Cin Kavgası 3

1.3K 37 5
                                    

     sabaha kadar hoca okumaya devam etti. hocayla dışarı çıktılar ekmekleri toplamak için. hocanın dediğine göre ekmekleri toplayıp uzağa gömmek gerekirmiş. cinler ekmeğin olduğu yeri ev sanıp oraya giderlermiş.

sabah ağarınca hep birlikte dışarı çıkıp kıvırcık tarlasının bittiği yere ekmekleri gömdük. hoca evde bir muska yazmıştı bunu da buraya gömdü. bu arada ben hala askeriyede iştimalarda var gözüküyordum. komutan o kadar korkmuş ki, beni birlikte gösteriyormuş. yani burada ölsem cesedimi bulamazlardı.

hocam şimdi ne olacak diye sordum. eve dönemeyiz dedi. davud yüzünden şehrede inemiyorduk. sultan tepesine çıkıp bir mağarada saklanalım diye düşündük.

      yardım istemek için türk birliklerinin bulunduğu askeri alana gittik, amacımız bir araba alıp sırbistana geçmekti. Özellikle sırp askerlerinin yaptığı bir kıyım vardı kosova da, hala tacizlerini sürdürürler kosovalılara. nato askerleri olmasa tüyü bitmemiş yetimin hakkını bile gasp ederler. ama hocanın bir tanıdığı varmış. sırbistan ile kosova priştine sınırlarına yakın yerlerde bu tür olayların çok sık olduğunu sonradan anladım.

hocanın bahsettiği yakını, karısı lohusa dönemindeyken bir al karısı yakalamış zamanında. karısına musallatken yakalamış. o da derin bir hoca diyorlardı hep hakkında. sırbistan da rusu, sırpı, makedonu hep bu hocaya koşarmış derdi olduğunda.

o yardım eder anca dedi. askeriyeye gitip araç bulmaya karar verdik. önce davudu sultan tepesinde gizledik. sonra askeriyeye döndük.

     komutandan araç tahsis etmek zor olmadı. o benden daha çok korkmuş haldeydi. sırbistana gidip gelene kadar uçuşa yetişmem imkansızdı. burada kalsam gece katledilecektim. uçuşu iptal etmekten başka şansım yoktu. ddevletin askeriydim. kafama göre araba ile ülkeyi terk etsem kaçak gözükeceğim. elim kolum bağlı bir şekilde sırbistana kaçmaktan başka bir çarem olmadı.

aklımdaki sayısız sorudan sonra davudu almak için sultan tepesine gittik. davudun arabaya sığması imkansızdı. zaten gündüz olduğu için biz geceden ne kadar korkuyorsak o da gündüzden o kadar korkuyordu. sığındığı yerden çıkamadı. hoca ile konuştular, o gece gelir yolunu bulur ddedi. biz yola koyulduk. ama davudsuz da tamamen savunmasızdık.

ama asıl sorun sırbistan sınırından içeri sızabilmekti. heryer türkiye sınırı gibi yol geçen hanı değil. hele kosova sırbistan sınırı nato tarafından korunuyordu. araç ile bir yere kadar gidecektik sonra, hocanın tanıdığı bizi alacaktı. askeriyede hoca tanıdığını aramış durumu anlatmış. yalvar yakar kabul etmiş yardım etmeyi.

gittiğimizde al karısı yanındaydı, hayatımda ki üstüste en büyük diğer bir şoku yaşadım.

     aslında ben onun al karısı olduğunu sonradan öğrendim. ilk başta hocanın karısı sanmıştım. yolda öğrendim al karısı olduğunu.
üstü başı pasaklıydı. saçları kıpkırmızı normal insan gibiydi ama dişleri yoktu. sonradan anladık dişlerini söktüklerinin. al karısı geceleri insanları rahatsız ediyormuş. tırnaklarını kemiriyormuş yeni doğmuş bebeklerin. birde kaşık çalma huyu varmış. sakinleştirmek için kaşık veriyorlarmış buna.

neyse al karısını hep yanında gezdiriyormuş. al karısı elini neye sürse bereketi artar ve beladan korurmuş. o yüzden bu tip durumlarda yanından ayırmazmış. birde cinlerin bazıları al karısına yaklaşmazmış. onuda arabada hoca konuşurken öğrendik. yani davud gelse de aralarında sorun çıkacaktı. neyse kazasız belasız sırbistana kaçabildik. hocanın türbeye çevirilmiş evine girdik

     akşam 9 gibi hocanın evine vardık. evi iki katlıydı, sağda solda boynuzlar, dduvarlar dışkı ile sıvanmış içeride ağır bir koku vardı. önce al karısını zincirle bağladı odasına. resmen bir hayvanmış gibi muamele yapıyordu. evin tam ortasında tandır gibi bir şey vardı. içindeki alevi hala yanıyordu. ısınmak için etrafına dolandık. çok geçmeden hoca konuyu anlattı yine. bu sefer türkçe konuşulduğu için çok iyi anlamıştım olayın asıl boyutlarını.

hoca öncelikle tasvir istedi. cinden cine değişir dedi. ama biz görmemiştik önceki gece gelenleri, davud çıkmıştı dışarı, biz hocaya davudun geleceğini söleyince al karısı huysuzlandı. hoca getirmeyin buraya dedi. içeri giremez dedi, dışarıda bi kulube gibi bir şey vardı odunları yığdığı gelirse oraya geçsin dedi. sonra hoca bana olayı anlattırdı. bende anlattım. o an içinde bulunduğum durumda bana kolunu kes ddese kesecek vaziyetteydim. ne sorduysa söledim.

hoca duvar yazılarını ve geçen geceki olayı duyunca zaten ifrit cin işi bu dedi. anlattığına göre cin soylarının en tehlikelisiymiş. hastalık ve ölüm verebilirlermiş. insanları en çok rahatsız eden musallat olan cinlermiş. peygamber miraca çıkarken toplanıp peygamberi de yakmak istemişler. en lanetli cinlere bulaşmışsın sen dedi bana.

ifrit cinler insanlar ile anlaşmaya yanaşmaz dedi. kabilelerini öğrenip konuşup anlaşmak lazım yoksa sana rahat vermezler dedi. ama bu da imkansız dedi. eğer gelirlerle seni öldürmeden gitmezler, konuşamayız, bizim onlara gitmemiz gerek. kabileyi bulursak al karısı ya da davudu yollar ara yol yapmaya çalışırız dedi. hoca bana bunları anlatırken dışarıdan bir at sesi duyuldu. cama koştuk.

bilmiyorum hayatınızda paranormal aktivite yaşayan varmı ama, allah kimseye iki ayağının üzerinde yürüyen at görmeyi nasip etmesin. cinler kılıktan kılığa girer. özellikle ifrit cinleri bu konuda başarılır. ama bu ifrit olmadığından at kılığına girse bile başarılı olamamış. gözlerinden belliydi. insan gibi iki ayağının üzerinde yürüyüp acayip bir şekilde hırlıyordu.

hoca yalnız geldiğine göre davud bu dedi. eve yaklaşamıyordu al karısından dolayı. hoca ben çıkar konuşurum dedi.

     davud olması için dua etmeye başlamıştım. o ara artık cinlerle iç içe yaşayanları anlıyordum. zararlısı olduğu gibi yardım edeni de vardı. hatta hayatımızda ilk defa bir cinin o an bulunduğum ortamda olması için dua etmiştim. bizi onlardan koruyacak tek varlıktı. hoca dışarı çıkınca at geri geri yürüdü. karanlık olduğundan gözden kaybolunca hoca da karanlığa pek yürümedi olduğu yerde bekledi. birkaç dakika sonra davudu gördük. hoca hemen yanına koştu davudun, davun al karısını hissetmiş gelemiyordu eve. dışarı kulübeye geçti. o ara al karısı da ayağa kalkmış bağırıyordu. hoca ona ekmek götürünce sustu.

sonra benle konuşmaya başladı. ya hepsini öldüreceksin ya da onlara bişey vereceksin dedi. cinleri öldüren insan yoktur dedi sonrasında. zamanında bir kabile ile 5000 koyun karşılığı anlaşmışlar. ama ifrit cinler koyunu alsa bile peşini bırakmaz o yüzden işimiz zor dedi.

hocanın çaresiz konuşması beni iyice gerince hocam türkiyeye döneceğim zaten birkaç güne dedim. yeterki dört beş gün daha koruyun beni dedim. döndürmezler, dönsende peşinden gelirler dedi. o ara hoca girdi içeri nefes nefese. davud yolda gelirken kabileyi tepenin başında priştine tarafında yangın görmüş. bizim terkettiğimiz araziyi yakıyorlarmış. bütün kabile oradaydı diye sölemiş hocaya.

Türkiye De Yaşanmış Cin Ve Hayalet Olayları 3 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin