İKİ ATEŞ ARASINDA (Tamamlandı)

By Se1enK

791K 40K 28.1K

BİZ ASLA TEK OLAMAYIZ. Lidya'nın yalnız geçirdiği çocukluğu belleğinde derin izler bırakır. Ondan daha popüle... More

PROLOG
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
ÇAĞAN' DAN
4.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
KİTAPLARIM
11. BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 1
ÇAĞAN'DAN - 2
ÇAĞAN'DAN - 3
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN - 4
ÇAĞAN'DAN - 5
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66.BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN part1
ÇAĞAN'DAN part-2
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74. BÖLÜM
ÇAĞAN'DAN -FİNAL-
75. BÖLÜM
76.BÖLÜM
77.BÖLÜM
78. BÖLÜM
79.BÖLÜM
80.BÖLÜM
KARA BATAK
FİNAL - 1
FİNAL - 2
SONSÖZ
EPİLOG

5.BÖLÜM

16.9K 1.1K 356
By Se1enK

Multimedya - KIRLANGIÇ

Playlist - Kelly Clarkson / Because Of You

....

Sabah uyandığımda Çağan yanımda yoktu. Ağlamaktan ağrıyan başım ve şişmiş Boğaz'ım olmasaydı, dün geceyi bir rüya sanabilirdim. Gerçekliğe dair tek kanıtım acıydı. Bir güne daha hoş olmayan duyguların getirdiği yalnızlıkla başlamıştım.

Annemi aradım ama evde bir kaç tur attıktan sonra pes edip yokluğunu kabul ettim. Kavgadan sonra Yavuz'un peşinden dramsak bir koşu yapmış ve gece eve dönmemişti.

Hafta sonu olduğu için okul dışında evden çıkmaya bir sebebim yoktu. Okul olsaydı bile gidebileceğimi sanmıyordum. Çünkü varlığım okuldakilerin ruh ve beden sağlığı için kötü sonuçlar doğurabilirdi.

Tekrar yatağıma dönüp boş boş oturduktan sonra sıkıntıyla debelendim. Aklıma yapabileceğim hiç bir şey gelmiyordu. Arayabileceğim tek arkadaşım Ela'yı çağırmaktan başka bir şey bulamadım. Ela sadakat ve yalakalık becerileri üst seviyede olan nadir insanlardandır. Kötülük yapmak istese bile tam olarak beceremez. Ela'nın sabah neşesi dolu sesi beni hemen kabul etti.

Banyoya girip dışarı çıkmaya hazır bir Lidya olduğumda aynaya şımarık bir göz kırpma yolladım. Siyah, beyaz ve gri Lidya'lar bana aynı şekilde karşılık verdi. Zıplaya zıplaya merdivenlerden inip aşağı katta Ela'nın gelmesini bekledim. Evden dünden kalma huzursuz tozlu havası burnuma dolduğunda buradan uzaklaşarak ne kadar doğru bir seçim yaptığımı anladım.

Sadece ufak bir aksaklık kararımı gölgeleyecekti. Çalan kapıyı açtığımda Ela'nın yanında bir fazlalık vardı. Ben ona kısaca Aras diyorum. Ela, onun yanında parıl parıl bir gülümsemeyle duruyordu. Ela'ya tam tersi bir yüz ifadesiyle karşılık verdim. Bozulan yüzümü anlayıp Aras'a kısa bir bakış attıktan sonra aralık kapıdan içeriye girip bizi Aras'ın duyamayacağı bir noktaya çekti. "Onu neden getirdin?" dedim.

Ağzından yılan gibi bir sus sesi çıkartıp "Sessiz ol duyacak." diye sızlandı. "Aras'a iyi davran. Yok yok... İyi davranmasanda olur. Kötü davranma benim için yeterli."

Biriyle arkadaş olmanın böyle yükümlülükleri vardı. Yüzüm ekşi bir şey yemiş gibi çarpıldı. " Neden?"

"Aras." diyerek gözlerimin içine baktı. Adını söyleyiş şekli bir garipti. Kutsal bir ismi anar gibi gelmişti. Yüzü biraz kızarırken mahçup bir ifade takındı. "O tam hayallerimin erkeği."

Ona yakıştığından beri Ela'dan böyle bir itiraf bekliyordum ama şaşırmış gibi yaptım. Ağzımı abartıyla ayırıp "Hiç fark etmedim." diye cevap verdim.

