Çantamı alıp, sandalyemi ittiğimde Ela şaşırdı. "Daha oturuyorduk."

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Zoraki bir ifadeyle herkese görüşürüz dedikten sonra hızla kafenin çıkışına ilerledim. Açık havada nefeslenip, girdiğim rolden çıkarken, tanıdık bakışların üzerimde olduğunu seziyordum. Zaman kaybetmeden geldiğim yola yönelip, Çağan'a bakmadım. Okula yaklaştıkça artan rezil olma baskısı gözyaşlarımı tutmamda etkili oluyordu. Yoksa ağlayacaktım. Çağan hastaydı ve kendini peşimden sürüklerken bir gün ölecekti. Ona avazım çıktığım kadar eve dönmesi için bağıramıyordum. Onunla asla konuşmayacaktım. Kararımı zorlukla uygularken, kaçarcasına okula girdiğimde ardıma dönüp bakmamak her zamankinden daha zor olmuştu.

..

Öğrencilerin arabalarını park edebildiği yere geldiğimde çantamda anahtarımı aradım. En dibe düştüğü için elimle karıştırarak bulmak çok zordu. Kendimi o kadar tuttuktan sonra en sonunda bu basit mesela için ağlayacaktım. Parmağımın ucuna geçirebildiğim anahtarı hızla çektiğimde, çantamdan dışarı doğru uçurdum. Yere eğilip, tekrar doğrularken önümde beliren bir çift bacak beni az kalsın geri düşürecekti. Çağan'ın okula giremeyeceğini biliyordum ama sürekli takip edilmek beni tetikte tutuyordu.

Aras'ta benim abartılı tepkim yüzünden geri çekilmek zorunda kalmıştı. Kendimi iyiden iyiye yabani hissederken, yüzüme sakin bir ifade vermeye çalıştım ama beni bir kere yakalamıştı. "Kötü görünüyorsun." dedi.

Arabanın camına yansıyan görüntümden kaçınarak "Teşekkürler." diye ağzımın içinde mırıldandım. Beni beğenmemesi pekte umrumda olmamalıydı. Zaten kendisi diğer iyi görünenlerle takılmaya ve yakınlaşmaya başlamıştı.

"Hayır, o anlamda değil." diye panikledi. Kendini ifade etmekte zorlanıyordu. "Güzelsin... Güzel görünüyorsun ama moralin bozuk gibi."

"Sağol iyiyim."

Soğuk ve başarılı çıkan sesim onu pes ettirmemişti. "Haftanın yarısı yoktun."

"Buralarda bir yerlerdeydim işte..."

"Lidya." derken sesi sertleşti. "Yokluğun fark edilmez bir şey değil."

Israrlı kahve gözlerine bakıp, ona karşılık verdim. "Varlığım seni ilgilendirmez."

Sözlerim onda beklemediğim bir hızda işe yararken, zaten günlerdir patlamaya hazır bir bomba gibiydim. Aras, gitmek için yana dönerken önemsemiyor gibi davranmaya çalıştı. "Sadece lise arkadaşım olduğun için sormuştım."

Anahtarıma basıp kapıya döndüm. "O zaman Ela ile konuş yada şu havalı sarışınla."

"Tamam."

Tavırlı cevabı başımın arkasına bıçak gibi saplandı. Adımlarının çıkardığı sesler benden uzaklaşırken alnımı arabanın camına dayayıp yüzümü sakladım. Sokak ortasında ağlayarak kendimi rezil ettiğimi biliyordum. Avucumla ağzımı kapatarak hıçkırık sesimi engellemeye çalıştım. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken, omzumdan tutan eli beni geri çevirdi.

Aras'ın geri döndüğüne şaşırdığım kadar, o da beni bu halde gördüğüne şaşmıştı. "Derdin ne senin!"

Ona bir kere iyiyim demiştim. Rahat bırakması gerekiyordu. Bastırdığı omzumada rahatsız edici bir duygu saplanıyordu. Gözlerimi koluna çevirdiğimde, hareketinin farkına vararak beni bıraktı. Aramızdaki ölçüyü sağlayınca biraz rahatladım. Gözyaşlarım nefes almama izin verince "Bir babam varmış." dedim. "Yani herkesin bir babası vardır ama ben terk edildiğimi sanıyordum. Meğer beni istiyormuş..."

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now