İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

By Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 1
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

29.BÖLÜM

5.7K 344 356
By Se1enK

Multimedia - Siyah Lidya

Playlist - Boy Epic/ Dirty Mind
.....

Sonunda bıçağı teninden çıkardığımda, gırtlağından tutamadığı acılı bir ses kaçırdı. Elimi göğsünden çekip tişörtünün içinden çıkardım. Kan olmuş kumaş, üzerine tutkal gibi yapıştı. Beklediğimden fazla akan kanın, elimde sicim sicim bıraktığı yollar avucumda kırmızı izler çıkardı.

Kalkmak için hamle yaptığımda, elime dokunduğunu hissettim. "Nereye gidiyorsun?"

"Karşılığını öncesinde aldığın için burada bitiriyoruz demektir."

Elimi fazla sıkmamaya çalışarak tuttu. "Biraz daha kalacaksın."

Bana apaçık bir emir veriyordu. Yükselen sesi bir an düşünmemi engelledi. Gözlerimi kısıp "Gidiyorum." dedim.

Bir adım atmışken elimdeki baskı büyüdü, dengemi kaybedip koltuğa doğru çekildim. "Daha kaç tane bıçak saplarsın bilmiyorum ama kalacaksın!"

Bacaklarımı koltukta toplayıp, en uca geriledim. Tüm Lidya hücrelerim savunma pozisyonu almamı söylese de Çağan beni görmezden geldi. Kafasını tavana kaldırmış, tek eliyle kesiğin üzerine bastırmıştı. Kanın, karanlıkta daha koyu gözüken rengi tişörtünü boyuyordu. Yarasının üzerindeki parmaklarını avucunun içine toplayıp yumruk yaptı. Donmuş suratı, yavaş yavaş çözülüp yerini boş bir ifadeye bırakıyordu.

"Çağan." dedim biraz endişelenerek. "Hastahaneye gidebiliriz."

Tavana bakarken dudakları alayla kıvrıldı. Giderek garip bir hal alıyordu. "Sen hasta olduğundan beri dışarı çıkmadım ben Lidya, evde başıma gelen bu durumu açıklayacak bir yalanın var mı?"

Hızlıca düşünsemde bir bahane bulamamıştım. "Bir şey yapmayacaksak gideyim..."

Kafasını bir anda bana çevirdi. Koyulaşmış bakışları yüzümün ortasında durmuştu. "Seninle insan gibi konuşmam için daha ne kadar bedel ödemem gerek!" diye bağırmaya başlarken yutkunup sesini alçalttı. "Sadece otur."

Yerimde huzursuz huzursuz kımıldandı. Bacaklarım kalkmak için diretirken, aklım oturmamı söylüyordu. "Çok garip davranıyorsun."

Az önce olduğundan daha korkutucu şekilde gerilen dudaklarıyla alaycı bir ses çıkardı. "Garip olan ben miyim?"

İmalı sözü suratıma tokat gibi çarptı, elimden bir şey gelmiyordu. Beni istemiyorsa gitmeme izin vermeliydi ama hiç bir şey dememiş gibi önüne dönüp eliyle yarasını tutmaya devam etti. Belki bende onu umursamamalıydım ama göğsüne yayılan kanı görmezden gelemiyordum.

Sanki onum suçuymuş gibi "En azından şu kanı durdur." diye çıkıştım. Siyah Lidya'nın gözünde Çağan bir pislikti. Sokakta oynarken çamur birikintisine düşmüş bir çocuktan farkı yoktu.

Çağan yerinden yavaşça kımıldayıp sırtını dikleştirdi. Kalkmaya çalışıyordu ama buruşmaya başlayan suratı ona engel oldu.

Koltuktan bacaklarımı uzatıp kalkacakken tereddütle durdum. "Ecza kutunu getireceğim." dedikten sonra cevabını beklemeden ayaklandım. En son hatırladığım kadarıyla çalışma masasının gözlerine koymuştuk. İçinde yarasına iyi gelecek malzemelerin olduğu kuruyu alıp yanına dönerken beni sakince bekliyordu.

Kutuyu aramıza koyup oturdum. El yordamıyla ilaç tüplerini karıştırıp zaman kazanmaya çalıştım çünkü ne yapacağımı bile bilmiyordum. Çağan'a kaçamak bir bakış atarken üzerini çıkarmasını düşündüm. Panikleyen parmaklarım kutuyu talan ederken dışarıya bir sprey düştü.

"Sen bırak."

Kızgın sesini duyunca elimi otomatik olarak geri çektim. Çağan, tişörtünü bir hamlede kafasından çıkarıp attı. Hızla başımı çevirip, görüşümü yerdeki halıya kaydırdım. "Etraf zaten karanlık." dediğinde ona bakmaktan ısrarla kaçtım. Bıkkın bir soluk verip ekledi. "Hem benim etim senin için önemli mi? Baksanda fark etmez."

Çağan'ın bu soğuk hali Beyaz Lidya'nın hiç hoşuna gitmemişti. Siyah Lidya geri döndüğünden beri iyice karanlık olan sokaklarda sessizlik hakimdi. Tüm Lidya'ların yaptığı gibi o da, saklandığı köşesinden kafasını uzatmaya cesaret edemedi. O, birazdan ağlayacakkenSiyah Lidya hayatımda hiç bu kadar mutlu olmamıştı. Yıllardır istediği şey buydu. Çağan, kötü oluyordu.

Kafamı ellerimle sıkıp odanın karanlığına doğru konuştum. Sözlerimin odağı Çağan'dı. "Bunu yapmamı sen istedin." dedim. "Seni hiç zorlamadım. Neden kızdığını anlamıyorum."

Yanımdan sadece metal krem tüplerinden gelen tıkırtılar ve kapak açma sesleri geliyordu. Kanını dırdurabildiğini tahmin ettim. İşi bitince kutuyu yere koyup "Bende seni zorlamadım, sen öptün." derken tekrar koltuğa yerleşti. "Sonrada..."

"Canını mı yaktım?" diye tamamladım. Sözünü eklememle soluğu tıkandı. Ona dönüp bakışlarımı çıplak göğsünden uzakta tuttum. "Kendini güvende hissetmiştin değil mi? Yelkenlerini indirmiştin? Sonra karşındakinden hiç beklemediğin bir tepki aldın. Nasıl bir duyguydu?"

Ağzım kendi kendi kendine konuşuyordu. Kendimi hiç bir amacım olmadığına ikna etmeye çalışsamda aslında için için onunda benim gibi hissetmesini istemiştim. Çünkü yangından kurtulduğumda bana sarılmasını beklerken, bırakıp gitmişti. Elimde olsa Siyah Lidya'yı dinler, Çağan'ı sırtından bıçaklardım.

Eski Lidya olsa, keskin metali sırtında boydan boya gezdirmekte bir an bile tereddüt etmezdi. Ama değişiyordum. Siyah Lidya'nın yokluğunda sarsılan yönetim o kadar sıkı değildi. Buna rağmen Çağan'ın göğsünde bir çizik atmayı başarmıştım. Gözlerim beyaz bir bant yapıştırdığı yarasına takıldı. Aldığı kuvvetli bir nefesle bedeni inip kalktı. "Bu yüzden mi yaptın?"

Duygususuzca yalan attım. "Sadece cevaplarımın karşılığıydı."

Çağan sözlerimi kabul etmedi. Kafası onaylamazca sallanırken "Hayır." diye itiraz etti. "Benim sana yaptığım şeyi, sende bana tattırmak istedin. Çünkü kırıldın."

Bakışlarımı yüzüne kaldırırken üst dudağımı dişledim. Dişlerimin ardına çekilen dudaklarımın arasından bir gülüş kaçmak üzereydi. "Beni kırman mümkün değil." dediğimde mavi gözleri donuklaştı. Ağzım kontrol edemediğim şekilde çarpıldı. Gülüşüm yere doğru akarken konuşmaya çalıştım. "Seni o kadar umursama..."

Gözümün kenarında gördüğüm eli hareket ettiğinde bölünen sözümü tamamladım. "Umursamıyorum."

Parmakları nazik okşayışıyla çenemi avucunun içine aldı. Eli donmuş gibiydi. Bana doğru uzanan kolunda omuzları çöktü. Gözleri bitkinde parladı. "Nefret edecek kadar bile umursamıyor musun?"

Dudaklarım bir şey söylemek için açıldı ama ne söyleyeceğimi unutmuştum. Siyah Lidya'nın içimde attığı deli kahkahalar sürerken sessizce durup Çağan'ı ölçtüm. "Sen hangisini isterdin? Nefreti mi yoksa umarsızlığı mı?"

"Bir hayalet olmaktansa nefret edilen biri olmayı tercih ederim." diye fısıldadı.

Siyah Lidya'nın kahkahası bir üst seviyeye yükseldi. İkiside delirmiş olmalıydı. Tüm bu çılgınlığa rağmen sakin sakin oturuyorduk. Gözlerimin haince kırıldığını hissettim, verebileceğim tek bir yanıtım vardı. "Seni görmezden geliyorum."

Çağan'ın aklını anlamıyordum. Sevindiği bir şey, yeteri kadar üzülmesine engel oldu. Parmağını alt dudağım ile çenem arasındaki çukura yerleştirip tuttu. "Bana verdiğin sözü hatırlıyor musun Lidya? Deniz kenarından eve dönerken bana yedi dakika sarılacağına söz vermiştin."

Elini bir çizgi gibi süzülen parmaklarıyla birlikte çekip boynumun arkasına kaydırdı. Ensemdeki saçlarım parmaklarına dolandı. "Şimdi sarılabilir miyim?"

Yüzüm gitgide ona yaklaşırken donup kalmış gibiydim. Hiç çıplak erkek görmemiş Beyaz Lidya çığlık çığlığa bağırdı. Sıcak tenine temas etmek kıyafetli haline göre çok farklıydı. İnce bir kumaş parçasının beni nelerden koruduğunu bilemezdim.

Ateş gibi yanan vücuduna yapıştığında, kafamın arkasındaki elleri saçlarımı yavaşça okşadı. "Bu benden nefret etmeyen Lidya'nın bir hayaletle ilk teması."

Ondan nefret ettiğimi söylemek için ağzını açtım. Ama bunu söylememi engelleyen bir şey vardı. Çağan, ona verdiğim yedi dakikanın içindeki umuda sığınmıştı.

Başımı biraz yana oynattığımda yaslandığım göğsü ürperdi, her nefes alışımda altımdaki kasları geriliyordu. Bir kolu habersizce belime dolanıp beni kendine çekti. Güzel bir şey koklar gibi aldığı derin nefes, erkeksi bir sesle ciğerlerinde titreşti.

Elimi, dizimin üzerine koyup parmaklarımı etime geçirdim. Tek heceli, kısık sesi içimdeki bazı kopuk parçaları harekete geçirmişti. Aniden bastıran sıcakla elimi nefes aldıkça oynayan kaslarının üzerinde gezdirmemek için zor tuttum. Kafam göğsünden aşağıya kaydığında gözlerim açlıkla aralandı. Karın çukuru boyunca şekillenmiş kasları, belli belirsiz çizgiler halinde uzanıyordu. Tırnaklarımın dizime biraz daha gömüldüğünü hissettim. "Neden çıplaksın?"

Çağan hiç rahatsız olmamış gibiydi, oturuşunu bozmadı. "Görmezden gelemez misin Lidya? Nasıl olsa beni umursamıyorsun?"

Haklıydı, görmezden gelmeliydim. Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Hem bu ilk kez çıplak birini görüşüm değildi. Aras'ı görmüş, Kırlangıç'ı dikizlemiştim. Çağan'ı ise çocukluğumuzdan beri sürekli görüyordum. Gene de kısa süre içinde bu kadar değişmesi beni şaşırtmıştı. Çocukluğumuzda olandan farklıydı.

Eliyle saçlarımda gezinirken bir buz topu gibi somurttum. Ama kısa süre sonunda kendimi sakinleşmiş hissediyordum. "Seni kahvaltıda bekleyeceğim. Annen ve baban üzerine gitmek istemesede seni merak ediyor. Suratları hep asık ve ağızlarından tek kelime çıkmıyor. Gerçekten çok sıkıcı olmaya başladılar." dedi. "Yarın sabah kahvaltıya gel. Kendini daha fazla odaya kapatma, korkacak bir şey yok."

"Korkmuyorum." diye cırladığımda saçımı bırakıp elini sırtıma indirdi. Sesi birden endişeli bir hal almıştı. "İntikam almaya kalkma Lidya, bir oyun yapma sakın."

İçime düşen kötü düşüncelerle taş kesildim. "Ne yapabilirim ki? Adamlarım silahları var. Beni vururlar, senide öyle..." derken Çağan'dan hafifçe uzaklaşmaya çalıştım. Gevşeyen kolları biraz geri çekilmeme izin verdi.

Ona gerçeği tüm çıplaklığıyla anlatmıştım, delice bir şey yapmamasını ummaktan başka elimden bir şey gelmiyordu. İfadesinden gölgeler geçerken kafasını koltuğa yaslayıp benide kendiyle beraber çekti. Tekrar yüzünü göremeyeceğim bir pozisyonda kalmıştım. Yüzünü benden saklamak istiyor gibiydi, sessizliği uzarken hareketsizce yatmayı sürdürdü.

Yedi dakikanın çoktan dolmuş olduğuna emindim. Gevşeyen kollarından biri üzerime düştü. Diğer kolunuda yavaşça omzumdan çekip koltuktan kalktım. Ben odanın kapısını kapatırken, bana dönük bedeni koltukta yarı yatar haldeydi. Uyanık gözleriyle hiç bir şey söylemeden gitmemi izledi.

Belki de sabah kahvaltıya gitme işini biraz daha düşünmeliydim. Sonsuza kadar kaçamayacağımı hissediyordum.
....

Sabahları Yavuz ve Bağnu kahvaltı masasındaki yerlerini alırlardı. Çağan uzun zamandır onlarla aynı masada bulunmazdı. Zorunlu durumlar ve beni görme fırsatları hariç onlardan uzak dururdu. Ama bu sabah orada olacağını söylemişti. Mutfak kapısının kenarına saklanıp kafamı içeriye doğru tereddütle uzattım.

Bir adet kırlaşmış ve seyrelmiş saçlarla dolu kafa ve yanında sarı boyalı saçlı bir kafa vardı. Biraz daha eğilip yaz güneşinden iyice açılmış gür sarı saçlı çocuğa baktım. Sürekli konuşan kadının yanında tuzluk gibi oturuyordu. Bağnu hızlı hızlı bir şeyler anlatırken onu kafa sallayarak dinleyen Yavuz ile sessizce durdu. Onların yanında sıkılmış ve yabani kalıyordu.

Kafasını önündeki hiç dokunmadığı tabaktan kaldırıp etrafı kolaçan etti. Bakışları bulunduğum yöne dönerken hızla geri çekilip kapının arkasına saklandım.

"Lidya."

Adımı söylemesiyle tekrar kafamı uzattım. Çağan yerinden doğrulmuş bana sesleniyordu. Bağnu'da beni görünce konuşmayı kesti. Mutfağa doğru ufak bir adım attım. Ben girişte dikilirken kimse bir şey söylemedi. Bağnu, ne anlatıysa ona devam ederken Çağan bana küçük bir gülümseme gönderdi. Olabildiğince sıradan duruyorlardı.

Kenardan kenardan yürüyerek her zaman ki yerime yerleştim. Önümde kahvaltı tabağım vardı. Çağan'ın, geleceğimi önceden haber vermiş olabileceğini düşündüm.

Çatalıma sapladığım bir dilim peynir, Yavuz'un sesini duymamla parçalandı. "Üniversite tercihine karar verdin mi?"

Beklemediğim bu soruyla elim zelzele gibi titremişti. Peyniri düşürmeden tutmaya çalışırken "Yurt dışına yada başka bir yere gitmeyi istiyorsan söylemekten çekinme." dedi. "Yada İzmir'de kalabilirsin."

Derin bir nefes alıp, henüz bir karar vermediğimi söyleyeceksen Bağnu araya girdi. "Ama isterse, değil mi Yavuz?" dedi üstüne bastıra bastıra. "İsterse kalabilir ama Avrupa'ya da gidebilir. Ben kızıma baskı yapan bir anne değilim."

Gözlerimi benimkilerde buluştu. "İstediği yere gitmesine engel olmam."

İçimde bir yan anne olduğunu kabul etti derken, diğer yan gitmemi istediğini anlamıştı. Sessizce dudaklarımı kemirip ne yapacağımı düşündüm. Çünkü yakın zamanda yaşadığım olaylar, gelecek planlarımı biraz olsun değiştirmişti.

Çağan'ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Ama burada kalmak istiyor." diye sertçe konuştu.

Tüm kafalar önce Çağan'a sonra bana döndü. "Öyle mi Lidya?"

Babamın sorusuyla gözlerimi Çağan'dan kaçırıp "Daha karar vermedim." dedim. " Belki İstanb..."

Çağan, kuvvetli bir nefes aldı. Soluğu boğazında tıkanmış gibiydi. Yarım kalan cümlemi tamamladı. "İstanbul mu? Bunu bana daha önce hiç söylememiştin!"

Sandalyemde ona dönüp dirseğimi masaya dayadım. "Neden sana bunu söyleyeyim ki!"

Buz gibi sesim masaya ölüm sessizliği gibi inmişti. Yavuz ve Bağnu'nun şaşkın bakışları üzerimizdeyken ona atabildiğim kadar kötü bakışlar attım. Bana aynı şekilde cevap verdi. "Bence Lidya, İzmir'de kalacak."

Sinirle kemirdiğim dudaklarımı açıp bağırmamak için kendimi zor tuttum. Beni, bir anda öfkelendirmeyi başarmıştı. Ama kendime hakim olmalı, aileme gösterdiğim iyi kız imajımı bozmamalıydım.

Ruh halime ters bir şekilde, babam ortaya bir kahkaha bıraktı. "Çağan buradan mahalle bakkalına kadar gidemeyeceği için kıskandı."

Sesinde memnuniyetsizlik olsa da oğlunu iki dakikada ezmesine gülümsedim. Dudaklarım sinsice gerildi. Çağan'ın kötü ders durumu herkesin malumuydu.

Çağan, apaçık gerçeğe omuz silkti. "Barajı biraz geçersem istediğim bir vakıf üniversitesine girerim."

Sonra gözleri imayla dondu. "Yani Lidya ile aynı okula."

İmasıyla sinirim en üst safhaya gelmişti. O kadar çalışmanın hiç anlamı yok gibiydi. "Sadece emektar gençlerin kapısından girebildiği, çalışmayanların uzaktan baktığı bir okula gideceğim." Yani Çağan'ın giremeyeceği bir okula diye içimden tamamladım.

Eli masaya gürültüyle çarptı. "Karar verdin mi!"

Yanındaki sandalyede oturan annem, Çağan oğlunun ani çıkışıyla ayaklanmıştı. Elini omzuna koyup onu sakinleştirmeye çalıştı. "Eminim sende çok başarılı olacaksın oğlum..."

Çağan annemin onu tutan elinden sertçe silkinip masadan kalktı. Sabit bakışları hala benim üzerimdeydi. "Başka yere gidemez, çünkü üniversite masraflarını biz karşılayacağız."

Sandalyemi itip "Ben nereye istersem, oraya giderim!" diye cırladım. Ne olduğunu anlamadan kendimi ayağa kalkmış ve tiz sesimle bağırır bulmuştum.

Yavuz, kahve fincanını gürültüyle masaya vurdu. Buharı tüten sıvı, sert hareketiyle dökülürken fincan hareketin etkisiyle titriyordu. Babam oturuşunu hiç bozmadan tabletini masaya bıraktı. Bu soğuk hali, kızgın halinden bile daha korkutucuydu.

"Susun." diye sakince heceledi. "Siz çocukken bile kavga etmediniz. İyi geçindiğinizi söyleyemem, birbirinizi sevmediğiniz her halinizden belliydi. Ama hiç sorun çıkarmadınız. Şimdi bu zındık halinizle mi kavga edeceksiniz!"

Çağan'ı pas geçip bana tüylerimi diken diken eden kısa bir bakış attı. "Yemek masamda kavga istemiyorum. Üniversiteye gitmeniz için biraz büyümeniz gerek."

Sözü bittiğinde karşılık verme hakkım yokmuş gibi benimle göz temasını kesti. Onun için konu kapanmıştı. Anneme bakmaya zahmet bile etmedim. Nasıl olsa kocasına yapışık haldeydi.

Kafamı hışımla çevirip mutfaktan çıktım. Yendiğim azar moralimi bozmuştu. Aynı zamanda kavga sebebimizi anlayamamalarına delice kahkahalar atmak istiyordum. Çağan'da peşimden aynı tepkili tavırlarla çıkınca, kızgınlıkla önüme döndüm. Her adımımda topuğum yeri öfkeli seslerle dövüyordu.

Çağan'ın arkamdan hamle yaptığını hissettiğim an kolumu geri çektim. "Bırak!"

İkinci katın merdivenleri boyunca peşimden yürüse bile koridora çıktığımızda önümde durdu. Geçecek bir yer bırakmayacak şekilde yolumu kesmişti. "İstanbul'a mı gideceksin!"

Bağıntısıyla yerdeki bacaklarımı sabitleyip gardımı aldım. "Oradaki üniversiteler çok iyi. Geleceğimle oynuyorsun, İstikbalime engel oluyorsun sen!"

Ellerini verecek yanıt bulamıyormuş gibi iki yana açıp silkelendi. "Beni mi suçluyorsun!" diye yutkunup sakinleşmeye çalıştı, sesini normal düzeyde tutarak "Oraya gidersen ne olacak? Çok çalışacak, iyi bir ortalamayla mezun olacaksın. Sonra iyi bir şirkette işe gireceksin. Şanslıysan beş on sene içinde iyi bir pozisyona yükselirsin." diye duraksadı. Yüzüne düşünürmüş gibi bir ifade oturttu ama rol yaptığı belli oluyordu. "Şansa bak Lidya! Çok iyi bir şirket tanıyorum, inşaat üzerine. Hemde İzmir'de. Yöneticiliğe kadar yükselirsin. İster misin?"

İyi bir şey söylemiş gibi, bir gülümsemenin eşliğine gelmişti. Suratından kendini beğenmişlik akıyordu. "Aptal..." diye mırıldandım. "Babanın parasından kendine pay çıkarma! O benimde babam! Sense aptal bir liselisin!"

Gözlerimi Çağan'a diktiğimde sesin bir yılandan farksızdı. Sinirlerim bir an bile azalmadan yükselmeye devam ediyordu. "Canımın istediği üniversiteye gideceğim. Çünkü Babam kızının mimar olmasını istiyor. Babam istiyor, sen değil! Sanki beni besliyormuş gibi yüzüme vurmaktan vazgeç!"

Çağan, donup kalsada öfkeyle solumaya devam ettim. Yüzüne tokat atmışım gibiydi. Tepkisi yüzleştiği gerçekle titreşti ama biraz geç kalmıştı. Odamla aramda engel oluşturan gövdesini itip yanından sıyrılmak için adımladım. Arkamdan yetişip kolumu çekiştirdi. Geriye doğru savrulurken "Uzak dur!" diye bağırdım.

Kokulumdan tutup beni önüme döndürdü. "Nereye gideceğine karar verirsen söyle! Bende geleceğim. Baban belki banada burs verir."

İçime alev alev yayılan öfkeyle debelenmeye başladım. Dirseğimin sivri ucu karnına girdiğinde geri çekilir gibi olduysada tekrar tutunca sırtım duvara kadar geriledi. Sıkıştığım alanda öfkeyle feryat ettim.

Kalbim, sinirle tekmeler attı. "Karar verdim!" diye haykırdım. "Yurt dışına gideceğim. Reşit değilsin. Zengin baban izin vermezse dizinin dibinde oturursun. Ne yapıcaksın? Peşimden gelmek için mülteci mi olacaksın?"

Sözlerim kısa bir an onu durdurmuştu. Anlık fırsattan yararlanıp topuğumun sivri ucunu spor ayakkabısının üzerine bastırdım. Acılı bir ses çıkardı. Onun bu haline gülümseyemeyecek kadar öfke doluydum. Göğsünden itip sırtımı duvar kenarından kaydırdım. Ayağına bastığımdan beri acı ile kıvrılmıştı. Hızlı adımlarla odama kaçarken, peşimden sendelemeye çalıştı.

Arkama bakmadan açtığım oda kapımı son hızla geri ittim. Duvara savrulan kapı, kilişlerle arasında saniyeler kala durup, bir şeye takılmış gibi geri sekti.

Bir kaç adım gerilemişken kapının ardında Çağan gözüktü. Kapanmaması için bacağıyla tekmelediği kapı sonuna kadar açıldı. Hala, dirseklediğim böğrünü tutuyordu, ezdiğim ayağıyla içeriye girip kapıyı bir kol darbesiyle geri çarptı.

Sınırıma doğru ilerliyordu. Bakışlarımı yüzünden kaçırdığım her an ortamdaki hava ağırlaşıp omuzlarıma kat kat yükler bindirdi. Dizlerimin arkası yatağımın kenarına değdiğinde kaçabileceğim son noktaya gelmiştim. Sınır burada bitiyordu. Ve o, aramızdaki boşluğu her nefes alışımda biraz daha kısalttı.

Yatağa doğru düşmemek için kolumla tutunup düz durmaya çalıştım. Eğilmiş vücudumu doğrulttuğumda Çağan karşımdaydı. Kafamı uzayan gövdesinden yukarıya kaldırdım. Bana üstten attığı bakışları öfke doluydu. Hapsolduğum oda giderek küçüldü. Kaçacak yada nefes alacak yer yoktu.

Koyu mavi gözleri üzerinde durdu. Tüm parıltılarının önüne duvar gibi örülmüş öfkesi tenimi delip geçecek kadar yoğundu. Öfkesinin ardındaki Çağan başka birine dönüştü.
Maskesinin ardında hala ona benziyordu ama keskin bakışları bana yabancıydı.

₪₪

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 66.9K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
1.3M 56.4K 61
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
524K 19.3K 85
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
207K 6.1K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...