Ellerim kendimi örtmeye çalışınca bileklerimden yakaladı ve kollarını kafamın üzerine sabitleyip tek eli arasına sıkıştırdı.

"Bırak." diyerek kollarımı çekiştirdim.

Buz gibi bakışları yüzümde gezerken kaşlarını çattı. "Ona da bunu dedin mi!"

"Dedim." diye nefes nefese tekrar ettim. "Dedim Çağan, bırak dedim."

Tutamadığı bir kaç damla göz kenarlarımdan süzüldü. Çağan, tutuşunu biraz gevşetmişti. Bakışları, damlayı takip etti ve şakağımdam düştüğünde eli tekrar sıkılaştı. "Ağlama!"

Ağlamamak için kendimi sıkıp, buğulu gözlerimi araladım. Onunda gözleri nemlenmişti. "Benimde canım yanıyor. Tüm kemiklerimi teker teker kırdın sen. Neden yaptın! Neden sürekli acıtıyorsun?"

"Ben..."

Sustum. Belki şimdi suçum yoktu ama diğer tüm zamanların suçlusuydum. Bileklerim avucunun altında can çekişir gibi hareket edince masaya daha çok bastırıp ezdi. Duygudan eser kalmayan gözleri bomboş bakıyordu. Sesi hiç duymadığım kadar tehlikeli çıktı. "Şu an ölmek ve öldürmek arasındaki yerdeyim."

Beni tanımaz ifadesinde kımıldayan sadece dudaklarıydı. "Söyle bana hangisini yapayım."

İstemeye istemeye başımı masanın sert yüzeyinde oynattım. Dağılmış saçlarım yanaklarıma değerken, yana düşen yüzüm bakışlarından kaçınmıştı. Ellerimi oynatamıyordum. Nefes almam bile batıyordu. Vücudundan yayılan sıcaklık aldığım her nefeste bana çarpıyordu ve karanlık bakışları altında elim kolum bağlıydı. Dudaklarım bitkince oynadı. "Hiç bir şey yapmasan olmaz mı?"

Onu ikna etmekten giderek uzaklaştığımın farkında olsamda "Ölmeni istemiyorum." dedim. "Sen ölseydin bende..."

Ağırlığımı üstüme vererek başını boynuma yaklaştırdı. "Ben ölürsem sen ne?"

Kötü günlerin anılarını taşıyan tadın ağzıma yayılmasıyla yutkundum. "Ölemezsin."

"Öldürmeliyim o zaman?"

Basitçe söylediği sözler içimi ürpertiyle doldurdu. Her şey giderek karanlıklaşıyordu ama onun kim olduğunu unutmamaya çalışıyordum. "Çağan böyle bir şey yapmaz." dedim.

Sesi en az benim kadar soğuktu. "Çağan." diye mırıldandı sanki kendi adı değilmiş gibi. "Çok aptal bir çocuk değil mi?"

Başımı hayır anlamında oynatmaya çalışsamda en ufak hareketimde boynum burnuna temas eder gibi oldu. Nefesini gürültüyle boynuma doğru verdi ve acıtacak kadar sertçe üstüme abanıp burnunu çenemin altına gömdü. Dillendirmediği bir kelime ağzında kaybolurken titrek nefesi benden bir parça kopardı.

Burnunu yanağım ile boynum arasındaki çizgide hareket ettirip "Sana bir şey soracağım." derken dudaklarını kürek kemiğimde oynattı. "Beni hiç sevdin mi? Bir an olsun, bir saniyeliğine bile... Hiç istedin mi?"

Gerçeği saklayan dudaklarım bir yalan daha söylememek için birbirine sımsıkı tutundu. Dudaklarımın üzerinde onun tadı ve sıcaklığı vardı. Dilimin ucunu üst dudağıma değirip mırıldandım. Gerçekten güzeldi. Boynumu hafifçe dişleyince mırıldanmam beni utandıracak bir tona büründü. Aklıma hiç olmayacak şeyler geliyordu. Bedenim bana ihanet ederek bacaklarımı ona daha sıkı doladı. Tüm hücrelerim onun üstümde bıraktığı ağırlıktan memnun küçük çığlıklar atıyordu.

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now