52. BÖLÜM

116K 5.7K 663
                                    

Keyifli okumalar. Oy vermeyi unutmayın lütfen.

Zamansız gelişen çaresizlik.

En berbat olan bu kavramın bedende yarattığı artçı depremlerin etkisi o kadar şok ediciydi ki, uyuşuk bir hale bürünürdü insan.

Elimde bir imkan olsa zamanı geriye almayı değil de, Engin'in o öğrendiklerini zihninden silebilmeyi isterdim. Çünkü bilirdim ki, zamanı geriye almak bir şeyi değiştirmeyecek, en ufak bir hatada yine aynısı olacak.

Sonunda mutlu oldum dediğim anda Engin'in hayatımın tam ortasına düşen balyozun etkisi de aynı böyle olmuştu. Ne adım atabiliyor ne de konuşabiliyordum. Sadece Arslan'a bakıyordum.

Arslan ifadesini nasıl koruyor bilmiyordum ancak o kadar sakindi ki ona imrenmekten geri kalamıyordum.

"Gitmemiz lazım," dediğinde korkuyla kirpiklerim titreşti. Göğsüme çöreklenen korku hissiyatı nefeslerimi hızlandırdığında, aynı anda gözümden bir damla yaş aktı.

"Nereye?" dedim kısık bir sesle. Duymak istemiyordum, düşündüğüm şeyin gerçek olmasını hiç ama hiç istemiyordum.

Arslan'ın çenesi kasılırken, "Hastaneye," dedi soğuk bir sesle.

"Kim?" deyip gözlerimden sicim sicim akan yaşlarla sorduğumda Arslan yüzünü buruşturdu.

"Durumu ağır dediler," dedi büyük bir ızdırapla. Ne kadar acı çektiği gözlerinden okunuyordu.

"Kim Arslan? Uras mı?" diye sordum aklıma ilk gelen isimle.

Korkuyordum. Hem de çok korkuyordum.

"Çok üzgünüm," derken dolan gözlerini görmemle iç çektim. Onun ifadesizliği de bir yere kadardı işte.

Aynı şekilde benim de sabrım bir yere kadardı. Daha fazla kim olduğunu öğrenemezsem ölecek gibiydim.

Sesimi yükselterek, "Artık söyle kim olduğunu!" dedim. Ardından ona nazaran daha kısık bir sesle "Kim? Söyle lütfen," diye mırıldandım.

Arslan yanıma doğru gelirken endişeyle beni süzüyordu diğer yandan. "Baban."

Babam?

Gözlerimi kırpıştırıp dikkatle ona baktığımda bu sözlerinde ciddi olup olmadığını algılamaya çalışıyordum. Böyle bir durumda yalan söylenir miydi ki? Hayır! Ama yine de teyit etme ihtiyacı duyarken, "Babam?" diye sordum. Sesimin ne kadar ağlamaklı çıktığını fark ettiğimde zaten ağlıyor olduğum gerçeğini gözyaşlarım yüzüme vuruyordu.

Arslan'ın elleri kollarımın iki yanında konumlanırken "Lütfen kendine gel, güçlü durmak zorundasın," dedi. "Şimdi hastaneye gideceğiz ve her şeyi öğreneceğiz. Sakin ol tamam mı?"

Ne sakin olmasıydı? Babam ölüyordu, hatta belki de ölmüştü. Bu düşünceyle aglayışıma karışan hıçkırıklarımı zap edemiyordum. "Du-durumu nasıl?" dedim zorlukla.

"Gidince öğreneceğiz. Sen garaja git ve arabaya bin. Ben Arya'yı alıp geliyorum, bir tanem."

Elimin tersiyle gözümdeki yaşları silerken "Ben..." diye mırıldandım ama sonu gelmedi.

Sakin olmalıydım. Sakin olmalıydım. Kalbimdeki acıyı yok saymalıydım. Babama bir şey olmamışta olabilirdi sonuçta. Sadece küçük bir şey de olabilirdi, değil mi? Öyle olmalıydı, öyle olsundu.

Dudaklarımı ısırıp kendimi dizginlemeye çalışarak Arslan'ın kollarından sıyrıldım ve "Tamam ama acele et," dedim. Arslan'ın yanıtını beklemeden garaj ulaşıp arabaya bindim ve başımı ellerimin arasına aldım.

O BENİM (+18 TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin