Bölüm 56

16.6K 1.2K 839
                                    


Selamlar, ben geldim.

Hadi önce yıldız butonumuza basalım.

Bu bölümü okuyunca bir 'Ne oluyoruz ya?' olacaksınız. Ama umarım sabırlı okuyularsınızdır. Çarşamba günü yayınlayacağım Bölüm 57'yi sabırla beklemenizi şimdiden tavsiye ederim. En azından o bölümde bir miktar rahatlamaya ulaşacağınıza eminim. Siz yazarınıza güvenin. Hem başrollerle ilgili klişe bir söz vardır. Onuda sakın unutmayın. :) ;)

Yeni bölüm kesiti için İnstagram'da buluşalım.
İnstagram: _mavinintonuu7

Şimşek öyle bir çarpmıştı ki; etraf gündüz olmasına rağmen daha çok aydınlanmıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Şimşek öyle bir çarpmıştı ki; etraf gündüz olmasına rağmen daha çok aydınlanmıştı. Zümra, elindeki sıktığı silahı yere doğru bırakırken, "Karan..." diye fısıldadı bir kez daha. Dizlerini yere dayayarak ona doğru emeklemeye başladı. Yüzüne dokunmak için elini yaklaştırdı; fakat becerememişti. Yaklaştırdığı elini ondan çekerken hıçkırıklarını bile isteye bastırmadı. Yanına doğru uzandıktan sonra ellerini yanağının altına yerleştirdi. Bakışları kan sızmaya devam eden dudağındaydı. Sonra gövdesinde. Dediği gibi bugün iki kişi için ağlıyordu gökyüzü. Kendini öldürmek istemişti; ama intikam diye diye bağıran bu dünyada o da gaflete düşmüştü. Burnu yana doğru akarken ağlamaktan artık gözleri küçülmüştü. Kaç dakika geçti, bilmiyordu. Yattığı yerden doğruldu. Sol yanı boydan boya çamura bulanmıştı. Ayağa kalkmadan önce elini onun gövdesinde gezdirdi. Kan, parmaklarının arasına kadar bulaşmıştı. Bakışlarını Karan'ın yüzüne çevirdikten sonra derin bir iç çekti. Yavaş yavaş ona uzandı. Kan sızan dudaklarına bir buse kondurarak geri çekildi.

"Hoşça kal..."

Böyle veda etmişti işte ona. Bedenlerinin bir olduğu uçurumda zevkten isimlerini haykırırken, şimdi o sesin yerini üç kurşun sesi almıştı; ve o üç kurşun bir hoşçakala kapı açmıştı.

Zümra, titremeye devam ediyordu.

Yerden güçlükle kalkmaya çalıştı; fakat tekrar yapıştı. Defalarca kez denemenin sonunda başarabilmişti kalkmayı. Uçurumun sonunda yere çakılan telefonunun zil sesi şimdi hüzününe karışırken sırtını çevirdi. Ağır ağır yürüdü arabaya. Üstü başı perişan haldeydi. Açık olan kapıdan içeriye girerek sürücü koltuğuna yerleşti. Arabayı çalıştırdıktan sonra kapısını kapatıp ellerini direksiyona yerleştirdi. Parmakları uyuşmuş gibiydi. Elinin altındaki direksiyonu kavrayacak gücü yoktu. Olduğu yerden son kez karşısına bakıp daha fazla ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırdı.

Sonra çok ağlayacaktı, çünkü.

Direksiyonu çevirerek geri geri gitti. Arabanın önünü yola çevirdiğinde öldürdüğü adamı peşinde bıraktı. Çıplak ayağını pedala yerleştirdikten sonra gaza basarak uzaklaştı. Üşüyordu; fakat ısınmak için klimayı açmadı. Soğukluğuna klimanın sıcaklığının yeteceğini sanmıyordu. Zümra, ruhu ölmüş gibi davranıyordu. Arabayı kullanan elleri, pedala basan ayağı, yolu gören gözleriydi. Sadece bedenini çalıştırıyormuş gibi bomboş baktı yola. Gözlerinin içi zaman geçtikçe daha çok kanlanıyordu. Ağlamayacağım dedikçe daha fazla akıtıyordu gözyaşı.

ALTIN VURUŞWhere stories live. Discover now