Karşı çıkmak istesem de, yorulmuştum. Camdan dışarı baktığımda, başını omzumun kıyısına eğip, baktığım yöne doğru nefes aldı. Ağaçlar ve rüzgarın savurduğu sarı yapraklardan başka bir şey yoktu. "Camlar siyah." dedi. "İçerisi görünmüyor."

Fazla yakın yüzüne başımı çeviremedim "Nereden çıktı bu şimdi?"

"Hiç." diye gelen tabaklara doğru döndü. "Bilgilendirme olsun dedim."

Gelen tabalara bakınca dikkatim dağıldı. "Kim yiyecek bu kadar şeyi?"

"Sen ve ben." tabağımı önüme kaydırdı.

"Ben bu kadar yiyemem."

"Ben yerim."

"Çok yiyorsun?"

"Biliyorum." diye bakışlarını yüzümde durdurdu. "Yanımda olduğunda, iştahım açılıyor."

Bir şeyler yemeye çalışırken, beni rahatsız etmekle yememe izin vermek arasında çırpınıp duruyordu. Gülmemi saklayıp, fark etmemiş gibi yemeğime devam ettim. Çok uzaklarda sadece bir kaç masa doluydu. Yakınlarda da pek kimse yoktu, en yakındaki masada gözlerim takılı kaldı. Neredeyse iç içe geçmiş halde oturuyorlardı. Birden alev almış gibi yapıştılar. Siyah camların ne işe yaradığını o an anladım. Öpüşmeleri giderek şiddetlenirken, yüzüm utançtan alev alev yanmaya başladı.

Bir parmak çenemi tutup yüzümü o noktadan çektiğinde, Çağan alay eden gülüşünü dudaklarının ardına zorlukla saklamıştı. Dikizlemenin utancıyla "Bir şey görmedim." diye panikledim.

Ne gördüğümü adı gibi bildiğinden bilmiş bilmiş gözlerini kıstı. Dudağımın kenarı parmağının ucuyla silip bana yaklaştığında, kabullenerek gözlerimi yumdum. Dudaklarını hafifçe bastırıp, diliyle alt dudağımı sıyırdı. Bir nefeste geri çekildiğinde daha fazlasını bekleyen dudaklarım aralık kalmıştı. Kendimi ikna etmeye çalıştım. "Dışarıdayız..."

"Kimse görmüyor." diye fısıldadı dudaklarıma doğru. Gene de kendimi huzursuz hissediyordum, sanki dikizleniyor gibi. Ona et gibi yapışmaya devam etmekten de vazgeçemiyordum. Yanağıma kuru bir öpücük bırakırken gözlerim kapanmak üzereydi. Kirpiklerimin önüne çalı gibi kızıl saçlar dolandı. Daha önce onu görmüş, bizi takip ettiğini hissetmiştim. Masaladın arasındaki dar yolda durmuş bize bakıyordu. Kendimi hızla gerçek dünyaya çektim. "Çağan!" diye dizinin üstüne tutunduğumda sandalyesinden zıplayarak baktığım yere döndü.

Kendime utanması gerekenin biz değil, o olduğunu hatırlattım. Ama utanmazca gözlerini Çağan'a dikmişti. Masamıza yaklaştı. "Bunu için nasıl alıyor anlamıyorum."

Çağan bölünen andan dolayı biraz agresifti. "Ne diyorsun gene?"

Bunu diye işaret edilen şahıs olarak olarak, Dilara'ya kötü kötü baktım. Sinirden ve kıskançlıktan dişlerini sıkmıştı. "Arabadan atılıp, Aras ile oynaştıktan sonra..."

Çağan yerinden kımıldadığında, pençelerimi bacağımın üst kısmına hem onu hem kendimi tutarcasına sabitledim. "Sen o zamanlar bizim yanımızdaydın." dedim. "Beni bulduğunuz ilk anda oradaydın. Gerçeği biliyorsun, boşuna iftira atma."

Sesim o anların acısıyla çatladığında, Çağan bana dönüp "O ne dediğini bilmiyor." diye yüzümü tuttu. "Dinleme sakın."

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin