26. BÖLÜM ♣

183K 9K 645
                                    

"Biri terasa baksın. Çabuk olun. Hadi!"

Bağrışmalar koşturma seslerine karışırken midem bulanacakmış gibi geliyordu.

Topla kendini, diyen iç sesim sürekli zihnimden talimatlar veriyor, nafile çabasıyla buna uymamı bekliyordu. Acele edip birini çağırmam gerektiğinin farkındaydım ama sessizce adını mırıldanmaktan başka bir şey yapamıyordum.

Çabuk ol.

Birine seslen.

Ambulans çağırsınlar.

Onu iyileştirsinler.

Komutlar birbirini takip ederken elimi Arslan'ın kanayan yerine bastırdım ve "Biri yardım etsin," diye bağırdım.

Derinlerden gelen bir erkek sesi "Terasa bakın," dedi ve hemen ardından kapıda babam göründü. Endişeli gözleri etrafı tararken çok geçmeden yerde duran bizi bulmuştu. Nefes nefese kalmış haline aldırmadan koştu, yanımıza geldi.

"Etrafa bakın hemen," dedi arkasından gelen adamlara.

"Baba yardım et!" derken yanıma oturup korkuyla beni süzdü. Nefesi yüzüme çarpıp üşüttüğünde ağladığımın bir kez daha farkına varıyordum. Yanaklarımdan dökülen yaşlar Arslan'ın saçlarına düşüyordu.

"Ambulans çağırdınız mı?" diye sorarken bir yandan da Arslan da gezdiriyordu bakışlarını. Kolundaki yarayı es geçip göğsüne baktı ve "Elini kaldır, yarasına bakacağım," dedi.

Yabancı bir erkek sesi geldi. "Aşağıda ambulans var. Geliyorlar."

Elimi sanki aksini söylemiş gibi yarasının üzerine daha çok bastırdım. Ellerim onun kanına bulanıp, kırmızı olmuştu. "Çekemem baba. Çok kanaması var."

Öyleydi de. Göğsünden sızan kan etrafın soğukluğuna inat elimi ısıtıyordu.

"Rüya, nasıl oldu bu?"

Panikle "Biz... biz konuşuyorduk sonra ben içeriye girecektim. Bir ses duydum, arkamı dönemeden üzerime atladı ama vurulmuştu. Baba lütfen kurtarsınlar onu," diye ona yalvarırken zihnim hala Arslan'ın kurduğu cümledeydi. Çocuklarımıza iyi bak demişti. O olmadan ben onlara iyi bakamazdım ki.

Başımı eğip yüzümdeki elini kirpiklerine çıkardım. Aç gözlerini Arslan. Aç da göster gene o ifadesiz bakan harelerini.

Babam görevlilerin gelmesiyle kalktığında başımı onlara çevirdim. Yanıma gelen bir kadın kımıldamadığımı görünce "Hanımefendi kalkın lütfen," dedi. Dudaklarımı aralayıp Arslan'ın bacaklarımda duran başına bakıp gözlerimi tekrar kadına çevirdim. "Bırakırsam başı düşer," dedim sessizce. Kadının bunu duyduğundan bile şüpheliydim çünkü daha çok kendime demiş gibiydim.

"Ben tutarım," diyen kadın sabırsızlıkla gözlerimin içine bakmaya devam etti. İşini yapması gerekiyordu ve ben istemeden de olsa buna engel oluyordum. Hafifçe başımı sallayıp ayağa kalktığımda yanımdaki kadın hızla Arslan'ın başını tuttu. Görevliler onu sedyeye alırken gözlerimdeki yaş bir türlü dinmek bilmiyordu. Filiz Hanım ağlayarak Arslan'a koştuğunda kocası onu tuttu ve bir şeyler söyleyip yanına gitmesine engel oldu ama bağırmasını önleyememişti.

"Acele edin biraz! Kurtarın onu."

"Toraks'ta kurşun var. Çıkış yarası yok, hala içeride. Acil ameliyathane hazırlansın."

Arslan hızla ambulansa götürülürken aklıma gelen şeyle arkasından ilerledim. Onu yalnız bırakamazdım, bırakmamalıydım. Arslan'ı içeriye aldıktan sonra "Ben de geleceğim," dedim ve yanına girdim. Hemşire anlayamadığım şeyler yaparken alnına dökülen saçlarını geriye ittim. İlk dokunduğumda avuç içimi gıdıklayan saçları bu sefer titremesine neden olmuştu. Boğazıma konan yumru yeniden ağlayacağımın sinyallerini verirken kulağına eğildim.

O BENİM (+18 TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin