ÇAĞAN'DAN - 3

4.5K 278 197
                                    

Kendimden iğrenerek ondan uzaklaşmıştım. Lidya gözlerini kırpıştırarak gözyaşlarını dağıttı. "Hayır... Ben..." Eli, kolumu bulmuştu. Beni geri çekmeye çalışarak "Devam et." dedi.

Sesi suçlayıcı değildi. Gerçek anlamda devam etmemi istiyordu. Bu yolda tek başıma yürüdüğümü hatırlattı. Ağlarken onu becermemi istemesi bu yolu çamur içinde bırakmıştı. Hala arzu içinde kıvranan bedenimi bana yabancılaştıran duyguyla sarsıldım. Lidya beni öfkemin sınırlarından düşmeden önce tutan tek dalımdı. "Beni istemiyor musun?" diye mırıldandı ve ben asla bitmeyecek uçurumdan tepe taklak yuvarlandım. Tekrar beni kandırıp terk etmesine izin veremezdim. "Hayır! Tekrar bu tuzağına düşmeyeceğim!"

Ona duyduğum tutku, daha yıkıcı ve yok edici bir duyguyla yer değiştirirken, öfkemin akın akın çağıldamasına İzin verdim. Önüme ne gelirse yıkmak, yok etmek istiyordum. Fakat öfkemin gölgesindeki mantığım hala birşeyleri sorguluyordu. "Karşıma çıplak çıkan sendin!" dedim.

Ayağa kalkıp, nerede olduğumu kaybederek etrafta döndüm. "Günlerdir yüzüme bile bakmamıştın! Neler düşündüm biliyor musun?"

Açık kapattığım bahçe kapısını çarpınca gürültülü bir ses yükseldi, ama hiç bir şey kulağımdaki uğultuları bastıramıyordu. "Sonra bir anda kendini kollarıma atıyor ve ağlıyorsun! Kendinde misin? Sen bu musun!"

Göğsümde patlayan öfke, dışarı çıkmak için debeleniyordu. Ona ulaşamıyor olmak bile reddedilmekten daha iyiydi. Ona dokunmamak, zarar vermemek için yıllarca ulaşmışken, tüm çabalarım koca bir hiçe dönüşmüştü. Ciğerlerimi nefes yerine, minik iğne parçalarıyla doldurup yarım kalan haykırışımı gözlerine bakınca durdurdum.

Dizlerini kıvırıp koltuğa büzüşmüştü. O ince tül parçasını takmak için kollarını beceriksizce sırtında kavuşturmaya çalışıyordu. Gözyaşlarıyla ıslanan yanağını omzunun yanına sildi. "Takamıyorum."

Bir kukla gibi dolabıma yürüyüp, tişörtlerimden birini yüzüne fırlattım. Ağlamak en kolay olandı. Bende ağlayıp kurtulmalıydım ama onu böyle gördüğüm an tüm duygularım kilitleniyordu.

Kumaşın yüzüne sert çarpışıyla hıçkırıp, titreyen parmaklarıyla tişörtü kafasından geçirdi. Islak yüzüne yapışan saçlarını çekmek ve öfkeden kavrulsam bile ona sarılmak istiyordum. Ayağa kalktığında bir elbise gibi kalçalarından dökülen tişörtümle kapıya doğru sendeledi. Yamuk adımlarından önce kapı ile arasında durmuştum.

"Çekil önümden!" diye cılızca bağırdı ama sert bağırışlara alışık kulaklarım onu duymamıştı bile.

Sinirim bin kat daha fırladı. "Sen ağzından çıkanın farkında mısın? Önce odama ne halde geliyor, sonra ne söylüyorsun!"

"Zaten herkes bir şey söylüyor!" diyerek yanımda geçmeye çalıştığında hiç düşünmeden önüne atladım. Ağzından koyverdiği yaralı çığlığı bile, beni durdurmamıştı. Ne yaparsa yapsın, önümden geçemeyeceğini anlayınca kendi hızla yere atıp dizleri üzerine çöktü. Onunla birlikte düşen parçalarımın peşinden yere eğildim.

Parmaklarını halıya geçirip hıçkırıklara boğulurken, saçları yüzünü bir perde gibi kapatmıştı. "Herkes konuşuyor." diye titredi. "En çokta sen! Her fırsatta canımı yaktın! Yetim dedin, sürtük dedin!"

Yapmadım diyen savunmam ağzımdan çıkmak bilmedi. Kendimi haklı çıkaran tüm kelimeler, yaptığım hataların altında eriyordu. Onu kollarımın arasına aldığımda, gücü çekilmiş bedeniyle bana tutundu. Boş bakan gözleri ve çaresizliği ruhumdan parçaları alıp götürüyordu.

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin