaksın ki ya. Neyse Allah büyük ben başlayayım da devamı gelir.

Mine Çiçeği (G×G) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now