B.60

163 15 23
                                    

-Beni dinlemen lazım. Lütfen. Bağırma dediğinde korkuyla kafamı salladım. Yapabileceğim bir şey yoktu. Şuan şartlarıyla onu dinlemekten başka şartım yoktu. Korkuyordu. Bakışları çaresizdi. Emindim. O bakışları çok görmüştüm. Ayna karşısında, Jo Hyuk'ta. O sıra kapının açılması ile geri çekildi ve gülümseme yerleştirdi yüzüne. Şaşkınlıkla ona baktım. Gözleri kapıya gittiğinde gülümseme yüzünde yayıldı. 

-Ben de size gelecektim Bay Jae Wook dediğinde adam gözlerini üzerime dikmişti. 

-Bir sorun mu var Bayan Lee ? 

-Be-ben 

-Kendisi Bay Lee'nin bir krizine şahit oldu. Üzgünüm dedi göz göze geldiğimizde bu yalana devam etme kararı aldım. Kaç aydır bu evdeydim. Her şey mükemmeldi, ev sıcaktı, yemekler güzeldi, Woo Tak ile sohbet ederdik. Her geçen gün daha da yakınlaştığımızı hissediyordum. Ama bu evde garip bir şeyler vardı. Fazla huzurluydu. Bazen bir rüyada hissediyordum. 

-Asıl.. asıl ben üzgünüm. Ben sadece babamla biraz konuşmak için gelmiştim. O sırada kriz geçiriyordu. Üzgünüm. Jae Wok bana mutfağa kadar eşlik eder misin ? Kendimi kötü hissediyorum dediğimde Jae Wok kolunu uzattı.

-Hyorin. Bay Lee iyi olana kadar odada kal lütfen. Bir kriz daha onu daha kötü yapabilir dediğinde Hyorin kafa salladı. Buradan uzaklaşmak hem bana hemde şuan telaşlı olan Hyorin'e iyi gelecekti. Hayır HyoRin'e güvenmiyordum. Asla. Özellikle buradan gidemeyeceğimi söylediğinde. Büyük salona geldik. Kimseye güvenmiyordum. YG bende derin güven sorunları oluşturmuştu. 

-Siz isterseniz oturun. Ben size su getireyim.

-Teşekkür ederim dedim ve koltuğa oturdum. Salonun bir duvarı full camdı ve ön bahçeye bakıyordu. Yağmur hafif çiseliyordu. Bahçedeki ağaçları seyrettim. 

-Bayan Lee buyrun dedi ve bana uzattığı suyu aldım. 

-Babanızı o şekilde görmek sizi sarsmıştır. 

-Sık sık kriz geçirir mi ? 

-Haftada en az bir kere olur dediğinde kafa salladım. Kriz geçirdiğini görmemiştim ama o gözlerindeki korkuyu görmüştüm. Kaçmamı istiyordu. 

-İzninizle dedi Jae Wook telefonunua bakarak. Onu yolladım. O an onu gördüm. Takım elbisesi üzerindeydi. Diğer korumalardan tek farkı biraz daha zayıf olmasıydı. Ayağa kalktım ve cam kapıya ilerledim. Her zaman onu görüyordum. Hepsi hayaldi. Jiyong sık sık yanımdaydı ama hayallerimde. Hayal olduğunu bilsem bile gidiyordum. Sadece bir ihtimal diyordu iç sesim. Topuklu ayakkabılarım beton zeminde ses çıkardı. Durduğu yerden yavaşça bana doğru baktı. Yüzünü göremiyordum ama zayıftı. Hatırladığımdan zayıftı. Kalbimi kırıyordum şuan. Kendi kalbimi parçalıyordum. Islanmayı umursamayarak, bahçe kapısına uzanan yolda yürüdüm. O da ilerledi. O ilerledikçe daha da hızlandım. Ön kapıdan çıktı. Tüm bunlar hayaldi. Hayaldi biliyorum ama ayaklarım gidiyordu. Düşünemiyordum. 

-Sen. Orada kal dedim ama bahçe duvarından sağa döndü. Koşmaya başladım ve köşeyi döndüğümde biriyle çarpıştım. Kollarını tutup kafamı kaldırdığımda derin bir nefes aldım. Hayaldi. O değildi. 

-Bayan Lee iyi misiniz ? dediğimde arkasına baktım. Kimse yoktu ama çok gerçek gibiydi. Çok gerçekti. Kafa salladım. 

-İyiyim. Ben.... Hanbin buradan biri geçti sanki. Gördün mü ?

-Hayır efendim. İçeriden kimse çıkmadı. 

-Anladım dedim surat asmamaya çalışarak. Zaten gerçek olmasını bekleyemezdim. Zaten hayaldi. İlk olarak Daegu'daydım. Jiyong ise kim bilir nerede ? Seul'den kilometrelerce uzaktık. Beni omuzlarımdan tuttu. 

-Bayan Le size içeri kadar eşlik edeyim. Islanıyorsunuz. Hasta olacaksınız  dediğinde beni içeri yönlendirmesine izin verdim. 

-Sanırım bir erkeğin bana uzun zamandır söylediği en hoş şey dediğimde gülümsedi. 

-Daha fazlasını hak ediyorsun dediğinde bende gülümsemeye çalıştım. İçeri girerken Jae Wook ve Woo Tak ile karşı karşıya geldi. 

