B.59

171 16 42
                                    

-Jiyong geri gel lütfen dedim kafamı iki yana sallarken. Bana baktı ve güldü. Bilerek yapıyordu.

-Jiyong lütfen dedim ama beni dinlemedi. Beni ölüme terk edip gitti. Peşinden çığlıklar atsam da umurunda değildi. Ne yapsam umurunda değildi. Kan ter içinde yataktan kalkmıştım. Saat 10 olmuş. Yavaşça yataktan çıktım ve duş alıp üzerimi değiştirdim. Berbat kabuslar peşimi hala bırakmamıştı. Beni rüyalarımla beraber 90. Terk edişiydi. Sayıyordum. Yatağın üzerine oturdum ve saçlarımı taradım. Kendimi berbat hissediyordum. Wo Tak'a Seul konusunu açmıştım. Belki YG geri dönmüştür diye, bir miktarda kookie'yi özlemiştim hatta Namjoon'u, o suratsız Suga'yı bile ama buna pek sıcak bakmamıştı. Beni tek yollamak istemediğini söyleyip gülümsemişti hatta saçlarımı karıştırmış işi olmadığında beraber gidelim demişti. Hem arkadaşlarımla tanışmak istiyormuş. Saçlarımı taradıktan sonra yemek yedim ve odama doğru ilerlerken o büyük kahverengi kapıya gözüm kaydı. O gün o odadan çıktım ve bir daha girmedim. Onu bu şekilde bulmayı beklemiyordum.

Ben daha çok hesap sormak, bağırmak istiyordum ama bu kadar hastayken nasıl yapabilirdim ? Dertlerimin hiç biri bitmiyordu. Gerçekten bitmiyordu. Jiyong hala rüyalarıma giriyordu, babam ölmekten beter olmuştu ki asla acımam diye düşünsem de ona acıyordum, bu evden bazen çıkıp gitmek istiyordum. Çok uzaklara. Bu evdeki bir şey ruhumu daraltıyordu ama gidecek bir yerim bile yoktu. Yapacak bir şey yoktu. Ben fark etmeden ayaklarım büyük kapıya ilerledi. Yutkunarak kapıya baktım. Belki de girmeliydim. Ne kadar yaşayacağı bile belli değildi. O ölmeden bir kez de olsa ona bir şeyler anlatmak istiyordum. Kapı kolunu tuttum. 5 ay öncesi geldi aklıma. Bu kapıyı tuttuğum, vazoyu adamın kafasında kırdığım. Bu sefer kapıyı açtım ve yavaşça içeri girdim.

-Merhaba dedim sessizce. Kapıyı arkamdan kapattım.

-Uyuyor efendim

-Bana Ji Eu- hey sen şu doktorsun dediğimde bana bakıp kafa salladı.

-Seni ilk geldiğim gün ormanda gördüm. Bir anda ortada-

-Ben değildim dediğinde endişeli suratına baktım. Onu daha fazla panik yapmak istemiyordum. Belli ki orada ne yaptığını söylemek istemiyordu ama ben onu gördüğüme emindim.

-Belki de yanlış görmüşümdür dedim ve babama döndüm.

-O nasıl ?

-Durumu ağır. Yine da hayata tutunuyor dediğinde kafa salladım.

-Peki sen

-Ben HyoRin. Onun doktoruyum. 6 senedir dediğinde kafa salladım.

-Peki burada mı kalıyorsun yoksa arada gelip gidiyor musun ? dedim onu evde çok görmüyordum ama zaten evde çok gezmiyordum ki.

-Şey be- Ah efendim günaydın dediğinde babama döndüm. Gözlerini açmıştı. Ona yaklaştım.

-Biz... biz biraz konuşabilir miyiz ? dediğimde Hyo Rin kafa salladı ve üzerinde harflerin olduğu bir tahta verdi bana.

-Sol elini oynatabiliyor. Bazen bir şeyler anlatmak istediğinde yada konuşmak istediğinde bununla iletişim kurarız. İşinize yarayabilir dediğinde gülümsedim ve babama döndüm. Yatağın kenarına oturup tahtayı yere bıraktım. Ona gerek yoktu. Zaten konuşmasını istemiyordum.

-Selam. Ben Ji Eun. Hatırladın mı ? ah insan kızını nasıl unutur dimi baba ? dediğimde üzgün gözlerle bana bakıyordu yada yaşlı olduğu için ben öyle zannediyordum. Uzun saçlarımı sol tarafıma attım.

-Jo Hyuk öldü baba. Kanserdi ama ondan önce davranıp bazı adamlar onu öldürdü. İntikamımı alacağım ama önce senden almak istedim. Sonuç olarak sen bizi bırakmasaydın bunlar olmayacaktı dedim ellerimin titremesini görmesin diye dizlerimi tuttum.

-Öyle işte. Neyse. Sorun yok baba. Seni affettim. Nasıl bu kadar kolay oldu bilmiyorum ? Belki adalet yerini buldu ve sen bu haldesin diye, belki de karşılaştığım iyi insanlar sayesinde. Bilmiyorum ama seni affettim dedim bana bir şey söylemek istiyormuş gibi yüzüme baktı. Sol elini yavaşça kaldırıp tahtayı gösterdi. Yataktan kalkıp tahtayı elime aldım ve ona doğru tuttum.

-Ne diyorsun bakalım ? Dedim. Titreyen ellerini K harfinin üzerine getirdi.

-K A dedim. Sonraki harfte durduğunda tahta elimden düştü.

-KAÇ ? Dediğimde gözlerini onaylarcasına kapatıp açtı. Tanrım.

-Kaç dedim bir daha. Beynim talimatı almış gibi ayaklarımı geri geri götürüyordu. Neler dönüyordu bilmiyorum ama gözlerindeki korku gerçekti. Kaçmamı istiyordu. Kapı kolunu tutmak için döndüğümde bir el ağzımı kapattı. Korku ile çığlık atsam da o kadar sıkıydı ki ses bile çıkmadı doğru düzgün. Korkunç bir şekilde gözlerime bakan HyoRin'e korkarak bakıyordum.

-Kaçamazsın. Gidemezsin buradan dedi fısıltıyla

ÇETEWhere stories live. Discover now