Tek yapmam gereken arkama bakmadan koşmaktı, bende öyle yaptım. Tüm gücümle bacaklarımı şehirler arası yolun asfalt zemine vurdum. Koşarken gülmemi engellememe gerek yoktu. Çünkü son gülen iyi gülerdi. En güzeli de peşimden koşan adım seslerini duymamak oldu. Bıraktığım yerde her ne oluyorsa düşünmeme çalışıp sadece koşturdum.

Yolun kenarındaki ağaçların gölgesinde bira duraksadığımda nefes nefese kalmıştım. Yere çöküp market torbasını açtım. Elmalı sodam içerideydi. Midem bulanmasa bile onu içince kendimi daha iyi hissettim. Böyle ıssız ve tenha bir yerde çok fazla bir seçeneğim olmadığını biliyordum. Dinlenme molam bittikten sonra yolun asfaltına çıkıp dikeldim. Bu gün izlediğim tüm filmlerin işe yarama günüydü.

Otostop çekecektim. Herşey mükemmeldi, sadece şans benden yana olmadı. El işareti bile yapmamama rağmen önümde kırmızı boyalı bir kamyonun durması çok uzun sürmedi. Pencere açıldı ve cam kenarından kıllı bir kol sarktı. "Nereye gidiyorsun güzelim."

Bir adım gerileyip beyaz atletli bıyıklı amcadan uzaklaştım. İçeriden garip koku ile halay müziği geliyordu. Konuşurken sesim inceldi. Rahatsız rahatsız etrafa bakarak "Hiç bir yere!" dedim. Yerlerde karıncalar ve gökyüzündeki kuşlarla öyle büyük bir ıssızlık içindeydim ki aklıma izlediğim filmlerden garip garip anlar geldi. Kesinlikle işime yarayacak filmler değildi.

Derin bir nefes alıp arkamdaki ağaçlık alanı gösterdim. "Benim bey şurada ihtiyaç gideriyor."

Kamyonun kapısından sarkıp olmayan bir noktada olmayan bir insanı aradı. Bende yalanımı desteklercesine ısrarla gösterdiğim yöne baktım. Genzinden burnunu gürültüyle çekince gözlerim adama döndü. Benden yüzünü çevirip camını kapattı. Gaza basıp uzaklaşan kamyonun arkasından rahat bir nefes alarak baktım. Belki de günahını almıştım ama benimle konuşmaya güzelim diye başlamasını hatırlayınca doğru yaptığımı düşündüm.

Hemen güvenilir bir taşıma aracı bulup buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Ağaçların gölgesine doğru geriledim. Sadece gözüme kestirdiğim arabaların beni görmesine izin verecektim. Kenarda pusuya yatıp bekledim. Bir kaç aracı eledikten sonra parıltıyla yaklaşan bir Fiat ufukta gözüktü. Yerimden fırlayıp kolumu otostopçulara has bir şekilde yola uzattığımda araç bir anda hız kesti. Bacaklarımın önüne toz kaldırarak park ederken merakla camdan içeriye baktım.

Benimle yaşıt gözüken iki erkek vardı. Yolcu koltuğunda oturan beni ilgiyle süzüp "İlk defa otostopçu kız görüyorum." dedi. Gene yanlış yola saplandığımdan şüphelenmiştim. Yüzüm anında düşüvermişti.

Şöför koltuğundan oturan arkadaşını şakayla karışık itip "Sen ona bakma, nereye gidiyorsun?"diye sordu.

"Eğer geriye gidiyorsan sorun değil senin gittiğin yere gideriz biz." diyen diğer kişiye baktım. Arkadaşı gene onu dürtükleyerek susturdu. "Sen onun kusuruna bakma, biraz aptal ama zararsızdır."

Gözlerimi kırpıştırıp onları ölçüp tartmaya çalıştım. Karanlık Lidya olsa ne yapmam gerektiğini bana hemen söylerdi ama Çağan yüzünden kaçmıştı ve ben bu vahşi doğada tek başıma kalmıştım. Kurtuluşa konsantre olmalıydım. "İzmir." dedim. "Betonu olan medeni bir ortama. Tercihen İzmir."

Yolcu koltuğundaki tip tekrar saçma bir şey söylerse binmeyecektim. Beni şaşırtarak susup sözü arkadaşına bıraktı. "Bizde oraya gidiyoruz. Üniversite tercihlerinde İzmir'i yazmayı düşünüyoruz ama önce bir görüp gezelim dedik."

Yarı yarıya ikna olmuş gibiydim. Büyük şehir görmeye gelen taşralı gençlerdi. Biraz tereddütüm olsada uzaktan gelen motosiklet sesi onuda alıp götürdü. Beni arkama bakmadan kaçıracak sesti. Yakalanmanın paniğiyle dolmuştum, benden daha hızlı kaçabilecek olan arabanın kapısına davrandım. Kilitliydi.

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Where stories live. Discover now