60. BÖLÜM

110K 5.9K 974
                                    

Arslan'dan:

İhanet çoğu zaman paslı bir bıçak gibiydi. Vücuduna girişini keskinliğini kaybettiği için hissedemezdin. Sırtında aylarca, hatta yıllarca kalırdı ama varlığını hissedemezdin. O bıçak seni her geçen saniye yavaşça ölüme sürüklerken bihaber o günü beklerdin. Pas, teninin her katmanına ustaca yayılırken yaşamaya devam ettiğini sanardın. Senden neler alıp götürdüğünü bilmeden... Ve pas derinin altındaki son hücrene yayıldığında arkana bakma gereği duyardın. Ve işte şok edici gerçek. Uzun zaman önce sırtına saplanan bir bıçak vardı. Ve belki de onu oraya sokanın kim olduğunu öğrenemeden yitip giderdin.

Selim'in ihaneti de böyleydi.

Birde dost bildiklerimiz vardı. İyi görünümlü şeytanlar; arkadaş görünümlü düşmanlar. Sinsice, bu yaptıklarının ne kadar adice olduğunu bilmeden kuyunu kazarlardı ve hiç öğrenmeyeceğini varsayarlardı. Bir şeyler sezerdin. Tek bir bakış, tek bir ifade, tek bir mesaj ya da tek bir söz bunu açıkça gösterirdi sana ama konduramazdın. Dost bildiğinin seni sırtından vuracağını tahmin edemezdin. Onu, hain kılıfına sokamazdın. Sokmak istemezdin. Çünkü bilirdin ki o etiketi yapıştırdığın an güvenin kırılacaktı.
Ama yaparlardı. Dost dediğin seni sırtından vururdu.

Selim'in kalleşliği de böyleydi.

Yıllarca onu dostum ve kardeşim bilmiş, ona göre davranmıştım. En zor zamanlarında yanında ben olmuşken; beni en zor zamanımda vuran o olmuştu.

Direksiyonu tutan ellerim sıkılaştı. Parmak boğumlarıma gizlenen ihanet gün yüzüne çıkmıştı ve birazdan sahibini hedef alacaktı.

Defalarca aramama rağmen açmayan Rüya'nın telefonunu bir kez daha çaldırdım ama sonuç değişmemişti. Bir elimi sinirle saçlarımdan geçirirken direksiyona sertçe vurdum ve gaza biraz daha yüklendim.

Lanet olsun!

Ne korumalar ne de Rüya telefonunu açmıyordu.

Bu beklenmedik ihanet karşısında tamamıyla savunmasız kalmıştım ve eğer onlara bir şey olursa değil Selim ile Engin, bu işte parmağı olan herkesi cehenneme postalardım. Onlara bir şey olmasındansa kendim zarar görmeye sonuna kadar razıydım.

Evin yoluna girdiğimde peşimden gelen arabanın Yekta ve adamları olduğunu bildiğim için doğruca eve yöneldim. Yolda gördüğüm korumalara ait bedenlere bakarken hızla evin içine girdim. Sayısız bağırışıma yanıt alamadığımda orman yönüne açılan arka kapıyı gördüm ve o an ormana saklanmış olmalarını umdum.

Arkamdaki Yekta ile koşarak ağaçların arasına daldığımızda belimdeki silahın kabzasını kavradım ve elime aldım.

"Rüya'yı tanıyoruz, onları atlatmanın bir yolunu bulmuştur. Muhtemelen bir yerlerde saklanıp Selim'i nasıl alt edeceğinin planını yapıyordur."
Yekta'nın teselli sözcükleri rahatlatmıyordu ve onları görene kadar da beni hiçbir şeyin rahatlatmayacağını biliyordum.

"Ya Rüya Selim'in hain olduğunu öğrenemediyse ve onu görüp kurtulduğunu düşünürse? Ya da kendi ayaklarıyla ona gittiyse? Beni aramış ama duymadım. Bana ulaşamazsa seni veya Selim'i aramasını söyledim Yekta. Onu aradıysa ne olacak?"

"O halde acele edelim ve onları bulalım." Yekta adamlarına döndü. "İkiye ayrılın ve ormanda dağılın. Birini gördüğünüz an da beni arayın. Hadi!"

Ormanda ne kadar yürüdük bilmiyordum ama kalbim endişeyle çarpıyor, canlarının yanmış olduğu düşüncesi bile beni mahvetmeye yetiyordu.

"Bir iz yok!" diye bağırdım hırsla. "Ne Rüya'dan ne de çocuklardan. Allah kahretsin seni Selim. Onu elime geçirdiğim an öyle şeyler yapacağım ki, ölmek için yalvaracaksın bana."

O BENİM (+18 TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin