48.BÖLÜM

5.8K 330 380
                                    

Playlist - Dark Sarah / Dance With The Dragon


...

Yabancı bir yatakta kıvrılıp top halini almıştım. Otel yataklarının kokusu hiç hoşuma gitmiyordu. Evim olarak görmesem de, kendime ait olan yatağımın kokusundan farklıydı. Gene de gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.

Duştan yeni çıktığımdan nemli saçlarım yastığı ıslatıyordu ve otel pikesi titreyen bedenimi ısıtmayacak kadar inceydi. İrkilip titreyerek, içimi yiyip bitiren derin düşüncelerle savaşmayı sürdürdüm. Gözlerimi ne zaman kapatsam, hızla açılıyordu. Hayalimde bile Çağan'ın yüzüyle karşılaşıyordum.

Dün gece evden gizlice çıktıktan sonra buraya kadar gelmeyi başarabilmiştim. Kendimi kaçıp saklanıyor gibi hissetsem de, burası Çağan'ın beni bulamayacağı kadar uzaktı. Yolda gördüğüm her insan, bana ne yaptığını biliyoruz bakışları atıyordu. Yada ben öyle sanıyordum. Yüzüme baktıkları an, onunla birlikte olduğumu anlamalarından korkuyordum. Çünkü yapmıştım ve bunun en büyük kanıtı bacaklarımın arasındaki derin sızıydı. Kendimi tamamen bitmiş hissediyordum.

Dün gecenin anıları beynime üşüşünce kasıklarımdaki acı daha da arttı. Tek çözüm yolunun yarına kadar yatakta kalıp, kendi kendine geçmesini beklemek olduğunu düşündüm. Ama göğsümün ortasında bıraktığı acı hiç geçmeyecek gibiydi.

Onu bırakıp, apartmanın dışına çıktığım an pişman olmuştum. Eğer gururuma yenilmeseydim, tekrar yatağına girip kollarının arasına kıvrılacaktım. Ama ya uyandıysa diye düşündüm. Ya notu çoktan okuduysa... Onu öyle bıraktıktan sonra beni affetmeyecekti. Tekrar geri dönmeye korkmuştum çünkü Çağan, sonunda uyanıp yokluğumu fark edecekti. Soluk ışıklar pencereden içeri girerken sabah olmaya başlamıştı. Şimdi uyanıp beni aradığını düşününce gece boyunca tuttuğum göz yaşlarım yanaklarıma aktı.

Ona hiç tam anlamıyla sarılmamıştım. Yanağından öpmemiş, sinemada el ele tutuşmamıştım. Eksik olan o kadar çok şey vardı ki kendimi kötü hissetmekten alıkoyamıyordum. Yokuş aşağı yuvarlanırken bir yerde, bir şeyler kaçırmıştım. Ve kaçırdığım şeyler içimde büyük bir parçayı eksiltmişti.

Yüzümü yastığa gömüp hıçkıra hıçkıra ağladım. Ölecek kadar çok ağlamak istiyordum. Kalbim sıkışıp eziliyordu. Çağan'ı gerçekten seviyor muydum ki?

Ama o beni seviyordu, seviyor olmalıydı. Evin içinde gezip adımı seslenmesi, kulaklarımda yankılanır gibi oldu. Meraklı yüzü giderek telaşlanıyordu. Parlak mavi gözleri evde dört dönerek beni bulamadan geçen her saniye umutsuzluk ve kızgınlıkla kararıyordu.

Nefesim kesilirken, katılana kadar ağlamama engel olamıyordum. Boğazıma dizilen hıçkırıklar bir türlü dinmek bilmedi. Sürekli onu düşünüyordum. Bana bağırıyor, itiyor, kollarımda derin morluklar bırakıyordu. Benden gitmemi istemişti. Ağza alınmayacak bir hakaretin eşiğine bile gelmişti.

Ağzımı açıp nefes almak için çırpınan ciğerlerime uzun soluklar gönderdim. Bunları yaşamama rağmen, gene de ondan gidememiştim. Masumiyetime inandırmaya o kadar çok odaklanmıştım ki, sonrasını hiç düşünmeden masumiyetimi kaybetmiştim.

Ağlamam daha fazla kuvvetlenirken, kafamın içindeki tüm Lidya'lar susmuştu. Benim gibi bağırmadan, usulca ağlıyorlardı. Bana küstüğünü düşünsemde pembe yanaklı Beyaz Lidya bile oradaydı. Bana sarılmak istermiş gibi gözükmesine rağmen uzakta durarak ağlamayı sürdürdü. Gri Lidya, hiç bir şey için geç olmadığını Çağan'a geri dönmem gerektiğini söylüyordu. Siyah Lidya, gözünden akan bir kaç damlayı bana belli etmeden silmeye çalıştı ama yakalanmıştı. Bu kadar üzüleceğim tahmin etmediği anlaşılıyordu.

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin