16. BÖLÜM ♣

208K 9.7K 600
                                    

           

Uras'ın yanağında gezinen elim duraksarken nefesi kesilmişti adeta. Şaşkınlıktan donakaldığımı hissederken gözlerimi Arslan'a çevirdim ancak o benim aksime hiç şaşkın durmuyordu. Hatta dudaklarında milimetrik bir kıvrılma olduğuna yemin bile edebilirdim.

Bunu daha önceden biliyordu.

Uras ona sormuş olmalıydı ya da böyle bir şeyi bekliyordu. Hangisiydi bilemiyordum ama Arslan'ın bu konuyla ilgili olumlu düşündüğü her halinden belliydi.

Benim için onun bana anne demesi bir sorun muydu peki? Hayır, değildi. Hatta içimde büyük bir mutluluk oluşmuştu. Bunu yalnızca sorması bile hem çok güzel hem de bir o kadar özeldi. Beklentiyle bana bakan küçük mavi gözleri daha fazla merakta bırakmamak amacıyla zorda olsa konuşmaya başladım.

"Diyebilirsin tatlım."

Uras sevinçle yerinden kalktı. Kollarını boynuma dolayınca gözümden akan bir damla yaşa engel olmayarak dudağımı ısırdım. Sarılışına karşılık verirken hızla o damlayı sildim ve Uras'tan ayrıldım.

Titreyen sesimle "Hadi sen biraz parkta kay. Ben de geleceğim birazdan," dedim.

Uras yanağıma bir öpücük kondurup parka doğru ilerlerken kendimi tutmayı bırakıp ağlamaya başladım. Öz annesi tarafından terk edilmiş ve onun eksikliğiyle baş etmeye çalışan bir çocuktu Uras. Ve bu çocuk biraz önce o anne özlemini bende dindirmek istedi. O kutsal olan anneliği, yapmayan, yapamayan bir kadından bana verdi Uras. Hem de daha yeni tanışmış olmamıza rağmen. Bunun beni ne kadar sevindirdiğini kelimelere sığdıramazdım.

Peki ya ben bu yükün altından nasıl kalkardım? Bunu becerebileceğimden emin değildim. Kendi çocuğunu bile bedeninde taşıyamayan bir kadındım ben. Anneliğe dair pek şey bilmezdim. Uras'a gerçek bir anneymişim gibi yaklaşabilir miydim?

Ayrıca çocuk doğduktan sonra gidecektim. Şimdi nasıl giderdim? Önce anne demesine izin verip daha sonra nasıl terk ederdim? Öz annesi tarafından yıkılan bu çocuğu birde ben nasıl yıkardım?

Düşüncelerimle ağlayışlarım şiddetlenirken elimle yüzümü örttüm. Bu sırada Arslan'ın yanıma oturduğunu da hissedebilmiştim. Bir elini sırtıma koyduğunda kendime düşünme fırsatı vermeden ona yaslandım. Çünkü birisinin destek olmasına ihtiyacım vardı. Arslan'ın bir eli saçlarıma çıkıp okşarken bir eli sırtımda yavaşça hareket etmeye başladı.

"Buna üzüleceğini düşünmemiştim."

Ağlamaya devam ederken onun duyabileceği şekilde "Üzülmüyorum," dedim.

"Üzülmüyorsan sorun ne? Neden ağlıyorsun?"

Arslan'ın sorusuna ağlamaktan dolayı cevap veremeyeceğimi düşünürken sessiz kaldım. Başım omzuna yaslı bir halde dururken bir süre sonra ağlamam iç çekişlere döndüğünde yavaşça geri çekildim. Yüzümü Arslan'a çevirdiğimde gülümsedi ve daha fazlasını gizlemek ister gibi dudaklarını ısırdı. Ona bu denli komik gelen şeyin ne olduğunu merak ederken burnumu çektim.

"Neden gülüyorsun?" derken sesim oldukça huysuz çıkmıştı.

"Gözlerin ve burnun kızarmış. Çocuk gibisin ve bu halinin Uras'tan hiçbir farkı yok. Ona gülüyorum," dedikten sonra dudaklarından kaçan kısa bir kahkahaya engel olamadı.

Bu sözlerine bir başka zaman diliminde olsak güleceğimi biliyordum ama şu an içimden tek geçen ağlamaya devam etmekti. Parmaklarımı ıslak yanağımda dolaştırıp silmeye çalıştım. Aynı anda da gözlerimi yukarıya dikerken mırıldandım.

O BENİM (+18 TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin