İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

Par Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... Plus

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

ÇAĞAN'DAN - 1

5.2K 293 238
Par Se1enK

Lisenin üç yılı boyunca okuldan ilk çıkan her zaman bendim. Son dersin, son saniyelerine kadar sayıp vakit kaybetmeden okuldan fırlamıştım. Eve gitmek ve Lidya'yı görmek istiyordum. Okulda olsa, çıkışına kadar bekler ve eve gidene kadar ona güvenli bir mesafeden eşlik ederdim. Beni görünce başını çevireceğini bildiğimden karşısına çıkmaya her zaman cesaretim olmuyordu. Zaten artık onu lise bahçesinden alamayacaktım. Şimdi evde oturuyor olsa da, haftaya üniversiteye başladığında beni bol kafa sıyırmalı günler bekliyordu. Sadece bu hafta içim biraz rahatladı.

Evin ziline basıp beklediğimde, kapıyı açıp bana hoşgeldin demesini hayal ediyordum ama tam tersi sertçe açılan kapının önünde bana bakıp, yüzünü saçlarını savuracak kadar sertçe çevirdi. Uzun siyah saçları sırtında dalgalanarak, kalçalarının biraz üzerinde bitiyordu. Her adımında hareket eden kalçaları, saçlarının her bir buklesini daha fazla dalgalandırdı.

Aklım beni bazen böylesi oyunlara sokuyordu. Gözlerimi o küçük sıkı kalçalarından ayıramıyordum. Fena halde dokunma isteği uyandırıyorlardı. Avuçlarımda bıraktıkları his, en açık anılarla hatırıma düşerken, nereye gittiğimi bilmeden peşinden yürümeye başladım. Bu şekilde hiç sorgulamadan kilometrelerce gidebilirdim. Oturma odasının köşesinden dönüp kaybolduğunda, içimden onu koşup yakalamak geliyordu...

Tam zamanında babaannemin sesini duymam iyi olmuştu. "Çağan mutfağa gel bak, sana neler neler hazırladım."

Aklımı başıma alıp, sesin geldiği yöne yolumu değiştirdim. Zaten Lidya anlamadığım bir sebepten ötürü benimle konuşmayı bırakmıştı. Kızgın yada kırgın olmadığını tahmin ediyordum. Sanki sınıftaki kızların sık sık kullandığı şeyi yapıyordu, trip atmak... Kulağa hiçte kötü bir şeymiş gibi gelmiyordu. Hatta bana bir çeşit coşku veriyordu. Bu kadar uzatmayıp, arada bir yapmasına katlanabilirdim.

Lidya böyle iken, bu evde kalmamdan en çok babaannem memnundu. Mutfak masasının üzerindeki börekleri görünce sırt çantamı yere atıp, kendimi cam kenarındaki koltuğa bıraktım. Babaannemin yüzü her zamanki gibi gülümsüyordu. "Okulun ilk günü nasıl geçti?" diye sordu.

"İyiydi." diyerek böreklere baktım. Ama babaaanem sorularına devam etti. "Neler öğrendin okulda? Tahtaya kalktın mı?"

Kapının önünde küçük bir hareket görünce başımı sessiz sessiz bakınan Lidya'ya çevirdim. Belli etmeden bizi dinlemeye çalışıyordu. Kedi gibi kıstığı gözleriyle babaannemin bana uzattığı tabağı ve süt bardağını takip ederken, önüme döndüm. "İlk gün fazla ders olmadı."

Babaannem, "Öyle mi?" diye şaşırdı. "Peki kızlar nasıldı?"

"Babaanne..." derken dilim damağım kurudu. "Yok öyle bir şey."

Lidya'nın dik dik bakışları üzerimdeyken, giderek daha tehlikeli sulara doğru yelken açıyordum. Bakışlarımızın asla temas kurmaması için özenle çalışırken, babaannem ortalığı daha fazla alevlendirdi. "Hadi oradan seni! Kaç yaşında koca oğlansın. Hem babandan bir sevdiğinin olduğunu duydum. Gördün mü kızı bugün?"

Açıkçası kendi başıma ördüğüm çoraptan utanıyordum. Bunu Lidya başlatmıştı ama ben devam ettirmiştim. Babam sürekli kızlarla aramın nasıl olduğunu soruyordu. Her gün eve koşa koşa gelmem, kız arkadaşımın olmaması ve geceleri dışarda kavga edip dönmem onun için şüphe uyandırıcıydı. Lidya'yı bu denklemden çıkarmak istiyordum ve bu yalanı devam ettirmiştim.

Ani bir kararla "O iş bitti." dedim. En azından babaanneme yalan atmak istemiyordum.

"Ah gençlik." diye vurgulayarak kapıya doğru yürüdü. "Benim dizim kaçacak, Tabağını bitir olur mu?"

Lidya'nın patlamaya hazır sessizliği sürerken tam zamanında gitmişti. Ama mutfakta yalnız olduğumuzu bilmek bana anlık bir cesaret verdi. Ona bakmamla eş zamanlı olarak, bana arkasını dönüp dolap kapaklarını çarpa çarpa açıp kapatmaya başladı. Aradığı bardağı bulduğunda burnundan soluyordu. Bu bir trip değil, besbelli kızgınlıktı. Bardağına su doldurduktan sonra sustu. Bu hali bana büyük bir baskı veriyordu. Bir şeyler yapma ihtiyacıyla bardağımdan biraz içtim.

"Güzel mi?"

Suçlu hissettiren bakışları aldığım bir yudumu boğazıma dizdi. "Sen yemedin mi?" diye sordum şaşırarak.

Mahçupça yutkunsa da, "İstemez." diyerek burun kıvırdı.

Bardağımda gözünün kaldığını hissederek, onu yanıma çağırmanın bir yolunu düşündüm. Kafam düşünmekten yanabilirdi.

"Okul nasıldı?"

Konuşanın Lidya olduğuna inanamayarak şaşırdım. Onun ağzından çıktığında okul bile bir harika geliyordu. Anormal tepkiler vermemeye çalışarak, sakin kaldım. "Yanıma gelirsen söylerim."

Bir süre düşünüp, küçük küçük adımlarla yürüdü. Yanıma oturduğunda sürdürdüğü sessizliğinden konuşmamı beklediğini anlamıştım. Hala elimdeki bardağı ona uzayıp "İçer misin?" diye sordum.

Başını hızla çevirip dümdüz önüne baktı. Yüzüne hafif bir pembelik yayılmıştı. "Senin ağzının değdiği şeyi içmem ben."

Cümlesinin mantıksızlığıyla, elimi durdurdum. "Ağzım başka nerelere değdi bilmek ister misin?"

Araladığı dudaklarıyla yüzünü alık alık bana çevirirken, bardağı ağzına dayadım. Gözlerini kapatıp, çaresizce bir yudum almak zorunda kaldı. Bu şekilde küçük kara bir kediye benziyordu. Onu dizlerime yatırıp sevmek istiyordum. Pençelerini geçirip kaçmayacağını bilsem, yapardım da.

Bardağı geri çektiğimde, onu gafil avlamamın öfkesini bakışlarında yansıttı. Ama ne olursa olsun, gözlerinin açıklıklarında kendi yansımamı görmek paha biçilemezdi. Kendimi affettirme umuduyla "Okul kötüydü," dedim. "Bütün gün seni düşündüm."

Bun, onu etkilemek için söylememiştim. İşin doğrusu tüm gün aklımdan çıkmamıştı. Dudaklarında kalan saydam ıslaklığı yalayıp "Düşümme!" diye yerinden fırladı. "Düşünmesene!"

Ayaklarını yere vura vura mutfaktan çıkarken nerede hata yaptığımı bilmiyordum. Onun sandığı şekilde bir düşünüş değildi bu. O gidince rengi solan koca duvarlar içinde oturup iç çektim. Bardakta bıraktığı tadı tek mutluluk kaynağımdı.

...

Okulun ikinci günü, tıpkı birinci gün gibi geçti. Bayattı, sıkıntılıydı ve Lidya'sızdı. Tadımın kaçık olması benim suçum değildi. Dün bütün gün onu kovaladıktan sonra, ellerim boş kalmıştım. Akşam yemeğinde de benim yanımdaki sandalyesi, her zamankinden biraz daha uzakta gibiydi. Önce paranoyaklaşıp, sonra çıldıracaktım.

Beden dersinden sonra erkeklerin soyunma odasında, Lidya'nın burada okumadığına şükrettiren muhabbetler dönüyordu. Anladığım kadarıyla bir kız firikik vermişti. Lidya'nın daha dikkatli olmasını umuyordum yoksa herkesin hayal gücü çığrından çıkabilirdi. Tıpkı burada olduğu gibi...

Bunları düşünmemek için kendimi sıkarken, bir kaç kelime arasında kendi ismimi duydum. Üstelik bana bakıyorlardı. "Değil mi Çağan?"

Cümlenin başını kaçırarak "Dalmışım ne oluyor?" diye sordum.

Kalabalıktan maç izdihamlarına benzer bir ses yükseldi. "Çağan sende sürekli dalıyorsun oğlum, hayırdır?"

"Nereye dalıyor aklın, bir kıza mı yoksa?"
Son konuşanla bir tezahürat daha patladı.
Aniden bozulan asabımı toplamaya çalıştım. Böyle sorularla paranoyaklığım doruk noktasına geliyordu. Lidyamı biliyorlar mı? Diyordu içimdeki manyak.

Bilmediklerini varsayarak "Yok öyle biri." dedim.

Cevabım çoğu kişiyi tatmin etmemişti. Sıkılarak "Oğlum sendeki kütle bende olsa tuttuğumu affetmezdim. Evliya mısın nesin? Hem alt sınıftaki kızıl afetin sana yürüdüğünü duydum."

Anlamsızca kişneyerek birbirlerini dürttüklerinde etrafta Mustafa'yı aradım. Arkadaşlık hatrı yok olmuştu sanki. O da gülüyordu. Ters ters baktığımda, öksürüp ufak bir konuyu değiştirme girişiminde bulundu. "Tatilde Çağan'ın sarayına gittiğimizi biliyor muydunuz?"

Böylece her şeyi tamamen batırmıştı.
"Ooo iyi kız atılır o zaman."
"Durun ya, önce bir kafaları çekmeye gidelim."

Sakinleşen grup, şimdi de benden yanıt bekliyordu. Onları Lidya'nın yanına yaklaştıracağımı sanıyorlarsa, yanılıyorlardı. Hem çok geçerli bir nedenim vardı. "Ev müsait değil." dedim. "Yandı biraz."

Bir kaç kişi şaka yaptığımı sansa da, diğerleri dürtükleyip onları susturdu. Evin yandığı gün, az kalsın kendimi ve sevdiğim kızı öldürecektim. Onun sebebi olacağımı bilmek uykularımı kaçırıyordu. Narkoz dolu bir havuzda yüzsem, ancak rahatlayabilirdim. Birde onu görünce... Derslerin bir an önce bitmesini istiyordum ama okulun bitimine iki ders daha vardı. Ve ölüm kadar uzun sürmüşlerdi.

Zilin çalmasına beş dakika kala topladığım çantamı, sesi duyar duymaz sırtıma atıp sınıftan çıktım. Benim kadar hızlı olamasalarda herkes dökülmeye başlamıştı. Bahçeden çıkıp okulun yanındaki ara sokağa hızlı hızlı yürüdüm. Okula motosikletle geldiğim ilk gün bana çok iyi bir ders olmuştu. Çünkü çok fazla dikkat çekiyordu, insanların bakması bir yana önümde durmaları az kalsın bir kazaya sebep olacaktı. O günden sonra çözüm olarak, gözlerden uzak bir yere park ediyordum.

Yine de, sadece bir kişiden hiç kaçamamıştım. Benden önce gelip, motosikletime yaslanmış Dilara'nın buraya benden önce gelebilmesi için tek bir seçeneği vardı. Son derse girmemişti. Yanına yürürken "Daha ilk haftadan devamsızlığını bitirme." dedim.

Yerinden zıplayarak bana gülümsedi. "Seni görmek istemiştim."

Lidya'nın da onun gibi olmasını isterdim. Neşeli ve kıpır kıpır bir hali vardı. Kör gözler bile benden bir şeyler umduğunu anlayabilirdi. Aynı şeyleri bende Lidya'ya karşı yaşadığımdan, onu anlayabiliyordum. Yapma demek çare olmuyordu. Evren, gezegenlerin platonik bir şekilde birbiri etrafında döndüğü bir sistemdi. Onunda, etrafında dönen gezegeni bir gün bulmasını umuyordum.

Geri çekildiğinde motosikletime binmeyi başardım ama bu seferde tam tekerleklerin önünde duruyordu. Nefes alıp, cesaretini topladı. "Beni aşağıya kadar bırakır mısın?"

"Biraz yana çekilebilir misin?" dedim.

Kırıldığını saklayamayarak, yana doğru yavaşça bir adım attı. Onu düşünmediğim söyleyemezdi. "Biraz daha." diyerek onu ezilmenin kıyılarından çektim ve yana doğru kaydığında motoru çalıştırdım. Fazla düşünmeden dönen tekerlekler beni kendi yoluma sürüklemişti.

..

Beden dersleri beni hep rahatlatır ve deşarj olmamı sağlardı ama yazın son sıcağı olmasa daha iyi olacaktı. Lidya'nın beni terli halde görüp iğrenmesini istemiyordum. Bahçeye yanaştıktan sonra, arka bahçeye yürüyüp odama açılan kapıdan eve girdim. Bu hijyen işleri büyük zamanımı alıyordu. Banyodan çıktıktan sonra saçlarıma şekil vermeye çalışıp, beceremeyerek kendime kızdım.

Zaten ne yapsam, kendimi beğendiremeyecektim. Lidya'nın kollarıma atlamak yerine, surat asıp o parlak siyah saçlarını savurtacağına emindim. Temiz kıyafetlerimi giyindikten sonra evin içinde yavaş yavaş yürüyerek her adımımda belki karşılaşırız umuduyla durup durup onu bekledim ama yoktu. Sessiz evde, sadece babaannemin dizisininden gelen bağırışlar yankılanıyordu.

Babaannem televizyonun karşısındaki koltuktan beni gördüğümde, oda kapısının önünde geçiyordum. "Ne zaman geldin? Hiç duymadım." diye seslendi.

Eliyle işitme cihazını kurcalarken, gözlerim hala onu arıyordu. "Lidya nerede?" diye sordum.

"Bilmem, evde bir yerdedir."

Umarsızca dizisine döndüğünde Lidya adına rahatsız oldum. Evdeki en önemli şey olmasına rağmen, nasıl görmezden gelinebilirdi?

"Masada tabağın var, akşam yemeğine kadar bir şeyler atıştır." dedi.

"Lidya yedi mi?" diye sordum. Artık ne kadar şüphe uyandıracağı umrumda değildi.

"İsterse kendi gelir, alır."

Lidya'nın böyle konularda gurur yapacağını biliyordum. Onu çağırmak için üst kata çıkıp, oda kapısını tıklattım. "Lidya?"

Konuşmayacağını sansam da, "Evet." diyerek beni yanıtladı.

"Aşağı gelsene, yemek yiyelim."

"Hayır!"

İtiraz kabul etmeyen sesi, odada patlarken güçlü durmaya çalıştım. Apaçık reddedilsem de, beynim hala bahaneler üretiyordu. Belki beni değil, babaannemi istemiyordu. Ona başka bir seçenek sunmaya karar verdim. "Hamburger yemeğe gidelim mi?"

"Hayır."

Hiç düşünememişti bile! Bu kadar çabuk bir hayırı beklemiyordum. "Benimde canım çekti bak." diye çabaladım.

Biraz daha yüksek sesle bağırdı. "İyi! Sen ye o zaman."

...

Ertesi sabah okula ayaklarımı sürüye sürüye gittim. Moralim tamir edilemeyecek kadar bozuktu. Tüm gece Lidya'yı düşünmekten gözüme gram uyku girmemişti. Ama ne yapıp edip, bugün olayı çözecektim. Kafamda defalarca Lidya ile konuşmalar yapıyor, ona diyeceklerimi hazırlıyordum. Gerçekte ise öyle olmayacaktı. Bir anda öyle şeyler söylüyordu ki, bu yaptığım tüm planların boşa gideceğini biliyordum.

Sınıftaysa hep aynı muhabbetler devam ediyordu. Gür sesli eleman yazın çıktığı kızı öyle bir anlattı ki, duymamak için sınıftan çıkmayı düşündüm. Söylediği herşey bana yaşayamadığım gerçekleri hatırlatıyordu. Kızla sinemada yiyişmesinden, kızın havuzda giydiği bikiniden, pişirmeye çalıştığı makarnadan ve sahilde yaptıkları uzun yürüyüşleri anlattı. Şimdi de kızı nasıl eve atabileceğini hesaplıyordu. Kızı zerre kadar bile sevmemişti. Kızlar neden hep böyle kendilerini sevmeyen piçlerin peşindeydi sanki?

Okul çıkışında kızla hamburger yemeğe gideceklerini söylemesi ise karnıma vurulan son darbe oldu. Nefes alamayarak sıramı çarpıp koridora çıktım. Ben bu kadar severken, Lidya'yı kapının önüne bile çıkaramıyordum. Taktik değiştirip Lidya'yı sevmemeyi bile istedim. Öyle olursam, benim yanımda olur muydu? Çenem öfkeli bir sıkıntıyla kasılmışken, camdan gördüğüm yansımam kavgaya hazır birinin suratıydı, içimde ise kendime yakıştıramadığım ve geri dönmek istemediğim bir çocukluk vardı. Onunla ilgili en küçük ayrıntıları kafamda devasa taşlara dönüştürüyordum.

Öğle arasında konu milyonuncu kez, milli olmaya gelmişti. Muhabbete fazla katılmayacak bir sigara çıkardım. Birkaç kişi başarıya ulaşmıştı ve birbirlerine kız isimleri önerdiler. O an pişmanlığımın bıraktığı yara yerinde sızladı. Eğer önceki teklifleri kabul edip, kendimi Lidya'ya karşı tutabilseydim böyle olmayacaktı. Ama kendimi ondan başkasıyla düşünemiyordum. Artık yapabileceğim tek şey onun pişman olmamasını sağlamaktı. Yada çoktan pişman olmuştu...

Son zamanlarda onun içten gülümsemesini görememiştim. Oysa okuldaki kızlar sürekli kıkırdaşıyordu. Eve giden yol boyunca bu konuyu kafamda evirip çevirdim. Lidya ile konuşup bu konuyu noktalamaya kararlıydım. Zile basıp derin bir nefesle ciğerlerimi şişirdim.

"Lid..."

Çenemi sıkıca kapattım. Neden kapıyı Lidya'nın açmasını bekliyordum ki? Sürekli onu düşünmekten beynimin oyununa gelmiştim. Kapıyı açan babaannem beni besleyip, okul ve kızlar hakkında sorgularken büyük zaman kaybedecektim. Mutfağa geçip oturduğumda babaannemden önce davranıp, ağzını aradım. "Lidya ne yapıyor?"

Bu kadar açık sormamam gerekiyordu ama kelimeler ağzımdan fırlamıştı.

"Dışarı çıkmak istedi, izin vermedim." dedi.

Oturduğum yerden zıpladım. "Lidya nerede?"

Sakince kaşlarını birleştirdi. "İzin vermedim dedim."

İzin vermemesi çok anlamsızdı çünkü Lidya'nın kendinden başka birini dinlemesi imkansızdı. İsterse her yerden kaçardı. Bir gariplik sezerek "Neden?" diye sordum.

"Bahçeye çıkıp, fısır fısır saatlerce konuştu. Bir şeyler karıştıracağı belliydi." diye kızgın kızgın söylenerek masaya tabağımı bıraktı. Bende kızmaya başlıyordum. Hemde saatlerce konuşmuştu!

Yumruğumu masanın altında sıkarken, babaannem hızını alamayarak devam etti. "Babanın dediğine göre erkek arkadaşı varmış. Telefonu almaya çalıştım ama vermedi. Annesi çok gevşek yetiştirmiş."

Babaannem ona kötü davransa bile kızmıyordum artık. Tabağımdakileri çiğnemeden yutup üstümü silkelediğim gibi Lidya'nın kapısına dayandım. Neyin hesabını sorduğumu bilmeden kapıya vurmuştum. "Lidya! Orada mısın?"

Cevap vermesi için on saniye kadar beklediğimde hala konuşmamıştı. Kapıyı iterek, tokmağa yükledim. "Bir açsana şunu!"

Ses boğazımda bir bağırtıya dönüşürken, Lidya kapıyı hınçla açtı. Ağladığını belli eden şişmiş ve kızarmış gözlerine baktım. İçimden ona sarılmak geliyordu, gözyaşlarına bulanmış, gri gözlerinin güzelliği buraya neden geldiğimi bir kaç saniye içinde unutturdu. Ne söyleyeceğimi hatırlamaya çalıştım. "Bugün kimle konuştun?" diye bağırdığımda, aklımda sadece tek bir piçin ismi vardı. "Aras'la mı?"

Bana cengaverce karşılık vereceği yerde, boynunu nazikçe eğdi. "Onunla konuşmadım. Git artık."

Kapı yüzüme doğru ilerlerken, kolumla itip durdurdum. Başını benden çevirmişken bile kızgın olduğu belliydi. Onun neden üzgün olduğunu araştırırken, daha da üzen kişi konumuna düşüyordum. "Sorun ne?"

Yüzüme bakmadan mırıldandı. "Sorun sensin."

Midemi delen yumruk, nefesimi keserken "Ben ne yaptım?" diye sayıkladım. Önce nedenini öğrenecek, sonra da kendimi öldürecektim.

Başını yerden kaldırmamakta ısrarcıyken sessiz kaldı.

"Babaannemin bugün canını sıktığını biliyorum. Eğer istemiyorsan buradan temelli gideriz. Yada dışarı çıkalım, biraz düşün."

"İstemiyorum."

Duygusuz cevabını derin derin soludum. "Bugün evden çıkmayı istemişsin ama! Ben olunca mı istemiyorsun!"

Günlerdir kurduğum senaryolarla acayip dolmuştum ve şimdi de patlıyordum. Böyle zamanlarda herşey kontrol edilemez şekilde daha kötü olurdu.

Güzel yüzü solgunlaşırken "Sana ne!" diyen sesi çınladı. "Hem pis sigara kokuyorsun sen! Uzak dursana!"

Eve gelir gelmez dişlerimi fırçalamayı unutmuştum. Rahatsızlık vermemek için bir adım gerilesem de, bende artan rahatsızlığım devam ediyordu. "Bu yüzden mi istemiyorsun beni! İğrendiğinden mi?"

Benden nefret ettiğini düşündükçe paramparça oluyordum. Eğer sebep bu değilse bile, bir şeyler söylemeliydi. Gururumu hiçe sayıp "Neden üzgün olduğunu söyle, yanlış yaptıysam düzelteceğim." dedim.

Bir cam parçası gibi donuklaşan gözlerinden acıma ve küçümseme geçerken başını sağa sola salladı. Siyah saçları yüzünün iki yanında dalgalanırken, acı bedenimden hiçliğe kavuşmuştu. Ona sarılmayı ve derdi neyse unutmasını istiyordum. Kapının yüzüme çarpmasına saniyeler kala, ağzımdan hiç istemediğim sözler döküldü. "Ya bugün bana gelirsin. Yada bir daha kapına gelmem!"

Kapı bir an bile duraksamadan kapandığında çarpma sesiyle baş başa kaldım. Her zaman suratıma kapılarını çarpardı ama bu en kötüsüydü. Ona gelmeyeceğimi bile bile kapanmıştı bu sefer.

...

Akşam yemeğinde, bir bahane bulup odamdan çıkmadım. Lidya'nın odasına açılan tavanımı izlemek bana ayrı bir zevk veriyordu. Onun yemeğe inip, tekrar odasına döndüğünü duydum. Topuklarının zeminde çıkardığı şakırdayışı, eğer çok dikkatli dinlersem duyabiliyordum. Koltuğa yerleşirken çıkardığı gıcırtıdan sonra sesler kesilmişti.

Tüm yaşama isteğimi kaybettim. Ne sanıyordum ki sanki? Benim için ağlayacağını mı? Üstümden geçip hayatına devam etmesi normal olandı. Şimdi çektiğim acının tek sebebi bendim.

O kaç defa daha üstüme basıp geçecekti? Peki ben kaç defa daha tükürdüğünü yalayan bir it gibi peşinden koşmaya devam edecektim? Koltuktan inip zeminde yürürken beni çiğniyor olduğunu hayal ettim. Nefes almak neden bu kadar zordu?

Her hareketi zihnimde canlanıyordu. Üst kattaki banyonun musluğunu açtığında, eski duvarlar arasındaki borular uyanarak ılık suyunu fayanslara akıttı. Narin ellerini akan suya sokup yaklaşmıştı. Biraz ürpererek başını suyun altına soktuğunda, su zerrecikleri çıplak bedeninde kavisler çizerek süzüldü. Kapalı kirpikleri ardında güzel bir melodi mırıldanıyordu. Tıpkı dört yıl önceki gibi öyle güzeldi ki...

Islak dudaklarını aralayıp, gözlerini açtığında bakışları benimkilerle buluştu. Kör edici isteğim bir mide bulantısına, derin mavi gözleri dünyanın en zehirli kuyusuna dönüştü. Bakışlarındaki korku, nefret ve iğrenmeyi unutmamaya ant içmiştim. Zaten istesemde unutamazdım, o benim öldüğüm andı ve yetinmeyerek defalarca kere ölmeye devam etmiştim. Çektiğim hiç bir ceza, ödediğim hiç bir bedel beni durdurmaya yetmedi. Önce düşüncelerimle kirlettim onu, sonra bedenimle.

İçimdeki dizginlenemeyen his, balkonundan tırmanmamı emrederken hızlanan soluklarımı yatıştırmaya çalıştım. Onunla yüzlerce kez sevişsem bile asla sahip olamayacaktım. Bana hiç bir zaman kendini açmayacaktı. Kapalı dudakları hep suskundu. Benden sakladıklarını öyle derinlerine hapsetmişti ki, ona ulaşamıyordum.

Banyodan çıkıp odasının kapısını kapattığında çevirdiği kilit adeta kulaklarımda çınlamıştı. Bu beni istemediği ve güvenmediğini gösteriyordu. Yıllarca kendini kilitli odalara hapsetmişti. Küçük bedenini yatağa kıvırıp, gözlerini kapattığında rüyasında beni görmesini istedim. Bir an olsa aklından geçmeliydim. Bende rüyamda bir milyonuncu kere onu görecektim. Gözlerimi açık tutmak için dirensem de, düşüncelere doğru çekildim.

...

Kapının gıcırdayan kolunu duyduğumda hala uyuyordum. Gerçekliğinden emin olmadığım bir dünyada kapı sessizce geri iliştirildi. Hafif bir nefes alış duraksamıştı. Adımlarının sesi halıyı süpürüp, baş ucumda durdu. Derin bir nefes almamak için kendimi zor tutuyordum. Arkamdaki varlığı o kadar hissedilebilirdi ki, hiç bu kadar gerçek bir hayalin içine düşmemiştim. Biraz daha sürmesini istediğim bu rüyadan uyanmamak için nefesimi tuttum.

Lidya, sessizce yatağa tırmanarak sırtımın arkasındaki yerini buldu. Bir çocuk gibi içe kıvırdığı bacakları, bacaklarımın arkasına değiyordu. Yüzünü iki kürek kemiğimin arasına bastırdığında uyanık olduğuma milyon kere şükrettim. Ne olduğunu anlamasam naralar atarak yerimden sıçrayabilirdim. Korkutucu ama çok tatlıydı. Aldığı nefes tişörtümü sıyırarak tenimi yaktı.

Artık dayanacak gücü kendimde bulamayarak, yatakta dönüp hayalimin bölünmesine izin vermeyerek onu kollarımın arasına aldım. İrkilen bedeni önce korkmuştu ama umrumda değildi. Kendini kasmayı kesene kadar ona sarıldım. Kalbi göğsümün üzerinde yorucu bir tempoyla atıyordu. Gene kabus görüp korktuğundan endişelendim. Aslında ne sebeple geldiği önemli değildi. Yüzümü ipek gibi saçlarına eğip kokusunun tadını çıkardım. Onun dışındaki her şeyin pis ve boğucu gelmesi benim lanetimdi.

..

Sabah uyandığımda onu yanımda bulamadım. Eğer yatağımda bıraktığı bedeninin şeklini almış küçücük oyuk hala sıcak olmasaydı her şeyi çok güzel ve gerçekçi bir rüya olarak kabul edecektim. Ama bir kere bana geldiğini biliyorum ve ben ona bin kere daha gitmeden durulmazdım.

Perşembe günü neden mutsuz olduğunu düşünmekten yada diğer erkeklerin, diğer kızlarla yaptığı saçma sapan şeyler üzerine kafa yormaktan vazgeçtim. Lidya diğerleri gibi değildi, farklı olduğunu hep biliyordum. Onu artık başkalarıyla kıyaslamayacaktım. Aynı nedenlerin, aynı sonuçları doğurduğuna inanarak onun gülümsediği anlara konsantre oldum. Benim yaralarımı gördüğünde gülümsemeye yaklaşırdı. Tam olarak yüzünde mutsuzluktan uzak, kazanmış bir ifade olurdu. Babaannemin bana serseri! diye bağırmasının Lidya'yı bir süre mutlu edebileceğine karar verdim.

O gün kavga etmek için her fırsatı değerlendirsem de, hayatta en başarılı olduğum konu tam bir fiyaskoya dönüşmüştü. Lise son sınıf olmanın farkını tam o an kavradım. Kimse bana çarpmıyordu bile... Okul dağılırken artık temiz bir kavgaya dair umudumu kaybetmişken, aradığım ışığı okul kapısının önünde gördüm. Resmen gel beni döv diye parlıyordu. Parayı bulunca annesini satan bir piçi nerede görsem tanırdım. Ona doğru yürüdüğümü fark ettiğinde, kendi gibi şerefsizlere has sırıtışıyla bana baş salladı.

Yumruklarım o an birbirine kenetlenmişti. Lidya'ya yaptığını asla unutmayacaktım. Onu yüzünden hiç olmadığı kadar ağlamıştı. İçimden ona küfürler ederken, dışım şöyle dedi. "Lise kapısında kız mı kesiyorsun Aras?"

Katlanamadığım bakışıyla beni küçümseyerek süzdü. Lidya'ya dokunan dümdüz edilesi koca ağzını aralarken kendimi zor zapt ettim. "Seni değil Çağan. Şimdi önümde çekilirsen, manzaramı kapatıyorsun."

Bu kadar sakin konuşması beni delirtti. Şimdi ilk bağıran ben olursam suçlu ilan edilecektim. Dişlerimden kırılmaya yakın gıcırtılar geldi. "Buradan uzamazsan çok kötü olacak."

"Birini bekliyorum, onu alınca uzarım."

Kaygısızlığı insana cinnet geçirtirdi. "Kimi?" dedim.

Boynunu bir yılan gibi uzatıp, arkasını işaret etti. "İşte geliyor."

Başımı mimlediği noktaya çevirdiğimde, Dilara'yı gördüm. Bana adını o kadar çok söylemişti ki, kabus gibi sürekli aklımda dönüp durmuştu. Gözlerini açıp bana baktığında, bir çeşit korku içindeydi. Sırtına uzanan örgüsünü düzeltip koştura koştura yanıma geldi. Panikle ceplerini karıştırıp, avucunun içinde çıkardığı pislik paketini Aras'a verirken sadece izlemekle yetindim.

Sonra bana döndü. "Çağan bak, açıklayabilirim. Aras ile aramızda hiç birşey yok. Bunları da abimin odasından gizlice aldım."

Aras'a doğru öfkelendim. "Kızın başını belaya mı sokacaksın!"

Dilara, abisine yakalanırsa hesabını öderdi ama bunu göz ardı ederek yanımda çırpınırken, Aras ona eğildi. "Açıklama yapmana gerek yok Dilara. Çağan hangi kızı istediğimi biliyor."

Beni çıldırtmak için, bile bile imaya buladığı sesi başarıya ulaşıyordu. "Kimmiş!"

"Yeni eve mi taşındın? Bir uğrayayım dedim ama yoktunuz. Hem Lidya..."

Yavşaklığı içimdeki fitili ateşlerken "Sana onun adını anma demedim mi!" diye lafını kesip attım. Kafamın arkasındaki gözlerin durup bizi izlemeye başladığını hissediyordum. Bir kavganın kokusunu almış akbabalar gibi birazdan buraya doluşacaklardı.

Aras ağzını kapatıp, tekrar açtı. Aklında türlü oyunlar dönüyordu. "İşte bu imkansız Çağan." dedi. "Onunla aynı okuldayım ve aynı bölümde. Sürekli dip dibe olacağız. Sense kapının önünde kalacaksın. Sen dışardasın, ben onun dibinde."

İçimdeki yaratık hırlarken, pençeleriyle içimde koca bir yırtık açtı. "O benim oldu! BENİM!"

Aras'ın o sinsi ve içten pazarlıklı gülüşü, yüzünde dondu. "Ne diyorsun sen..."

Beni delirten o sesi değişmiş, içine biraz yıkım karışmıştı. Göğsümdeki yaratık gerçeği haykırırken, yaşlarla dolmuş kırgın grilerini hatırlayarak sustum. Lidya, buna çok üzülürdü. O bir lisenin önünde muhabbetti edilecek türde bir kız değildi. Laflarımı geri alamazdım ama başka türlü düzeltmeye çalıştım. "Benim sevgilim." dedim. "Duydun. Lidya ile çıkıyoruz."

Sinsiliği şüpheye uğrarken "Bunu sana o mu söyledi?" dedi. "Biliyorsun Çağan, sevgili olmak iki kişi arasında karşılıklıdır. Yada en azından iki tarafında durumdan haberi olması gerekir. Onun bundan haberi var mı? Sırf sen istiyorsun diye, onu zorlayamazsın. Hem Lidya..."

Adı ağzından tekrar çıktığında, gözlerimi tamamen kan bürüdü. Adının her hecesinin, her harfi kadar yumruğu ağzının ortasında kırmak istiyordum. Eklemlerimi yerinden oynatır gibi sıktığım yumruğumu kaldırırken, üzerine fırladım. Dilara'nın kulağımın dibinde avaz avaz çığırdığını duyuyordum. Lidya olsa başta biraz izler, sıkıldıktan sonra ayrılmamı isterdi. O herşeyiyle çok anlayışlı ve mükemmeldi. Onun yokluğunda, beni durduracak hiç bir şey yokken ellerim kırılana kadar Aras'a vuracaktım.

₪₪

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

475K 27.8K 37
Arkadaşının kardeşine 5 yıldır aşık olan Evren Alp Tekin ve duygularından emin olamayan Alara Arslan. Bakalım neler olucak... "İyi geceler Evren." ...
Tahassür Par lune

Roman d'amour

93.4K 5.4K 32
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan yıllar sonra tekrarda...
39.6K 1.6K 20
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
1.6M 49.3K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...