36. BÖLÜM ♣

163K 7.6K 2.3K
                                    

Ve geldik ilk kitabın finaline.

Koskoca bir 3 ay geçmişti o gecenin ardından. Büyük bir yoğunluğun hüküm sürdüğü onca ay, onca saat ve onca dakika. Değişimin bol olduğu günler ve geceler.

Arslan ile bir daha doğru düzgün konuşamadığım zamanlar geçmişti. Başta ne olduğu sorusu zihnimi kemirirken zamanla azalmıştı bu baskı. Ama değişmeyen tek bir şey vardı. O da hâlâ Arslan'ın dediği şeyi anlamıyordum. Daha doğrusu bir şey aklıma geliyordu ama mantığım bu cevabı kabul etmiyor, içten içe saçmaladığımı fısıldıyordu. Niye beni öpmeye çalıştığına, niye boşanmamayı teklif ettiğine ve neyi anlamamı istediğine o geceden birkaç gün sonra bir cevap bulmuştum aslında. En doğru gelen düşünce benden etkilendiği veya hoşlandığıydı ama bunu kabul etmeyen yanımda çoktu. Ezgi'nin söylediği gibi aşık olduğunu sanmıyordum çünkü tüm kadınlardan nefret eden adam bana aşık olamazdı.

O zamandan sonra bende düşünmeyi bırakmış, her şeyi boş vermiştim. Tabii bunda en büyük etkende Arslan'ın bana olan tutumuydu. Benimle konuşuyordu ama sohbet etmiyordu. Genelde tek diyalogumuz 'günaydın, iyi geceler, ben gidiyorum' tarzı şeyler oluyordu. Eğer şanslıysam 'nasılsın?' sorusunu da alıyordum. Öyle yabancılaşmıştı ki o gece yaşadıklarımız, onun hüznü benim gördüğüm bir rüya mıydı acaba diye düşünmekten kendimi alamıyordum.

Arslan cephesinde durumlar böyle iken Ezgi'nin doğumuna çok az kalmıştı. Doktora göre en geç iki haftası vardı ve günler ilerledikçe nefesim kesiliyor, gerginlikten kabıma sığamıyordum. Doğumdan önce neler olacağını az çok tahmin edebilirken bundan sonraki süreç ile ilgili en ufak bir tahminim bile yoktu. Ezgi'nin tavrı nasıl olacak, Arslan'ın yaptığı plan işe yarayacak mı bilmiyordum. Ve en önemlisi kızımı ilk gördüğümde ne hissedeceğimi tahmin edemiyordum. Annelik hissine erebilecek miydim?

İşte 3 ayımı aklımdaki bu sorularla ve Arslan'ın soğuk halleriyle geçirirken birde eve gelen asılsız ve ürkütücü notlar vardı.

İsmi belli olmayan birisinden gelen ilk not üzerinde Tunalı ailesine yazan bir solmuş papatya demetiyle birlikte gelmişti. Evde ilk bana ulaşan o kağıt her aklıma geldiğinde hâlâ tüylerimi diken diken edecek cinstendi.

"Bunlar son rahat günleriniz, tadını çıkarmaya bakın. Hele arkanızı iyi kollasanız çok güzel olur. Bu papatyaya dönmene az kaldı Arslan."

Bu saçmalığı gördüğüm ilk an, anında Arslan'ı aramış, hemen eve gelmesini istemiştim. Nedenini soran Arslan'a hiçbir şey demeden telefonu kapatırken büyük bir gerginlikle onu beklemiş, geldiği ilk an notu eline tutuşturmuştum. Notu okuduktan sonra her yeri aramış, notun sahibini buldurmak istemişti ama bir iz bulunamamıştı.

O günden sonra peşime birçok koruma takarken bir kez bile fikrimi sormamıştı ve bu inkar etsem de canımı yakmıştı. Çünkü eskiden olsa bildiğini yapacaksa bile rica eder gibi söyler, öyle yapardı ama uzun zamandır bana bir şey sormuyor, resmen görmezden geliyordu. Değişmişti. Onu ilk tanıdığım zamanki gibi, Buz Çölü lakabının hakkını vermek istercesine soğuk bakıyordu gözleri.

O gece Arslan'ı çok değiştirirken aramızdaki ilişkiyi de oldukça etkilemişti. Onun bu halleri de bir yandan bana hisleri olmadığını gösterir nitelikteydi.

"Yine mi Arslan'ı düşünüyorsun?"

Yanımda oturan Burcu'nun sesiyle yerimde irkilirken Banu şüpheli bakışlarını bana yöneltti.

"Düşünüp durmak yerine kendine bir şeyler itiraf edebilseydin şu an onun kollarının arasında olurdun."

"Saçmalamayın!"

O BENİM (+18 TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin