Başka çarem yoktu. İçimde biriken tüm öfkem ve özgürlük arzumla birlikte üstüne yürüyüp göğsünün ortasına bir yumruk geçirdim. Gerçekten onu devirmeyi başarmıştım. Zor bastırdığım kahkahalarımla birlikte üstünden atlayıp geçerken neredeyse havalara uçacaktım.

Ama kapıdan çıkıp bir kaç metre koştuktan sonra tüm gücüm bitiverdi. Adım atacak halim kalmamıştı. Nefes almak bile öyle zordu ki ne yapacağımı bilmez halde kalabalığın içinde durup dinlenmeye çalıştım. Kıyafetlerim kirlenmişti, susamıştım ve param yoktu. O zaman fark ettim ki Çantasız olmuyordu.

Geri dönüp Çağan'ı aradım. Onu itip bıraktığım yerden bir kaç metre uzaklaşmış sendeleye sendeleye yürüyordu. Gözlerini ağlayacak gibi kısıp kendini durdurmak için tekrar büyük büyük açtı. Pantolonunun yırtılan kumaşından kanadığı belli olan diziyle ve ağlamamak içim sıktığı yüzüyle acınası görünüyordu. Bu onu incilttiğim ilk andı.

Benim olduğum yönün tersine doğru tökezlediği sürece asla hedefine ulaşamayacaktı. Çağan engelini atlattığıma göre kaçabilirdim. Ama tüm iç güdülerimi hiçe sayıp istenilenin tam tersini yaptım, ona arkadan yaklaştım. Sırtını dürtükleyip bana dönmesini sağladığımda az kalsın ağlayacaktı.

"Ben senden kurtulamayacak mıyım? Git başımdan istemiyorum seni!" diye bağırdığımda geri adım atıp tökezledi. Bir bacağı titriyordu. Yaralıydı ve kumlar yapışmıştı. Ona hiç acımadım. Benim bir suçum yoktu. "Yolumda durmasaydın canın yanmazdı." dedim.

Anında eski inatçı haline geri dönüp bana diklendi. "Babana mı kaçıyorsun? Ben kendi babama sordum. Baban seni bırakmış. Hep bizimle kalacakmışsın! Seni almazmış..."

Anında dolan gözlerimi kırpıştırıp "Yalan söylüyorsun!" diye cırladım. "Benim babam beni seviyor. Senin babam öyle dememiştir. Yalan atıyorsun."

Çocuk olduğum için çocukça ağlarken Çağan "Yalan söyledim." diye beni susturmaya çalıştı. "Yalan söyledim, tamam Lidya. Babam öyle demedi, sen İstanbul'a kaçma diye dedim."

Asıl şimdi yalan söylüyordu. Yavuz gerçekten bunları söylemişti ama ona inanmıyordum. Babam öyle biri değildi. Vazgeçmedim, eve gidince kendime bir çanta hazırlayıp öyle kaçacaktım. Etrafta bizi gören yetişkinlerin kaybolan çocuk alarmları çalınca çabuk bulunmuştuk. Kimse neden ağladığımı anlamadı. Kaybolduğum için baba diye ağladığımı sandılar.

Yavuz ve Bağnu bizi güvenlikten aldıkları zaman hiç ağlamamasına rağmen teselliyi alan Çağan oldu. Benim dibimden ayrılmamış ve tüm iteklemelerine rağmen sakinliğini korumuştu. Bağnu bana bağırıp ne olduğunu sorduğunda "Çağan kayboldu. Peşinden onu bulmaya gittim." dedim.

Çağan, Yavuz'un kucağındayken yalanımı kafasını sallayarak onayladı. Bu durum benim azar işitmemi engellemişti ve "Aferim, Çağan'a ablalık yap." öğüdümden sonra bir anne sarılması kazandırmıştı. Yalan söylemek annem bana inandığı sürece kötü bir şey değildi. Daha sonra pişman olacağımı bilsemde o gün kaçmadığım için mutlu olmuştum.

Eve gittiğimde çantamı hazırladım ve bundan on yıl sonra bile atmaya kıyamıyordum. Çıkardığım eşyaları tekrar içine tıkıştırırken açık unuttuğum kapı aralandı. Eve benden sonra geldiğine sinirlendiğini belli etmeden buz gibi bakışlarımı ona diktim. Çağan içeri girip benim göremediğim şeyleri görebiliyormuş gibi odayı taradı. Benim görebildiğim ise odanın ortasına yayılmış bir kız ve ondan saklamak için hızlıca koltuğun altına sürdüğün bir çantaydı.

Ne yaptığımı yakalayıp panikledi. "Evden mi kaçıyorsun gene!"

Şimdi yapsam bu bir kaçış değil, reşit insanlar gibi bir gidiş olurdu ve Çağan beni durduramazdı. Sadece gerçek bir engelim vardı. "Nereye gidebilirim ki?" dedim. "Gidecek yerim mi var."

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin