Cin Kavgası 2

1.4K 35 2
                                    

     sen ne yaptın dedi, neden çıkmasına izin vermedin dedi.
benim o an jeton düştü zaten. ben birini mi öldürdüm dedim. hayır ama musallat aldın dedi. komutanından rica ettim kosovayı terk edeceksin dedi. iznin gelene kadar bende kalacaksın dedi.

komutan hepsine izin vermiş. sonradan öğrendim, ben revirde olduğum sürece iki kere askeriyede yangın çıkmış geceleri. nöbet tutanlara taş atılıyormuş sürekli. hoca beni aradıklarını söylemiş benimle gelsin yoksa, başınıza dert olur demiş. komutanda öyle yapmış.

neyse hoca gece olmadan seni eve götürelim davud ile tanıştıracağım dedi. sana görünürler artık davudu tanıman gerekli dedi. komutanı çağırdı, komutan beni göndermeye dünden razıymış zaten. neyse apar topar çıktık gittik hocaya.

saat 7 gibi hava iyice karardı. akşam ezanı falan okundu. bana şortunun üzerine pantalonu giy davud gelir şimdi dedi, toparlan dedi. cünüpsen abdest al çık dedi. üzerimi giyip toparlandım. ne olur ne olmaz diye boy abdestini aldım. o ara kapı çaldı.
hocanın anlattığına göre hırsız bir cini kendime musallat etmişim.
ama ben davudu normal insan sanıyordum. onun da cin olduğunu kapıdan girer girmez anladım. çok uzundu, üzerinde koyun derisinden yapılmış bir parka vardı. ölü hayvan gibi kokuyordu ama vücudunun tamamı kaplı olduğu için neye benzediğini göremedim. gözlerinin orası karartıdan ibaretti.

hocanın söylediğine göre davud müslüman bir cinmiş. hoca ile zaman zaman yanyana gelip sohbet yaparlarmış. sen davudla konuşmayacaksın dedi, zaten farsçamı ne olduğunu bilmediğim bir dil konuşuyorlardı. hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. hoca olanları davuda anlatacağım diyerek saatlerce konuştu. tartıştılar sonunda hoca bana dönüp anlatmaya başladı. beni arıyorlarmış. aralarından birini yaralamışım. müslüman değilmiş, yakalayıp öldürecekler diyordu. hoca bana davud sen kosovadan kaçana kadar burada bekleyecek dedi. davudların kabilesi ile düşmanlarmış zaten, aralarında husumet varmış. insanlara musallat olmayı seven cinlerdenmiş. o ara komutandan telefon geldi hocaya 4 gün sonra türkiyeye dönebilecekmişim. 4 gün çıkmadan davud ile burada kalacaksın dedi. o ara davud içeri girip namaz kılmaya başladı.

yaşadıklarıma inanamıyordum. hayatımda hiç bu kadar aklımı kaçırmaya ramak kaldığını hatırlamıyorum

      davud namaz kılmak için içeri odaya geçtiğinde hocayla kısaca konuştuk. bu kısımları atlayacağım çünkü hayal meyal hatırlıyorum. şoktaydım. bir cinle aynı evi paylaşıyordum. bu arada bu hikayemi anlattıklarım hep neye benzediğini sorar.
ayakları kalın ve sanki komple nasırla kaplıydı. parmakları biçimsizdi ve üç tane parmağı vardı ayağında. tırnakları yoktu. üzerindekiler yüzünden mi yoksa kendi özelliğimi bilmiyorum ama ölü hayvan gibi kokuyordu. ellerini ve yüzünü asla görmedim. hoca sakın davud ile konuşmaya kalkma dedi, belli adab ve usülleri varmış yoksa musallat olur dost iken düşman kazanırsın dedi.

normalde davud perşembeyi cumaya bağlayan geceleri hocanın yanına gelip sabaha kadar okurlar ve sohbet ederlermiş. yer yer hocadan erzak alır hoca ya da gaipten bilgi verip gidermiş. hoca hiç evlenmemiş, davud ise evliymiş. nerede nasıl yaşadığını asla anlatmazmış. ama düşmanı çokmuş. bir süre sonra hoca namaza kalkınca bende camdan dışarı bakmaya başladım. zaten ne olduysa o ara olmaya başladı...

     beni normal olarak gece boyu uyku tutmadı, ne olduğunu ne ile karşı karşıya olduğumu anlamaya çalışıyordum. neden bunlar başıma geldi diye düşünüyordum. sanki rüya görüyordum, gerçek dışı onca şey oluyordu ki, karabasanlı bir rüya gibiydi. böle camdan boş kosova dağlarına bakarken bir anda içeriden sanki boğazına bıçağı sapladığınızda kurbanlık öküzden bir son nefes çıkar ya, işte öle bir hırıltı ve bağırtı duyuyor gibiydim, bi anda hoca bağıra bağıra dua okumaya başladı o an davudtan az önce bahsettiğim hırıltı geliyordu.

elim ayağım boşaldı korkudan artık akıl sağlığımı oynatmak üzereyken hoca geldiler diye bağırdı, beni geri çekip perdeyi örttü. mutfağa koşup ekmek aldı, sonra bir bakır tasa su koyup ekmekleri içine atıp davuda verdi. davuddan tarif edilemeyecek bir hırıltı çıkıyordu. sanki o kadar sinirlenmişti ki tam bağıracakken biri onu gırtlaklıyor gibiydi. davud ekmekleri alıp üzerlerine farsça birşeyler söyleye söyleye dışarı çıktı.

hocam noluyo diye bir açıklama yapsın diye yalvarırken, hoca bana abdestli misin diye sordu. sonra elime bir dua verdi ve bunu devamlı oku dedi. boynum muska tarzı birşey taktı. hoca hemen içeri az önce namaza durdukları odaya koşup, beni divana oturttu, baş parmağı ile alnıma bastırıp birşeyler okumaya başladı.

hayatımda ilk defa korkudan ağladığımı hatırlıyorum. namaza durulan oda da pencere yoktu. bizim az önce bulunduğumuz odanın penceresi bir taş ile kırıldı. biri uzaktan taş atıp camı kırmıştı. ben korkudan hocanın bana verdiklerini bile okuyamıyordum. nutkum tutuldu konuşmayı bile beceremez hale geldim.

     hoca bizim oturduğumuz odanın önüne davuda verdiği bakır tasta ıslattığı ekmeklerden koydu. birileri hayvanlar gibi kapıya vurmaya başladı, o an resmen içeri taş yağdırmaya başladılar, ne var ne yoksa içeride ki herşeyi parçalamaya çalışıyorlardı sanki. hocam diyebildim sadece, bana sus dedi. noluyo hocam kurban olayım neler oluyor böyle diye yalvarmaya başlamıştım.

hoca bana seni almaya geldiler dedi. o an davud içeri girdi.

bizim odaya geldi. hoca ile kavga eder gibi konuşuyorlardı. davudu evin etrafına ekmek bırakırken görmüşler. okunmuş ıslak ekmeğe yanaşamıyorlarmış. davud içeri gelemesinler diye ekmek koyarken görmüşler. beni öldürecekler demiş hocaya. normalde müslüman olmayan cinler ise müslüman olanlar arasında zaten bir husumet varmış. birde insan ile iletişime geçip yardım ediyor ise yakıyorlarmış evini. dönersem beni yakalayıp yakacaklar demiş hocaya.

ya beni verecekler ya da davudu alacaklar

     ben o an olanları kavrayamıyordum. olaylar sona erince anlatıldı hepsi.

o konuşmaların ardından davud tekrar çıktı dışarı. biz köyün dışındaydık, hoca davud gelebilsin diye derme çatma ev yapmıştı. insanların yoğun olduğu yere gelemiyor diye köy dışına yapmış evini. hoca askeri arayalım dedim. kimsenin gücü yetmez bunlara dedi. o ara çığlıklar duyulmaya başladı. hayatımda hiç bu kadar kasvetli çığlıklar duymamıştım.

davud köye koşup bir koç kaçırmış, sonra bunu parçalayarak kanını üzerine dökmüş. müslüman olmayan cinler koç kanından nefret ederlermiş, yaklaşamazlarmış. davud bunu üzerine sürüp müslüman olmayan beni almaya gelenler ile kavgaya tutuşmuş.

çığlıklar öyle laneti öyle kasvetli ve rahatsız ediciydi ki, hocanın ağladığını gördüm. o an işte tamamen kendimden geçtim. tek güvencem bana destek veren gücün ne kadar korktuğunu hissediyordum.

o lanet çığlıkları dakikalarca duyduktan sonra, sabah ezanı saati gelince hoca cama koşup ezan okumaya başladı. o an çığlıklar bıçak gibi kesildi. birkaç dakika sonra davud geldi.

sabah ağırana kadar hocayla tartışır gibi konuştular. davud bu gece gelip burayı yakacakalr, geri dönersem benide öldürecekler demiş. birkaç saat önce 3 cin gelmişler. ama akşam yüzlercesi gelir dedi. burayı gerekirse tüm köyü yakacaklar dedi.

    

Türkiye De Yaşanmış Cin Ve Hayalet Olayları 3 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin