57.BÖLÜM

5.6K 282 255
                                    

Annemin söylediği şey aklımdan çıkmıyordu. Sesi hece hece kafamda yankılanırken, üzülen Çağan değil ben olmuştum. Aslında beni kolumdan tutup bu evden götürmesini isterdim. Çağan'la kalmayı isteyen ben olsa da, annem normal anneler gibi beni sürekleye sürükleye buradan çıkarmalıydı. Yaptığı şey bana yanlış geliyor, değersiz bir çöp gibi hissettiriyordu. Sanki Çağan'a sunulmuş et parçası gibiydim.

Bağnu'nun beni bundan daha fazla üzebileceğini sanmıyordum. Bana hayatım boyunca sevilmediğini hiç bu kadar yoğun hissettirmemişti. Affedemeyeceğim kadar ileri gitmişti ve ben henüz onun kadar iyi rol yapamıyordum.

Yabancı ve toz kokan yatakta yüz üstü kapaklanmış ağlarken, Çağan'ın babannesi bir kaç kere kapıya gelip bana seslenmişti ama en sonunda "Annesi kılıklı, kendi evinde sanki!" diyerek gitti.

Gözlerimi açık tuttuğum her an gördüğüm manzara bana acı veriyordu. Duvardaki saat, renkler, yatak, masa, koltuk her şey rahatsız ediciydi. Gözlerimi kapattığım ansa, Bağnu'nun beliren yüzü çok daha kötüydü.

Ne rüya gördüğümü unutarak uyandığımda gözlerimdeki yaşlar kurumamıştı. Kimin duyacağını umursamadan hıçkırmaya başladım. Ağzımı yastığa bastırsamda, sesim duvarlarda yankılanıyordu. Yorgun düşmüş bedenim, bilinmeyen bir güç tarafından yataktan kaldırıldığında çığlık çığlığa bağırdım. Çağan'ı gördüğümde bile bağırmaya devam ediyordum. Gözlerim onu görse de, beynim gerçekliğini idrak edemiyordu çünkü en son odamın kapısını kilitlediğimi hatırlıyordum.

Ben kolları arasında debelenirken, ağzımı kapatıp "Sus Lidya, benim." diye fısıldadı. Yuttuğum çığlıklarımda durup gözlerimi kırpıştırdım. Açık olan balkon kapısından bir serinlik geliyordu.

Çağan "Neden ağlayıp duruyorsun?" diye sorduğunda, burnumu elimin tersiyle sildim. "Kabus gördüm."

Gözlerini kısıp "Bütün gece ağladın." dedi. "Hatta geldiğimizden beri bu haldesin."

Burnumu çekip elimle yüzümü sildim. "Ağlamadım!"

"Lidya..." diye iç çekti. "Alt kattaki odada kalıyorum ve haberin olsun ev eski, nefes alsan duyuluyor."

Şaşırarak ona bakarken, ciddi bir ifadeyle elini yanağıma dokundurdu. "Ağlama, neden ağladığını bile bilmiyorum ama ağlama işte."

Ağlamamın sebebini bende bilmiyordum. Sadece canım sıkılıyordu. Belki de depresyondaydım. Bakışları hala bende bir cevap ararken, parmağının ucunu alt dudağımın çizgisi boyunca gezdirdi. Aklıma gelen tüm bahane ve yalanlar bir bir soluyordu. "Ev çok boş ve yabancı, yatağımda yüzyıllık kokuyor." diyebildim.

Mavi gözleri anlayışla kısılırken, elini yanağıma çekti. "Yatağına kokumu bırakmamı ister misin?"

Yanağım alev almışcasına yanarken "Birlikte uyuyalım." diye açıkladı.

Aklıma gelen şeylerden silkinip ona olur diye başımı oynattım. Çağan ve ben hızla masumiyet sınırlarından uzaklaşırken, Çağan beni sınırda tutan şeydi. Beni kendiyle beraber yatağa çekip "Seni özledim." diye mırıldandı. Sanki bunu kırk yıldır yapıyor gibi başımı, göğsüne doğru yasladım. Zaten yastıkların kokusunu hiç sevmemiştim. Derin bir nefes alıp verdiğimde, Çağan yastıklardan bin kat daha iyiydi. Bir kolunu sırtıma dolayıp, beni göğsünün üstündeki yerime sabitledi. "Şimdi daha iyi misin?"

Tekrar derin bir nefes aldım. Sadece iyiyim demek bunu açıklamaya yetmezdi. Yumuşak bir duygu kalbimi ısıtırken "Sana bir şey itiraf etmek istiyorum." dedim. Kafamın altındaki göğsü hareket etmeyi kesmiş ve beklentiyle susmuştu.

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin