İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

By Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 1
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

62.BÖLÜM

4.2K 261 230
By Se1enK

Multimedya - Aras'ı hatırladınız mı :))

Playlist - Hurts / Somebody To Die For

İthaf - Hepimiz

...

Ertesi gün kendimi dünden daha iyi hissetmesem bile yataktan kalkıp okul için hazırlandım. Hiç bir makyaj ve saç modeli içimin kırık dolu halini gizleyemiyordu. Kötü göründüğümden emin olarak aşağı kata indiğimde Çağan'ın babaannesi uyanmış mutfakta tıkırdıyordu. Çağan ise dünden beridir, aynı yerde ve aynı şekilde baygın halde yatıyordu.

Ses yapmadan evden çıkıp, okul başladığından beri ilk kez kendi kendime kampüse gittim. Artık kendimi düşünmem gerekiyordu ama yeme içme gibi başlıca yaşamsal faaliyetlerimi bile karşılayamıyordum. Kahvaltı yapmayı atlayarak aldığım bir teneke vişne suyuyla sınıfa çıktım. Henüz okulun ikinci haftası olmasına rağmen, devamsızlık yapmaya başlamıştım. Ela'nın gelmesi için yanımda yer tuttuğumda, ağzıma dayandığım pipetle etrafa göz süzdüm.

İnsanların bana baktığını hissediyordum ama ben her baktığımda kafalarını çeviriyorlardı. Benim yokluğuma kaynaşacakları yerde, birbirlerinden deli gibi kaçarak sınıfta en uzak köşelere oturmuşlardı. Bende kendimi olabildiğince içe kapatarak sınıfa girenleri dikizledim. O an kapıdan geçen kişi tam zamanında gelmişti. Aras ile hiç hoş olmayan bir halde gördüğüm kız, ardında fırtınalar kopartarak topuklu ayakkabılarını yere vura vura sınıfın ortasındaki podyum boyunca yürüdü ve büyük bir gürültüyle çantasını sıraya çarpıp oturdu. Keyfi pek yerinde değil gibi görünüyordu.

Elimle yüzümün yanını kapatıp sırama yapışmıştım. Bu halde pipete uzanmak zor olsa da, gözlerimi tekrar sınıfın kapısına diktim. Aras, açık ara farkla sınıfta herkesten daha çok ilgi çekiyordu. Her zamankinden daha farklı göründüğünü kabul ederek arka sıralardan birine oturana kadar onu takip ettim. İlgi çektiğinin o da farkındaydı ve şişmiş egosunun bundan memnun olduğundan emindim. Üniversite sadece Aras'a yaramıştı. Sarışın kızın yanından hiç tanımazca geçerken, benide fark etmediği için sevinmiştim. Çünkü Ela'nın bana doğru yaklaşması çok yakındı. Benim yaşadığım gerginlikten uzak saf ela gözleri yanıma otururken "Kaç gündür nerelerdeydin?" dedi.

Aras'a sırtı dönükken, bana odaklanmaya çalışıyordu. Bu durumun onun için zor olduğunu anlayabiliyordum. Bazen o da beni anlıyordu. "Kötü bir şey mi oldu?" dedi.

Ela gözleri beni tartarken olabildiğince normal davranmaya çalıştım. "Sonra anlatırım."

"Lidya söyle?" diye ısrar etti.

"Sınıfta anlatamam." dedim.

"Çağan'la mı ilgili?"

Öğretmen sınıfa girerken, önüme dönüp kafa salladım. Ama ders hiç ilgimi çekmemişti. Şimdiden sınıfta kalmayı düşünür olmuştum. Kendimi dünyadan soyutladığımda, Ela beni kendi halime bırakıp ara ara önümüzdeki kızlarla konuştu. Okula gelmediğim günler boyunca onlarla arkadaşlık kurmuş gibiydi.

Sıkıntıdan patladığım dersin sonunda eğitmen dersi bitirip gittiğinde Ela ve kızlar öyle sıkı bir muhabbette dalmışlardı ki ister istemez onlara kulak kabarttım.

"Liseli sevgilisi varmış yahu!"

Bilinçaltım resmen şaha kalkmıştı. "Kimin?"

Bir anda tüm gözler üzerime çevrildi. "Şu kapı tarafında oturan kız var ya, yüzüğü takmış. Hemde çocuk ondan küçük. Ne kadar ezikçe değil mi?"

Gösterdikleri kız bakıyor gibi yapıp rahatsız rahatsız kafa salladım. "Evet haklısın..."

Ela'nın yüzünde Çağan'ı ima eden sinsi gülümsemesi oluşsa da, çenesini kapalı tuttu.

"Eee senin erkek arkadaşın var mı?"

Belki Zihni'min bir oyunuydu ama etrafı saran uğultu hissedilir derecede azalmıştı. Bu sorunun benim için ne kadar zor olduğunu bilemezlerdi. Aşk ve nefret ilişkisi yaşadığım bir üvey kardeşim vardı. Ama o yıllarca beni aldattığından ağzımı hırsla araladım. "Yok."

"İnanmam kesin vardır." dedi bir kız. Gözlerimi Ela'ya diktikten sonra kıza döndüm. "Yeni ayrıldım gibi."

Aslında seviliyorum sanıyordum ama kullanılıyormuşum diyemezdim. Rahatsızca kımıldandığımda, Ela durumu kontrol altına alır gibi koluma yapıştı. "Muhabbete dışarıda devam etsek ya."

Tek istediğim sınıftan koşarak uzaklaşmak olduğundan, Ela'nın beni çeke çeke bir yerlere götürmesine izin verdim. Kimsenin duyamayacağı şekilde kulağıma yaklaşıp "Bu konuyu konuşacağız." dedi. Beni sürüklerken sınıfa geri baktığımda Aras etrafta yoktu. Sarışın kızında olmamasına hiç şaşırmadım. Belki de yine bir yerlerde kırıştırıyorlardı.

Ela ve peşine takılan kızlarla okul çıkışına doğru ilerlerken gitmemek için ona karşı gelecek bir bahane bulamıyordum. Ela'nın dost canlısı hali koluma dolanmışken, onu kaybetmekte istemiyordum. Turnikeleri geçip okuldan çıktığımızda, istemsizce Çağan'ın beni okula bırakıp tekrar aldığı yöne döndüm. Orada olmasını beklemediğimden, motosikletinin yanında dikildiğini gördüğümde adımlarım Ela'nın adımlarına yetişemeyerek tökezledi.

Çağan hem hastaydı, hemde onun yüzüne bakmayacağımı biliyordu. Suratımda nasıl öfke saçan bir ifade varsa, olduğu yerde durmasına yetti. Onu tanımazsan gelerek kızlarını arasına karışıp kaybolmak istiyordum. Dikkatimi başka yöne vermeye çalışsam bile, ara ara karşı kaldırımda bizi takip eden Çağan'a bakındım. Ela'nın bahsettiği cafeye girip oturduğumuzda, hiç utanmadan arkamızdan gelip karşımızdaki masaya yerleşti.

Ela ile yan yana oturmuşken, kulağıma yanaşıp fısıldadı. "Bu liseli olmayan ve yeni ayrıldığın sevgilin olmasın sakın?"

Sessiz olsada, diğerlerinin duymuş olmasından korkarak yüzlerini tek tek kontrol ettim. Hiç bir şeyden haberleri yoktu. Hatta biri, diğerini dürterek "Çaktırmadan arkadaki çocuğa bak." dedi. "Acayip bir parça."

Başımı, beni izleyen mavi gözlere kaldırdım. Karşımdaki kız "Buraya bakıyor." diye heyecanlandı.

Gözlerimi Çağan'dan kaçırıp, kıza "Ama liseli o." dedim. Az önce sınıftaki kızı sırf bu sebepten rezil etmişlerdi.

"Böyle liseli mi olur?" diye şaşırdı. "Nereden biliyorsun ki?"

Ela, eliyle ağzını kapatıp pis pis kıkırdarken kırdığım potu düzeltmeye çalıştım. "Tahmin ettim sadece."

Ela yanımda çaktırmadan gülerken, durumun ciddiyetini anlayamıyordu. Herşey üstüme gelmeye başlamıştı. Okulda bir süre Çağan'ı unutmuşken, şimdi gene kanlı canlı karşımda bana gerçekleri hatırlatıyordu.

"Liseli bile olsa çok yakışıklı." dediklerinde "Bende abartıyorsun, çokta yakışıklı değil." dedim.

Karşımdaki kız bana aklımı kaçırmışım gibi bakarken, Ela yakınımızdaki bir kaç masanın duyabileceği kadar şiddetle bir kahkaha patlattı. Gerginlikten ellerim terlemeye başlamıştı. Beni ele vermiyor ama daha kötü alay ediyordu. Kendimde yaşadığım şeyleri ona anlatma isteğini bulandım. Diğerlerinde durmadan Çağan'ı kesiyor. Çağan'da aptal gibi sürekli buraya bakıyordu. Ela, bir kez daha kıkırdadığında ona derdimi anlatamayacağımdan emin oldum. "Ben eve gitsem iyi olacak."

Çantamı alıp, sandalyemi ittiğimde Ela şaşırdı. "Daha oturuyorduk."

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Zoraki bir ifadeyle herkese görüşürüz dedikten sonra hızla kafenin çıkışına ilerledim. Açık havada nefeslenip, girdiğim rolden çıkarken, tanıdık bakışların üzerimde olduğunu seziyordum. Zaman kaybetmeden geldiğim yola yönelip, Çağan'a bakmadım. Okula yaklaştıkça artan rezil olma baskısı gözyaşlarımı tutmamda etkili oluyordu. Yoksa ağlayacaktım. Çağan hastaydı ve kendini peşimden sürüklerken bir gün ölecekti. Ona avazım çıktığım kadar eve dönmesi için bağıramıyordum. Onunla asla konuşmayacaktım. Kararımı zorlukla uygularken, kaçarcasına okula girdiğimde ardıma dönüp bakmamak her zamankinden daha zor olmuştu.

..

Öğrencilerin arabalarını park edebildiği yere geldiğimde çantamda anahtarımı aradım. En dibe düştüğü için elimle karıştırarak bulmak çok zordu. Kendimi o kadar tuttuktan sonra en sonunda bu basit mesela için ağlayacaktım. Parmağımın ucuna geçirebildiğim anahtarı hızla çektiğimde, çantamdan dışarı doğru uçurdum. Yere eğilip, tekrar doğrularken önümde beliren bir çift bacak beni az kalsın geri düşürecekti. Çağan'ın okula giremeyeceğini biliyordum ama sürekli takip edilmek beni tetikte tutuyordu.

Aras'ta benim abartılı tepkim yüzünden geri çekilmek zorunda kalmıştı. Kendimi iyiden iyiye yabani hissederken, yüzüme sakin bir ifade vermeye çalıştım ama beni bir kere yakalamıştı. "Kötü görünüyorsun." dedi.

Arabanın camına yansıyan görüntümden kaçınarak "Teşekkürler." diye ağzımın içinde mırıldandım. Beni beğenmemesi pekte umrumda olmamalıydı. Zaten kendisi diğer iyi görünenlerle takılmaya ve yakınlaşmaya başlamıştı.

"Hayır, o anlamda değil." diye panikledi. Kendini ifade etmekte zorlanıyordu. "Güzelsin... Güzel görünüyorsun ama moralin bozuk gibi."

"Sağol iyiyim."

Soğuk ve başarılı çıkan sesim onu pes ettirmemişti. "Haftanın yarısı yoktun."

"Buralarda bir yerlerdeydim işte..."

"Lidya." derken sesi sertleşti. "Yokluğun fark edilmez bir şey değil."

Israrlı kahve gözlerine bakıp, ona karşılık verdim. "Varlığım seni ilgilendirmez."

Sözlerim onda beklemediğim bir hızda işe yararken, zaten günlerdir patlamaya hazır bir bomba gibiydim. Aras, gitmek için yana dönerken önemsemiyor gibi davranmaya çalıştı. "Sadece lise arkadaşım olduğun için sormuştım."

Anahtarıma basıp kapıya döndüm. "O zaman Ela ile konuş yada şu havalı sarışınla."

"Tamam."

Tavırlı cevabı başımın arkasına bıçak gibi saplandı. Adımlarının çıkardığı sesler benden uzaklaşırken alnımı arabanın camına dayayıp yüzümü sakladım. Sokak ortasında ağlayarak kendimi rezil ettiğimi biliyordum. Avucumla ağzımı kapatarak hıçkırık sesimi engellemeye çalıştım. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken, omzumdan tutan eli beni geri çevirdi.

Aras'ın geri döndüğüne şaşırdığım kadar, o da beni bu halde gördüğüne şaşmıştı. "Derdin ne senin!"

Ona bir kere iyiyim demiştim. Rahat bırakması gerekiyordu. Bastırdığı omzumada rahatsız edici bir duygu saplanıyordu. Gözlerimi koluna çevirdiğimde, hareketinin farkına vararak beni bıraktı. Aramızdaki ölçüyü sağlayınca biraz rahatladım. Gözyaşlarım nefes almama izin verince "Bir babam varmış." dedim. "Yani herkesin bir babası vardır ama ben terk edildiğimi sanıyordum. Meğer beni istiyormuş..."

Çocukça ve saçma bir sevinçle söylediğim laflarım Aras'ı afallattı. "Ee bu iyi bir şey." derken kekeledi. "Mutlu olman lazım neden ağlıyorsun?"

İrileşen gözleri yüzümde bir yanıt ararken, ne yapacağını bilmeden benden bir cevap bekledi. Kim böyle bir durumda ne yapacağını bilebilirdi ki?

Babam güneşin kısacık bir an görülmesi gibiydi. Ardından kara bulutlar tüm göğü doldurdu. Şiddetli rüzgar bana kendimi öldürtecek sebepleri şiddetle yüzüme çarpıyordu.

Bir kere başladıktan sonra, yaşadıklarımın devamı içimden önünü alamayacağım kadar şiddetle taştı. "Sana güvenebilir miyim?" diye sorarken, Aras'ın dedikodumu yapmayacağına dair güvenim tamdı. Bana "Çağan'a karşı kendimi tutmaya söz veremem ama geri kalan konularda güven." dedi.

Bu saatten sonra Çağan ile ne yaptıkları umrumda değildi. İsterse birbirlerini öldürebilirlerdi de. Ağzımı açıp hiç bitmeyecekmiş gibi ona babamın bana yazdığı mektupları bulmamı ve Çağan'ın yıllarca beni nasıl kandırdığını anlattım. Her normal insanın aklına ilk gelen şeyi, annemi sorunca Çağan ile basılmamızın biraz masum bir versiyonunda bizim birlikte yaşamamıza izin verdiğini nefes almadan anlatıverdim.

Narin bünyesine ağır gelen gerçeklerle başını güneşli gökyüzüne kaldırdı. Nutku tutulmuş gibiydi. "Bu... Bu çok fazla Lidya. "

İçimde kalan son güçlü parçalarımla "Yaşayınca alışıyorsun." dedim.

Bakışlarımı bende onun gibi gökyüzüne çevirdiğimde "Şimdi ne yapacaksın?" diye sordu. "Babanı görmeye giderek misin?"

"İstiyorum ama..." diyerek sustum. Bu şansımı çoktan kaybetmiştim. Onun beklediği çocuk çoktan kayıplara karışmıştı.

"Eğer yardıma ihtiyaç duyarsan, yada başka bir şey için bana söyleyebilirsin." dedi kararsızlığımı sezmiş gibi. "Destek olurum sana, istersen birlikte gideriz.

Gülümsemeye çalışsam da, dudaklarım konuşmak için bile yarım yamalak dönüyordu. Aras benden daha başarı bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Bende son zamanlarda bir şey fark ettim." diye uzaklara doğru bir bakış attı. "Annem hakkında... Artık ona kızgın değilim. Onun beni babama sattığını söylediğim için pişmanım. Beni sevdiği anları düşünmek, onu daha iyi anlamamı sağladı. İlkokula başladığımda bile sokakta yürürken elimi bırakmazdı. En sonunda arkadaşlarım alay etmeye başladığında ona bağırmıştım. Buna rağmen bir el mesafesinden ayırmadı beni. Sadece güzel bir yere gideceğimi düşündüğünden beni bıraktığını biliyorum artık."

Bu konuyu neden bir başkasıyla değil de, onunla konuştuğumu o an daha iyi anladım. İkimizde tam olarak aynı yerlerden yaralıydık. Hiç işe yaramayacağını bile bile "Üzülme Aras." diyebildim.

Annesini anlatırken solan yüzü, bana döndüğünde yarım yamalak bir gülümsemeye aydınlandı. "Asıl sen üzülme, tüm bunların bir çaresine bakacağız. Hatta şimdi babana gidelim ister misin?"

Çağan'ın babamı düşmanıymış gibi engelleyişlerinden sonra Aras'ın bu tavrı daha iyi hissetmemi sağladı ama "Boşver beni." diye kestirdim. "Seninde başka işlerin vardır."

Beni bir bakışta çözüp "Kibarlık yapma." dedi. "Eğer hazır değilsen, seni babana gitmen için zorlamayacağım. Ama eve gidip kendini odana hapsetmeyeceksen, yemek yemeğe gidelim."

Esen rüzgarın serinliğini hissedip, çevirdiğim başımla etrafın tenhalığını yokladım. Onunla konuştuğum dakikalar boyunca tüm dış uyarıcılara kapanmıştım. Uzaklardan insanların ve kuşların sesi sanki yeni yeni yükseliyordu. Kendimi birden gerçek dünyanın içinde buldum. "Çağan'ı okulun dışında gördüm. Birde Ela yanlış anlayabilir."

İkna edici bir ciddiyetle gözlerimin içine baktı. "Yanlış anlayacak bir şey yok."

"Bencede." diye onayladım.

"Ben hamburger severim. Sen?"

"Bende." dedim sihirli kelimeleri duyarak.

"Arabanı burada bırak. Benimkiyle gidelim. Seni eve de bırakırım. Bu halde sürme şimdi."

...

Aras'a arabayı bir kaç sokak arkada durdurmasını söylemeyi akıl edebilmiştim. Beni dinlemiş ve art niyet içerecek hiç bir şey yapmamıştı. Sadece yeniğim hamburgerin tadı her zamankinden farklı gelmişti. Her şey aynı olmasına rağmen, tek fark Çağan'ın olmamasıydı. Artık onunla hiç bir şey yapmayacağımı, konuşmayacağımı ve dokunmayacağımı düşünmek boğazıma ağrılı bir yumruk oturttu.

Aras ile konuşurken geçen vakitte çoktan akşam üstü olmuştu. Bu sürede Çağan'ın nerede ne yaptığını bilmiyordum. Eve giden sokakta yavaş yavaş yürüyerek, kendimi onunla yüzleşmeye hazırladım. Benimle konuşmasını yasakladığımdan beri ağzından bana karşı tek bir kelime çıkmamıştı.

Eve yaklaşırken, onu bahçe duvarına yaslanmış halde gördüm. Yoğun dumanın altında sigara içiyordu. Zatürreden yeni sıyırmışken, kansere davetiye çıkarmasını bir süre izledim. Tekrar yürümeye başladığımdan, sanki evrende onun kapladığı kısık koca bir kara delikmiş gibi bakışlarımın odağından sıyrılmıştı. Bahçenin dar ağzından ona değecek kadar yakın geçerken nefesini tuttuğunu hissettim. Ağzından tek kelime çıkmadı, bana dokunmadı. Ve rahatsız etmedi.

Eski usul anahtarı kapıya takıp çevirdiğimde içeriden babaannesinin sesi yükseldi. "Çağan neredesin sen?"

Ama beni görmüştü. Ayakkabılarımı çıkarıp, merdivenlere yönelmişken Çağan arkamdan bir şeyleri yıkarak eve girdi. Bir kaç basamak çıkıp dayanamayarak arkamı döndüm. Ayakkabı dolabının üzerine kaymışken, Selma Hanım onu yerden kaldırmaya çalışıyordu. Kendimi zorlayarak önüme dönüp, bitmeyecekmiş gibi gelen o merdiven basamaklarını tamamlamayı başardım.

Oda kapımı kapadığımda, aklım arkada kalmıştı. Çağan'ın ölüp ölmediğini merak ediyordum. Üzerimi değiştirip, saçlarımı topladıktan sonra su alma bahanesiyle aşağı katı kontrole indim. Adımlarım hızlıca Çağan'ın kaldığını bildiğim oturma odasına yönelmişti. Selma Hanım'ın onun o koltuğa yatırabilmeyi başardığımı görerek rahatladım. Kızgın olduğu belli olan sesiyle Çağan'ı azarlıyordu. "Bir daha böyle yaparsan babana haber vereceğim." dedi. "Torunumun göz göre göre önümde eriyip tükenmesine izin verecek değilim."

Çağan koyu renk battaniyesinin altında sırt üstü yatarken öyle usul usul durdu ki, babaannesinin seni acımayla bir ton azaldı. "Nereye gittiğini anlamıyorum, okulada gitmemişsin." diye yumuşayarak devam etti. "Bu gün kapıya bir kız geldi o söyledi. Sana bırakacağı defteri kitabı varmış. Saçlarındaki kırmızı boyaya anası babası nasıl izin veriyor hayret!"

Annesinin babasının değil ama abisinin izin verdiğini tahmin ediyordum. Gotik yüzsüzlüğü ele almıştı demek ki. Kapımıza gelecek kadar ileri gidebiliyordu.

"Lidya sende neden geç kaldın bugün?"

Anlık dikkat dağınıklığıyla, şaşkın şaşkın Selma Hanım'a döndüm. Kapının önünde gereğinden uzun süre durmam yakalanmama sebep olmuştu. "Dersim vardı." diye yalan söyledim.

Gözlerimi uzun uzun araştırmacı bakışlarla tarttı. "Sende biraz çorba iç. Mutfakta var."

Ondan kaçmayarak bakışlarına karşılık vermiştim. "Yedim ben."

Beni anında yakalayarak konuştu. "Derste yemek ikram ediyorlar demek ki!"

Neyse ki ilgisi torunu üzerinde olduğundan fazla üstelemedi. Başka bir şey söylemeden başını çevirdiğinde, istemsizce baktığı yöne döndüm.

Çağan açtığı mavi gözlerini tavana dikmişti. O soluk boş bakışları tüm düşüncelerimin üzerine kapaklandı. Bu halini gördüğüme pişman olarak odama geri döndüm. Dışarıya hiç çıkmamam gerekirdi. Şimdide gözlerimi her kapattığımda karşıma çıkan ölü bakışlarını düşünüp duruyordum. Tüm gece hiç bir şey yapmadan sadece uyumaya uğraştım. Ama o rahatsız edici duygu göğsüme oturup uykularımı kaçırıyor, rüyalarımın içine sızıyordu...

Telefona gelen mesaj sesiyle uyandığımda kan ter içindeydim. Küçük bir tarafım Çağan olduğunu sansa da, ekrana baktığımda başka biri olduğunu gördüm.

Aras İyi misin? diye soruyordu.

Gözlerimi ovuşturup ağladığımı fark ederek, Kötüyüm yazdım.

Bende üzgünüm...

Üzülme boşver, Çağan ve benim seni çektiğimiz çukurda yeterince zaman kaybettin zaten. Kendini düşün ve hayatına bak bence...

Mesaj ellerimden kayıp giderek boş boş ekrana baktım. Nasıl bu kadar şiddetli bir saçmalama içine girebildiğimi anlayamıyordum. Üstelik Aras bu saçmalığıma bir cevap yazıyordu. Uzun uzun bir şeyler yazdıktan sonra sildi. Az kalsın kalbime inicekti ama ardından daha kısa bir yanıt geldi.

Uyuyor muydun sen?

Bana sunduğu bahaneye sığındım. Evet biraz uyku sersemiyim.

Bende öyle tahmin etmiştim.
Ama böyle deme.
Benden ne olursa isteyebilirsin

Birkaç saniye gözlerimi kapatıp, tam uykuya dalacağım an kendimi uyandırdım. Aslında ihtiyacım olan tek bir şey vardı.

Aras bana o haplardan verir misin?

Hızla cevap yazdı. Şimdi mi?

Bu işlerin nasıl döndüğünü bilmiyorum ama içimden bir ses bu ayrıcalığı bana yaptığını söylüyordu.

Yarın okulda? yazdım.

Tamam yazmasından sonra rahatlayarak telefonumu yastığın altına kakıştırmıştım.

...

Sabah uyandığımda Aras'ın iyi geceler mesajını görüp gülümsemiştim. Biraz geç fark etmiştim ama zamanında görsem bile cevaplamazdım. Bugün sadece sabahtan dersim vardı. Öğleden sonra geri dönüp uyuyacağıma dair kendimi ikna ederek evden çıktım.

Kapıyı açar açmaz gözlerimden girip beynimde derin oyuklar açan güneş kafamda patlamalar yarattı. Çantamı karıştırıp güneş gözlüğüme sarıldım. Dünya karanlık camların ardında biraz daha iyiydi. Sonbaharın ortasında yazdan kalma bir günü yaşayan insanlar neşeydi. Bense okula gidene kadar surat asıp durdum. Ancak sırama oturduktan sonra gözlüklerimi saçlarıma doğru çıkarmıştım. Aras'ı bekliyor ama sınıfın ortasında pat diye yanıma gelmeyeceğini umuyordum. En azından bunu yapmayacak kadar akıllı olmalıydı.

Ama sınıfa girer girmez ilk olarak gözleri beni buldu. Yapma diye haykıran iç sesime karşılık, durmaksızın bana yaklaşıyordu. Ardından gelen Ela'yı görünce yüzümün şekil değiştirdiğini hissettim. Aras dibime kadar sokulup, alayla gülümsedikten sonra yanımdan geçip arkaya ilerledi. Ela, bakışlarıyla onu takip ettiğinden benim içinde bulunduğum sıkıntıyı fark etmemişti. Benim yanıma gelip oturduğumda daldığı hülyalarla defterini ve kalemini masaya çıkarıp iç çekişini izledim.

En sonunda bana dönüp "Dün bana ne anlatacaktın?" diye sordu.

"Hiç."

"Çağan dün gene peşinde dolandı durdu. Kavga ettiniz ve barıştınız değil mi?"

Dün bana gülüşü ve alaylarını hatırladım. Onun için bu kadar basitti her şey. Derdimi onun yerine Aras ile paylaştığıma pişman olsam da, artık içimden Ela'ya anlatmak gelmiyordu. "Onun gibi bir şey." diye geçiştirip önüme döndüm. Ela ağzımdan başka bir kelimenin çıkmayacağını anlayınca, fazla karışmamıştı. Dersin eğitmeni tam zamanında geldiğinden, dikkati benden başka yöne çekildi.

Dersten sonra dünkü kızlar ancak yer bulabildiği ön sıralardan yanımıza geldiğinden, Ela'nın tekrar onlarla gezeceğini anlamıştım. Dalgın dalgın oyalanacak bir şey bulma ihtiyacıyla telefonumu karıştırıp, kenara çekildiğimde Aras'ın bana attığı mesajı geçte olsa fark ettim.

Dersten sonra Ela'yı atlatıp arabanın yanına gel.

Kafamı kaldırıp sınıfta Aras'ı aradım. Sınıfın kapısında yoğunlaşan kalabalıkta yada tenhalaşsan sınıfta görünmüyordu. Cevap yazmak için ekrana eğildiğimde, telefon elimden kayıp ekrana çakıldı. Ela "Sana inanamıyorum artık!" diye bağırırken, telefonumu tutmak için havada garip hareketler yaparak şaşkınca bakındım.

Aras'ın mesajını açıklamaya çalışarak "Hayır, öyle değil." dedim.

Ela gözleri daha da alevlendi. "Dün bana anlatacağın şey bu muydu?"

"Değil Ela! Ondan sadece bir şey alacağım." diye kendimi savunmaya giriştim.

Soğukça ve inanmayarak "Ne alacaksın?" diye sordu.

Yutkunup gözlerimi kaçırdım. "Bir şey..."

Beni tanıyamıyormuş gibi kafa salladı. "Ondan alacağın bir şey varsa, benim sana verebileceğim bir şey yok demektir."

Sınıftakiler olayı anlamaya çalışırken, Ela çantasının sapına sıkıca tutunup sınıftan bir ok gibi fırladı. Ben bile ne olduğunu anlayamamıştım.

İnsanların yadırgayan bakışlarından kaçıp sıramın altına kayan telefonumu aldım. Başımı örten tahtanın altında fazladan bir kaç saniye daha kalıp soluklanmak bir derece işe yaramıştı. Söylendiği gibi, bu son zamanlarda yaşadıklarım arasında en kolay hazmettiğim şeydi. Hiç bir şey olmamışçasına yoluma devam ettim.

Aras, dün arabayı park ettiğim yerdeydi. Suratım her zamanki mutsuzluğumda olduğundan bir şey fark etmedi. Bende bu sefer fazla oyalanmadan eve dönmek istiyordum. Ama uzattığı paketi aldığımda, başımda zebellah gibi dikildi. Halini anlamayarak "Parasını ödemem gerekiyor değil mi?" diye sordu.

Kararsız ve endişeliydi. "Hayır Lidya... Sadece, bundan emin misin?"

Durumun ciddiyetini reddedip "Merak etme." dedim.

Gözlerini olması gerekenden daha uzun sürede kapatıp açtı. "Ederim."

Ela'nın bana olan bağırışım hala kulağımdayken, gözlerimi yere eğdim. Kıskançlığında haklı olabilirdi. Aras'ın bana karşı farklı duygular beslediğini başından beri biliyordum. Bir kaç kere benim için sevmek kelimesini kullanmıştı. Ama kötücül planlara alışık beynim, bunu hep Çağan ile oynadıkları bir itişme olarak görmüştü. Sonra aklıma beni yatağa atmaya çalışması geldi. Oyun çoktan sınırlarını aşmıştı. Arabaya binip, camdan dışarı baktığımda bir gram pişmanlık duymadım.

...

Belki fark edilmem umuduyla eve girdiğimde, içerden Selma Hanım'ın sesi yükseliyordu. "Çağan dur artık!"

En azından bana bağırmadığına sevinerek merdivenlere yöneldim ama yan dönen başım tam oturma odasının girişinde Çağan'ı ve onun önüne siper olmuş bıkkın bir babaanneyi yakaladı. Bende onun kadar bıkmıştım. Onlara doğru görülebilecek şekilde yürüdüğümde, beklediğim gibi Çağan dışarı çıkmak için mücadele etmeyi kesti. Selma Hanımda bana doğru dönmüştü. "Lidya sende geç içeri. Diyeceklerim var."

Diyecekleri bir türlü bitmezken, bir tür tükenmişlik sendromuyla çantamı yere atıp odaya girdim. Çağan hızla kaybolup sessizce koltuğuna kurulmuştu. Bakışları beni takip ederken, ondan en uzaktaki koltuğun kıyısına tüneyip tavanı seyrettim. Bu onu görmezden gelmenin en pratik yoluydu. Selma Hanım tepsiye yerleştirdiği iki çorba kasesiyle odaya girene kadar dayanmama yardımcı olmuştu.

Tabaklardan birini kapıp hemen torununun yanına koştuğunda, Çağan iyi olduğunu ispat etmek ister gibi tabağı kendi kucağına çekti.

Yaşlı ses "Sende ye Lidya." dediğinde sanki hiç o tarafa bakmamışım gibi poz kestim.

"Hastalıktan yeni çıktın. Toparlanın ve ders çalışın artık." diye devam etti.

"Ben zaten çalışıyorum." diye yalan attım.

Bakışlarımız Çağan'a döndü. "Okul açılalı daha iki hafta oldu!"

Çağan fark etmeden, başımı ondan çevirdim. Sesini duymayalı iki günden fazla oluyordu. İfadem istemeden yumuşarken, kendimi saklamaya çalıştım.

"Ben anlamam." dedi babaannesi. "Banu, kızın sana ders çalıştıracağını söyledi. Bu şartla anlaşmıştık."

Annemin bulduğu sebep, onu nasıl ikna ettiğini açıklıyordu. Ama Çağan'ın yüzüne bile bakmak istemediğim bir zamanda uslu uslu ders çalışmamız imkansızdı. Buna rağmen, itiraz etme hakkımız bile yoktu. "Çok devamsızlık yaptın Çağan." diye devam etti. "Babana söylemek zorunda kalacağım artık."

Sıkıysa sözümü dinlemeyin bakışı attıktan sonra belini tutarak yerinden kalkmıştı. "Kitap ve notlarını şuraya koydum." diye tv ünitesinin alt rafını gösterdi. "Yemeğinizi bitirin. Birazdan kontrole geleceğim. Yoksa..."

Başka bir şey söylemeye gerek duymadan ağır ağır, sallantılı bir yürüyüş eşliğinde odadan çıktı. Arkasında buz gibi esen yeller arasında Çağan ve beni bırakmıştı. Bozuntuya vermeden yere oturup, sehpanın üzerindeki tabağı önüme çektim. Çağan konuşmadığından onunla oturmak katlanabilir sayılırdı. Domatesli şehriye çorbamı içerken, benimle birlikte tabağını bitirdi. Gözlerimi ondan özenle kaçırsamda, yerinden kalkıp kitaplarını sehpaya yığmasını göz ucuyla izledim. Koyduğu kitaplar arasında o kızın getirdiği notlarda vardı. Midemin bulunmasıyla, tabağımı yarım bırakıp önümden uzaklaştırdım.

Bir not kağıdı tabaktan boşalan yere sürülürken başımı yerden kaldırmadan okudum.

Konuşabilir miyim?

Başımı gözlerine doğru kaldırdım. Bana hala aynı şekilde bakıyordu. Parlak mavi gözleri günahsız bir çocuk olduğuyla kandırıyordu. Titreyen sol kolumu, sağ elimle kafesledim. "Sesini duymak istemiyorum."

Kağıdı önümden çekip arka yüzüne tek bir kelime yazdı.

Bekleyeceğim.

Beklediği tek şey sonu belli bir ölümdü. Beni, daha derine çekmesine izinsiz vermeyecektim. Kolumdaki sarsıntı şiddetlenirken sehpanın altına sakladım. Acı her zamankinden daha şiddetliydi. "Neden bana eziyet ediyorsun hep..."

Çağan kağıdı çekip, tekrar hızlı hızlı bir şeyler yazarken "Yazma." dedim. "Yeter artık. Yeter..."

Kağıdı bırakıp yere itti ama ben duramıyordum. "Benim için kolay mı sanıyorsun? Seninle aynı evde yaşayıp yüz yüze bakmayı... Ne yazık ki buna mecbur bırakıldık. Ama biz bittik Çağan. Senin için bir önem ifade etmeyebilir, erkeksin nasıl olsa... Belki inanmazsın ama benim için çok zor. Seni görmek istemiyorum ve etrafımda olman sadece acı veriyor."

Kolumun titremesi büyük bir zangırtı halini alırken, içimden attığım kelimelerin yükünü olduğu yerde bırakıp arkamı döndüm. Onu en olmadık yerlerde, bir kaç saniyede olsa tam aklımdan çıkmışken görmek nefesimi kesiyordu. Çantamı alıp, merdivenlerden koşarcasına çıkarken arkamdan gelen ses onun değil, yaşlı bir kadının sesiydi. "Nereye!" diye şaşırdı.

"Midem bulanıyor!"

Yaşadığım hayat tek kelimeyle mide bulandırıcıydı. İçine düştüğüm tiyatronun perdelerini çekerken kapıyı hıncımı alırcasına hırsla çarptım.

Çağan o gün evi terk etti. Ondan sonraki gün onu görmedim. Ondan sonraki günde... Elimde Aras'ın verdiği paketten başka bir şey yoktu. Her gece uyuyabilmek için onlara sarıldım. Ve her sabah Çağan'ı evde bulamadım. Yokluğunun, varlığından daha büyük bir eziyet olduğunu fark ettim. Gel diyemesem bile onu bekledim.

₪₪

Continue Reading

You'll Also Like

60.4K 4.9K 6
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
101K 6.6K 19
Ömer abi: Melis nerde? BxB kurgusudur
4.1M 263K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...
1.3M 57.8K 61
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...