ÇAĞAN'DAN part1

3.6K 246 199
                                    



Bana söyledikleri yutamayacağımdan fazlaydı. O kadar fazlaydı ki, sadece pansiyonun kapısına kadar gelebiliyordum. Eğer içeri girersem, gururumu yere serip odasına girene kadar duramazdım. Yakın zamanda beni arayacağını ya da kendini hapsettiği duvarların arasından çıkacağını düşünüyordum.

Bahçe kapısının önünde beklerken, odasının camı bir baş çevirişimdeydi. Gene de gözlerimi oradan uzak tutarak pansiyonun kapısına baktım. Dilara'nın neden bu kadar geç kaldığı merak konusuydu. Lidya ile tatlı bir muhabbet içine girdiklerini düşünmek hayal gücümü zorluyordu. Eğer konuştularsa bile, neler olduğunu duymak için meraklanıyordum.

Dilara en sonunda elini kolunu sallaya sallaya kapıda belirdiğinde "Hadi." diye sabırsızca mırıldandım. Duymuş gibi hızlanıp yanıma geldi. "İçeri gelmeyecek misin? Abim yok."

"Hayır." diye kestirip attım. Oysa Lidya'nın yanına girmek için içim içimi yiyordu. "Lidya ne yapıyor?" diye sorduğumda onu umursamamama surat astı. "Oturuyor işte."

"Dilara." diye üsteledim. "Buraya onun için geldiğimi biliyorsun."

"Biliyorum. Git onun yanına o zaman."

Sanki yapması çok basitti. Odasından öyle atıldıktan sonra peşinden koşmayacaktım. "Sen karışma." dedim. "Onun ne yaptığını söyle."

İstemiyor olsa söylediklerimi yapmak zorunda değildi ama pes etti. "Her zamanki gibi yemeğini götürdüm ve kapıyı açana kadar vurdum. Sinirden tepinmedi, bu sefer daha sakindi. Bu iyi bir şey." diyerek yüzüme baktı.

Onun sakinliğinin ölümcül olduğunu bildiğimden başımı ağır ağır sallandırdım. "Sonra ne oldu?"

"Hiç."

"Ne oldu!"

Yutkundu. "Bir şey olmadı. Kapıyı çarptı bitti."

Yalan atıyor gibi hissetsem de, gözüm pencerenin önündeki hareketliliğe takıldı. Hareket eden perdelerin arasından solgun yüzü belirmişti. Aniden geri çekilip, dalgalanan ağır perdelerin arkasında kayboldu.

"Bir şey olursa bana haber ver."

Arkamı dönerken, bana doğru adımladı. "Ararım tabi Çağan."

Başımla selam verip bahçeden dışarı çıktım. Pansiyonun sınırlarını terk ettiğimde yürüyüşüm yavaşladı. İçimde çok garip bir duygu vardı. Lidya'dan uzaklaştığım her vakit hissettiğimden daha acıydı. İşe yaramayacağını bile bile başımı havaya kaldırıp nefeslendim. Ağır bir yürüyüş belki iyi gelebilirdi.

Belki arar diye sesini sonuna kadar açtığım telefonum bildirim sesiyle öttüğünde kalbim yerinden sekmişti. Ardından hevesim kursağımda kaldı. Aras son konuşmamızdan beri büründüğü sessizliği bozmuştu.

Lidya yanında mı?

Kaşlarımı kaldırarak okuduğum mesajı her zamanki gibi asabımı bozdu.

Lidya'dan sanane!

Çağan Lidya'yı kontrol etmeye git. Eğer beş dakika içinde bana dönmezsen oraya geleceğim.

Aklım dediklerini anlamasa bile, bedenim pansiyona doğru geri dönmüştü. Sokak boyunca koşmaya başladım. Dilara pansiyonun bahçesinde onu en son bıraktığım yerdeydi. Oyalanmadan yanından geçtim. Ancak onu gördüğümde huzur bulabilirdim. Kapısına yüklenip ismini bağırdım. İçeriden bir ses gelmedi. Böyle hayvanlık yapamayacağımı bile bile kapıyı yumrukladım. "Kapıyı aç!"

Kilitli kapının ardında böylece durmaktan hiç usanmasamda dişlerimi birbirine kenetleyip bekledim. Aslında kızdığım tek şey aramıza giren bu dandik tahtadan engeldi. Sessizlik sürüp giderken kapıya yaklaşıp ince sesini duydum. Söylediği, anlayabileceğim kelimeleri yoktu, sadece anlamsız bir çığlıktan ibaretti. Yarım kalan tam ortasında kesilen çığlık fitilimi ateşledi. Dandik kapı biraz zorladığımda odanın içine doğru savruldu. Yatakta büzüşmüş sırtına doğru koştuğumda hiç olmadığım kadar paniklemiştim. Omzundan tuttuğum hafif bedeni içinden tüm canı çekilmiş gibi yana yuvarlandı.

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin