İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

By Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 1
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

48.BÖLÜM

5.8K 330 380
By Se1enK

Playlist - Dark Sarah / Dance With The Dragon


...

Yabancı bir yatakta kıvrılıp top halini almıştım. Otel yataklarının kokusu hiç hoşuma gitmiyordu. Evim olarak görmesem de, kendime ait olan yatağımın kokusundan farklıydı. Gene de gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.

Duştan yeni çıktığımdan nemli saçlarım yastığı ıslatıyordu ve otel pikesi titreyen bedenimi ısıtmayacak kadar inceydi. İrkilip titreyerek, içimi yiyip bitiren derin düşüncelerle savaşmayı sürdürdüm. Gözlerimi ne zaman kapatsam, hızla açılıyordu. Hayalimde bile Çağan'ın yüzüyle karşılaşıyordum.

Dün gece evden gizlice çıktıktan sonra buraya kadar gelmeyi başarabilmiştim. Kendimi kaçıp saklanıyor gibi hissetsem de, burası Çağan'ın beni bulamayacağı kadar uzaktı. Yolda gördüğüm her insan, bana ne yaptığını biliyoruz bakışları atıyordu. Yada ben öyle sanıyordum. Yüzüme baktıkları an, onunla birlikte olduğumu anlamalarından korkuyordum. Çünkü yapmıştım ve bunun en büyük kanıtı bacaklarımın arasındaki derin sızıydı. Kendimi tamamen bitmiş hissediyordum.

Dün gecenin anıları beynime üşüşünce kasıklarımdaki acı daha da arttı. Tek çözüm yolunun yarına kadar yatakta kalıp, kendi kendine geçmesini beklemek olduğunu düşündüm. Ama göğsümün ortasında bıraktığı acı hiç geçmeyecek gibiydi.

Onu bırakıp, apartmanın dışına çıktığım an pişman olmuştum. Eğer gururuma yenilmeseydim, tekrar yatağına girip kollarının arasına kıvrılacaktım. Ama ya uyandıysa diye düşündüm. Ya notu çoktan okuduysa... Onu öyle bıraktıktan sonra beni affetmeyecekti. Tekrar geri dönmeye korkmuştum çünkü Çağan, sonunda uyanıp yokluğumu fark edecekti. Soluk ışıklar pencereden içeri girerken sabah olmaya başlamıştı. Şimdi uyanıp beni aradığını düşününce gece boyunca tuttuğum göz yaşlarım yanaklarıma aktı.

Ona hiç tam anlamıyla sarılmamıştım. Yanağından öpmemiş, sinemada el ele tutuşmamıştım. Eksik olan o kadar çok şey vardı ki kendimi kötü hissetmekten alıkoyamıyordum. Yokuş aşağı yuvarlanırken bir yerde, bir şeyler kaçırmıştım. Ve kaçırdığım şeyler içimde büyük bir parçayı eksiltmişti.

Yüzümü yastığa gömüp hıçkıra hıçkıra ağladım. Ölecek kadar çok ağlamak istiyordum. Kalbim sıkışıp eziliyordu. Çağan'ı gerçekten seviyor muydum ki?

Ama o beni seviyordu, seviyor olmalıydı. Evin içinde gezip adımı seslenmesi, kulaklarımda yankılanır gibi oldu. Meraklı yüzü giderek telaşlanıyordu. Parlak mavi gözleri evde dört dönerek beni bulamadan geçen her saniye umutsuzluk ve kızgınlıkla kararıyordu.

Nefesim kesilirken, katılana kadar ağlamama engel olamıyordum. Boğazıma dizilen hıçkırıklar bir türlü dinmek bilmedi. Sürekli onu düşünüyordum. Bana bağırıyor, itiyor, kollarımda derin morluklar bırakıyordu. Benden gitmemi istemişti. Ağza alınmayacak bir hakaretin eşiğine bile gelmişti.

Ağzımı açıp nefes almak için çırpınan ciğerlerime uzun soluklar gönderdim. Bunları yaşamama rağmen, gene de ondan gidememiştim. Masumiyetime inandırmaya o kadar çok odaklanmıştım ki, sonrasını hiç düşünmeden masumiyetimi kaybetmiştim.

Ağlamam daha fazla kuvvetlenirken, kafamın içindeki tüm Lidya'lar susmuştu. Benim gibi bağırmadan, usulca ağlıyorlardı. Bana küstüğünü düşünsemde pembe yanaklı Beyaz Lidya bile oradaydı. Bana sarılmak istermiş gibi gözükmesine rağmen uzakta durarak ağlamayı sürdürdü. Gri Lidya, hiç bir şey için geç olmadığını Çağan'a geri dönmem gerektiğini söylüyordu. Siyah Lidya, gözünden akan bir kaç damlayı bana belli etmeden silmeye çalıştı ama yakalanmıştı. Bu kadar üzüleceğim tahmin etmediği anlaşılıyordu.

Onunda elinden bir şey gelmese de, yapılacak en mantıklı şey buydu. Artık Yavuz ve Bağnu'nun yüzüne bakamazdım. O evde yaşamamın imkan yoktu. Çağan beni unutmalıydı. Okulların açılmasına bu kadar az zaman kalmışken belki de gotik bu fırsattan yararlanırdı ve Çağan'a benim veremediğim mutluluğu verirdi.

Sonra da onu öldürürdüm... Sinirlerim tepeme çıkarken tekrar bir ağlama nöbetine düşmüştüm. Yüzümü örtünün ucuyla silip olanları unutmaya çalıştım.

Ama insanın her istediği olmuyordu işte. Bir aile ve ev istemiştim. Bu uğurda her şeyi yapmıştım. Sonundaysa elimde hiç bir şey kalmamıştı. Çağan'a benim için yaptığı her şeyi ödemiştim.

....

İzmir'de kaldığım için şimdiden pişman olmuştum. Böyle olacağını bilseydim, asla İzmir'den yana tercih yapmazdım ama artık olan olmuştu ve kendimi buraya hapsolmuş gibi hissediyordum. Ya bir sene daha bekleyecektim yada yatağımdan kalkıp okula kayıtların son gününü kaçırmayacaktım.

Dünden beri yataktan çıkmamış olmak, dinlenmek için yeterli bir süreydi. Buna rağmen, hala kendimi uykulu hissederek yataktan kalktım. Ancak giyinmeme ve saçımı yapmama yetecek kadar zamanım vardı. Bir yanım hiç istemediğimi söylese de, diğer yandan sonuçta orası üniversiteydi. Önemli bir yer olduğunu düşünüp heyecan duymaktan kendimi alamıyordum.

Koyu renk bir kot pantolonun üstüne metal düğmeli kolsuz bir gömlek seçtikten sonra saçlarımı maşalayıp yarısını arkaya sabitledim. Yanaklarımdaki hafif pembelik dışında normal görünüyordum. Kahvaltıyı es geçip yola çıktığımda, daha önce defalarca önünden geçip içeri giremediğim okulun yerini çok kolay bulmuştum.

Etrafta aileleriyle dolanan öğrencileri görünce içimde bir burukluk hissetsem de, dikkatimi benim gibi yalnız olanlara yönlendirmeye çalıştım. Ama, ailesi olmadan gelenlerin yanlarında bile ya sevgilileri yada arkadaşları vardı. Onlara da sahip olmadığımı hatırlayıp, fazla dikkat çekmeden kalabalıkta kaybolmayı umdum. Adım başı yurt broşürü dağıtanlar ve yol soranlar beni sinir etse de, kayıtların yapıldığı binaya ulaşabilmiştim.

Yoğun bir kalabalık ve uzun bir kuyruk vardı. Bana bakanbir kaç gözden kafamı çevirip kendi işime bakmaya çalıştım. Ama meraklı gözlerim etrafa binalara, ağaçlara ve yoldaki taşlara bakmadan duramıyordu. Burnuma çektiğim havanın bir başka koktuğunu hissettim. İnsanlardan kaçmak için ne kadar çabalasam da, sürekli inceleniyor gibiydim. Sırtımdan geçen buz gibi ürpertiyle başımı sağa sola çevirdim.

Biraz uzakta Ela'ya benzeyen ama ondan daha güzel bir kız bana doğru yürüyordu. Yanından geçen kızı tıpkı onun gibi itti ve bakışlarını bana dikti. Makyaj yapmıştı ve fazlasıyla kilo vermişti. İstemeden de olsa kendimi onunla kıyaslamadan edemedim. Onunla farklı sebeplerden de olsa, bendekilo vermiştim. Ama bunun dışında diyete gitmemiş yada daha güzel olmak için uğraşmamıştım. Çünkü lisenin son yazı tam anlamıyla boş ve zaman kaybıydı.

Ela, kavga çıkaracak gibi dursa bile yanıma geldiğinde ilk günden rezalet çıkarmamak için fısır fısır tısladı. "Sen beni mi engelledin?"

Bana hesap soruyor gibi duruyordu. Bir yandan da beni aradığını düşünüp sevindim. "Beni aradıysan, telefonum kırıktı." dedim sakince. "Bir şey mi söyleyecektin?"

Buna hiç ihtimal vermemiş gibi şaşırmıştı. "Kayıtları söyleyecektim." diye durumu toparlamaya çalıştı.

"Anladım." dediğimde ikimizde bir süre sessiz kaldık. Aramızın bozuk olduğunu ve beni tamamen görmezden geleceğini sanıyordum. Etrafa rahatsız rahatsız baktıktan sonra "Bağnu Teyze nerede?" diye sordu.

Bilerek yada bilmeyerek bam telime basıyordu. "Onlar yok." diye umursamıyor gibi davrandım.

"Çağan?" diye gözlerini etrafta bir tur döndürdü.

"Ondan sana ne!"

Çağan'ın her an arkamdan çıkacağından korkarak tedirgin olmuştum. Ters cevabımı alınca, Ela benden uzaklaştı. "Peki o zaman, ben annemlerin yanına gidiyorum."

Başımı çevirdim. "Güle güle."

Bir kaç saniye durup arkasını dönüp yürümeye başladı. Ona neden ters davrandığımı bilmiyordum. Onca şeye rağmen, benimle konuşmaya gelmişti. Arkasından boş boş bakarken, adımlarını durdurup bana geri yürüdü. "Bende sırada duracağım."

Sıraya kaynak yaparak bana yaklaştığında bakışlarım sıranın arkasına yöneldi. Sadece erkeklerden oluşan bir grup vardı ve bizi dinliyor gibi duruyorlardı. "Arkadaşım burada durabilir mi?" diye sordum.

Neredeyse hep bir ağızdan onaylayan sesler çıkardılar. Nezaketende olsa gülümseyip önüme döndüm. Ela bana biraz tavır alır gibi kollarını birbirine kavuşturmuştu. "Neden yalnızsın ki? Çağan nerede?" diye mırıldandı. İyi davranmaya çalışıyordu ama yaramın üzerine basmaya devam etti.

Yüzümü bozmadan "Biraz kafa dinliyorum. Okullar açıldığında fırsat bulamam." dedim. Öyleydi, üniversitede bol bol arkadaş edinecek, yeni bir başlangıç yapacaktım.

Ela, hafif gülümser gibi oldu. "Acaba sınıfımızda kimler var?"

Hevesli sesi benide heyecanlandırmıştı. "Tanıdıklar var mı?" diye meraklandım.

Bana bir kaç isim saydıktan sonra kendimizi gelecekteki yakışıklı sınıf arkadaşlarımız hakkında bir konuşmanın içinde bulmuştuk. Kaplumbağa hızında ilerleyen sıra bu sürede eridi gitti ve en sonunda öğrenci kimlik kartımı elime alabilmiştim.

Binadan çıktığımızda bacaklarım yorgunluktan ağrımıştı ama buna değdiğini düşünüyordum. Karttaki resmim pek güzel değildi ve bulanıp kendi etrafında turlar atıyordu ama olsun dedim. Umursamadan merdivenlerden adımladığımda başım daha şiddetli döndü. Gözlerimi kırpmadan kartıma bakarken, Ela'nın bana seslendiğini duydum. Sonrasında buz gibi bir suyun içine düşmüştüm. Sesler kesilmişti ve beni boğan karanlığın içine hapsolmuştum.

..

Gözlerimi zorlukla aralamaya çalıştığımda biri elimi nemli bir mendille siliyordu ve burnumun ucunda güzel bir koku hissediyordum. Bunlar iyi insanlar olmalıydı. Sonra biri yanağımı sertçe tokatladı. O da Ela'ydı. Kirpiklerimi biraz daha araladığımda bir yabancı ses "Uyandı." diye bağırdı. Ve kayıt günü bayılan kız olarak rezil olduğuma emin oldum.

Ela gözler burnumun dibinde pörtleyecek "Lidya iyi misin?" diye sordu. Kafa sallayıp üstümü başımı toplarlamaya çalıştım. Ağaçların gölgesinde serinlemiş bir bankta oturuyorduk ve etrafımız yabancı insanlarla çevrelenmişti. Ela'nın arkasında duran Ela gözlü kadını annesine benzettim. Ela güzel bir renkti. Bende gözlerimin annem gibi bal rengi olmasını isterdim. Bir takım sevecen duygular içimde kabarınca, gerçekten sağlam bayıldığımı anladım.

Yabancı bir el, yüzüme doğru küçük bir kozmetik şişesi uzattı. "Almaz mıydın?"

"Ulan kız kafasına limon kolonyası mı çalsın?" diyen diğer el onu sertçe itti ama bana döndüğünde kibarlaşmıştı. "Bak bu çiçek kokuluymuş, kızlar böyle şeyler sever diye kantinden bir koşu aldım geldim. Bu arada kantin çok güzel, ben her sabah çay içmeye gideceğim. Sende çay sever misin?"

Bir şey söylememe izin vermeden elime tutuşturduğu kolonya tüpüne aval aval baktım. Benim gibi kayıtlara gelen sıradan bir erkek öğrenciydi. Ela'nın annesi elini alnıma dokundurup saçlarımı gelişigüzel arkaya tararken şevkate alışık olmayan bünyem yumuşamıştı ve bir anda mayışmıştım.

Kalabalıktan sıyrılan diğer bir yabancı, dizimin üzerine doğru bir çikolata paketi bıraktı. "Şey... Ben..."

Konuşamayacak kadar çekingen bir çocuktu. Yavaşça gerilerken ona aptal aptal gülümsediğimde, neredeyse kaçarcasına kalabalığın içine atlayıp kayboldu. Ondan boşalan yeri el çabukluğuyla bir başkası kapmıştı. Elinde bir ayranla bana yaklaşarak Ela'nın annesine doğru sordu. "Bunu nereye koyayım anneciğim?"

Ayranı banktaki boşluğa koyarken ağzım hayretle açıldı. Ela'nın kardeşi mi vardı? "Anne mi?" diye gözlerimi pörtlettim.

Çocuk beni yılışık bir tavırla süzdü. "Allah söyletti valla. İstersen senin annene, bende anne diyebilirim."

Başım hızla Ela'ya dönerken, babası yanımızda belirerek "Hadi dağılın, kendi anneniz babanız yok mu sizin!" diye kalın sesiyle insanları kovalamaya başladı. Ela, babasının bu hareketleri alışık olduğundan omuz silkti. Dikkati benim üzerimdeydi. "Sabahtan beri garip görünüyordun Lidya. Hasta olduğunu anlamalıydım." diye kaygılandı.

Tedirginlikle kasıldım. Garip göründüğümü biliyordum. Beyaz Lidya, kollarını karnına sarıp yere büzülürken ne yaptığımızı anladılar diye sızlandı. Mantıklı yanım bunu pek mümkün buluyordu ama bu olasılık beni kıvrandırıyordu. Ela'nın annesi "Ateşi yok ama Banu seni gelip alsın yada biz seni eve bırakalım." dediğinde çocuklar gibi hıhı demeden duramadım.

Ela, yanımda huzursuzca kımıldandı. "Annesi yok ama Çağan'ı aradım gelir birazdan."

İşaret fişeğini duymuş atletler gibi yerimden fırladım. "Çağan mı!" Midemde düğümlenen korkuyla sesim cırlamıştı. "Çağan'ı mı aradın?" diyerek çevreyi taradım.

Baygın geçirdiğim zaman buraya gelmesi için yeterli olabilirdi. Kucağımdaki erzak yığınıyla Ela ve mükemmel ailesinden uzaklaşırken "Ben gidiyorum." diye arkama doğru seslendim. İyi insanlardı ama aptaldılar. Nezaketlerine aynı kibarlıkla karşılık veremesem bile Çağan'a yakalanmayı göze alamazdım. Zaman kaybetmeden kaçar gibi ağaçlık alana yürüdüm. Çimleri çiğneye çiğneye insanlar azalıncaya kadar ilerledikten sonra bir ağacın altına çöktüm.

Böyle olmamalıydı. Çağan ile on yıl sonra hüzünlü sonbahar günü kurumuş yaprakların altında karşılaşmalı ve birbirimizi tanımazsan gelen hafif bir tebessüm eşliğinde uzaklaşmalıydık. Şimdiyse iki tutam ot ve ağacın beni saklamasını umarak, dizlerimi karnıma çekip mümkün olduğunca daha az yer kaplamaya çalışıp titriyordum. Aslında deli divane gibi koşarak okul dışına kaçmak istiyordum ama sanki Çağan her an omzumun üstünde belirecek gibiydi. Eğer beni bulamayacaksa, akşama kadar burada büzüşmeyi göze alabilirdim.

Her ufak esinti ve çıtırtı sesinde panikle etrafa bakıyordum. Neden kalbimin böyle hızlı attığını bile bilmiyordum ama gözümün ucunda bir çift bacak görünce kalbim ağzıma doğru bir yolculuğa çıktı. Gözlerimi kapatıp, yüzümü dizlerimin üzerine eğdim. Lütfen Çağan olmasın, lütfen Çağan olmasın...

"Sen iyi misin?"

Çağan değildi. Kalbimdeki gerilim, rahatlamaya dönüşürken yabancı sese kulak kabarttım. Büyük bir el omzuma hafifçe dokunurken "Yardım ister misin?" dedi.

Bu gibi durumlarda bir görünmezlik pelerininin çok yardımı olabilirdi ama bunun dışında kimsenin bana yardım edebileceğini sanmıyordum. "Hey bir baksana." diye üstelediğinde başımı hala kaldırmamıştım.

Omzumdaki dokunuş üzerimden savrulurken biri "Uza!" diye çıkıştı.

Sesi duyduğum an tüylerim diken diken olmuştu. Bir hışırtı ve itişmenin ardından yabancı çocuk "Ayıp oluyor kardeşim!" diye cevap verdi ama tüylerimi ürperten ses daha fazla sinirlenmişti. "Uza diyorum sana!"

Bir sessizlik oldu. Belki aralarında öfkeli bir bakışma yaşıyorlardı. Bunlar hiç umrumda değildi. Sadece Çağan'ın bir kaç metreden daha yakın bir mesafede olduğunu biliyordum. Yabancı adımlar benden uzaklaşırken, yüzümü iyice örttüm. Yanımdaki çimlere oturduğunda, sıcaklığı tenime değer gibiydi. Kucağımdan yere düşen paketleri karıştırıp bir pipeti bacağımın kenarından dudaklarıma dayadı. "Ela bayıldığını söyledi. İç şunu."

Sesi Çağan gibi geliyordu. Ama yaşadığımız onca şeyden sonra ilk icraatı bana ayran vermek miydi? Biraz diretsem de, dudaklarımı dayandığı pipetten bir kaç yudum tuzlu yoğurtlu sıvıyı çektim. Daha fazla üstelemeden ayranı yere koyup sessizce yana oturdu. Bayılmanın etkileri hala sürerken yeteri kadar iyi düşünemiyordum.

Çağan'ın bana saldırıp bağırmaması beni rahatlatmak yerine, daha fazla değersiz hissettirmişti. Ben bu kadar mıydım? Belki de gitmem işine gelmişti. Dudaklarım bir hıçkırığın eşiğine gelirken elini, başımın üzerine hissettim. Saçlarıma hafifçe dokunuyordu. Ona bakmam için beni zorlamadı ama cesaret edebildiğim kadar başımı kaldırdım. Dikkatimi ilk çeken şey gözleri oldu. Her zaman ilk onlara bakardım. Duygu dolu mavi parıltılara sahip gözlerinde hiç öfke yoktu.

Kısa bir an kararsızlıkla yutkunarak yüzümü süzdü. Diğer bir anda kendimi kollarının arasında buldum. Beni sertçe kafesleyen kollarının arasında kalmıştım. Çaresiz ve bitkin sesiyle "Öldürdün beni." diye fısıldadı. Kollarının titrediğini hissediyordum. Ona karşılık vermemek için kendimi zorlarken, tüm bedenim kasılmıştı. Bir karşılık beklercesine beni sıktıktan sonra umutsuzluğa yenilip geri çekildi.

Gözlerimin içine bakıyordu. Bakışlarımı kaçırıp sakin kalmaya çalıştım. Yavaşça yerden kalkarken, benim birlikte doğruldu. "Neden bayıldın?"

Cevap vermeye bile tenezzül etmeyerek arkamı döndüm. Geldiğim yoldan, insanların arasına doğru yürümeye başladığımda beni yanımda takip etti. Hafifçe üzerime eğilmişti her adımımda daha çok dibime giriyordu. Bu beni daha çok gerdi. Böyle bir şeyin olmasına hazırlıklı değildim ve ne yapacağımı hiç planlamamıştım. Bayıldığım için kendime lanet okudum.

Çağan neredeyse bir kaplan çevikliğinde beni takip ederken, onunla arayı açacak kadar hızlı yürüyemiyordum. Ya biraz önümde yada yanımdaydı. Adımlarımı yavaşlatıp sinsice arkasına doğru sıyrılırken, yol ayrımında diğer tarafa yöneldim. Çağan, öbür tarafta kalmıştı. Ama can havliyle iki hızlı adım atmama kalmadan, ensemdeki kumaşı tutup beni durdurdu. "Çıkış o tarafta mı? Ben burada sanıyordum." diye alayla beni kendine çekip, yerini gayet iyi bildiği çıkış kapısına doğru sürükledi.

Arada meraklı gözlerim hedefi oluyorduk ama ne onları ne kendimi düşünecek halim yoktu. Pelteye dönmüş bacaklarımla onun çektiği şekilde yürüdüm. Çağan'ın motosikleti güvenlik binasının önüne park edilmişti. Ve Çağan ona bineceğiniz sanıyorsa yanılıyordu. Toplayabildiğim kadar güç toplayıp onu ittiğimde, sanki hafifçe gıdıklanmış gibi bana üstten bir bakış attı. Gerçekten güçten düşmüştüm ama beni yeniden yakalamaya çalıştığımda çırpındım. "Yeter bırak artık! Başımın çaresine bakarım ben."

"Hayır Lidya." diye itiraz etti. "İyi değilsin sen."

İnsanlara duyurmamak için sessizce fısıldadım. "Bir kere yattık diye bana iyi davranmak zorunda değilsin."

Yüzüne en sağlamından bir tokat patlatmışım gibi döndü kaldı. "Ben sana her zaman iyi davranmışımdır."

Ona karşı gelmek isteyen kelimeler dilimin ucuna yığılırken, sıktığım dudaklarım beni engelledi. Çağan ağzımdan çıkacak kelimelerin beklentisiyle çaresizlik içinde kıvranıyordu. Gözleri çocuksu bir parlaklıkla, gözlerimi tararken utanç verici anlar usul usul süzüldü. Bana böyle dikkatli baktığında, saç diplerime kadar utandığımı hissettim. Aramızda bir şeyler değişmiş gibiydi. Aklım çorba gibi karışırken, Medusa'nın gözlerinin tuzağına düşüvermiştim.

Kolumu tekrar kapıp beni yol kenarına doğru sürüklediğini bile, bir taksi kapısı önümde belirdiğinde fark ettim. Beni açık kapıdan içeri, kaba olmamaya çalışarak itti ve bacağımın dibine oturdu. "Abi hastahaneye götür bizi." dediğinde şaşkınlıkla camdan dışarı baktım. Taksi çoktan hızlı bir şekilde yol almaya başlamıştı. Öndeki amca, yüzünü yoldan ayırmadan "Geçmiş olsun." dedi.

Çağan, beni usul usul kolunun altına çekmeye çalışırken onu kakıştırıp koltuğun diğer ucuna kaydım. Hastaneye gitmek anlamsızdı çünkü gerçekten ölmek istiyordum. Gene de beni zorla hastahaneye getirdiğinde, iş işten çoktan geçmişti. Doktorlara yakalandığımda beni apar topar sedyeye yatırıp ordan oraya sürüklediler. Gerçekten çok utanç vericiydi. Bugün utanç ve aptallık gününü yaşıyordum.

Koluma, serum vermek için açtıkları acı verici deliğin yanında bir de üç tüp kan almışlardı. Soğuk metalin acısıyla yüzümü büzüp, suçlarcasına Çağan'a baktım. Başımda dikilmiş, beni kaygıyla izliyordu. Bu saçmalıktan ancak gözümü kapatarak kurtulabilirdim. Gerçekten başım dönüyordu ve içimdeki tüm güç çekilmişti.
...

Gözlerimi tekrar açtığımda her şey biraz daha netleşmiş ve normale dönmüş gibiydi. Çağan'ın kolumun üzerindeki dokunuşunu hissettim. Serumun girdiği ve sızlayan yerin çevresini parmağımın ucuyla usulca okşayıp dalgın dalgın bakıyordu. Yüzü sıkıntıyla gerilmişti ama uyandığımı görünce ifadesi biraz olsun dağıldı. Yumuşak bir sesle "Şimdi biraz olsun iyi misin?" diye sordu.

Arkaya düşmekten tutulmuş boynumu oynatıp, başımı yukarı kaldırmaya çalıştım. Çağan, bana yardım etmek için kollarını uzatıp sırtımı yukarı kaldırdığımda yüz, yüze geldik. Burnundan hafifçe nefes verirken, ılık nefesini içime çektim. Aramızda hiç engel yok gibiydi. Dudaklarını hafifçe aralarken, eğilen kirpiklerini dudaklarıma doğrultmuştu.

Yakında gelen bir öksürük sesiyle irkildim. Çağan, birden kendine gelmiş gibi benden uzaklaşırken, başımı öksürük sesinin geldiği yöne çevirdim. Yaşlı bir teyze, yandaki yataktan bizi ayıplar gibi süzüyordu. Haklıydı, bazı ayıp şeyler yapmıştık.

Kendimi yatağa gerisin geri atıp serumun yanlışlıkla ar damarıma girip girmediğini düşündüm. Kadın, onaylamayan sesler çıkararak "Anneniz babanız nerede sizin?" diye söylendi.

Bugün herkes, nedense Bağnu'nun sorup, bana sürekli onu hatırlatıyordu. Şu anda kocasıyla tatilde gayet mutlu olduğuna emindim. Dertli dertli iç çekerken Çağan yanımdan hızla kalıp "Yok bizim ailemiz." dedi. Sert bir hareketle yatakların arasına çekilmiş perdeyi kapatmıştı ama bu teyzenin bir metre dibinizde olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Kadın, perdenin diğer tarafından "Vah vah..." diye dövündü. "Ailenizi mi kaybettiniz?"

Yüreğim ağzıma gelerek başımı kaldırdım. "Çağan?" Büyükçe açtığım gözlerim sulanmıştı. Anneme bir şey mi olmuştu yoksa?

Sorumu anlayarak, kaşlarını kaldırdı. "Saçmala Lidya."

Rahatlayarak başımı yastığa geri attım. Çağan, hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. Bu haline gerilerek, çarşaf ucunu kavrayıp dayanmaya çalıştım. Neyse ki çok kısa bir süre sonra beyaz önlüklü bir adam yanımıza gelip dikkatimi kendime çekti. Çağan'da panikleyecek ayağa kalktı ve benimle birlikte onu ilgiyle dinledi ama ikimizde hiç bir şey anlamamıştık.

Doktor, anlamsız bakışlarımız karşısında "Özetle yetersiz beslenmiş ve kendine fazla yüklenmiş," diye açıklama gereği duydu ve onaylamayan bakışlarını bana dikti. "Diyet mi yapıyorsun? En son ne yedin?"

Gözlerimi kırpıştırıp aval aval bakındım. En son ne zaman bir şey yendiğimi bile hatırlamıyordum. Çağan, şaşırarak "Sana bıraktığım yemekleri yemedin mi?" diye sordu.

Aksilikle başımı ters yöne çevirdim. Bana verdiği köpek mamalarını ağzıma bile koymamıştım. Onu görmesem bile, sıkıntıyla iç çektiğini hissettim. Doktora doğru yönelip sesini alçalttı. "Başka bir sebebi olabilir mi?"

Alçak sesi hiç iyi şeyler çağrıştırmıyordu. Yatağım ucunu tutup çekiştirdim. Yüzüm utança yanarken "Başka ne sebebi olabilir ki!" diye cırladım. Çağan'ın aklından geçenler hiç hoşuma gitmemişti. Yataktan doğrulup otururken, doktor diğer soruya geçti. "Bayıldığında kafanı bir yere çarptın mı?"

Hızlıca "Hayır." dedim. Hatırlamıyordum ama daha fazla makineye de girmek istemiyordum. Doktor bana inanmayarak yanıma yaklaştı ve sorgusuz sualsiz başımı ellerinin arasına alıp kısım kısım bastırdı. Acısa gerçekten beni bağırtacak şekilde incelediğinden, Çağan adama öldürecek gibi bakıyordu.Saf saf "Gerçekten düşmemişim." dedim

Eller, düşmediğine emin olunca beni bıraktı. "Kendine dikkat ve diyet yapmak yok. Yemek ye!"

...

Hastahaneden çıktığımızda Çağan'a bakmamaya çalışıyordum. Gözüm hafifçe ona kayar gibi olduğunda kendimi hemen geri çektim. "Ben artık İyiyim. Bundan sonrasını tek başıma gidebilirim." diye taksilerin sıralandığı yere doğru hamle yaparken sakince önüme geçti. "Yemek yiyelim."

Ona anlamsızca baktım. "Ne?"

"Nerede kalıyorsun oraya gidelim."

Kaçışım giderek saçma bir hal alırken "Bir otelde." dedim.

"Hangi otel?"

Sesi bir anda sertleşmişti. Aklına Aras'ın ailesinin oteli geldiğinden kuşkulanarak "Çağan." diye gözlerimi kıstım. "Biraz medeni olamaz mısın? Nerede olduğum fark eder mi?"

Sanki yabancı bir dil konuşuyormuşum gibi "Medeni." diye tekrarladı. Sesi tekrar yumuşadığında kendimi avlanıyor gibi hissetmiştim. "Tamam. Seni kaldığın yere kadar bırakmama izin verirsen medeni olacağım."

Beklemediğim cevabı beni şaşırtsa da, daha fazla itiraz edemedim yada beni yakalayacağını bile bile kaçmaya kalkmadım. Bir şekilde beni takip edeceğini biliyordum. Bunun yerine, uygun bir kaçış fırsatını kollayarak ona surat asmayı sürdürdüm. Israrlı girişimleri sonucu, benimle birlikte kaldığım otelin önüne, içine ve odamın kapısına kadar gelmişti. Daha fazla ileri gitmemesini umarak, kapıya döndüm. Bu süre içinde onunla konuşmamıştım. Sessizce etrafı inceliyordu ve Aras'ların otelinde kalmamam onu rahatlatmış gibiydi. Zaten hususi olarak Aras'a rakip olan oteli seçmiştim.

Kapıyı açıp içeri gitmeden önce, Çağan'a dönüp elimi uzattın. "Tokalaşıp vedalaşalım."

Kararsızca ve yavaşça uzatarak elimi, elinin arasına aldı. Sıcaklığı elimi sararken, bu medeni bir tokalaşmadan çok el ele tutuşmaya benziyordu. Baş parmağıyla avucumun içini okşadığında, elim sıcacık olmuştu. "Vedalaşmak için biraz geç kaldık bence." diye fısıldadı.

Parmaklarım içe doğru kıvrılmak için sızlıyor, sıcak eline tutunmak istiyordu. Kendime hakim olmaya çalışarak "Medeni olacaktın." diye hatırlatma yaptım.

Avucumu son kez okşayıp, elimi yavaşça geri bıraktı. Hafifçe iç çekip odama girdim. Bundan sonra tek yapmam gereken, milyonlarca kez yaptığım gibi kapıyı yüzüne kapatmaktı. Büyük bir başarıyla sakinliğimi koruyarak duvara ittiğim kapı, son anda geri itildi. Çağan peşimden odaya girerken şaşırmıştım.

İlk defa beni dinleyeceğini sanmıştım ama kararlı bir ifadeyle girdiği odada kapıyı ardından sertçe çarparak "Kusura bakma." dedi. "Ben medeni bir erkek değilimdir."

₪₪

Asıl olaylar bir dahaki bölüme kaldı 😂😂😂



Continue Reading

You'll Also Like

132K 4K 21
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...
1M 43K 41
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
1.1M 69.1K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
63.7K 1.5K 28
Arap bir erkeğin Türk bir kadına aşık olup onu mahi etmesinin hikayesi. ***Gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilmiştir. ***