49. BÖLÜM

129K 6.3K 1.2K
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Çünkü ne kadar çok oy ve yorum, o kadar hızlı ve çok bölüm demek.

"Nasıl ya?" diyerek tepkimi ortaya koyduğumda Arslan bana bakmaya devam etti.

Begüm ile ilgili ne düşüneceğimi bilemiyordum. Tek bildiğim yaşadıklarının kolay olmadığıydı ama yine de ona karşı içimde tarif edemeyeceğim, benzersiz bir rahatsızlık hissi vardı. Bu, Arslan'ın eski karısı olmasından dolayı değildi. Onunla ilgili ilk şeyleri duyduğum andan itibaren bu his vardı ve ne olursa olsun geçecek gibi değildi. Aynı zamanda bu hikayede de beni tatmin etmeyen şeyler vardı.

Öncelikle Engin bu anlatılanların neresinde yer alıyordu? Begüm'ün birlikte olduğu adam desek olmaz, çünkü 45 yaşındaymış. Bunu Arslan'a sorabilirdim ama anlatacaklarını bitirmiş gibiydi. En azından şimdilik. O yüzden Engin konusunun üzerinde durmadan Begüm'e yoğunlaştım. Arslan hemen evlendiklerini söylemişti. Eğer öyleyse bir ihtimal ölen bebek o adamdan da olabilirdi, değil mi?

Bunu sorup sormamak arasında git geller yaşarken Arslan sessizce beni bekliyordu. Kahverengi gözlerinin altında yorgunluk sebebiyle oluşan koyu renk halkalar vardı ve bu haliyle kendinden çok uzaktı.

Derin bir nefes alıp soruyu geçiştirmenin bir mantığı olmayacağını düşündüm ve başımı hafifçe yana eğip dikkatimi ona verdim. "Şimdi bir şey takıldı aklıma ve sormazsam asla rahat edemem. Begüm'ün karnındaki çocuğun senden olduğuna emin misin?" Bakışlarının sertleştiğin görünce aceleyle devam ettim. "Yani şöyle, çok çabuk evlendik dedin ve bebeği de evliliğimizin birinci ayında öğrendiğini söyledin. Belki..."

Arslan sertçe sözümü kesti ve koltukta öne doğru eğildi. "Böyle bir şey yok. Olması da imkansız. Bebek öldüğünde yalnızca üç haftalıktı."

Ses tonunun sertliği yutkunma isteği uyandırsa da kendimi tutmayı başardım. Cılız çıkan sesimle "Peki ya adamın tehditlerine boyun eğdiyse ve bir gece daha..." derken Arslan hızla ayağa kalktı. İşaret parmağını havaya kaldırıp bana doğrulturken yüz ifadesi oldukça sertti.

"Tehditlere boyun eğmek Begüm'ün değil, senin işin Rüya."

Sözlerinin üzerine gözlerimi kırpıştırırken şaşkınca kesik bir nefes aldım.

Bana karşı o kadını savunuyordu ve bunu, beni kırarak gerçekleştiriyordu.

Ellerimi dizime yaslayıp güç almak için başımı önüme eğdim ve bir süre öylece bekledim. Kalp kırıklığımı bir süreliğine göz ardı etmek için yalnızca bekledim. Ayağa kalkıp onun karşısına dikildiğimde yüzümden hiçbir ifade okunmadığına emindim. Arslan da aynı haldeydi. Gözlerinde hiçbir duygu kırıntısı yoktu.

"Begüm sizi tehdit edildiği için bıraktığını söylemişti. Demek ki boyun eğmiş ve bir daha eski karını şimdi ki karına karşı savunmadan önce sadece ihtimalleri söylediğimi unutma. Ben onun aksine ona hakaret etmedim ama kendisi benim için bunu dün söyledi diye hatırlıyorum. Burada Begüm'ü koruman için bir sebep yoktu."

Her bir cümlemle Arslan'ın ifadesizliğinde derin çatlaklar oluşurken parçaları yavaş yavaş döküldü ve arkasındaki pişmanlığı gün yüzüne çıkardı.

İnsan yalnızca kalbi kırıkken konuşmaz, içine atar. Çünkü sadece kırgındır. Değer verdiğinin sözleri veya hareketleri ona ters bir şey yapmıştır. Kötü bir söz etmiştir, yanlış bir hareket yapmıştır ya da seni ikinci plana atmıştır. Sen onu ilk yerine koyarken o kendi ilkini gözüne sokarak sana ikinciliğini hatırlatırdı. Arslan bunlardan iki tanesini yapmıştı. Bir nevi onu koruyarak beni ikinci plana attığını göstermiş, kötü bir söz söyleyerek ise yine onu korumuştu. Eğer sadece kırgın olsam ben de susardım ama değildim. Aynı zamanda öfkeliydim ve bu iki duygu yan yana geldiğinde insan susamazdı. Zehirli sözleriyle kendisi nasıl kırıldıysa karşısındaki kişiyi de kırardı. Peki ya ben bunu yapabilir miydim? Karşımdaki bir başkası olsa evet yapardım ama Arslan vardı. Sevdiğimi, aşık olduğumu çok yakın bir zamanda anladığım Arslan vardı. Ve onun olması kalbini kırmamı engelliyordu. Çünkü biliyordum ki yine benim canım yanacaktı.

O BENİM (+18 TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin