36.BÖLÜM

5.6K 408 321
                                    


A

nnemin evine döndüğüm zaman, farklı olan tek şey arabama ve elbiselerime kavuşmuş olmamdı. Onların dışında boş ve yalnız bir ev beni bekliyordu. Akşam trafiğine yakalandığım için, eve vardığımda saat epey geç olmuştu. Sadece bir şeyler yiyip, banyo yapacak kadar vakit bulabildikten sonra güzel ve sıcak yatağıma uzandım

Aşağı kattan gelen gürültülerle uyandığımda, saat gece yarısını geçiyordu. En fazla bir kaç saat uyumuş olmalıydım. Önce hayal sandığım sesler, giderek yükselirken kafamda tehlike çanları çalmaya başladı. Usulca yatağımdan kalkarak kat merdivenlerine doğru yavaş ve temkinli adımlarla yürüdüm. Her şeyi kötüye yormamalıydım. Hırsız, seri katil yada iğneli sapık ihtimalleri sadece filmlerde olurdu. Belki de sadece küçük tatlı bir kediydi.

Ama evin karanlığında sokak kapısının oynadığını görünce yüreğim ağzıma geldi. Aralanmış kapı, sürgüsünü çektiğimden tamamen açılmıyor; hareketinde büyük bir gürültüyle sürgüsünü kıracak gibi şakırdayıp, arkasındaki masa ve sandalyelerden kurduğum barikata şiddetle çarpıyordu. Böyle güçlü bir kedi olamazdı. Merdivenlerden bir solukta inip kapıya bir kaç metre kala durdum. Ne yazık ki telefonum yastığımın altında kalmıştı, can haliyle bağırdım. "Polis çağırdım!"

Dışarıdan gelen ses tanıdıktı. "Benim Lidya, korkma!"

Beyaz Lidya, alnında birikmiş teri elinin tersiyle silerken rahatlamıştı. Neyse ki Çağan'dı. "Neden geldin?"

Bir süre duraksadı, sesi kesilince gittiğini sanıp barikata doğru yaklaştım. Ağır metal kapı bir kez daha itilince kapının önüne yığdığım barikat sarsıldı. "Sen neden gittin!"

Bir şey söyleyemeden duvardaki sürgüyü çıkarıp barikatı ittiğimde kapı önüne geleni savurarak açıldı. Çağan, gecenin karanlığında içeriye girmeden duvar kenarına yaslanıp soluklandı. "Bir daha kaçarsan öleceğim." derken sesi yorgun ve isyan doluydu. "Aynı gün içinde iki seferdir, seni aramaya çıkıyorum."

Uyku sersemi kafamı toparlamakta zorluk çekiyordum. Sankince "Ben burada yaşıyorum." dedim.

"Bende gelebilir miyim?"

"Sabah olmasını bekleyemez miydin?"

Anında somurtmaya başlarken, elini acı çekiyor gibi göğsünün üzerine koyup yüzünü buruşturdu. "Sanki biraz ağrım var."

Bu yalanı artık alışkanlık haline getiriyordu. İnanmış gibi yapıp, ona yol verdim. "Çabuk gir."

Sözümü tamamlar tamamlamaz, hızlı bir adımla içeriye atladı. Kapının önüne koyduğum barikata takılınca, öne doğru tökezleyip bir kaç adımda kendini toparladı. "Bu ne?"

Ona belli etmeye çalışarak masayı duvarın kenarına sabitledim. Çağan gözlerini masadan ayırmıyordu. "Bende kapı neden açılmıyor diyordum."

"Hırsızlar, sapıklar ve katiller için önlem." dedim. "Ama sende işe yaramadı."

Sanki ona iitfat etmişim gibi kasıldı ve büyük bir iş başarmışçasına mutlulukla pesimden merdiveleri çıktı. Odama girerken hala peşimdeydi. Omzumun üstünden "Nereye?" diye sordum.

Elini göğsünün üzerine koyup sızlanmak için ağzını açtı. Konuşamadan "Sakın." diye elimi tehdit eder gibi önümde kaldırmıştım. Sızlanmanın işe yaramayacağını anlayarak mahçupça geri çekilip elini göğsünden indirdi. Morali bozulmuş gibiydi.

Her ihtimale karşı "Ağrın yok değil mi?" diye sordum.

"Yok."

Oluşan sessizlikte ne söyleyeceğimi düşündüm. Bir on yıldan fazladır aynı evde yaşıyorduk. Beraber olmak bizim için zor olmamalıydı ama nedensiz yere ağzım kurmuştu ve ne söyleyeceğimi bulamıyordum. Normal zamanlarda ne yaptığımızı düşündüm. Yatağıma uzanır ve onu umursamadan mışıl mışıl uyurdum. Küçük bir öksürükle boğazımı temizledim. "İyi geceler."

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin