Bölüm 74

20.2K 1.2K 335
                                    

Polisler, artık cesetten kalan parçaları torbaya yerleştirdiklerinde elimi mideme yerleştirdim

ओह! यह छवि हमारे सामग्री दिशानिर्देशों का पालन नहीं करती है। प्रकाशन जारी रखने के लिए, कृपया इसे हटा दें या कोई भिन्न छवि अपलोड करें।

Polisler, artık cesetten kalan parçaları torbaya yerleştirdiklerinde elimi mideme yerleştirdim. Bir parmağımla pencereyi aşağıya indirirken oturduğum koltukta geriye yaslandım. 

"Mezar taşı nereden çıktı, anlamıyorum ben." diye isyanda bulunduğunda Candaş, sesim çıkmadı. Bir arabanın içinde gizlice onları izlemeye devam ediyordum. "Mezar taşı sırf her şey daha çok belli olsun diye değil mi abi? Yahu bizden başka sanki kim biliyor, sıçacağım ben bu işe!" dedi dayanamayıp bağırırken.

"Sakin ol bir Candaş." diyerek Kenan hepimizden daha çok sakin kaldığında dilimi dudaklarımın üstünde gezdirdim. Polis arabaları cenaze nakil aracının peşinden gidiyorlardı arka arkaya. Geriye bir ekip kalmıştı. Olay yerini dikkatle incelemeye devam ediyorlardı.

"Nasıl sakin kalayım Kenan? Her şey bombok olacak. Hayatımız yeni düzene giriyor derken başımıza üşüşecek tüm piyasa. Koca'yla ilgili gerçekler döküldüğünde hepsi yanacak çünkü."

Kenan, sesli bir nefes verip sustuğunda Candaş'a hak verdiği apaçıktı. Her şey kötü olacaktı. Çok kötü.

"Ben kimin söylediğini biliyorum."

Karan'ın sesi sürücü koltuğunda ilk defa duyulurken yine ona bakmayıp karşımdaki ekibi izledim.

"Ben biteyim diye yaptı. Ben buradan uzaklaşayım diye." Göğsüm kalkıp indiğinde, "Bunu kesinlikle Eyşan yaptı." dedi. Aldığım nefes içimde dağılmıştı. İlk defa karşıdan bakışlarımı çekip Karan'a baktığımda onun gözleri zaten bendeydi.

"Olabilir mi böyle bir şey?" Candaş düşünceli bir sesle olup olamayacağını tartıyordu.

"Karan haklı. Sizin dışınızda o biliyor. Kesinlikle o yaptı." diye tısladığında Kenan, "Zümra, sende bir şey desene." dedi Candaş. Yeniden önüme dönüp ekibe bakmaya başladığımda içimde hep fazlası olduğunu iddia ettiğim öfkenin milyonlarca katı çıkmıştı. Ayak parmak uçlarıma kadar hissediyordum; fakat yüzüm öfkemi belli etmiyordu.

"Onun nerede olduğunu öğren." dedim soğukça.

"Eyşan'ın mı?" diye sorduğunda tekrar etmedim kendimi. "Zümra, belkide açmayacak." Yine sessiz kaldım. Birkaç dakika sonra karşı tarafın telefonunun çaldığına dair sesi duydum az çok. "Neredesin Eyşan?" Candaş, onu dinledikten sonra telefonu kapatmıştı. "Bir önceki evindeymiş." dediğinde ellerimi dizlerime yasladım.

"O eve sür." dedim başka bir şey demeden. Karan, bunun için oyalanmayıp dediğimi yaptığında olay yerinden uzaklaşmıştık. Sağımızda ve solumuzda kalan ağaçların arasından hızla geçerken içimdeki ateş büyüyordu. Ne kadar ileriye gidebileceğimi ben bile kestiremiyordum.

"Ulan derdi benimle! Hiç mi düşünmüyor ucunun Zümra'ya dokunacağını!"

Karan, öfkesini önündeki direksiyondan çıkarırken benim umurumda bile değildi o ucun bana dokunmasının. Benim derdim kendi canım değildi. Kalbimde büyüttüğüm o küçük canımdı. Bu zamana kadar bir annenin evladına kıyamadığı şeyleri yapmasına izin vererek bende yapmıştım. Ama bir anne söz konusu evladıysa kendini canını bırak, dünyada tek bir insan bile koymazdı.

ALTIN VURUŞजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें