"Sen mi!" dedi Bağnu gülmekten nefes almaya çalışarak. "Sen mi çalışacaksın."

Ne kadar ciddi olduğumu göstermek için suratımı ifadesiz tutmaya çalışıp durdum. Ama ne yaparsam yapayım Çağan kadar donmuş olamazdım. Elindeki çatalı dakikalardır ayni pozisyonda tutuyordu ve görmesem bile yüzünde buz gibi bir ifade olduğuna emindim.

Yüzümü benim çalışmamı oldukça eğlenceli bulmuş Bağnu-Yavuz çiftine döndürdüm. Benim şaka yapmadığımı gördüklerinde babam "Lidya, sen hayatında hiç çalışmamışsındır. Notlarından memnun olsakta, ders bile çalıştığını düşünmüyoruz. Çalışmak nedir biliyor musun?" dedi.

Yüzünde hala büyük kahkahasının izleri vardı. Zengin şımarık kızlarının çalışacağına inanmadıkları için onları suçlayamazdım. Onları ikna etmek için kesin bir "Evet." dedim. "Çalışacağım."

" Kararlıysan, yarın gel ve başla." diye devam etti. "Sana şirkette bir yer ayarlarım. Önüne bir kaç kağıt koyarız ve bütün gün telefonunla oynarsın."

Ona kızmak istesemde beni tanıyor olmasına şaşırmıştım. Bir kaç ay önce olsa bu dediğini yapardm ama şimdi çok şey değişmişti. "Kendi işimi bulurum ben, kendi ayaklarım üstünde durmak istiyorum." dedim.

Yavuz'dan dolayısıyla Çağan'dan gelen hiç birşeyi istemiyordum. Onlardan maaş alamazdım. Çağan sözlerimin altında yatan manayı anladığı gibi masadan gürültüyle ayağa kalktı. Hiç konuşmadan asi bir şekilde çekip giderken arkasından bakakaldık. Onun tekrar serseri moduna dönmesi annemin yüzünü düşürmüştü. Arkasından söylenmese bile babamın bile sesi konuşurken üzgün çıktı.

"Geceleri zamanında evde olduğun sürece gündüzleri istediğini yapabilirsin." dedi. Neşeli aurası rüzgar gibi dağılan masadan kalkıp "İstediğim şey çalışmak." dedim. Sevgili oğullarının biraz önce yaptığı şeyi telafi etmek için ekledim. " Ben kalkıyorum, size afiyet olsun."

Babam uzun süredir oğluna serseri... şeklinde çeşitli hakaretlerini etmemişti. Çünkü Çağan beni tamamen hayal kırıklığına uğratarak düzgün duruyordu. Masadan insani kalkışıma bakarsam ben olsam kızımı severdim ama onlar oğullarına üzülüyorlardı. İç tartışmamı sürdürürken odadan çıktım.

Lise mezunu birinin iş bulması zordu, Yavuz'un iş teklifini reddettiğimde göre ikinci planımı uygulamaya karar verdim. Elim telefonuma gitti. Onu aramalı yada mesaj atmalıydım ama nasıl başlayacağımı kafamda kuramamıştım. Aras gel denilince gelecek biri değildi ama bir şansımı denemek istedim.

Kötülük şansım her zaman ki gibi yanımdaydı. Yarım saat sonra kapı çaldığında Çağan duymadan kapıya koştum. Filiz abla beni görünce kenara çekildi. Babam işte, annemse alışverişe kuaföre yada her ikisine birden gitmişti.

İçeri girmeye çalışan Aras'ı itip kendim dışarı çıktım. "Çağan evde, apartmanda konuşalım."
Apartmanın içinde konuşmak kafama yatmıştı. Her katta altı daire olduğu için kat boşlukları salon kadar genişti ama oturabileceğimiz bir yer yoktu. Bu aralar apartmanda gezmeyi huy edindiğim için rahat bir şekilde duvara yaslanıp Aras'a döndüm.

Biraz meraklanmıştı. "Ne Lidya?" diye sordu. "Ev olmuyorsa, dışarı çıkabilirdik."

"Arabam bozuk." diye yalan attım. Açıkçası sağlamdı ama benim değildi. Onu kullanmak istemiyordum.

"Benim ki sağlam, seni kapıdan alırdım. Hadi gel." diye asansöre dönünce dikkat çekici bir şekilde dertli dertli iç çektim. "Bu aralar canım hiç birşey istemiyor..."

Kafası anında bana dönerken kollarımı birbirine dolayıp yüzüme mağdur maskemi taktım. Aras'ın eli ayağı birbirine dolanmıştı. Bende yanlış olan şeyleri sezip yanıma yaklaştı. "İyi misin? Bir sorun mu var?"

İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin