//BÖLÜM 92//

4.1K 206 80
                                    

//Ömer'den//

Kendime gelmeye çalıştıkça her geçen saniyede daha da aşık oluyordum ona. Yanıma geldiğinde ellerini ellerimin arasına aldım. İkisine de birer öpücük bıraktıktan sonra yeniden gözlerinin içine çevirdim gözlerimi.

"İçimde bitmek tükenmek bilmeyen, sonsuz bir sevdasın sen. Birbirinden güzel hayallerle büyüdün sen içimde, zaman geldin damarımda ki kan oldun, zaman oldu kanımdaki hücre. Senden başka bir hayat düşünmektense, düğün dernek sayılır bana ölüm bile."

Gülümsedi sadece. Sağ elini kaldırıp sakallarımın üzerine getirdi baş parmağıyla onları severken konuşmaya başladı.

"Kömür karası sevdam var benim, tıpkı gökyüzündeki yıldızlar kadar güzel, bir o kadar da göz alıcı kirli insanlardan uzak tertemiz engin denizlere benzeyen gözlerini hapsettiğim damarlarımdan akıp giden nefesinle kalbime ulaştın, sen benim yaşayamadığım her şeysin sen cansın heyecansın."

Dudaklarımı alnına doğru bastırıp sıkı sıkı sarıldım ona. Varlığının yanında yaşam bana paha biçilmez bir değer gibi geliyordu. Onun yanında içime çektiğim her nefeste sevgisinden kokusundan aşkından güç alıp pençelerimle daha da sıkı yapışıyordum hayata.

Bu güzel kadın şimdi benim mi oluyor? Gözlerimden kalpler çıksa yeridir diye düşünsemde yalnız değildik. Aşkımı yalnız olduğumuz bir zamanda daha rahat gösterebilirdim.

Çıplak kolunu baştan aşağı gezindim işaret parmağımla. Pürüzsüz tenine her değdiğimde kendimi zaptetmek daha da zorlaşıyordu.

"Çok güzel olmuşsun defne ama sanki bir eksik var." Kaşlarını çatıp bana bakmaya başladı.

"Ne eksik var ki?!" Köşeye bıraktığım siyah kutuyu elime alıp açtım ve ona doğru çevirdim. İçinden çıkan gümüş kolyeye hayranlıkla bakarken hemen sonra bana döndü yeniden. "Çok güzel!"

"Hayır şimdi güzel değil. Birazdan," dedim elimi boynuna doğru getirirken. Beyaz tenine dokunup okşadım. "Bu tene ait bir parça olduğunda çok güzel olacak."

Arkasını döndüğünde kolyeyi çıkarıp ona doğru bir adım attım. Boynuna takıp ellerimi omuzlarına yerleştirdim. Boy aynasından yansıyan görüntümüze bakarken ikimizin de gözleri parlıyordu.

"Bu gece en çok kıskanılan kişi ben olacağım herhalde." Gülümsedi yeniden aynaya baktı.

"Asıl sen kendine bak." Gözlerini kısıp bana doğru döndü. "Acaba alnına 'Bu adam sahipli yaklaşmayınız!' diye yazı mı assam?" Kaşlarımı kaldırıp yüzüne bakarken söylediği fikir çok normalmiş gibi bir de yapabilir miyiz diye düşünmeye başladı. Bu kadın çok mu kıskançtı?

"Kadınım bazen beyninin nasıl çalıştığını çok merak ediyorum biliyor musun? Bu fikirler nereden geliyor aklına ben anlamıyorum ki!" dediğimde gülümseyip boynuma sardı kollarını.

"Karşınızda defne İplikçi olduğunu unutuyorsunuz beyefendi." Bende ona gülümsedim ve kollarımı beline sardım yeniden. Arkamızdan gelen beğeni nidaları defneyi mutlu ediyor olacak ki arada arkaya dönüp gülümsüyordu.

"Ne zaman gideceğiz?" Onu baştan aşağı bir kez daha süzdüm.

"Aslında çıkmamız gerekiyor ama ben seni böyle görünce bir yere gidesim kalmıyor defne, diyorum ki bırak sen daveti falan da biz otele gidelim. Bu akşam yalnızca ikimiz olalım, baş başa!" dediğimde gülerek baktı gözlerimin içine.

"Aşkım sen şimdiden koyverdin ama. Unutma bu gece yardım içim toplanıyoruz. O yüzden gidelim." Ellerini tuttum.

"Peki gidelim bakalım. Nasıl olsa rövanşını alırım ben." Başını salladı ve önden gitmeye başladı. Bende onu takip ederken defne onu hazırlayan kadına yaklaşıp son kez teşekkür etti.

KARANLIĞIN DEFNESİWhere stories live. Discover now