İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

By Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 1
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

8.BÖLÜM

14K 904 213
By Se1enK

Multimedia - LİDYA

Playlist - Emeli Sande/ Hurt

...

Bu hayatta ben olarak yaşamak çok zor. Belli kurallarım var ve asla çiğnenmemeliler. En önemlisi bu üç madde.

Çağan ile mümkün olduğunca az konuş. Yüzüne bakma, gözlerine asla bakma, asla...

Onun varlığını tespit ettiğin yerlerden uzaklara kaç. Tanımazlıktan gel. Sık sık yüzüne kapı çarpmayı ihmal etme.

Seni yakaladıysa ve kaçış imkanın yoksa ağzına gelen en acıtıcı kelimeleri söyle. Fırsat bulursan yakıp kesebilirsin...

Ve dün bu listeye yeni bir madde daha eklendi. Hepsinden önemlisi Çağan'ın seni öpmesi engel ol.

Dün bu kuralları çiğnememin sonucu ev yarı harabeye dönüşmüştü. Mutfaktaki vazo ve kan lekeleri benim, ben evde yokken devrilip parçalanan cam mutfak masasıysa Çağan'ın suçuydu. Yarın evi temizletip annemler gelene kadar eski haline döndürebileceğimi düşünmüştüm. Ama sabah hayatımın paniği yaşadım. Evde yankılanan zil sesiyle yataktan kalkıp sallana sallana kapıya gittiğimde gözlerim yerlerinden pörtlüyordu. Kapı ekranından bana bakan bir Yavuz ve Bağnu çifti vardı.

Koştura koştura Çağan'ın odasına gidip kapıyı sertçe açıp içeri daldım. Oda cehennem gibiydi. Kırık kapı, yırtık perde, yere saçılmış kitap öbekleri ve yatağında baygınlıkla yatan Çağan. Kitapların üstünden zıplayıp zar zor parmağımla omzunu dürttüm.
Hiç hareket etmeyince kolumla sertçe sarsıp bağırmaya başladım.
"Çabuk kalk! Bizimkiler geliyor ve ev tam bir facia!"

Evin vahim durumunu anons edince hala uyku sersemi gözlerini açıp "Filiz'e söylesene..." diye fısıldadı.
Hala yatması sinirimi bozmuştu bile, "Onu gönderdim, biraz tatil yapsın Lidya." diye Çağan'ın sesinin taklidini yaptım.
Gözlerinden bir parıltı geçti, yanakları gülmek ister gibi kasılıp dudakları seğirdi.

Tepkisi karşısında kafamı yana çevirdim.
"Bana bırak, sen sus ve karışma!" diye evin giriş kapısına geri koşup beklemeye başladım.

Aklıma bir fikri gelmişti ve umarım işe yarardı. Asansör kapısı açılır açılmaz koşup anneme sarıldım.
"Anne! İyi ki geldiniz." diye kafamı omzuna gömüp ağlama numaramı yaptım. "Çok kötü şeyler oldu..."

Annem ben ona sarılınca panikle ne olduğunu sorarken babam yanımızdan geçip eve daldı. Şu an giriş odasının yanındaki mutfağın manzarasıyla karşılaşıp tansiyonunun fırladığını tahmin edebiliyordum.

"Eve ne olmuş böyle? Bu yerdeki kan mı?" diye bağırınca bundan emin oldum. Annem kollarımdan çekilip kocasının yanına gitti. Bende peşinden takip ettim.

Yavuz bana sorgulayıcı bir bakış atınca "Siz asıl Çağan'ın odasını görün." diye üzgünce sızlandım. Adını duyar duymaz annem sayıklamaya başlamıştı bile "Çağan! Çağan nerede o iyi mi?"

Babam ile ayni anda koşup Çağan'ın odasına girdiler. Odanın manzarasıyla donup kaldıklarında yalanımı sıralamaya başladım.

"Çağan'ın kız arkadaşı geldi, çok kötü kavga ettiler. Ben dışarıda Ela ile geziyordum. Eve bir geldim ki kız evi dağıtıyor, bağırıyorlar... Ben yetişip kurtardım Çağan'ı. Kız sonradan gitti ama olan olmuştu artık. Çok korkunçtu baba!"

Çağan hala baygınca yatarken gözlerini kısmış beni izliyordu. Annem onun başucuna oturup feryadı bastı. En sağlam dizilerde olmayacak dramayı bizzat yaşıyordum. Babamda bana "Sen iyi misin kızım? Bak başka bir şey olduysa saklama kızmayacağız." deme inceliğinde bulununca kafamı üzgünce eğip bakışlarımı yere diktim.

"Yavuz çabuk gel buraya, ateşi var!" diye bağıran annemi duyunca başımı kaldırıp onlara baktım. Bir yandan Çağan'ın sargılarını açıp yarasını inceliyor, bir yandanda alnından ateşi kontrol ediyordu.

Elimi şaşkınlıkla ağzıma götürdüm. Hasta mıydı? Sabahtan beri ölü gibi olmasından anlamam lazımdı. Babam odanın halini incelemeyi bırakıp oğlunun başında dikildi. Yarasına göz ucuyla baktıktan sonra " Kim yaptı bunu? O sevgilin olacak kız mı yaptı? Hemen güvenliği arıyorum. Kamera kayıtlarını getirsinler. Binaya kim girmiş kim çıkmış görelim baka..." dedi.

Çağan kısık sesle bir şeyler mırıldanınca babamın sözü yarım kaldı. Bir şey demeye çalışıyordu. Yoksa beni ifşa mı edecekti? Kalbim gümbürdedi. Onu dinlemek için üçümüzde üstüne doğru eğildik.

"Hayır, hayır yapmayın..."

Annem Çağan'ın kolunu özenle tutup "Ne yapmayalım? Sana bunları yapan kızın yanına kar mı kalsın bunlar?" diye itiraz etti.

Çağan kafasını hayır der gibi sallayınca annem şaşırdı. " Yoksa seviyor musun onu? Sana bunları yapan kızı koruyor musun?"

Çağan birden kafasını ondan çevirip gözlerini bana dikti. Nefesimi tuttum.

"Evet, seviyorum. Çok seviyorum."

Bana baktığı anlaşılmasın diye annemin arkasına saklandım. Babam Çağan'ın cevabını duyunca sıkıntıyla cıklayıp telefonu cebine geri koydu. Güvenliği aramaktan vazgeçmişti. Arasa bile benim için fark etmezdi, yalanımı çürütecek bir şey yoktu. O kız şeytanın inine girmişti bir kere. Tüm suç Çağan ve evimizi dağıtıp onu yaralayan sevgilisine aitti. Çünkü böyle demiştim.

Annem olay karşısında duygulanıp ağlamaya başlamıştı. Kimi seviyor olduğunu bir bilseydi. Aşk-ı Memnu ya döndük haberleri yok. Yavaş yavaş yanlarından çekilip odadan sıvıştım.

Ama bütün gün evde hareket durmadı. Çağan'ı misafir yatak odasına aldılar. Temizlik ekini gelip evi eski haline getirdi. Babamın doktor arkadaşı gelip Çağan'ı kontrol etti. Yarasının enfeksiyon kapması ve gece balkonda kalması birleşip ateşini çıkarmıştı. Ona ilaçlar verip uyuttu.

Odama kapanıp arada bir etrafı gözleyip tekrar geri kaçmıştım. Akşama doğru beklemediğim bir insanın mesajlarıyla can sıkıntısından kurtuldum. Aras'a çeketini vermek için dışarı çıkacaktım. Beni görmek için mi yapıyordu yoksa çeket için miydi?

Aklımı kullanıp çeketin ceplerini karıştırmaya başladım. En sonunda içteki cebine elimi soktuğumda elime küçük metal bir kutu geldi. Alıp kapağını pat diye açtığımda içinden minik saydam haplar döküldü. Bir çığlık atıp hapları üstümden silktim. Aklımda en kötü seçenek vardı. Bu haplar Aras'ın tansiyon hapları olamayacağına göre neydi diye düşünürken elime bir tanesini alıp inceledim. Çok şaşırsamda hapları tam sayısından bir eksik olarak kutuya geri yerleştirip cebe geri koydum. Bir hapı alıp çekmeceme sakladım. İçmek gibi bir niyetim yoktu. Aras'ın eksikliği fark edince ne yapacağını merak etmiştim.

Odadan çıktığımda gözüm holün sonundaki kapısı açık kalmış misafir odasına takıldı. Kapının önünden kafamı uzattım. Çağan uyuyordu. Parmak uçlarımda yürüyüp sessizce yanına gittim.
Gözleri kapalıydı ve ağır ağır nefes alıyordu. İçimden alnının ortasına bir tane şaplak atmak geldiysede vazgeçtim. Yastığının yanındaki telefonu dikkatimi dağıttı, bildirim ışığı yanıyordu. Onu uyandırmadan üstüne eğilip telefonun ekranına bir parmak darbesi attım. Otuza yakın cevapsız arama vardı. Telefonu almak için yatağa dizimi atıp uzandığımda Çağan aniden gözlerini açtı.

"Bu sefer kesin ölüyorsam, önce geri uyumamı bekle Lidya, uykumda öleyim." diye mırıldanıp gözlerini yeniden kapattı.

"Hastasın sen, ateşin var." diye açıkladım ama anlamadı.
"Evet, içimdeki ateşi söndüremiyorum..."

Sözleri içimi ürpetti.
Benimle böyle konuşabilmesi için ciddi anlamda hasta olması gerekirdi. Sakin olmaya çalışsamda parmağımı boynuna bastırdığımda gözlerini açıp bana baktı. Boynundan göğsünün ortasına kadar parmağımla bir çizgi çektim.

"Senin içini yarar, o ateşi söker atarım Çağan..."

Kapı açık olduğu için fısıltıyla konuşmuştum. Bu işi burada bırakıp kalkmak içim hamle yaptığımda başının yanına yasladığım kolumu tuttu. Sertçe kolumu çekip diğer elimle telefonunu kaptım.

Biraz karıştırdıktan sonra ekranda yazan Dilara kelimesi sinirlerimi zıplattı. Camı açıp telefonu yirmi kat aşağıya fırlattım. Çağan telefonu yüzüne kapattı sansın.

Biraz rahatlamıştım ama yetmedi.

Yatak örtüsünün ucunu tuttum. Çağan'ın üstünden süzülüp kapıya gelene kadar örtü peşimden sürüklendi. İyice üşütüp hasta olsun, koluda kopardı umarım.

Arkama bakmadan koridorda hızlı hızlı yürüdüm. Evin girişinde Filiz abla vardı. "Çağan sesleniyor galiba." dediğimde yattığı odaya doğru koşturdu. Filiz onun örtüsünün düştüğünü de görürdü. Bu evde en iyi bakımı göreceğinden şüphem yoktu. Hatta benim yokluğumda daha iyi ve sağlıklı olurdu. Valizimi alıp evin kapısını çarptım.

Asansörden indiğimde garaja gitmedim. Aras beni kapının önünde bekleyeceğini söylemişti. Caddeye çıktığımda yol kenarına park ettiğini gördüm. Oraya doğru yürürken habire sinyaller verip lambalarını yakıp söndürüyordu. Gülmemek elde değildi. Dursun diye koşarak arabaya atladım.

"Neden sürekli sinyal veriyorsun, görebiliyorum ki." diye gülerken çeketini suratına attım. Yüzüne çarpmadan önce yakaladı. Bana fark ettirmeden çeketinin cebini yoklarken arabanın ön camına bakıp saf numarası yaptım. Kutunun yerinde olduğunu anlayınca çeketini arka koltuğa fırlattı.

Bende valiz çantamı arka koltuğa doğru yuvarladım. Ağır yükümü görünce "Yolculuk nereye?" diye sordu.
" Beni öbür eve götür, bu kadarını yapabilirsin değil mi?" dedim. Ses tonum ricadan çok emir gibiydi ama olur diye kafa sallayıp arabayı çalıştırdı.

Hava kararıp akşam çöküyordu. Yol kenarında lambalar yanmaya başlamıştı. Bir süre ilerledikten sonra kavşak çıkışında yol kenarında o kızıl saçları gördüm.

O an hiç birşey düşünemedim.

Hayatımın fırsatıydı bu. Emniyet kemerimi çıkartırken derin bir nefes aldım.

Aras'ın üstüne atlayıp direksiyonu gotiğin üstüne döndürdüm. Aras saçma şekilde bağırırken umursamadım. Direksiyonu iki elimle sımsıkı tutup çevirmesine engel olmaya çalışıyordum. Yolun kenarında şaşkın şaşkın bakan gotiğin tam üstüne son sürat gidiyorduk.

Aras direksiyonu sürekli düzeltmeye çalışırken titreyen sap elimden kaydı ve son anda araç yön değiştirdi. Kızın yanından hızla geçtik. O kadar yakındı ki uzun kızıl saçları arabanın dikiz aynasına değdi. Çok kısa bir an göz göze geldik, dehşetle bana baktı. Kısa anın sonunda araba sallanmayı bırakıp düz bir çizgide ilerlemeye başladı. Elimi direksiyondan çekip kendimi koltuğa geri fırlattım.

Aras bir bana bir önüne bakıp bağırıyordu. "Lidya, sen delirdin mi?"
Aniden frene basınca tekerleklerden ince bir çığlık çıktı, araba sürüklenip kenarda durdu. Kemerim olmadığı için ön cama doğru havalandım. Aras koluyla beni tutup geri oturttu. Göğsü nefes nefese inip kalkıyordu. Kolunu üstümden çekmeyip koltuğa doğru bastırdı.
"Sana inanamıyorum! Nasıl böyle bir şey yaparsın!"

Sesi o kadar yüksekti ki bende avazım çıktığı kadar bağırarak karşılık verdim.

"Ben ne yapmışım ki! Sürücü koltuğunda oturan sensin az kaldı ezecektin kızı Aras!"

Cevabım karşısında yüzünden korkulu bir ifade geçti. Tuttuğu kolumu sıkıp üstüme doğru eğildi.

"Suçu bana atacaktın. Cidden çok tehlikelisin Lidya...Ama birini öldürebileceğini hiç düşünmemiştim."

"Saçmala Aras!" diye gözlerimi devirdim. "Yolda bir kediye çarptığımızda nasıl veterinere götürüyorsak, onu da götürürdük. Sadece biraz sıyırsak yeterdi ben mesafeyi ayarlamıştım."

"Sen delirmişsin!" diye anlamsız bakışlar atınca kollarımla göğsüne vurup onu itmeye çalıştım. Bana boş boş bakarken darbelerimi hiç umursamadı.

Gerçek yüzümle karşılaşan bir insanın ilk bakışlarıydı bunlar. Bana Çağan'ın 14 yaşındaki saf halini hatırlattı.
Onu da bu şoktan çıkarmam gerekmişti.

Aras'ın da acilen kendine gelmesi gerekiyordu. Elimi kaldırıp başının tepesindeki saçlarından bir tutar avuçladım. Parmaklarımın arasına girmiş saçlarına kuvvetlice asıldım. Ağzında kızlara özgü bir nida ile alfabedeki ilk harf çıktı. Kafasını geri çekmeye çalıştı.

"Başını oynatırsan canın daha çok acır, bunu bilmiyor musun?" dedim acımasızca saçlarını köklerken.

"Bilmiyorum tabi, erkeğim ben! O saç çekme kavgasını kızlar yapmaz mı?"

Dediklerine gülüp tepedeki saçlarından tuttuğum kafasını sağa sola salladım. Saçlarını tuttuğum elimi tutup kurtulmak için bir girişimde bulundu. " Erken yaşta kel kalacağım, ben dazlak olmak istemiyorum Lidya..." diye inledi.

Bir kahkaha atıp elimi çektim. Saçlarını ovmaya başladı. "Saç köklerim sızlıyor, Çağan'a da böyle yapıyorsan ona acıdım cidden."

Çağan'ın adını duyunca gülümsemem dondu. Yüzümü toplayıp koltuğa yaslandım. Yan cama kafamı döndürüp dışarıya bakındım.

Gotiği sadece biraz korkutmak istemiştim. O kırmızı çizgiyi geçmek gibi bir niyetim yoktu. Aras'ın beni izlediğini fark ediyordum ama yüzüne bakamadım. Bir kaç sessiz dakikadan sonra ilk o konuştu.

"Sen onun kim olduğunu biliyor musun Lidya?"

Biliyordum, aslında arabayla ezmeyi deli gibi arzuladığım ama ölmesin diye ezerken çok fazla ezmeyip yandan biraz çarpmayı hayal ettiğim suçuda Aras'a atmayı planladığım bir zavallıydı o...

Tüm bunları söylemeyip "Kimmiş?" diye sordum.

"Kırlangıç'ın kız kardeşi. Ona bir şey olsaydı polis sirenlerini bile duyamadan nalları dikerdim. Ayni şey senin içinde geçerli Lidya. Kırlangıç çok tehlikeli bir adamdır. Adının küçük bir kuş ismi olduğuna bakma. Hatta hatırlarsın belki, sende onunla depoda karşılaştın. Seni kaçırmıştı."

Aras'ın sesi arabada eko yaparken beynime üşüşen kötü anıların etkisiyle kaşlarımı çattım. Benziyorlardı aslında, abi kardeş kabus gibiydiler. Tüm bu düşüncelerimin arasından küçük kırmızı bir ışık yandı!!! Keşfettiğim şeyi Aras'a sordum.

"Sen nereden biliyorsun depo olayını?"

Benden bakışlarını kaçırdı. " Bende oradaydım, polisleri çağıranda bendim, sana düşmeni söyleyende..."

Bu itirafı karşısında ağzım şaşkınca dondu. Aras olmasaydı o cehennemden çıkabileceğimi sanmıyordum.

Gülümseyip "Bizi kurtardığın için teşekkür ederim." dedim.

Sıcak tepkim karşısında yüzü rahat bir ifadeye büründü. Gülümsememe mahçupça karşılık verince en sağlamından bir tane tokatı suratının sol tarafına patlattım. Yüzü hafif yana eğildi.

"Ayrıca bu senin yüzünden karakola düştük demek oluyor!" diye tısladım.

Sakin kalıp boynunu kütletmekle yetindi. "Teşekkürün için rica ederim, tokatın içinse verecek cevabım yok."

Arabayı çalıştırırıp iç çekti "Bu gün senden baya dayak yedim."

Dayak yediğini söylüyordu ama hiç etkilenmemiş gibi sırıtıp araba sürmeye başladı.
...

Beni Karşıyaka'daki eve bıraktığında akşam olmuştu. Valizimi alıp eve yürüdüğümde peşimden geldi.

"Evde tek başına korkmayacak mısın?" diye sorduğunda ters ters bakışlar attım.

Evin içine girdiğimde veda zamanı gelmişti artık.

Yüzüne bakıp kapıyı son hızla yüzüne çarpmadan önce bağırdım.
"Güle güle, en iyi arkadaşımın erkek arkadaşı"

....

KT rezidansından habersiz çıkışımın üzerinden iki gece geçmesine rağmen yokluğum anlaşılmadığı için annemi arayıp haber verdim. Beni hiç şaşırtmayacak ne istersen yap demişti. Bağnu'nun kafası şu an baştan başa kocası ve oğlu ile doluydu. Çünkü sevgili oğlu evde delirmiş, babasını bir kız için çiğnedikten sonra evi terk edip sevgilisinin yanına gitmişti. Attığım yalanın düşünürsek, şu an yanına gidilen şahsiyet büyük ihtimal ile bendim.

Ben yatağımda uyurken bana her saat başı mesaj atmıştı. Israrla nerede olduğumu söylemeyip onu delirtmiştim. En sonunda evde kavga çıkartmıştı demek...

Benim suçum değildi bu, ufak bir temasın benim nefretimi kırabileceğini sanması anlamsızdı...

Haziran ayına girmiştik. Artık sınava kadar olan günlerimi sakin geçirmeyi o kadar çok istiyordum ki. Hava sıcak olduğu için bahçede oturmuş kitap okuyordum. Kuşlar, ağaçlar, yeşil çimenler, huzur...Ve tüm sokakta boydan boya yankılanan bir motor sesi.

Bu tanıdık gelen sesle yerimden fırlayıp bahçe kapısına bakındım. Kulaklarım yanılmamıştı, Çağan sinirimi bozan motosikletini buraya doğru sürüyordu. Kısa bir an ev mi araba mı? diye düşündükten sonra kaçmaya karar verip garaja doğru koştum. Arabama atladığımda tam garaj kapısının ortasında motosikletini sürükleyerek durdurdu. Önümde Çağan, arkamda garaj duvarı kapana kısılmıştım.

O an başka bir seçenek daha geldi aklıma, anahtarı takıp motoru çalıştırdım.
"Çekil oradan Çağan, çekilmezsen ezerim."

Motosikletinin üstünden kımıldamayıp bağırdı.
"Gelde ez!"

Cevap olarak motordan yüksek bir kükreme çıkardım. Aramızda en fazla beş metre mesafe vardı kaçabilir miydi acaba?

Gel der gibi kollarını kaldırınca gaza basıp arabayı hareket ettirdim. Yüzündeki ifadeyi hiç bozmadan bana bakıyordu. Çarpmama saniyeler kala frene basıp durdum. Sinirle ona bakarken motosikletinden atlayıp sürücü kapısına geldi.

Kapıyı açıp dibimde dikildiğinde araba çok yüksek olduğu için yüzü benimle ayni hizada sayılırdı. "Biraz konuşmak ister misin?" diye sorarken hareket eden dudaklarını görünce beynime üşüşen acayip düşünceleri kovaladım.

"Konuşacak bir şey yok, ben bilmiyorum, hatırlamıyorum..." diye ağzıma gelenleri hızlı hızlı sıralamaya başladım.

Direksiyona dayadığım elimin üstüne elini koyup beni susturdu.
"Bilmiyor musun? Hatırlatmamı ister misin?"

İyice yakınıma gelince iki elimi kaldırıp başparmaklarımı gösterdim. "Yeni bir hareket öğrendim Çağan, bu parmakları göz çukuruna bastırıp geçici körlük verebiliyormuşsun. Senin üstünde denememi ister misin?"

Başını yana çevirip gülümser gibi oldu. O sırıtışı yüzünden kazımam gereken anlardan biriydi.
"Sen daha yeni hastaydın. Kafan karışmış, hayaller görmüş olabilirsin belki. Tam olarak ne gördün bilmiyorum ama saçma bir şey gördüysen rüyadır o."

Hiç istifini bozmadan "Neyin gerçek, neyin hayal olduğunu çok iyi biliyorum ben Lidya, hem rüyalarımda hem kabuslarımda sürekli seni gördüğüm için gerçekle farkını anlamada uzmanlaştım." diye sakin sakin cevap verdi.

Kolay ikna olmayacak gibi duruyordu. Daha sert saldırmaya karar verdim. Kafamı ters tarafa döndürdüm.
"Hayaldi Çağan, hayal olmasa bile nefret ettim. Anlıyor musun? Nefret ettim!"

Bu söz onu kırmış olmalıydı ama yüzüne bakmaya korktum. Bir adım geri çekilip arabanın kapısına yaslandığını göz ucuyla gördüm. Acı aurası burnuma kadar geldi. "Git artık, beni hiç rahat bırakmayacak mısın?" diye bağırdığımda yumruklarımı sıkıp gitmesini bekledim.

Motosikletine atlayıp garaj kapısından döndü. Arabadan atlayıp peşinden avazım çıktığı kadar bağırdım.
"O göthik pansumanını hiç güzel yapmamış, ben seni boşuna hastahaneye götürmüyorum her seferinde..."

Bağırtım bitmeden gaza basıp son hızla gittiğinde dumanına bakakaldım. Bir süre buraya gelmeyeceğini tahmin edebiliyordum. Sevinmem lazımdı, Çağan'dan arınmış güvenli bölgemin tadını çıkarmalıydım. Geriye kalan tek şey onu kafamdan da çıkarmak...

Sokağın sonundan kayboluşuna kadar kadar arkasından izlerken telefonuma bir mesaj bildirim sesi geldi. Boş boş açıp baktım.

Önce Dilara'yı şimdide Çağan'ı ezmeye çalışıyorsun. Seninde biraz tehlikeyi tatmam gerek. Sıradaki ezilen sen olmak istemiyorsan akşam gel. Çağan ve Aras'ı mekandan defet. Marifetlerini dikkatle izliyor olacağım.

Mesajı okumam bittiğinde gözüm marifet kelimesine takıldı. Seksenli yıllardan mesaj almışım gibi hissettim. Mesajı aşağı doğru çektiğinde bir kuş resmi ekranı kapladı. Siyah kanatları ve beyaz göğsü olan bir kuş. Kırlangıç.

Beni kim izliyor diye etrafıma bakınıp aranmadım. İçimden bir ses bulamayacağımı söylüyordu. Verdiği adrese baktım. Hiç iyi bir yerde değildi. Gitmeyi aklımın ucundan geçirmezdim. Telefonu kapatıp cebime koyarken bir mesaj daha geldi.

Gelmemeyi düşündüğünü biliyorum. Sen gelmezsen ben gelirim...

Telefonu elimle sıkıp deli gibi eve koştum. Kendimi içeri atıp sokak kapısına yaslandım. Korkmuyordum ama beni ezebileceğine inanıyordum. Onu bir kere görmüştüm, Nasıl biri olduğunu biliyordum. Akşama kadar evde kapana kısılmış bir fare gibi saklandıktan sonra kararımı vermiştim.

Önden düğmeli koyu mavi kısa elbisemi giydim. Saçımı kabartıp makyajımı yaptım. Gideceğim yere uygun olduğumu anlamak için aynaya baktım. Beyaz tenim ve simsiyah saçlarımla kesinlikle dikkat çekiciydim. Ama yüzüm çok masum duruyordu. Kırmızı bir ruj sürüp biraz daha kadınsı olmaya çalışmıştım. Koyu makyajımın altında parlayan açık mavi gözlerim aynadaki görüntümü kibirle süzdü. Benim nasıl biri olduğumu bilmeyen her insan dış güzelliğime aldanıp tuzağıma düşerdi.

Yanıma küçük beyaz bir çanta alıp topuklarımı vura vura arabama bindim. Navigasyona mesajdaki adresi yazdıktan sonra sürmeye başladım. Ana caddelerden çıkıp sokaklara, sokaklardan izbe dar aralıklara giriyordum. Geldiğimi anlayınca sokağın kenarına park edip yolun geri kalanına yürüyerek devam ettim.

İnsanlar akın akın bir yere gidiyordu. Yolu bulmak için onları takip etmem bile yeterdi. Kalabalığa karışıp bardan bozma bir yere geldim. Merdivenlerden alt kata indikçe müzik sesi kulağımı yırtarcasına artıyordu. En sonunda koridorlar bitti ve ana kapıya geldim. Derin bir nefes alıp adımımı attım. Görevime odaklanmam gerekiyordu.

İçeri girdiğimde onlarca kişi arasından Çağan'ı gördüm. Bulmam uzun sürer sanıyordum ama tam ortada kolonlardan birine yaslanmıştı. Yanındaki tekinsiz arkadaşlarını pas geçip gözlerimi Çağan'a diktim. Direk ona doğru yürürken gözlerinden anlık bir şok geçti ama hemen toparladı. Kalabalığın içinden süzülürken gözlerini bir an bile kırpmadan beni izledi.

Aramızda birkaç metre kalınca ani bir hareketle yön değiştirip karşı duvardaki bar tezgahına yönelmiştim. Çok rahatsız ve dengesiz bar taburelerinden birine oturduğumda tezgahın arkasında dikilen adam bana baktı. "Ver bir şeyler!" dedim.

Ortama uyum sağlayarak doğal davranmaya çalışıyordum. Barmen önüme bir bardak bırakırken bana sırıttı. "İçerken boğulma..."

Ne demek istediğini içkiden bir yudum alınca anladım. Ağzımdan püskürtmemeye gayret ederek zorla yuttum. İçime ılık ılık dağılan yakıcı hisle baş etmek için gözlerimi kapatmıştım. Gözlerimi açtığımda yanıma hiç tanımadığım biri oturmuştu. Bana yan bir bakış atıp barmene bir içki adı söyledi.

Onu umursamayıp içkimi yudumlamaya devam ettim. Her yudumda ilk seferinde yaşadığım hissin aynısını yaşadım. Kendimi rahatlamış hissediyordum. Belki yeterince sarhoş olursam Çağan beni burdan kucağında taşıyacak çıkarırdı. İkinci bardağı istediğimde yanımdaki çocuk konuştu. "İkinciyi içebiliyorsun demek!"

Aptalca kafa sallayıp güldüğümde bana daha çok yaklaştı. "Şu yandaki geldiğinden beri senden gözlerini bir an bile ayırmadı. Tanıyor musun onu?"

Farkında değilim diye cevap verecekken işaret ettiği yere baktım. Çağan tam karşımdaki masalardan birine oturmuş beni izliyordu. Ona bakarak " Şu yolunası saçları, oyulası parlak mavi gözleri, öpülesi dudakları ve tokat manyağı yapılası yanakları olan yakısıklıdan mı bahsediyorsun?" diye sordum.

İçkinin etkisiyle ağzımdan dökülen saçma sözler karşısında boş boş gözlerimi kırpıştırırken arkamdan bir el omzuma dokundu. Yanımdaki çocuk aniden oturduğu yerden kalkıp geri çekildi. "Hayır tanımıyor!" diyen sese döndüm.
Aras beni ayağa kaldırmaya çalışıyordu. Kırlangıç'ın dediği gibi herkes buradaydı. O an buraya neden geldiğimi hatırladım. Benim bir görevim vardı.

Aras beni ayağa kaldırınca üstüne doğru yıkıldım. "Lidya, seni dışarı çıkarmam gerek. İnsanlar ağzını aramaya başlamış bile. Çağanla ilgili bir şey söylemedin değil mi?" diye panikle bir şeyler mırıldandı.

Onu dinlemeyip Çağan'ın yanına gitmek için arkamı döndüm. Aras arkamdan gelirken insanların arasından geçip masasının önünde durdum. Kollarımı masaya atıp bağırdım. "Sen beni görmezden mi geliyorsun!"

Bana cevap vermeyip sıkıntıyla başını başka yöne çevirince yanındaki tekinsiz arkadaşı "Vay... Sen neler tanıyormuşsun böyle." diyerek beni süzdü.
"Tanıyor tabi, çok iyi tanıyor. Dikizliyor, öpüyor..."
Cevabım karşısında gülüp Çağan'ın omzuna şakayla vurdu. "Vay... Öpmek ha!"

Çağan hala bana bakıp cevap vermemişti. Ellerini yumruk yapıp masanın üzerinde sıktığını görebiliyordum.
"Abartma!" dedi yanındakine. "Sadece bir kez öpüştüğüm bir kız o..."

Az önce kulaklarımı dolduran müzik sesi sustu, sadece Çağan'ın son kelimeleri çınlıyordu. Beynindeki uğultuyu bastırmak için deli bir kahkaha attım.

"Evet bencede abartmayalım." derken "Gel Aras!" diye arkamda duran Aras'a dönüp yakasına yapıştım. T-şhortünün yakasına pençelerimi geçirdiğimde kımıldamadan durdu. Kahverengi gözlerinin içinde benim yüzümüm yansıması vardı. Parmak uçlarımda yükselip dudaklarının üstüne bir öpücük kondurdum. Ağzı şokla aralandığında pençelerimi daha çok sıktım. Ve kulaklarıma büyük bir şangırtı geldi. Aras geldiği hızda geri gidiverdi.

Devrilen masanın üstündekiler ayaklarımın dibine saçılmıştı. Etraftaki insanlar bağırıp kaçıyordu. Kalabalığın arasında onları gördüm. Çağan'ın yüzü hayatımda hiç görmediğim kadar öfke doluydu. Aras'ın boğazına yapışmış onu sürüklüyordu. Yerdeki kırık cam parçalarının üstüne basa basa onların peşinden koşup deli gibi bağırdım. Midem bulanıp başım dönüyordu. Çağan'ın tekinsiz arkadaşı kolumu tutup beni ters yöne çekmeye başladı. Peşinden sürüklenirken akşamın serin ve temiz havasına çıktım. Duvar kenarına eğilip kusarken bana bağırdı.
" Bela mısın kızım sen? Adamları katil mi edeceksin?"

"Asıl ölen benim, mide kanaması geçiriyorum galiba." diye cırlağımda "Sen umrumda değilsin, Ben Aras'ı merak ediyorum. Sen burada kal." diyerek beni bırakıp gitti.

Nerede olduğumu bilmiyordum. Hiç kimsenin olmadığı etrafında duvarları olan bir arka bahçeye benziyordu. Burada daha fazla kalmayıp önümde kamburunu çıkara çıkara yürüyen tipi takip ettim. İçimden kimseler ölmesin diye dualar ederken binanın çevresinde yarım tur attık.

Duvar kenarında yere yapışmış iki gölge hala birbirlerini vurmaya çalışıp küfrediyordu. Önümdeki tip koşup gölgelerden birini kenara çekti. Bende öbür gölgeye koştum. Yaklaştıkça Aras olduğunu fark ettim ama ağzı yüzü kan içindeydi dudağı patlamıştı ve kaşından kan süzülüyordu. Elimle yüzünü tutup kanları silerken arkamdan bir tükürük sesi geldi. Aras'ı bırakıp döndüm.

Elim kolum bir an hareket kabiliyetini kaybetti. Çağan en az Aras kadar kötü durumdaydı. Önceki tecrübelerime göre sadece Aras dayak yer sanmıştım. Karşımda yüzü kanlı ve bize kıskançlık içinde bakan bir Çağan beklemiyordum. Bir adım atıp yanına gitmek istedim ama yüzündeki ifade beni durdurdu.

Tekinsiz tip Çağan'ı kolundan tutmuş sakinleştirmeye çalışıyordu. Ona seslenip "Çağan'ı bana at." dedim. Hiç itiraz etmeden Çağan'ın sırtına şiddetle bir tane vurup benim üstüme doğru fırlattı. Habersiz gelen bu darbeyle sendeleyen Çağan'ı kollarımla tutup düşmesini engelledim. Ağırlığı üstüme bindi bacaklarım titredi.

"Sen bunu al, ben Aras'ı alıyorum." diye Aras'ın koluna giren tipe tamam der gibi kafa salladım. Zaten en başından beri Aras'ı merak ediyordu. Beraber sorun çıkarmadan gittiklerinde Çağan ile yalnız kalmıştık. Hala üstüme yığılmış bedenini bir darbeyle itip konuştum.
"Seni taşımamı isteme benden, ama istersen evin önüne atabilirim seni..."

Kollarını iki yana açıp isyan edermiş gibi salladı.
"Sen? Sen mi benim iyiliğim için bir şey yapacaksın? Ölümcül yara aldımda haberim mi yok."

"Yanlış anlama." diye arkamı dönüp yürümeye başladım. " Sadece seni babanın önüne atıp bakın oğlunuz bir serseri, tekrar kavga etti demek istiyorum."

İkna edici açıklamamı duyunca belki sırf beni eve döndürebilmek için peşimden yürüdü. Arabayı bulup sürücü koltuğuna atlarken yanımdaki koltuğa kendini çuval gibi bırakmıştı. Koltuğa yasladığı kafasını bana döndürdü. Gözleri arabanın karanlığında bile parıl parıl parlıyordu. Ruhen ve bedenen harap hale gelmiş olsada gözlerindeki ışığı hala söndürememiştim.

Elini yüzüme doğru uzatıp parmağının ucunu çok hafif alt dudağıma değirdi. Gözlerimin büyükçe açılıp kirpiklerimin oynadığını hissettim. Bir şey söylemek ister gibiydi ama gözlerinde bir kaç ışık noktası kırpıştıktan sonra elini çekip yana düşürdü.

Ne demek istediğini anlayabiliyordum. Bunu nasıl yaparsın Lidya diyordu. Benden sonra neden Aras'ı öpersin? Benim hiç bir anlamım yokmuş gibi davranırsın? Nasıl böyle cezalandırırsın?

Bunları söyledikten sonra gözleri kapanıp sustu. İstediğim her şeyi gözlerinde gördüğümden bende sustum.

Bir süre sonra nefes alışları düzene girdi. Elimi yüzünün önünde salladığımda tepki vermeyince uyuduğunu anladım. Günlerdir uyumadığını tahmin edebiliyordum. Biraz uyumasına izin verebilirim.

Sessizce yanında otururken midemi delen bir krampla elimi karnıma koydum. Araba sürecek durumda değildim, eve gidip Bağnu'nun yüzünü de görmek istemiyordum. Gözlerimi kapayıp bir süre dinlendirmeye karar verdim. Hala kanımda gezen alkolün etkisiyle kendimi uykuya bıraktım.

Derin bir boşluğa düşmüşüm gibi hissetmiştim.

Gecenin ilerleyen saatlerinde yanımda bir kımıldama duydum. Çağan koltuğundan kalkıp üstüme doğru eğildiğinde gözlerimi açmayıp uyuyormuş gibi yaptım. Ellerinin göğsümün bir kaç santim yukarısında havada asılı kaldığını hissedebiliyordum. Bir süre hareketsizce durup derin bir nefes verdikten sonra tenime hiç temas etmeden yakamdaki düğmeleri boğazıma kadar ilikledi.

Sessizce uyurken hiç kımıldamadan beni izledi, gözlerim kapalı olsada nefesinin yakınlığını duyabiliyordum. Biraz daha yaklaşıp kafamı çok hafifçe tutup omuzunun üstüne yatırdı. Beni kendine yaslarken nefesimi düzenli tutmaya çalışıyordum. Kalbinin ritmine konsantre olup uyuma rolümü bozmadım. Geçen sessiz dakikalardan sonra bir daha hiç kımıldamadı, gözlerimi sabah ışıklarıyla açana kadar öyle kaldık.

Harap olmuş yüreğim, kırılmış kanatlarım, uçarım enginlere.
Aşk aşk derim, erimek isterim. İki değil, bir olmaktır derdim.
~Pargalı İbrahim~

₪₪

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 42.4K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
451K 26.7K 37
Arkadaşının kardeşine 5 yıldır aşık olan Evren Alp Tekin ve duygularından emin olamayan Alara Arslan. Bakalım neler olucak... "İyi geceler Evren." ...
225K 6.5K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...
131K 4K 21
Ağzımı kapatmış güçlü eller baskısını biraz daha arttırırken Peyami bedenini benim ki ile bir bütün yapmak ister gibi sokuldu Göğüsüm hızla yükselip...