ÇAĞAN'DAN - 4

4.3K 262 201
                                    

Dünyanın tüm ışıklarının sönmesi gibiydi, gece odasının ışığını kapatmasını beklediğim saatler. Sadece bir kaç kedinin geçtiği tenha bir köşe bulmuştum. Kenardan izlediğim odasının ışığı her gece olduğu gibi kapattı. Yatağına kıvrılıp, saçlarını yastığa serişini hayal ettim. Etrafında olmayıp ona acı çektirmediğim bir günde, güzel bir rüya görmesini isterdim. O anlamasada, benim için dünyadaki en değerli şeydi ve ne yazık ki dünyanın en aptal çocuğu tarafından sevilmişti.

Ondan uzak durmak ve ölesiye özlemek benim cezamdı. Onu en son dün gece sokağa çöp atmaya çıktığında görmüştüm. Yüzünde pek neşeli bir ifade yoktu. Babaannemin ona verdiği çöp torbasını huysuzlukla savurduğunda, koca tenekeden fırlayan kedi öfkeyle bağırdı. Öyle bir kokmuştu ki, arkasına bakmadan koşa koşa eve kaçtı. Sokak kapısını gürültüyle kapatana kadar yüzümü onun yarattığı gülümseyişin ele geçirdiğini fark ettim. Gülmeyi hak etmediğimi biliyordum ama ne olursa olsun üzerimde mucizevi bir etkisi vardı.

Sonra gecenin bir kör vakti, karanlık bir sokak köşesinde bir sapık gibi onun penceresini dikizlediğimi kendime hatırlattım. Perdeleri sonuna kadar çekilmişti. Zaten kapatmasaydı ona en başta ben kızardım. Kalın perdesi siyah bir film karesini andırıyordu. Bitmişti, ve son yazısının geçmesini bekliyordum.

Sırtımı dayadığım duvarda kayarak yere çöktüm. Bazen yorgunluk denilen o duygu, benide vuruyordu. Gücümü kaybedeli çok olmuştu. Onu özlemiştim. Annesini aramak için sabretsem bile, artık dayanamıyordum.

Bildiğim kadarıyla Lidya'yı aramıyor, onunla ilgilenmiyordu. Ama benim ilk çaldırışımda açtı, açmak zorundaydı.

"Çağan?" diye sorgulayan sesine karşı, düşüncelerimi toparladım. "Seninle Lidya'nın babası hakkında konuşmam gerek."

"Anlamadım Çağan, neden bahsediyorsun?"

Belli etmemek için uğraşsada, titreyen sesi kendini ele vermişti. Neyden bahsettiğimi en iyi o biliyordu. "Eğer etrafında biri varsa, sakin bir yere geçip oturur musun?" dedim babamı kast ederek. Bu konu yüzünden, kurdukları çürümüş yuvasının bozulmasını istememiştim, hala da istemezdim.

"Ben müsaitim." diye çıkıştı. "Çabuk söyle!"

Başında beri tutunduğu sakinliğini bozup gerçek rengini belli etmeye başlamıştı. Bu rengi, Lidya ile beni öğrendiğinden beri değişmekteydi. Bana uzun zamandır oğlum demiyordu, oğlu değildim de. "Lidya, babasının ona yazdığı mektupları öğrendi." dedim.

Uzun ve ani bir sessizliğe büründü. Bir süre ona şaşkınlığını üzerinden atması için zaman verdim. Sabrımın sonlarına doğru konuştu. "Onları yaktığını söylemiştin."

"Yakmadım. Saklamıştım..."

Aslında bir gün onları gerçek sahibine vermeyi düşünüyordum. Beni bırakmayacağından emin olduğum zaman geldiğinde.

"Beni aradı." dedi. "Geçen hafta beni aradı. Sesi kötüydü ama bunu söylemedi. Gerçekten gördüğüne emin misin?"

"Neden söylemedi acaba!" diye alayla onu suçladım. Sanki kızıyla aralarından su sızmazdı. "Lidya sana bu güne kadar neyi söyledi. Neyi paylaştı?"

"Lidya gitti mi?" diye yeni yeni ayıldı. Başından beri anlattığım şeyin ciddiyetini yeni kavrıyor gibiydi. "Kızım o adamın yanına mı gitti?

Bunu engellemek hayat amacıydı. Sanki dünyadaki en kötü şeydi. Bu uğurdaki çabası gerçekten taktire şayandı. "Hayır gitmedi." dediğimde zafer kazanmış gibi rahatladı. "Ben seni daha sonra arayacağım oğlum, o zamana kadar sana güveniyorum."

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin