Çökene Köyünde Geçen Üç Gece 2

1.5K 37 5
                                    

     Rüyamda köyün sokaklarını yanlız dolaşıyordum. Arkası bana dönük davul zurna ile oynayıp düğün yapan birilerini gördüm. Ulan napıyor bunlar gecenin bir körü diye içimden geçirip yanlarına doğru yürümeye başlamıştım. Küçük bir ışığın etrafında binlerce dönüyordu. Ama hava karanlık olduğundan sonra yüzlerini yada kim olduklarını anlayamıyordum. Bir anda içlerinden biri beni fark etti , hepsi durup bana baktılar. üzerime doğru yürümeye başladılar içlerinden bir tanesi bağırdı, Ma ismuk! (ismin ne?)

     A.. A.. Ali diyebildim sadece, Türkçe ve biraz ingilizce dışında başka dil bilmiyordum ama söylediklerini anlayabiliyordu. Uyku anında trans halindeydim sanki. Bir hışımla kan ter içinde uyanıp etrafıma baktım, engin yan kanepede uyuyordu. Gözüm cama doğru ilişmişti ki 3 farklı gölgenin orada olduğunu ve dışardan beni izlediklerini gördüm. Başları önlerine önlerine eğik vaziyetteydi, evet bi başları olduğunu görebiliyor ancak insan mı, başka bir varlık mı olup olmadığını anlayamıyordum. Ortada olan başını kaldırdı, karanlıkta sadece gözleri olduğunu anlayabildim. Gözleri ateş gibiydi, göz bebekleri bir kedi gibiydi, kafamı çevirdiğimde enginin baş ucunda siyah giyimli yüzü kapalı aynı camın önündekiler gibi simsiyah birşey enginin başında belirmişti. Elinde bir hançer ile öylece duruyordu.

Korkudan aklımı kaybedebilirdim. Bu varlık camdakilere göre daha sıska ve görüntüsündende daha çok bir kadına benziyordu. Bildiğim duaları içimden okumaya başladım ve onlara bakmamak için duvara doğru bakıyordum. Tekrar kafamı çevirdiğmde hiçbiri yoktu. Yavuzu uyandırmayı düşünmüştüm, sonrasında bir misafir olduğumuzu bu saatte rahatsız etmenin doğru olmayacağını düşünüp bir sigara yaktım. Yatağın üzerinde öylece oturdum. Havanın aydınlanmaya başlamasıyla uyuyakalmıştım.

    
Sabah erkenden uyanıp, fotoğraf makinamıda alarak köyde küçük bir gezintiye çıktım. Bir kaç eski yapının fotoğraflarını çektikten sonra, gözüme köyün ücra bir köşesine inşa edilmiş camlarına tahtalar çakılmış bir ev ilişmişti. Eve yaklaştım kapısını kontrol ettim basit bi asma kilitle kilitliydi. Evin kapısının kırmızı sprey boyayla işaretlenmiş olduğu dikkatimi çekti. Yanımda kilidi kıracak bir alet olmadığından geri dönmüştüm ki başka bir evin ahırının girişinde bir keser olduğunu fark ettim. Keseri alıp az önceki binaya geri döndüm.

Kapıyı keser yardımı ile kırıp içeri girdim. Girişteki sağ duvarda arapça bir şey yazdığını gördüm dokunduğumda kül ile duvara yazılı olduğunu fark ettim. 1-2 fotoğrafını çekip içeriye doğru yöneldim. Odaları gezmeye başladım, ilk girdiğim odada tamamen çürümüş üstüne otursan çökecek bir somya üzerinde arapça yazılar yazan bir kaç eski kağıt parçaları vardı. içimden güzel bir gezi oldu, bunları yayınlamak harika olacak diyerek bu yazıtlarıda bir güzel fotoğraflamıştım ki arka odadan bazı sesler geldiğini işittim ve oraya doğru yöneldim.

     Odaya girdim ve tam karşıdaki duvarda deri üzerine yazılmış ibranice olduğunu düşündüğüm levha tarzında birşey vardı. odanın herhangi bir penceresi yoktu, içerisi havasızlıktan dolayı berbat kokuyordu. Yaklaştım incelemeye başlamıştım aniden sağ ve sol duvarlarda gölgeler belirmişti ki bir anda önümdeki levhanın üzerinde gölgeler toplanıp birleşir gibi oldu.
Sanki kendi boyutlarından fiziksel bir boyuta geçmeye çalışıyorlardı. Kulağımda kendi kendime birbirinden ayrı bir sürü fısıltı duymaya başlamıştım. Duvarın köşesinde duran bir mumun kendi kendine alev aldığını gördüm. Kendimi felç gibi hissetmiştim o an hareket edemiyor içten içe çarpıldığımı düşünüyordum.

Gölgeler fiziksel boyuta geçmeyi başarmış etrafımı sarıyordu, içlerinden birtanesi bana dün gece rüyamdaki o soruyu sordu; "Ma ismuk!"

Odanın içinde bir sürü birbirinden farklı ayakta duran suretler görüyor içimden dualar okumaya çalışıyordum. Tiplerini tarif etmek gerekirse 1.40-1.50 boylarında kimisi daha geniş çaplı kimisi ise sıskaydı. Gözleri ateş gibi yüzleri ise yarı suret, yarı duman şeklinde korkunç şerli varlıklardı.

     Yavuz koşarak kapıdan girdi, "aleavdat alkhuruja, aleavdat alkhuruja!" diye bağırıyordu. Hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Baygınlık geçirmiştim, gözlerimi açtığımda yavuz ve engin başımdaydı. "iyi misin" dedi engin. Halsizlik haliyle orada neler oldu yavuz? diye sordum. Yavuz bişeyler yememi kendimi toparladıktan sonra anlatacığını söyledi.

iştahsız bi kahvaltıdan sonra yavuz, köyün sahipli olduğunu ve bilinen o hikayeyi anlatmıştı. Pür dikkat dinleyip korkumun üzerine biraz daha korku eklenmişti. Sen nasıl durabiliyorsun burda, neden şehir içinde merkez biryere yerleşmiyorsun diye sorduğumda ben buradan gidersem ölürüm dedi. Seni bilmem ama bizim gitmemiz gerekiyor o halde diyip engine doğru baktım. Engin başını sallayarak beni onayladı.

Yavuz onlar size izin vermedikçe sizde bu köyden ayrılamazsınız artık dedi. Bu söylediklerine normal şartlarda inanmazdım fakat o evde gördüklerimi düşündüğümde beynimi kemirip duran o soruyu sormaya bile korkuyordum kendime. O gördüklerim neydi öyle gerçekten.

     Şaşkınlıkla yavuza bakıyordum, yavuz sözlerine devam etti. Kendimi kurtaramasamda belki sizi kurtarabilirim, benimle kaldığınız sürece, benim ekmeğimi yiyip, benim suyumu içtiğiniz müddetçe başınıza hiçbir sıkıntı gelmeyecek. Her gece başınızda sizin başınızda güvenliğiniz için bekleyen biri olacak diye de ekledi.

Aklıma geçen gece enginin başında gördüğüm varlık gelmişti, herşey apaçık ortadaydı zaten konuyu düşünmeden açtım ortaya. Engin bana niye birşey söylemedin dermişcesine gözlerime baktı o an, yavuz devam etti. O sizi kurtarana dek kendi canı pahasına sizi koruyup kollayacak. Siz onu hep göremeyeceksiniz ama o hep sizin yanınızda olacak dedi.

Kurtulmak, O nasıl olacak dedim. Kasabaya gidip birkaç birşey alması gerektiğini, birlikte bir ritüel gerçekleştireceğimizi söyledi. Denemekten başka şansımız yok gibi görünüyordu. Anlaştık diyip odaya çıktım. 15-20 dakika sonra engin peşimden geldi. Endişeli bir ses tonuyla gerçekten 1 gündür tanıdığımız bir adama inanacak mıyız diye sordu. Engin benim köye geldiğinden beri sadece bir gölge görmüştü, benim gördüklerim yanında hiçbişey görmemiş denilebilirdi, ama benden daha çok korkuyordu.

     Bir süre sonra alt kattan mırıldanma sesleri gelmeye başlamıştı ki bu yavuzun sesiydi. Merdivenlerin yarısını inip ne dediğini anlamaya çalışıyorduk. Arapça olduğunu düşündüğüm bir dilde birşeyler mırıldanıyordu. Salonun kapısını aralayıp içeri bakmıştım. içeride yavuz sandalyede öne arkaya sallanarak birşeyler okuyordu yanında iki tane insan vücuduna sahipmiş gibi görünen dumandan oluşan iki varlık duruyordu.

Engin bu herif napıyor oğlum, gidelim burdan korkmaya başladım iyice diye fısıldıyordu kulağıma. Elimle sus işareti yaparak izlemeye devam ettim. Varlıklardan bir tanesi bize doğru döndü bizi fark etmişti. o anda Enginin bağırışı, yavuzun sesini kesmişti. Yavuz kalkıp yanımıza geldi dışarıda konuşalım diyerek salonun kapısını kapattı. Bizim için uğraştığını bizi kurtarmak için onlardan yardım istediğini söylüyordu.

Engin Allah'tan yardım istemek varken, onlar niye, bize ne yararı olacak dedi öfkeli bir ses tonuyla. Kafayı yemişsin sen diyerek dış kapıya yönelmişti ki evde bir gürültü koptu, ev sallanıyor deprem oluyor gibiydi.





Türkiye De Yaşanmış Cin Ve Hayalet Olayları 3 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin