İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

By Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 1
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

70.BÖLÜM

3.5K 250 163
By Se1enK

Playlist - Keleo / Way Down We Go

Not - Diğer kitabıma da göz atın, profilimden ulaşabilirsiniz.

...

İçinde beş kuruş kalmayan şarjı doldurduktan sonra telefonun açılışını kaygıyla izlemiştim. Beklediğim şey Çağan'dan gelen kelimeler ve cevapsız aramalardı, ve artık ağlayacak birşeyim kalmıştı. Çağan'dan tek bir iz bulamamıştım, sadece Aras vardı. Ve söylediği şeyi böyle öğrenmemeliydim.

Çağan'ın babaannesi ölmüş.

Gerçek miydi? Ölmek eylemiyle yutkundum, yüzü oldukça yaşlıydı. Onu sevmeye başladığımı biliyordum. Son gördüğüm anı anımsadım. Beni koruyacağını söylemişti, kimse bana zarar veremeyecekti. Torunuyla arasında soğuk rüzgarlar eserken bile, aslında bizi kabullenmiş gibiydi. Gece uyurken başımıza geldiğinde, sadece üzerimizdeki örtüyü düzeltmişti. Şimdi öldüğüne inanmak istemiyordum.

Çağan'dan kalan son parayı taksiye verdiğimde, onu evde bulamamaktan korkuyordum. Eve yaklaşırken yağmur, hafif hafif çiselemeye başlamıştı. Islanmamak için bahçe boyunca koşturup, sessiz evin açık kapısından girdim. Neden hemen ona seslenmiştim. "Çağan!"

Umutlu seslenişim evde yankılanırken, alt katın boş olduğunu sezmiştim. Adımlarım benden önce karar verip, Çağan'ın odasına koştu ama boş bulmuştum. Kendi odam dahil tüm evi kontrol ettiğimde umudum giderek azalıyordu. Onun burada olduğunu söyleyen içimdeki sese kuvvetle inanmıştım.

Sokak kapıdan çıktığımda yağmur iyice güçlenmişti. Damlalar toprağı deliyor, etrafa boğucu bir koku yayıyordu. Gözlerimi bahçede döndürdüğümde, arabamın camında bir hareketlilik fark ettim. Saçlarım ve omuzlarındaki ıslaklığı arttıran her adımımda gördüğüm kişiye daha çok yaklaşmak istiyordum. Boş gözleri ön camdan bir çeşit hiçliğe bakıyordu. Hareketsiz bir heykel gibi donmuştu. Kapının yanında durup, camdan ona seslendim. Sesim yağmur gürültünün ardında, hiç söylenmemiş gibi yok oldu.

Beni fark etmesi için cama vurur gibi silmeye başladım. Önüne bakmaktan başka bir şey yapmıyordu. Açma yerini çekmeyi akıl ettiğimde, kapı kolaylıkla açıldı. Nefes nefese "Çağan." dedim. Başını ağır ağır bana döndürdüğünde, gözlerindeki boşluğun yerini benim yansımam aldı.

Ayaklarımın yerden kesilmesiyle, kendimi arabanın içine çekiliyor buldum. Korkan kalbim, yumuşak dokunuşunu sezerek yatıştı. Çağan'ın yüzünü arayıp bulduğumda, kendini benden saklarcasına başımı kavrayıp omzuna yasladı. Donuk ve sert haline rağmen, kalbi son tempo çarpıyordu. Parmakları ıslak saçlarımda dolandı. Sıcak parmak uçları saç köklerimi sızlattı.

Dışarıda kopan gürültü şiddetleniyor, camları ve arabayı dövüyordu. Kapı sertçe kapandığında, tüm şamata bıçak gibi kesildi. Kucağında bedeninden gelen sıcaklık ve nefes sesiyle iyi hissediyordum.. Kapıya kısmamak için kıvırdığım bacaklarımla, daha zayıf ve çaresiz halde ona tutundum. İtiraf edemeyecek bile olsam, onu özlemiştim. Teninden gelen koku, başımı ona yapıştıran bir maddeydi sanki. O da ayni şeyi hisseder gibi, nefesini usul usul saçlarımda gezdirdi.

Bu an öyle gerçek dışı ve hayal ötesiydi ki, tüm acılar dışarıda kalmıştı. Aldığım diğer nefeste, gelip kendilerini hatırlattıklarında "Babaannen?" diye sorabildim. Çağan susmamı ister gibi bana sarıldığında, cevabını anlamıştım. "Üzgünüm."

Başımı kaldırmaya çalıştığımda, eliyle alnımı okşadı. Selma Hanım'ı sevdiğini biliyordum. Ben kendimi hiç toparlayamamışken, onun ayağa kalkmasını engelleyecek yükü daha çok artmıştı. Ama ne olursa olsun, sonunda kendimi onun kucağında buluyordum. Gözleri beni ele geçirmeye başlarken, kendime akşam eve geri döneceğimi hatırlattım. Sadece o zamana kadar yüzüne bakabildiğim kadar çok bakmalıydım. Nefesine doğru yaklaştığımda, aradığım bir parça ışık gözlerinin mavisinde parladı. Ardında gizli saklı kirpiklerini eğmişti. "Benim yüzümden oldu."

Pişmanlığının aynısı bende de vardı ama "Senin yüzünden değil." dedim.

"Lidya..." diye adımı usulca andı. "Hiç bir şeyi bilmiyorsun."

Bilmediğim şeyin baskısıyla, parmaklarım bilinçsizce omzuna gömüldü.

"Eğer ilaçları unutmasaydım." deyip duraksadı. Kendini aklamakta zorlanıyordu. "O gece çok şey oldu, kafam çok dolmuştu..."

Anlamayarak "Anlat." diye talep ettim.

Nefes alıp, içindekini ortaya döktü. "Babaannemin ilaçlarını almak için eve geldim, yanımda Dilara vardı."

Gözlerine bakmayı kesmesemde elim omzundan düştü. Tekrar "Anlat." diye yutkundum.

"Bana senin hakkında olmayacak şeyler konuştu."

"Ne dedi?" diye incelen sesimle sordum.

"Konuşmaya değmeyecek şeyler."

Konuşmaya değmeyecek şeyler, bana anlayamayacağı kadar kötü şeyler olmalıydı. O kızın bizzat bana söyledikleri kadar kötü olduğunu düşünüyordum. "Bana da..." Ağzımı açmamış olmayı dilerdim.

"Sana ne dedi?"

Gözlerimi kapatıp, sözlerimi geri gönderircesine yutkundum. "Senin beni kullandığını."

Cevabına ilk önce bedeni isyan etmişti. Kasılan halinden sonra konuştu. "İnanmadın değil mi?"

Belki de o kız doğruyu söyledi diyen sesi içimden atamıyordum. Düşündükçe tereddütüm artıyordu. Özellikle kucağında, elleri bana bu kadar yakın oturmuşken.

Korkmuş gibiydi. "İnanmıyorsun değil mi?"

Gözlerimi açtım. "İnanmıyorum. Hemde hiç."

Kollarını bana dolarken, bedeninden büyük bir rahatlama dalgası geçti. "Bende bunu söyledim."

Neden hep inanmadığımız şeyleri sorguluyorduk. Hem o kız hayatımızda hiç olmamalıydı. Tam bilmesem bile ne konuşmuş olduklarını tahmin ediyordum. Çağan'ın yanıma gelmediği günlerde, onun zoruyla odama yemek getirmek ve beni kontrol etmek için görevlendirilen bir haber kuşu gibi kullanıldıktan sonra iyice dağılmıştı. Hayattan umudumu kestiğim gün, bana söylediklerini asla unutmayacaktım. Oysa bana iyi davranıyor, arkadaş olabileceğimize dair bir umut aşılıyordu. Gerçek yüzünü tekrar tekrar gösterdiğinde, yaptığı her şeyin kesin olarak Çağan'a yakın olmak için yaptığını anlamıştım. Ona göre Çağan benim bedenimi seviyordu ve o da şansını deneyecekti. Midem ölsesiye bulandı.

Kendimi tutup "Dilara güzel kız." dedim duygusuzca. "Seni sevdiğine belli. İstersen aranızdan çekilebilirim."

Yüzüne vursaydım, başı hareket ederdi. Sadece bu eksikti. İfadesi taşa döndü. Alt dudağımın titreyişini saklamak için dişlerimi bastırdım. Kıskançlık gözlerimi karartacak kadar yoğundu. Boşluğa fırlatılmanın kokusuyla, onu yakalayan ellerim titriyordu. Ağzından çıkacak tek kelimeye bile tahammülüm yoktu, cevaplarının önüne geçtim. "Başkalarına gidemezsin!"

Aksini söyleyecekse hiç konuşmamalı, hatta ölmeliydi. Başımın yanında gürültüyle soluklandığında, bir süre nefes almayı kestiğini bile fark etmemiştim.

"Özür dilerim."

"Dileme!" diye çıkıştım. "Kimseyi istemiyorum tamam mı? Görme onu artık. İstemiyorum."

Sessizce inledi. "Tamam."

Yüzüm sıcak bir sağanağa uğrarken, annemden o kızdan hatta Çağan'dan bile nefret ediyordum. Kendim dahil herşeye öfkeliydim. "Onda ne buluyorsun! Sana çok iyi davranıyor diye mi? Ben kötüyüm diye mi?"

"Tamam dedim." diyerek beni yatıştırırcasına fısıldadı. "O yok, güven bana kimse yok, sen herkesten daha iyisin."

Şaşkınlığımı yoğunluğu gözyaşlarımı durdurdu. Hiç iyi biri değildim ki. "Ben üzülmeyeyim diye öyle diyorsun."

Gözleri beni ikna ederek parladı. "Gerçek bu."

Kendimi bilsem bile, onun ağzından duyduğumda inanmıştım. İçimde cayır cayır yanan alev, sönmeye yüz tutmuştu. Bedenimin ağırlığını salıp, kendimi beni tutan kollarına bıraktım. "Biraz böyle kalabilir miyiz?"

"Bana uyar."

Bakışlarının, göğüslerim üzerinde olduğunu hissediyordum ama bir şey yapmadı. Elleri beni olabildiğince güvende tutarken, bedenimi kasıp durmayı bıraktım. Sıcaklığı beni yatıştırıyordu.

Ben ölümden dönmüşken o bu eve gelmişti ve her ne yaşandıysa unuttuğu ilaçlarla geri dönmüştü. Oysa babaannesi gayet sağlıklı duruyordu. Ona kimseye söylememesi için yalvardığımda, utancımı anlayan tek insan olmuştu. Şimdiyse her şey geride kalmış, çoktan cenazesi bile olmuştu... Aniden aklıma gelenlerle birlikte yerimden sıçradım. "Annemler nerede?"

Bacaklarımı yere değirmeye çalışırken, Çağan'dan uzaklaşıp kapıya uzandım. Kısa süreli kaos anımda, gözlerim bir taraflardan çıkıverecek Bağnu'yu arıyordu. Kulağıma iniltisi geldi. "Lidya, bir hareket etmeyi kes."

Utanarak, açılan kapıdan dışarıya atladım. Soğuk esinti bile faydasızdı. "Annenler cenazede miydi?"

Çağan, yakalanmayı hiç umursamadan elleriyle alnını avuşturdu. Odaklanmaya çalışıyordu. "Babam geldi ama cenzazeden sonra gitti. Haftaya annenle geri dönecekler."

Anlamsız paniğimle dışarda kalakaldım. Artık arabadaki ana geri dönmemiz imkansızdı. Evin olduğu yöne koşturup, yağmurdan kaçıyor gibi davranmak kolay bir seçenek gibi gelmişti. Çağan arkadan eşiği geçerken, bir süre ona bakmaktan kaçındım. Sadece sağa sola attığım bakışlarla ne yapacağımı düşünüyordum. Oysa her şey aklımdaydı. Buraya gelmemiş sebebi belliydi. "Odamdan bir kaç eşya alacağım." dedikten sonra kendimi garip hissederek merdivenlere yöneldim. Bir insanın kendi eşyalarını almasından daha doğal birşey olamazken, ortamı dramatik bir atmosfer kaplamıştı.

Basamakları çıkarken, arkama bakmasam bile onun orada hareketsizce durduğunu seziyordum. İşime gelen fırsatla, sadece en lazım olan ihtiyaçlarımı toplayıp büyükçe bir sırt çantasına kakıştırdım. Çocukluğumdan beri babamın evine gitmeyi hiç böyle hayal etmemiştim. Mutluluktan ölürüm sanıyordum ama içimde takılı kalmış bir kanca vardı ve o aşağı katta duruyordu.

Çantamı omzumun yanına atıp, ayaklarımı sürüye sürüye merdivenlere geldiğimde duraksadım. Çağan basamakların en sonuna çökmüştü. Kavga çıkarmasından korksamda, sakin olup yanındaki boşluktan adımladım. Kapının geldiğimde bile hala sessizdi. Çantamı gürültüye yere attığımda, yüzünün dağılmışlığına bakmak zordu. Mutfağa doğru bakınıyor gibi yaptım. "Yemek yedin mi?"
Sorarken bile yemediğini biliyordum. "Bir şeyler yiyelim mi?"

Başını hızlı hızlı salladı. Mutfağa doğru yürürken, kapıda önüme geçmişti. "Ne yapıyorsun?" dedim. "Teklif eden ben olduğuma göre ben yaparım. Otur sen."

Durgun hali, şaşkınlığını bastırıyordu. "Yapacak bir şey yok zaten. Evdeki yemeklerden koyacaktım. Tezgahta pilav ve hamur var."

Becerikli bir hala bürünüp "Tamam." dedim. Tezgahta biraz arandığımda bulduğum büyük kazanın içinde pilav ve ocaktada hamurlar vardı. Pilavın bir kısmını dökmüşte olsam, yiyecekleri tabaklara paylaştırıp, mutfak masasına koydum. Göz ucuyla baktığımda, Çağan usul usul yerine oturdu. Bende oturduğumda içime bir hüzün çöktü. Düşünmeden de olsa, Selma Hanım'ın sandalyesini ortamızda boş bırakmıştık. "Hamurlar babaanneninkine benziyor." dedim öylesine. Muhtemelen arkadaşlarından birinin yapmış olduğunu biliyordum.

Çağan boş bakışlarını bana diktiğinde yüz hatları sertleşmişti. "Bu konuda konuşmak istemiyorum."

Ters tavrı karşısında dudaklarımı birbirine bastırdım. Durduk yere parlıyordu, içimden kalkıp gitmek gelse de, masada kalıp görevimi tamamlamak istedim. Bende ilk defa tanıdığım birisini kaybetmiştim. İstemsizce iştahım kaçmış, yüzüm düşmüştü.

"Tamam istersen konuşalım."

Gönlümü almak ister gibi olsa da, boyun eğmedim. "Seninle konuşmak istediğimden değil. Burada sadece baş sağlığı için duruyorum."

Tavırlı sert soluğunu gürültüyle verdi. "Biliyorum, zaten gideceksin!"

Dokunulmamış yemekler bize boş boş bakarken çatalımı masaya attım. Bir işe yaramak istemiştim ama yapamıyordum. Çağan'a iyi hissettirmek yerine, her şeyi daha berbat ettiğime emindim. Masadan kalktım. "Beklememe gerek yok. Şimdi gitsem iyi olacak."

Oturduğu yerden minim kımıldamadı,. Bacaklarını gıcık bir çekirge gibi açmıştı. "İyi git! Her şeyi unuttuğun gibi bunu da unut. Git de rahat et!"

İnadımdan "Unuttum tabi, çok mutluyum!" diye bağırdım. Sanki ne kadar yüksek sesle söylersem, kendimi kandırmam o kadar kolay olacaktı. "Kurtulduğum iyi oldu. Sürekli midem bulanıyordu. Bıkmıştım artık!"

Yalan sözler zehir gibi boğazımı yakarken, gözlerimi sıkıp körü körüne yürüdüm. Kapının yönü belli belirsizdi. Çağan'ın belimin arkasından tuttuğunu hissettiğimde, o yapışıklık hissini üzerimden atmaya çalıştım. "Bırak beni!"

Ağzımdan çıkan bağırışım boğazımı yırtacaktı. Neden bu kadar çıldırmış olduğumu bilmiyordum. Sonra gerçek neden içimde yürüyüp, boğazımı parçalamaya devam etti. "Bizi umursamıyor gibi davran, git babaannene üzül sen!"

Beni bu yüzden aramamıştı. Bebeğimi hiç düşünmüş müydü? Burada çöküp kalmış, bizi terk etmişti. Anlayışsız, gaddar ve kaba tarafım buna inanıp ondan kurtulmak için çırpınırken, yerden yükselen bacaklarımla havaya tekmeler attım. Beni hiç bir önemim yokmuş gibi kaldırıp, oradan oraya çekiyordu. Kaçmamın imkansız olduğu sert kolları beni koltuğa fırlatırken, sırtımı doğrultmama bile zaman vermeden bileklerimden yakaladı. Üstüme bıraktığı ağırlığı bir anda nefesimi kesmişti.

"Seni umursamasam gözümü kırpmadan becerirdim." diye bağırdığında, soluk almak için kımıldandım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Göğsümün ortasındaki ağırlık katlandı.

"Ama korktuğunu görüyorum." dedi. "Gözlerindeki korkuyu gördüğümde ben daha beter oluyorum."

Başımı yana çevirip gözlerimi ondan saklamaya çalıştım. Korktuğum bir gerçekti. Sesim soluğum kesilmişti. Hareket etmeye cesaretim bile yoktu. "Korkma." diye fısıldaması nafile oldu. Kulaklarımda hala bağırtısı vardı. Ağırlığı biraz üzerimden hafifletip "Bir şey yapmayacağım." dediğinde ne yapacağını umursamadım bile.

"Sana nasıl bir manyak olduğumu anlatamayım mı?" diye sordu yana düşmüş başımı ona çevirmemi ister gibi.

"Ben annemin ölümüne bile üzgün değilim. Neden söyleyeyim mi?"

Korkum, sebep değiştirirken artık duyduğum ve duyacağım şeyler için endişeleniyordum. Söylemesi için, yüzümü ona çevirip çıldırmışlığın kıyısındaki mavi gözlerini buldum.

"Neden diye sor!"

Ani bağırtısıyla yutkundum. "Neden?"

Dudaklarıma bakıp nefes aldı, sesi tekrar kısılmıştı. "Çünkü annem ölmemiş olsaydı, babam annenle evlenemeyecekti ve ben seninle hiç tanışmamış olacaktım."

Acımasızlığı, kafamdaki boş kalmış yerleride doldururken, sıkıştığım çukurda gözlerimi kapattım. "Anladın mı?" diyen sesi kulaklarımda yankılandı. "Beni senden başka kimse ilgilendirmiyor."

Anlayamıyordum ama onu suçlamıyordum da. "Ellerimi bırak." diye inledim bileklerimi fazlasıyla sıkmaya başladığımda, tırnaklarıma kadar uyuşmuştum.

Bileklerimi serbest bırakıp beni kendiyle birlikte koltuğa oturttuğunda, afallamıştım. İlk defa ona verecek bir karşılığım yoktu. Kendimi onu delirten bir hastalık gibi hissediyordum. Kötü sonuçlara yol açtığım kesindi. Böyle olsun istemiyordum. Bana işler her çıkmaza girdiğinde söylediği sözü mırıldandım. "Her şey düzelecek Çağan, iyi olacak."

Başı, ipi kopmuş gibi omzuma dilerken, kollarımı sarıp onu tuttum. Her şeyin sebebi olduğumu bilmeme rağmen "Bir daha kavga etmeyeceğiz." dedim. "Sende bana kötü davranma..."

Kırgın kalbimi daha konuşmaması için susturdum. Dudaklarını masum bir şekilde boynuma dokundurup yüzünü usul usul tenime sürttü. "Sana zarar vermek istemedim hiç, vermem de..."

"Biliyorum." diye parmaklarımla saçlarını okşadım. Yana kayan yüzü sakinleşmiş gibiydi. Onu terk edip gitmemden sonra, bir patlama bekliyordum, geçici bir öfkeydi. "Beni seviyorsun, kıyamazsın bana."

Ağzından tekrar duymak istediğim sözlere gözlerini kısıp, başıyla onayladı. Ant içer gibi ciddileşmişti. "Kendime kıyarım, sana kıymam." Boynumu gıdıklayıp nefes aldı. "Ağlama."

Boynumu nefeslerine açıp, başımı tavana doğru kaldırdım. Gözlerim her şeyi görecek kadar net ve kuruydu ama son kalan bir damla yanağıma doğru bir çizgi çekti. "Ağlamıyorum."

Kulağımın yanında zorlanarak konuştuğunu duydum. "Mutlu olmanı istiyorum." Gerisini demek onun için zor olmalıydı. "Eğer babanın yanında iyiysen, sana engel olmayacağım."

...

Ona babamı anlattım. Dinlemeye çokça hevesli olduğunda, beni karşısına oturtup anlatana kadar mavi bakışlarını nokta atışı yapar gibi üzerime dikmişti. Bana böyle bakarken konuşması zor olsa da, günlerdir aklım fikrim babamla dolu olduğundan anlatmayı başardım. Görünmez bir şeyler, babam hakkında kötü düşünmeme engeldi. O dünyanın en iyi, en tatlı insanını tarif ederken, kelimeler ağzımdan değil, kalbimden çıkıyor gibiydi.

Ben konuşurken kimi zaman gözleri kıskançlıkla yansa da, ona babamın iyi bir insan olduğunu hissettirmek için çabaladıkça gözleri benim için parlamaya başladı. Konuşan o üzgün ve yıkılmış kız değil, mutlu ve heyecanlı biriydi. Bendim. Elleri yüzümde ve saçlarımda gezdiğinde bile, kendimi susturamadan anlatmaya devam ettim. Odamı, evi, mahalleyi ve diğer her şeyi.

Çağan, en sonunda durumu kabul etmiş gözüküyordu. Beni babamın evine bırakmayı teklif ettiğinde, fikir değiştirip tekrar delileşmeye başlamadan bende kabul ettim. Konuşurken geçen zamanda hava kararmış, yağmur durmuştu. Motosikletini zaman kazanmayı istediği zamanlardaki gibi yavaş sürmüştü. Esintinin getirdiği yağmurdan kalma toprak kokusu, algılarımı açıyor daha sağlıklı düşünmemde yol gösteriyordu. Evin yakınlarında durduğumda, motosikletten ağır aksak hareketlerle indim.

Çantamı koluma savururken, askısından tutup çekti. "Ne çok eşya almışsın." diye söylendi çantamın ağırlığını tartarken.

Geri almak için uzandığımda kolunu yukarı kaldırdı. "Ben taşırım, şu ev değil mi?"

Adımları gayet iyi bildiği yere yürürken "Evet." diye onayladım.

Sokağın karşısındaki eve ilerlerken, gururlu bir görevi yerine getirir gibi davranıyordu. Güçlü durmaya çalışmasını hayretle izledim. Ama kapının önü sınırdı. "Tamam Çağan, biri görecek artık."

Anlamsızca omuz silkti. "Görsünler."

Duygularını belli etmeme çabasına uyum sağladım. "Tamam ver çantamı, eve gireceğim."

Soğuk sesime gözlerimi kırpıştırdı. Yutkunma sesini duymuştum. "Tamam."

Çantamı yere sarkıtırken geri çekti. Sesi hiç ummadığım kadar üzgündü. Sa...Sarılabilir miyim?"

"Vedalaşmıyoruz Çağan." diye gözlerimi devirdim. "Altı üstü yarım saatlik yol."

Israrla yüzünü, yüzüme eğdiğinde bakışlarımı kaçırdım. "Tamam, kısa bir süreliğine..."

Tek kolu hızlıca sırtımı sararken, çantanın yere düşüş sesini duydum. Sıcaklığı nefesimi kesecek kadar bedenime yapışmıştı. Sanki bir kaç saat önce dip dibe oturanlar biz değişmişiz gibi, kollarımı boynuna dolamamak ve saçlarını avuçlarımda hissetmemek için kendimi zor tuttum. Yoksa onu bırakamayacaktım. Tuttuğum nefesimi bırakıp "Telefonda konuşuruz." dedim. "İstersen dışarıda buluşuruz..."

Laflar ağzımda ne kolay çıkıyordu. Beni bir kez daha sıkıp "Peki." dedi usulca.

Kollarını benden çektiğinde, gece ayazı sertleşmişti. Titrerken çantama eğilip, gözlerinden koptuğum yerde rahat bir nefes aldım. Eve girene kadar arkama bakmayacaktım. Onu kapının önünden bakarken hayal ettiğimde bile içim eziliyordu. Evde tek başına kalacaktı. Onu buraya çağırmak istesemde yapamazdım. Onunla geride dönemezdim. Daha 18 olmamış erkek arkadaşımla birlikte yaşayamazdım. Doğru olduğunu yapıyordum. Doğru olmasa bu kadar acıtmazdı, daha önce yaptıklarım yanlış olduğundan kolay olmuştu.

Eve girdiğimde ışıkların yanmadığını fark edememiştim. Korkarak elimi duvara sürtüp tuşları buldum. Oda aydınlandığında köşedeki gölge aklımı çıkarmıştı. Bir koltuğa çökmüş oturanın babam olduğunu anlayasıya kadar çığlık atacaktım. Yüzündeki öldürücü sert ifade beni görünce yumuşadı. "Geldin..."

Beni görmeyi hiç beklemiyor gibiydi. Artık istenmiyor muydum? Ya da... "Geç kaldığım içinse..."

Ne yanlış yaptığımı anlamazken, ok gibi ayağa doğrulup bana doğru yürüdüğümde başımı yere eğip kendimi sıktım. Beklediğim şey kesinlikle başımın üzerine konulan sıcak bir el değildi. Kızmasını beklemiştim sanırım, ama "Gittiğini sandım." dedi.

"Ar... Arkadaş -ıma gitmiştim." diye kekeledim.

"Bir daha bana haber vermeden bir yere ayrılma." diye sesini sert tutmaya çalıştı. Sarsılmışlığını saklayamıyordu. Ondan korkup, bana kızmasını beklediğim için kendimden utandım. Bana hiç zarar vermeyecek en iyi insandı o. Güvenebileceğimi başından beri hissediyordum.

Eğer Çağan'la kalsaydım ne kadar yıkılacağını düşündükçe kötü oldum. Evin karanlığında çöküp kalmayı hiç hak etmemişti. Çağan ile yine görüşecektim ama bu gece babama döndüğüm için mutluydum.

₪₪

Continue Reading

You'll Also Like

81.3K 5.4K 17
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur
1.2M 53.8K 60
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
506K 18.7K 85
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
170K 5.3K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...