-Abi dedim artık alışmıştım. Önce bana sonra Hanbin'e baktı. Hanbin ellerini benden çekti. 

-Abi bir kedi vardı. Islanmasın diye içeri almak istedim ama kaçtı dedim abim gülümseyerek bana baksa da yüzünde bir panik vardı. Neden herkes panik içindeydi ? Abime yalan söylemek istememiştim sadece bir hayalin peşinden koştuğumu düşünmesini istemiyordum. 

-Ji Eun. Benim gitmem gerek. Jae Wook ve diğer adamlarda benimle geliyor. Eve gir ve çıkma olur mu ? 

-Bir sorun mu var ? dedim. Neden aniden gidiyordu ? Bir şey anlamamıştım. Şirkette bir sorun mu vardı ? 

-Hayır sadece ufak bir şey. Şirketin depolarından birinde. Önemli değil dedi ama sesi hiç öyle gelmiyordu. 

- Hanbin. Hanbin' din dimi ? dediğinde Hanbin kafa salladı. 

-Evet efendim

-Sen kapıda bekle. Herhangi bir sorun olursa direk bizi ara dediğinde Hanbin onayladı. Abim bana döndü. 

-Eve geç ve bahçeye bile çıkma Ji Eun dedi ve hızla bahçeden çıktı. Adamları peşinde toplandığında içeri girdim. Hanbin kapının önünde bana baktı. Şimdi bu yağmurda o ıslanıyordu. Kapının girişinde şemsiye ve havlu aldım.Kapının önüne çıktım. 

-Al. Burada tek kaldın

-Sorun yok

-Hanbin. Al işte dedim şemsiyeyi aldığında ona yaklaştım ve havluyu kafasına bırakıp biraz kuruladığım da küçük çocuk gibi boynunu büktü ve kahkaha attı. Ellerimi ondan çektiğimde havlu kafasında durdu. Jiyong benim saçlarımı kuruturdu. Her seferinde. Kafamı iki yana sallayıp Jiyong'u uzaklaştırdım. 

-Yani benden o kadar mı etkilendin ? dediğinde şaşkınlıkla Hanbin'e baktım. 

-Nasıl ? 

-Öyle bir dalıp gittin de dedi havluyu benim başıma bıraktı ve saçlarımı kuruladı. Saçlarımı özenle kuruturken ona bakıyordum. 

-Sen daha çok ıslandın. İçeri geç. Gerçekten hasta olmandan endişeleniyorum dedi ve havluyu kafamdan çektiğinde gülümsedim. Havluyu elinden alırken elimi tuttu. 

-Abini dinle. Dışarı çıkma

-N-neden ? 

-Dışarısı tehlikeli olabilir. Lütfen dediğinde kafa salladım ve ellerimi ellerinden çekip içeri doğru girdim. Salona geçip cam duvarın karşısına dikildim. Şuan üzerimi değiştirmem gerekiyordu. Üzerime geçirdiğim elbise ıslaktı. Vücuduma yapışsa da o camın orada beni tutan bir şey vardı. Kapıdan geçti. Bu sefer yüzünü de görüyordum.  Jiyong'du. Kapıdan bildiğin kendi evine giriyormuş gibi rahat bir tavırla geçti. Gözlerimi sıkıca kapattım ve kafamı iki yana salladım. Yine hayaldi ama işin enteresan tarafı onu daha demin nasıl gördüysem o şekildeydi. Cam kapıdan çıktım. Gözleri üzerimdeydi. Bir terslik vardı. O olamazdı ama üzerinde yine o siyah takım ve siyah şapkası vardı. Kendimi cimcikledim. Hayal falan değildi. Jiyong karşımdaydı. Sinirli gözlerini bana dikmiş bana doğru geliyordu. Tam karşıma geldiğinde hareket edip etmeme konusunda tereddüt etti. Hanbin'e baktım. Burada gözükmüyordu. Bu kadar yağmurun altında göz yaşlarım düşse fark edilir miydi ? 

 Bu gerçek miydi ? Gözlerini gözlerime dikti. Lanet olası gözlerimin dolduğunu anlıyordum. Gerçekten zayıflamıştı. Sinirliydi. Neden sinirliydi ? Burada ne işi vardı ? Benim için mi gelmişti ? Kalbim hızlandı. Benim için mi gelmişti ? Diğerleri neredeydi ? Neden tekti ? Kafamda milyon tane soru vardı. Neden gitmişti ?

-Ji Eun dediğinde gözlerine baktım. Dengemi kaybettiğimde beni kolumdan tuttu. Kolunu ittim. Bana dokunamazdı. Onu kendimden uzaklaştığımda titreyen ellerimi kendime bastırdım. 

-Hanbin dedim ama yoktu. Gelip bana tüm bunlar kabus desin itiyordum ama yoktu. Geli beni kurtarsın istiyordum ama yoktu. Jiyong alayla güldü. 

-Bana cevap ver. Burada ne işin var ? diye sesini yükseltti. Tamam belki ki benim için gelmemişti. Belli ki burada olduğumu bile bilmiyordu. Belli ki  burada olmam canını sıkmıştı. Beni burada görmek. 

ÇETEWhere stories live. Discover now