//BÖLÜM 54//

8.6K 270 63
                                    

//Yazar'dan//

"Ya Ömer lütfen!!"

"Kızıl yat uyu sabah alırım uykum var biraz acı şu kocana."

"Öküz!! Ben tek başıma yapmadım bu çocuğu. Ben taşıyorsam sende bakacaksın!"

"Bak sabah ne istersen yaparım. Şimdi uzak dur güzelim ya. Saat üç Ya gecenin üçü."

"Sen beni sevmiyorsun." diyerek hıçkırmaya başladı yalandan defne. Ama tabii ki Ömer yemedi bunu.

"Şu yalandan ağlamanı hemen kes." Defnenin yüzü bir anda sinirli bir hal aldı.

"İyi be! Hemen de anla zaten." Sinirle doğruldu yataktan. Saat gecenin üçüydü ama Defnenin canı acayip bir şekilde kivi çekiyordu. Ama öküzlükten nasibini almış kocası almıyordu. Aşağı mutfağa indiğinde dolaplarda ne çeşit meyve varsa hepsini dışarı çıkardı. Kendine güzel bir meyve tabağı hazırladığında salona geçti. Koltuğa oturup sehpayı kendine doğru çekti ve ayaklarını üstüne uzattı.

"Şuna bak ya. İnsan bir yardım etmeye gelir. Nereden buldum ben seni acaba? Gerçi ben bulmadım orası ayrı mesele ama neyse."

Tabağı bitirdiğinde başka şeylerde yemek istiyordu. Bu sırada kapı çaldı. Gidip açtığında korumalardan biri elinde kivilerle duruyordu. Defne onları görünce çocuk gibi ellerini çırpmaya başladı.

"Yaa çok teşekkür ederim."

"Önemli değil yenge. Afiyet olsun." dedi ve elindeki poşeti Defneye verip evden ayrıldı.

Defne kivileri büyük bir iştahla yedikten sonra Ömer'in yanına çıkmadı. Bu sırada umut merdivenlerden aşağı indi uykulu uykulu. Defne oğlunun yanına gidip dizlerini kırarak onun hizasına çöktü.

"Ne oldu bir tanem. Neden uyandın?" dedi oğlunun saçlarını severken.

"Susadım." deyince defne mutfaktan su getirdi oğluna. Sonra umut yukarı çıkmadı ve annesiyle birlikte salondaki koltukta yattılar.

Sabah olduğunda Ömer uyanmaya yeni başlamıştı. Elini sol tarafa attı ve defneyi aradı. Ama boştu. Doğruldu yataktan ve etrafına baktı.

"Hala yemek yiyor olamaz herhalde."

Yataktan doğruldu ve aşağı indi. Uyuyan oğlunu ve karısını görünce gülümsedi. Üzerlerinde bulunan pike kayıp yere düşmüştü. Ömer onu yeniden örttükten sonra sessizce karşılarında diz çöktü. Önce oğlunun yüzünde gezdirdi elini. Bu hayattaki en büyük iki mucizesinden biriydi. Sonra gülümsedi doğru Ya mucizelerinin sayısı üç olmuştu. Karısına sıra gelince masum yüzüne getirdi elini. Bu mucizelerin kaynağı oydu. İlk kendi gelmişti bu karanlık adamın hayatına. Sonra oğlunu ve minik bebeklerini eklemişti. Hayatının en büyük gerçeğiydi defne. Sonsuza kadar yanında kalsa sıkılmayacağım tek kadın.

Ömer'i bu düşüncelerden sıyıran şey Defnenin yüzündeki eline kondurulan minik bir öpücüktü. Ömer Defneye baktığında, uyanmış ve o bal rengi gözleriyle sevdiği adama bakıyordu. Oğlunu uyandırmadan koltuktan doğruldu ve kollarını iki yana açtı. Ömer vakit kaybetmeden sıkı sıkı sarıldı ona. Defne de açtığı kollarını sevdiği adamın sırtında birleştirdi ve kafasını Ömer'in boynuna gömdü.

Ayrıldıklarında defne elleriyle Ömer'in sakallarını seviyordu. Ömer de elini Defnenin saçlarına getirmişti. Alnına derin bir öpücük bıraktıktan sonra karısının kollarından ayrılıp oğlunun yanına geçti.

"Odasına götüreyim mi? Fazla rahat durmuyor?"

"Gerek yok. Zaten uyanır birazdan. Biliyorsun, sevmiyor çok fazla uyumayı."

KARANLIĞIN DEFNESİOnde as histórias ganham vida. Descobre agora