ÇAĞAN'DAN - 1

5.2K 293 238
                                    

Lisenin üç yılı boyunca okuldan ilk çıkan her zaman bendim. Son dersin, son saniyelerine kadar sayıp vakit kaybetmeden okuldan fırlamıştım. Eve gitmek ve Lidya'yı görmek istiyordum. Okulda olsa, çıkışına kadar bekler ve eve gidene kadar ona güvenli bir mesafeden eşlik ederdim. Beni görünce başını çevireceğini bildiğimden karşısına çıkmaya her zaman cesaretim olmuyordu. Zaten artık onu lise bahçesinden alamayacaktım. Şimdi evde oturuyor olsa da, haftaya üniversiteye başladığında beni bol kafa sıyırmalı günler bekliyordu. Sadece bu hafta içim biraz rahatladı.

Evin ziline basıp beklediğimde, kapıyı açıp bana hoşgeldin demesini hayal ediyordum ama tam tersi sertçe açılan kapının önünde bana bakıp, yüzünü saçlarını savuracak kadar sertçe çevirdi. Uzun siyah saçları sırtında dalgalanarak, kalçalarının biraz üzerinde bitiyordu. Her adımında hareket eden kalçaları, saçlarının her bir buklesini daha fazla dalgalandırdı.

Aklım beni bazen böylesi oyunlara sokuyordu. Gözlerimi o küçük sıkı kalçalarından ayıramıyordum. Fena halde dokunma isteği uyandırıyorlardı. Avuçlarımda bıraktıkları his, en açık anılarla hatırıma düşerken, nereye gittiğimi bilmeden peşinden yürümeye başladım. Bu şekilde hiç sorgulamadan kilometrelerce gidebilirdim. Oturma odasının köşesinden dönüp kaybolduğunda, içimden onu koşup yakalamak geliyordu...

Tam zamanında babaannemin sesini duymam iyi olmuştu. "Çağan mutfağa gel bak, sana neler neler hazırladım."

Aklımı başıma alıp, sesin geldiği yöne yolumu değiştirdim. Zaten Lidya anlamadığım bir sebepten ötürü benimle konuşmayı bırakmıştı. Kızgın yada kırgın olmadığını tahmin ediyordum. Sanki sınıftaki kızların sık sık kullandığı şeyi yapıyordu, trip atmak... Kulağa hiçte kötü bir şeymiş gibi gelmiyordu. Hatta bana bir çeşit coşku veriyordu. Bu kadar uzatmayıp, arada bir yapmasına katlanabilirdim.

Lidya böyle iken, bu evde kalmamdan en çok babaannem memnundu. Mutfak masasının üzerindeki börekleri görünce sırt çantamı yere atıp, kendimi cam kenarındaki koltuğa bıraktım. Babaannemin yüzü her zamanki gibi gülümsüyordu. "Okulun ilk günü nasıl geçti?" diye sordu.

"İyiydi." diyerek böreklere baktım. Ama babaaanem sorularına devam etti. "Neler öğrendin okulda? Tahtaya kalktın mı?"

Kapının önünde küçük bir hareket görünce başımı sessiz sessiz bakınan Lidya'ya çevirdim. Belli etmeden bizi dinlemeye çalışıyordu. Kedi gibi kıstığı gözleriyle babaannemin bana uzattığı tabağı ve süt bardağını takip ederken, önüme döndüm. "İlk gün fazla ders olmadı."

Babaannem, "Öyle mi?" diye şaşırdı. "Peki kızlar nasıldı?"

"Babaanne..." derken dilim damağım kurudu. "Yok öyle bir şey."

Lidya'nın dik dik bakışları üzerimdeyken, giderek daha tehlikeli sulara doğru yelken açıyordum. Bakışlarımızın asla temas kurmaması için özenle çalışırken, babaannem ortalığı daha fazla alevlendirdi. "Hadi oradan seni! Kaç yaşında koca oğlansın. Hem babandan bir sevdiğinin olduğunu duydum. Gördün mü kızı bugün?"

Açıkçası kendi başıma ördüğüm çoraptan utanıyordum. Bunu Lidya başlatmıştı ama ben devam ettirmiştim. Babam sürekli kızlarla aramın nasıl olduğunu soruyordu. Her gün eve koşa koşa gelmem, kız arkadaşımın olmaması ve geceleri dışarda kavga edip dönmem onun için şüphe uyandırıcıydı. Lidya'yı bu denklemden çıkarmak istiyordum ve bu yalanı devam ettirmiştim.

Ani bir kararla "O iş bitti." dedim. En azından babaanneme yalan atmak istemiyordum.

"Ah gençlik." diye vurgulayarak kapıya doğru yürüdü. "Benim dizim kaçacak, Tabağını bitir olur mu?"

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin