İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

By Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 1
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

73.BÖLÜM

3.8K 245 169
By Se1enK

Multimedya - BAĞNU

Playlist - Fleurie / Hurts Like Hell


...

Sadece Çağan'ın bildiği sokaklarda yürürken, onun yüzüne bakmadan konuşmak daha kolay gelmişti. Arada bir sıktığı elim, anlatmaya ve nefes almaya devam etmemi destekliyordu. Yüzünün aldığı şekli, gözlerinin içinde çakan masmavi şimşekleri görüyordum. Annemin beni evde zorla çıkarıp, vurmaya kalktığı kısımda aldığı soluk hala içimdeydi. Genede ses çıkarmadan boynu eğik beni dinlemeye devam etti. Büyük adımlarının yavaşlığına uyum sağlıyor. Elim bana güç verircesine avucunun içinde saklanıyordu.

Kendimi iyiden iyiye dağılmış hissediyordum. Ona annemle babamın kavgasını ve birbirlerine birer düşman gibi attıkları bakışları anlatamadım. Verdiği paranın hesabını da soramamıştım. Zaten içimden ona bağırmak gelmiyordu, elimde bir tek Çağan kalmıştı. Hem ne diyecektim ki? Çalışıp geri ödeyeceğimi ya da kucağına atlayarak ödeyeceğimi?

Yaptığım hatalar beni bunaltıyor. Hatırlamamak için bir beyin travması yaşamak istememe sebep oluyordu. Çağan o zamanlar bile anlayışlı ve olgun durmuştu. Birlikte insan içine çıktığımızda, o insanüstü havasını tekrar sezmiştim. Ulaşamayacağım kadar uzak görünüyordu ama hiç ayrılamayacak kadar yapıştığını biliyordum.

Nereye gittiğimizi bilmeyip sadece peşinden yürüdüğümde cafe tarzı bir yer girmiştik. Malum levhayı arayıp, elimi elinden kopardığımda şaşırmıştı. "Tuvalete gideceğim." diye açıkladım.

Anlar gibi kafa salladı ama attığım bir adımın sonunda gene peşimdeydi.

"Sen bir yere otursana!"

"Bekleyeceğim."

İkna edici olmaya çalıştım. "Çağan git."

Tuvalete girerken, onu masalara doğru yürür gibi yaptığını görmüştüm. Benden daha çok sarsıldığını anlıyordum. Belli etmeyerek güçlü taraf olmaya çalışıyordu.

Yalnız kaldığım ilk vakit, perişan halime baktım. İlk işim yüzümde oluşmuş gözyaşı izlerini silmek olmuştu. Makyaj çantamı çıkarıp, taramaya bile fırsat bulamadığım saçlarımı hızlıca topladım. Alelacele giydiğim kot pantolonum idare eder sayılırdı. Üstümdeki hırkadan içimdeki tişört belli olmuyordu bile.

Makyaj yapmaya başladığımda saçmalama diyerek kendimi durdurdum. Daha fazla gaza gelmeden dışarı çıktığımda Çağan bıraktığım yerde duruyordu. Ona doğru yürürken garip garip bakıp yüzünü eğdi. Fazla uzun bakmaması kalp sağlığım için daha iyiydi. Arka masalara ilerlerken, yanından geçmem için yol verdiğinde arkamdan "Saçın yakışmış," diye az duyulan bir sesle konuşmaya çalıştı. At kuyruğum sallanıp omzuma çarpıp duruyordu.

Çağan, masada karşıma oturmak yerine, yanıma koyduğum çantamı alıp masanın üzerine koydu ve onun yerine geçti. Hevesliydi. "Ne yersin?"

"Su." dedim basitçe. Yiyecek halim yoktu.

Onaylamaz halde "Su yenilebilir bir şey değil." dedi.

Onunda aç olabileceğini düşündüm. "Tamam, sen ne yersen ondan olsun."

Masanın üzerine attığı çantama uzanırken, garsona fısır fısır birşeyler söyledi. Dikkatimi telefona vererek iç geçirdim. Babamı aramak için fazla mı erkendi? Eğer sesini duyarsam, koşa koşa eve gidecek gibiydim. Çağan telefonda boş boş gezen elimin üzerine kapanıp "Üzülme." dedi. Bu sırada telefon elimden uçup, masanın üzerine yüz üstü kapatılmıştı.

Karşı çıkmak istesem de, yorulmuştum. Camdan dışarı baktığımda, başını omzumun kıyısına eğip, baktığım yöne doğru nefes aldı. Ağaçlar ve rüzgarın savurduğu sarı yapraklardan başka bir şey yoktu. "Camlar siyah." dedi. "İçerisi görünmüyor."

Fazla yakın yüzüne başımı çeviremedim "Nereden çıktı bu şimdi?"

"Hiç." diye gelen tabaklara doğru döndü. "Bilgilendirme olsun dedim."

Gelen tabalara bakınca dikkatim dağıldı. "Kim yiyecek bu kadar şeyi?"

"Sen ve ben." tabağımı önüme kaydırdı.

"Ben bu kadar yiyemem."

"Ben yerim."

"Çok yiyorsun?"

"Biliyorum." diye bakışlarını yüzümde durdurdu. "Yanımda olduğunda, iştahım açılıyor."

Bir şeyler yemeye çalışırken, beni rahatsız etmekle yememe izin vermek arasında çırpınıp duruyordu. Gülmemi saklayıp, fark etmemiş gibi yemeğime devam ettim. Çok uzaklarda sadece bir kaç masa doluydu. Yakınlarda da pek kimse yoktu, en yakındaki masada gözlerim takılı kaldı. Neredeyse iç içe geçmiş halde oturuyorlardı. Birden alev almış gibi yapıştılar. Siyah camların ne işe yaradığını o an anladım. Öpüşmeleri giderek şiddetlenirken, yüzüm utançtan alev alev yanmaya başladı.

Bir parmak çenemi tutup yüzümü o noktadan çektiğinde, Çağan alay eden gülüşünü dudaklarının ardına zorlukla saklamıştı. Dikizlemenin utancıyla "Bir şey görmedim." diye panikledim.

Ne gördüğümü adı gibi bildiğinden bilmiş bilmiş gözlerini kıstı. Dudağımın kenarı parmağının ucuyla silip bana yaklaştığında, kabullenerek gözlerimi yumdum. Dudaklarını hafifçe bastırıp, diliyle alt dudağımı sıyırdı. Bir nefeste geri çekildiğinde daha fazlasını bekleyen dudaklarım aralık kalmıştı. Kendimi ikna etmeye çalıştım. "Dışarıdayız..."

"Kimse görmüyor." diye fısıldadı dudaklarıma doğru. Gene de kendimi huzursuz hissediyordum, sanki dikizleniyor gibi. Ona et gibi yapışmaya devam etmekten de vazgeçemiyordum. Yanağıma kuru bir öpücük bırakırken gözlerim kapanmak üzereydi. Kirpiklerimin önüne çalı gibi kızıl saçlar dolandı. Daha önce onu görmüş, bizi takip ettiğini hissetmiştim. Masaladın arasındaki dar yolda durmuş bize bakıyordu. Kendimi hızla gerçek dünyaya çektim. "Çağan!" diye dizinin üstüne tutunduğumda sandalyesinden zıplayarak baktığım yere döndü.

Kendime utanması gerekenin biz değil, o olduğunu hatırlattım. Ama utanmazca gözlerini Çağan'a dikmişti. Masamıza yaklaştı. "Bunu için nasıl alıyor anlamıyorum."

Çağan bölünen andan dolayı biraz agresifti. "Ne diyorsun gene?"

Bunu diye işaret edilen şahıs olarak olarak, Dilara'ya kötü kötü baktım. Sinirden ve kıskançlıktan dişlerini sıkmıştı. "Arabadan atılıp, Aras ile oynaştıktan sonra..."

Çağan yerinden kımıldadığında, pençelerimi bacağımın üst kısmına hem onu hem kendimi tutarcasına sabitledim. "Sen o zamanlar bizim yanımızdaydın." dedim. "Beni bulduğunuz ilk anda oradaydın. Gerçeği biliyorsun, boşuna iftira atma."

Sesim o anların acısıyla çatladığında, Çağan bana dönüp "O ne dediğini bilmiyor." diye yüzümü tuttu. "Dinleme sakın."

Çağan'a yumuşayacak gibiyken, hemen araya girdi. "Böyle mi kandırdın onu? Dolu dolu gözlerle kedi yavrusu gibi bakarak."

Yüzümü Çağan'dan kurtarıp, tutunacak yer aradım. Masanın köşesine asılırken "Git." diyebildim bağırmamak için.

"Sen git." diye cevap verdi. "Burası benim mahallem."

Kolumla Çağan ile etrafımızda basit bir daire çizdim. "Burası da benim."

Çağan kolunu belimin yanına dokundurduğunda, söylediklerimi onaylar gibiydi. Hatta keyiflenmişti sanki. Birlikte kötü ikili olmak sandığımdan daha iyi hissettirmişti. Dilara, Çağan ile aramdaki katlanamadığı şeye bakarken "Öyle olduğuna emin misin?" dedi fesat bir imayla. Arada Çağan'a attığı kaçamak bakışın tehdit eder bir havası vardı.

Çağan gerildiğinde, daha fazlasının olmamış olmasını umdum. "Çağan'ı banyoda kıstırmanı diyorsan, biliyorum." diye kestirip attım. "Ne kadar sapık olduğunu anlamış olduk."

"An... lattı..." diye kekeledi hiç beklemeyerek.

"Evet tabi ki anlattı!" diye çıkıştım. Eğer anlatmamış olsaydı, şu anda Çağan'ı öldürebilirdim. Onun yerine gotik sinirden ölecek gibiydi. Bağnu tarafından ağlatıldığımda, kendime üzecek başka kurbanlar buluyordum. Hayatımın şeytani döngüsü bu şekilde işliyordu. Bu sefer haklı olduğumu bildiğimden içim rahattı. "Seni yanıma yaklaştırdığım için pişmanım. Bu yaptıklarını da asla unutmayacağım." dedim.

Çağan ile aramdakini anlamıyordu. Bu gidişle kendini, benim olmaktan en çok korktuğun yerde bulacaktı. Gerçekten birisinin oyuncağı olacaktı. Çok kısacık bir an yüzünde oluşan pişmanlığı, arkasını dönerek sakladı. Yanımızdan koşarak uzaklaşırken, bunun onu son görüşüm olmasını diledim.

Gözden kaybolur kaybolmaz, Çağan'ı itip sandalyemi pencere kenarına doğru çektim. "Uzak dur." dedim tepki göstererek. "Git kendi tarafına otur."

Ani gidişimle düşmemek için sandalyenin tepesine tutunurken afalladı. "Ne oldu şimdi?"

"Konuşuyor musun sen hala bununla!"

"Hayır." deyip güvenimi sarsarcasına duraksadı. Ardından "Konuşmadım." diye toparlamaya çalıştı.

Hali biraz şüpheliydi. "Peki bakıyor musun?"

"Bakmak?" diye sordu. "Bilmiyorum Lidya, gözüm var sonuçta."

Sandalyemi daha uzağa kaydırdım. "Bana bakma o zaman!"

Sesim yüz ton çirkefleşirken, korkak bir hareketle başını salladı. "Hiç bilmiyorum ben. Belki gözüm görmüştür ama beynime ulaşmamıştır. Az önce gelen kimdi ki?"

Aklını alırken, güldüm. Gülüşümle birlikte rahat bir nefes aldı. Bacağımın yanından sandalyeyi kavrayıp, zeminde kendine doğru çekerken gülmeyi kestim. Kolunun dibine yaklaştığımda durmuştu. "Kıskançmışsın sen." dedi hoşuna giderek.

"Kıskanmıyorum. Hem o kim ki?" diye sonuna kadar inkar ettim. "Ama sen kıskanılmak istiyor gibisin?"

"Tabi isterim." dedi açıkça. "Kim istemez ki?"

Mesela ben istemezdim ama Çağan'ın beyni farklı çalışıyordu. Öpecek gibi yaklaştığında, elimi araya koyup durdurdum. Dudaklarını küçük parmağımın üzerinde tuttu. "Baya haşindin az önce."

Diğer parmaklarımı da öptüğünde, utanarak elimi içe kıvırdım. "Haşin mi?" Neredeyse kahkaha atacaktım. "Kızların senin için kavga ettiğini mi sanıyorsun sen?"

"Kızlar benim için hep kavga eder."

Bunu bilsem de, ergenliğini hatırlamak iyi gelmemişti. Kıskanmıştım sanırım. Bileğimi yakalayıp, nazikçe okşadı. "Senin kafana takacağın bir şey yok." diye bana güven verdi. Gözlerimi yalnızca bana bakıyordu. "Ama arada bir kıskanırsan şikayetçi olmam."

Pes edip söyleyecek laf bulamadım. Kulağıma yaklaşıp, soludu. "Bu sert tavırların çok hoşuma gidiyor." Kulağımın üzerine küçük öpücükler bıraktığında hareket etmeyi kesmiştim. Fısıltısı kulağımın içinde kayboldu. "Sen böyle yapınca, en hassas yerlerime kadar titriyorum."

Utançtan yüzümü çevirdiğimde, açılan boynuma sokulup derin derin nefesler çekti. Gözlerimi yumup, bizi kimsenin görmemesini umdum.

...

Akşama kadar eve dönmemek için çeşitli bahaneler aradım ama hava kararmaya başladığında kaçınılmaz sonda yaklaşıyordu. Küle dönmüş evimiz, resmen küllerinden yeniden doğmuştu. Kendimi yabancı gibi hissederek, Çağan evin şifresini girerken ekrana bakamadım bile. Açılan kapıdan koridorda değişen eşyaları görmüştüm. Çağan bana cesaret verircesine, dibinde yürüyüp beni evin içine doğru sürüdü.

Bir an yanlış eve geldiğimizi sanmıştım ama sesler tanıdıktı. Henüz akşam yemeği saati gelmemesine rağmen, yemek odasından konuşmalar yükseliyordu. "Benim kızım." dedi Bağnu. "Sokağa mı atayım?"

"Hala nerede olduğundan bile haberin yok." diye belirtti Yavuz.

"Gelecek."

Annemin sesi zayıf ama inançlıydı. Bana dediklerini nasıl yaptıracağını iyi biliyordu tabi. Sürüne sürüne gelmiştim.

"Daha önce nerelerdeydi kim bilir!"

"Önemli değil, sonuçta gelecek."

Annem gayet rahattı ama kocası kabul etmiyordu. "Bana ters bunlar Banu. Hem oğlumuzu da yanlış etkileyecek."

Annem gülmeye başladığında, kahkahası odada çınladı. "Çağan'ı mı?" diyordu. "Çağan'ı!"

Odanın köşesinden bir adım attığımda, Çağan'ın elini omzunda hissettim. Arkamda sessizce durup olanı biteni dinlemişti. Kolumu silkip geri çekildim. Ama ittiğim eli bu sefer bileğimi yakalamıştı. Beni kapının sınırından çekip önüme geçti. Yanlış bir şeyin sınırında gibiydim. Elimi geri çekmeye çalıştığımda daha sıkı tuttu. Hareketime rağmen, sesi bir nebze yatıştırıcıydı. "Olmaz Lidya."

İçeride annemin gülüşü kesilirken, Çağan'ın yanından sıyrılmaya çalıştım ama bırakmıyordu. "Bıraksana."

"Bırakmam." Duyulmamak için sesini kısmıştı. "İçeriye girsende bırakmam." diye elini parmaklarıma geçirdi.

Değişen bir şeyi hissettim. Her zamanki kavgalardan farkı neydi ki? Sadece bir babam olduğunu ve onlara muhtaç kalmadığımı söylemek istiyordum. Sanırım bu daha büyük bir kavgaya yol açardı. Çağan önümde durup bana bunu hatırlatırken, kolumu çekiştirmeyi kestim. Beni kapıdan uzaklaştırma gayretiyle merdivenlere doğru çekiştirdiğinde, mücadele etmeyi zaten kesmiştim. Gözüm bir ara önünden geçtiğimiz ayna gibi parlayan yeni oda kapıma takıldı. Ona uzaktan bakıp bir kaç adım sonra kendimi Çağan'ın odasında buldum.

Odasının kapısını kapatıp derin bir solukta sırtını yasladı. Başımı odaya çevirip boş boş yeni gıcır eşyalarını seyrettim. "Babamın söylediklerini ciddiye alma." diye onun adına özür dilemeye kalktı. "Umursamıyorum." dedim eskisi kadar üzülmediğimi fark ederek.

"Tamam." derken bana pek inanamayacak kadar paniklemişti. "Biraz oturup düşünelim."

Düşünecek bir şey olmadığından, ayakta boş boş dikildim. "Anneme geldiğimi haber versem iyi olacak, babamı tekrar rahatsız etmesin."

Kapıya doğru adımladığımda, önümde gerildi. "Sonra söylesek?"

Aşağısının huzursuz olduğunu biliyordum. "Kavga etmeye gitmeyeceğim!" diye cırladığımda "Tamam." diye iç çekip yandaki koltuğa attı kendini. "Biraz yatışsınlar gideriz."

Elini arka cebine atıp çıkardığı sigara paketini elinde buruşturdu. İçecek gibiydi ama son anda vazgeçti ve yere attı. Gözleri beni bulduğunda, yanına oturmamı bekler gibiydi. "Korkma yemem."

Koltuğun ucuna oturduğumda, yüzü düştü. "Eğer rahatsız oluyorsan?"

"Ne alaka?" diye tersledim. "Tüm gün birlikteydik zaten."

Yan dönüp, kolunu koltuğun üst kısmına uzattı. Yüzümde cevap arıyor gibi dikkat kesilmişti. "Bütün gün bir gariptin." diye duraksadı. "Babana üzüldüğünü anlıyorum ama benim ne suçum var?"

Benim suçum yok demek istiyordu. Belki de suç bendeydi ama üste çıktım. "Asıl sen garipsin. Beni öpmeye çalışıp durdun..."

Beklemediğim bir anda yüzüme yaklaştı. Gözlerinde anlayış yoktu, aksine üstüme gelmeye devam etti. "Eğer gerçekten öpmek istesem, yapardım."

Gerginlik rahat oturuşuma iğneler gibi batarken, koltuktan fırladım. Arkamdan fırlayıp omzuma dokundu ama ona attığım bakışla irkilip benden uzaklaşıverdi. "Hemen gitme." diye sessizleşti. "Seni uzun zamandır görmediğimden oldu. Başka bir amacım yok..."

Yalanına kaşlarımı çattığımda, "Tamam belki biraz aklımdan geçirmiş olabilirim."diye düzelti. "Ama..."

"Ama ne? Hani bendim garip?"

Gözleri kapı ile aramda mekik dokurken hala gitmemden korkuyordu. Yalvarırcasına "Senin istemediğin bir şey yapmam ben." diye hızlı hızlı nefeslendi.

Buna inansam da içimde yumuşamayan parçalar vardı. "Beni neden odana sürükledin o zaman?"

"Hiçte bile." diyerek daha çok panikledi. "Kavga çıkmasın diye."

"Değil!" diye cıyakladım. "Bu evden nefret ediyorum. Annemden de! Tüm eşyalar değişmiş olabilir ama her şey aynı."

"Neden geldin öyleyse!"

Gelmeseydin demiş gibi kaldım. "Senin yüzünden. O kadın, babama bizi söyleyecekti."

"Bizi?" diye kaşlarını çattı. "Sorun buysa, babana gider seni isterim."

Odaya kahkaham yayıldı ve kendi ağzımdan çıkan sesin giderek bağnulaştığını hissederek kendindem iğrendim. Ama durduramıyordum kendimi. Çağan, gülüşüme hayranlıkla baktığı her an daha çok kırıldı. Neye gülüp geçtiğimi biliyordu. Karşımda küçük bir çocuk var gibiydi. Gerçeklik payı da vardı.

"Çağan?" diye bana bakması için yüzümü ona doğru uzattığımda, alnını duvara dayamış çökmüş halde duvarla bakışıyordu. Parmak uçlarımda yükselip, gülüşümü tamamen yüzümden sildim. Çünkü birden durgunlaşmıştı. "Bana baksana?" diye fısıldadım.

Yüzünü sıkıp öylece durdu. İşe yaraması umuduyla dudağını kenarını öptüğümde, yüzündeki sert ifade biraz çözüldü. "Hayır öpme, sonra bana kızıyorsun."

Omzu huysuzca eğilmişti. Onu süzüp "Çocuk gibi küsüyor musun sen?" dedim alayla.

Çenesi kasıldığında, dişleri sıktığını anladım. "Çağan sana her şeyi anlattım, ne yaşadığımı biliyorsun. Durumu biraz idare edemez misin?"

Küçük bir istek gibi görünebilirdi ama hala tepkiliydi. "Çocuk değilim ben." diye mırıldandı. Sadece bunu kabul etmem ona yetecek gibiydi. Boyum yetmediğinden, dudaklarımı boynuna sürttüm. "Değilsin." diye onaylarken, heyecandan çok huzuru hissettim. Ona dokunmak, sanki benden bir parçaya dokunmak gibi hissettiriyordu. Yüzüne baktığımda, gözlerini kapatmış olduğunu gördüm ama dik duruşundan ödün vermiyordu. "Biraz eğilsene." derken sesim titremişti.

Parmaklarım bununu kendime çekerken, bana eğildi ama öpmedi. İnatla ağırlığımı üzerine kaydırdım. Belimi kavrayıp, yukarı doğru çektiğinde hiç düşünmeden zıpladım. Bacaklarımı yakalayıp beni kucağında sabitlediğinde kalbimde yerinden zıplamıştı. Yaptığım şeye büyülenmiş gibi baktı. "Sende beni istiyorsun."

İstediği cevabı verdim. "Olabilir."

Mavi gözleri parladığında, net bir evet demiş kadar olmuştum. Konuşurken gözlerini seyrettim. Mavi hareleri kirpiklerinin her hareketinde kımıldamıyordu. Beni sıcacık tutup, alnını alnıma değirdi. "Öyleyse neden benden kaçıyorsun? Aklın mı karışık."

"Ne hakkında?"

Gözlerinden hayalet gibi geçen üzüntüyle, parmaklarımı ensesinde gezdirdim. "Aklımı karıştıracak bir şey yok." dedim anlamasam

Dudaklarıma yaklaşıp, titreyen kirpikleriyle geri çekildi. Onu yakalayıp, yanağının üstünü öptüğümde kıvrılan dudaklarıyla beni hareket ettirdi. Sırtım yavaşça yatağa düştüğünde, ellerim boynundan kaymıştı. Üzerime eğilip, kollarını iki yanıma yasladı. Üzüntüsü biraz dağılmış gibiydi. "Trip atmak işe yarıyormuş. Sınıftakiler konuşurken duymuştum, sende hemen yumuşadın."

Böyle söylese de, durumu ciddiye aldığını biliyordum. Üzerine gitmemek için konuyu çektiği taraftan devam ettim. "Başka kızların üzerinde deneme sakın." diye uyardım. Çünkü gerçekten işe yarıyordu.

"Kıskandın mı?" diye kıskanmamı ister gibi heyecanla sordu.

"Hiçte bile." diye yüzünü çevirdim. "İnsanlardan değişik değişik şeyler öğrenme."

Burnunu, yana kayan boynuma boydan boya sürtüp tenimi ürperterek nefes aldı. Kalbim ağzımdayken, "Benimle oynama." dedim.

Alt dudağımın kıyısında durup, gözlerime baktı. "Öpersem durabileceğimi sanmıyorum. Bu kadar özlem iyi gelmedi bana."

"Durmazsın sende." diye önerdim utanarak.

Dudaklarını çenemden kaydırıp, tekrar boynuma bastırdı. Dokunuşunun sıcaklığıyla dudaklarımı dişledim. "Keşke..." diye mırıldanırken enseme kadar sokulup durdu. "Ama yakalanabiliriz."

Nefesi tenime vururken, sessiz olmaya çalışıp boynumu açtım. Her öpücüğü içimde dalgalanıp inleme isteği yaratıyordu. Elleri göğsümün altında durduğunda, nefesleri benim kadar hızlıydı. Yüzünü kaldırıp, kendini ikna etmek ister gibi yutkundu. Bacaklarımı birbirine bastırıp, vücuduma söz dinletmeye çalıştım. Hareketim gözünden kaçmamıştı. "Sen var ya." diye iç çekti. "Seninle herkesten uzakta, çok güzel yerlere gitmek istiyorum."

Benden öyle dedim içimden. Utanarak bedenimi kıvırıp yana çekildiğimde sırtımın arkasına yerleşti. Bir kolu kaçmamı engellercesine belime dolanmıştı. Diğeriyle saçlarımı düzeltip alnımı okşadı. "Sıcaksın baya."

Utançla yüzümü yastığa bastırıp inledim. Sayesinde sıcaktım. "Ondan değil." diye düzelti. "Haddinden fazla sıcak." derken mırıltısı biraz endişelenmiş gibiydi.

"Bu kötü bir şey mi?" diye sordum.

Telafi edercesine dudaklarını yanağımın üstüne bastırıp, koparırcasına çekti. "Hayır tabi." dedi parmak uçlarıyla yanağımda bıraktığı ıslaklığı silerken. "Akşam yemeğine kadar biraz dinlenenelim." Aklına bir şey gelmişçesine hızlı bir soluk aldı. "Yorulacak bir şey yaptığımızdan değil ama..."

Dirseğimi çekip karnını dürttüm. "Çağan!"

"Gezdik ya bugün onu diyorum. Hiç ben..."

Kıkırdadığımda sessizleşip, bana iyice sokuldu. "Seninle böyle uzanmayı da özlemişim." Tekrar iç çekip ekledi. "Hiç bir şey yapmadan, öylece durarak..."

Nedense sesi komik geliyordu. Beni güldürmek için yaptığını düşündüm. Aptalca sırıtmayı kesip, belimdeki kolunun üstüne elimi sardım. "Acaba yemekte ne var."

Büyük avucu karnımın üzerini kapladı. "Acıktın mı?"

"Hayır ama..." diye iç çektim. "Babam olsa ince pide yerdik."

Gözlerimi kapattığımda, onu hala o eski püskü koltukta çökmüş hayal ediyordum. Varlığına öyle alışmıştım ki, sabah ilk iş onu arayacaktım.

Dertli dertli iç çektiğimde, Çağan boynumun yanından yüzüme bakmaya çalıştı. "Tamam tamam." dedi çocuk eğler gibi. "Ne istersen yeriz, yaparım ben sana."

"Yapamazsın." dedim hırçınlaşarak. "Babam değilsin sen."

Ne olduğunu anlayamayarak dondu kaldı. Beklemediğim bir anda belimi sıkıp, dudaklarına kulağıma dayadı. "Değilim. Olmak istediğim kişi baban değil." dediğinde nefesimi tuttum. "Babam gibi davranıyorsun." diye homurdandım. "Madem öyle neden kendini tutuyorsun."

Yüzünü ensemden boynundaki damara getirdi. "Senin için, sevdiğimden."

İşe yarıyordu da, bana böyle ince ve düşünceli davranması günlerce gecelerce ağlamak istememe sebepti. "Beni mi?" dedim saf saf. "Neyimi sevdin ki?"

"Acayip bakıyorsun." dedi soluksuz. "Uzun uzun, tam gözlerimin içine ezberler gibi..."

Mora dönen yanaklarımı yastığa bastırdım. Fark etmiş miydi?

"Ben hiçte bile." diye kendimi savunmaya çalıştım ayıp bir şeymiş gibi. "Bakmam öyle."

"Bu tarafa dönüp, biraz daha baksana."

"Bakmıyorum dedim ya." diyerek sırt üstü devirip ona dönerken, koluyla beni kendine çekmişti. Beni sevdiğini biliyordum ama daha çok anlamaya başlamıştım. Ona baktığımı saklamazken, dudakları muzurca kıvrıldı. "Felaket güzelsin."

"Sende yakışıklı sayılırsın." dediğimde gülümseyişi gözlerine kadar yayıldı. Gözlerimi kapattığımda, yüzüme değen nefesi çok tatlıydı. Tam orada, bu kadar yakınımda olması yalnız geçirdiğim tüm zamanların acısını azalttı. Ağzımın tadıyla bir ağlatıp babamı bile özletmemişti. Onun yanındayken aklım hem iyi şeylerle doluyordu.

Gözlerimi açtığımda kirpiklerim iyice bulanmıştı. İçimde akşam yemeğini kaçırdığıma dair bir his vardı. Uykudan bayılmış gibiydim. Çağan çalışma masasının sandalyesine oturmuş, hafif çalışma lambasının ışığında bir kitaba eğilmişti. Sessizce onu izleyip fark etmeden gözlerimi yumdum. Tekrar ders çalışmaya başlamıştı. Kabus geri dönüyor gibi hissetmiştim.

Oysa gerçek kabus kapının bir açılışıyla geldi. Biraz daha uyuduğuma emindim. Gözlerim birbirine yapışmış gibi ayrılmıştı. Çağan hızla ayağa kalktı ve kapıya bakışını gördüm. Kalbim ölesiye hızlanmıştı.

Annemi gördüğümde gözlerimi kapatıp, bir daha hiç açmak istemedim ama kolumdan çekiştirdi.

"Ne arıyorsun bu yatakta!" diye tısladığında baya kızgındı. Bense ya şoktan ya korkudan bir şey yapamıyordum. Yatağımda büzüştüğümde, Çağan'ın sesi çok uzaklardan geliyordu. "Sandığın gibi değil."

"Ucuz atlattık." diye mırıldandım. Gerçekten annemin sandığı gibi değildi ama olmasına ramak kalmıştı.

Yatakta havalanırken, kafam geri düştüğünde "Çağan." diye seslendim onu bulamayarak. "Kurtar."

Kolları bedenimi çevrelediğinde "Sana sandığın gibi değil dedim." dedi havaya doğru.

Ama Bağnu çıldırmıştı. "Terbiyesizler." diye beni çekiştirdi. "Bırak kızımı."

Bırakmaması için Çağan'ı tutunduğumda, onunda niyeti yok gibiydi. "Bırakmam." diye diretti. "Zarar veriyorsun sonra."

Bağnu'nun zehir saçan havası henüz bir şey yapmamıştı ama her an bir şey yapabilirdi. "Sen kimsin!" diye çıkıştı. "Kızımla arama girme."

"Öyle mi!" diye patlamanın eşiğinde soludu Çağan. Parmakları sertçe saçlarımı yüzünden çekip başımı yana çevirdi. "Bak!" dedi yara izimi göstererek. "Seni kızınla en son yalnız bıraktığında ne yaptığına bak!"

Gözlerim kapalıydı ama ağladığıma emindim. O kadar krem sürmüştüm ama geçmemişti. Üstelik o kadar saklamaya çalışsam da Çağan anlamıştı...

"Ateşi var." diye devam etti. "İyileşene kadar bakıyorum."

Bağnu'nun elinin yüzüme uzandığını fark ettiğimde, gözlerimi aralayıp içgüdüsel olarak başımı kaçırdım. Eli havada kaldı. "Ateşine bakacaktım sadece."

"İyiyim ben." dedim beni rahat bırakmasını umarak. Beni dinlemeyip elimi alnıma değdirdiği gibi geri çekti. "Kör olacak!"

Yüreğim ağzıma gelirken, gördüğümü kontrol etmek için göz kapaklarımı açabildiğim kadar açtım. Bulanık bir görüntüm vardı ama kör değildim.

"Ne yaptınız bugün?" dedi Çağan'a hesap sorarak. "Neden hasta oldu?"

"İyiyim." diye mırıldanırken, Çağan suçlu gibi konuştu. "Üşüdü bugün biraz, denizden de sert esiyordu."

"O evde hasta oldu kesin." dedi annem, Çağan'ın cevabı aklına yatmayınca. Kollarımı koparırcasına çekti. "Hadi gayret et biraz, kalkta odanda yat."

Yataktan doğrulmaya çalışırken, Çağan belimi tuttu. "Ben götürürüm."

İkisininde yüzleri tam tepemde birbirine dönüktü. Bir kaç sabırlı nefesin ardından yataktan kalktı. "Gözüm görmesin bari."

Geride soğukluğunu bırakıp uzaklaşırken, Çağan sıcaklığıyla beni sardı.

Odamı ve yatağımı tanıyamamıştım. Ama yatağım hatırladığım kadar yumuşaktı. Yastığıma sarılırken tepemden aşağı örtüyü çekti. "Yakınında olacağım. Seslenirsen duyarım."

"Gitme." diye üzgün üzgün mızıklandım. "Gene yalnız kalacağım."

"Annen birazdan gelir."

"Kim?" diye şaşırdım. Tanımadığım başka bir annem mi vardı?

"Sana her zaman gelir bakar." diye beni kandırmaya çalıştı. Odadan sessizce çıktığında, ardında bakakalmıştım.

...

Yb de görüşürüz 😘😘😘

Continue Reading

You'll Also Like

561K 4.9K 20
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
585K 27.9K 51
Burak: Ne istiyorsun? 055*: Bu kadar kaba olma ya. 055*: Alt tarafı bir soru soracaktım. Burak: O zaman sor, ders çalışmam lazım. 055*: Alıkoyduysam...
1.5M 79.6K 42
"Sabaha kadar konuşmanın sabaha kadar sevişmekten daha tehlikeli olabileceğini kim tahmin ederdi ki? Her gece çiftliktekiler uyuduktan sonra Elif g...
4.1M 260K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...