Israrlı bir kararlılıkla karşımda dikilip gerçek bir cevap bekliyordu. Buna mecbur değildim ama üçlü bir grup olmayı kabul etmek zorunda kaldım. Kafamı onaylarcasına aşağı yukarı sallayınca sevinçli bir çığlık attı. "Beraber kahvaltı yapmaya gidelim. Aras Nasıl oldu da benimle gelmeyi kabul etti hala bilmiyorum ama senin yanımda olman daha iyi oldu." diye elimi tutup çekiştirmeye başladı.

İnce sesiyle cıvıldaşıp duruyordu. "Onun yanında kendimi çok gergin hissediyorum. Konuşmak için konular aç, benim Hakkı'mda ağzını arasanda çok iyi olur."

Ardı ardına bir sürü şey sıralarken peşinden robot gibi yürüdüm. Elimi verip kolumu kaptırmıştım. Aras ile olma fikri pek hoşuma gitmese de Ela için kabul ettim.

Bir kaç saatin sonuna doğru hayatımda ilk kez bir günü normal bir şekilde geçireceğime dair içime bir umut doğmuştu. Lavaboya gitmek için masadan kalkıp onları biraz Başbaşa bırakmak istedim ama çıkışta Aras beni bekliyordu. Bana bir şey söylemek ister gibi yutkununca ona fırsat tanımadan atıldım. "Ela ile durumlar Nasıl?"

Ağzım benden habersiz açılıp o kadar direk bir soru sormuştu ki kendime şaşırarak Aras'a baktım. Dediğimi doğru anlamıştı. "İyi biri, hoş biri..."

Gözlerimi kısıp "Başka bir şey düşünüyor musun?" diye direttim.

"Daha fazlası yok." diye kestirip attı.

Şakayla karışık bir imada bulundum. "Evet Ela iyi biri, ikiniz yakışıyordunuz."

Yüzüme bakıp iç çekti. "Bu aralar beni çeken başka bir kız var." dediğinde kendimi Ela adına kötü hissederken buldum. "Ama bugün onunla geldin, neden?"

Kahverengi gözleri büyükçe açıldı, cevabı hiç tereddütsüzdü. "Senin için..."

Sözleri bana hiç iyi şeyler çağrıştırmıyordu. Anlamak ile anlamazdan gelmek arasında kaldım. Gözlerimi rahatsız olmuşça ondan çekerken duvarın köşesinde Ela'nın hareketsiz sessizliğini gördüm. Orada dehşete düşmüş bir halde bizi izliyordu. Kesinlikle anlamıştı.

"Ela!" diye seslendiğimde arkasını dönüp koştu. Aras ise olduğu yerden bir adım bile kımıldamamıştı. Kaygısızlığı sinir bozucuydu. "Peşinden gitsene!" dedim.

"Gerek yok böylesi daha iyi oldu." diye omuz silkti. Ela ağlarken bana böylesi umut dolu gözlerle bakması midemi bulandırdı. "Aras sen bazı şeyleri yanlış anlamışsın. Sana Ela istediği için iyi davrandım. Ela yoksa sende yoksun."

Ağzından boğazını sıkmışım gibi bir ses çıkardı. Çok şaşırmıştı. Oysa beni biraz tanımış olması gerekiyordu. Onu orada bırakıp Ela'nın peşinden gittim. Ne kadar ararsam arayayım, kaybolmuştu. Onu aradığımda cevap vermedi.

Moralim bozuk bir şekilde eve döndüm ama için için Ela'dan bir yanıt bekliyordum.

...

Gecenin ilerleyen saatlerinde telefonumun bildirim sesiyle yerimden sıçradım.

Konuşmak istiyorum, aşağıdayım.

Mesaj en beklemediğim kişiden gelmişti. Yatakta kararsızlıkla dönüp durduğum yarım saatin sonunda yattığım yerden doğruldum. Eğer hala gitmediyse onunla konuşup Ela ile çıkması için ikna edecektim. Uyurken giydiğim şortum ve askılı badimin üzerine kot çeketimi giyip evden süzüldüm.

Etraf çok karanlık ve sessizdi. Sokak lambasının aydınlattığı yola bakmamda kimseyi göremedim. Köpeklerin havlamaları ve rüzgarın eserken çıkardığı korkunç uğultudan başka bir şey yoktu, içim ürperdi. Aklıma korku filmlerinden akla zarar kareler üşüşürken eve doğru koşmayı düşündüm. Arkamdan gelen adım sesleri hareketimi durdurdu.

Aras'a benzeyen ama o anların dehşetiyle tanıyamadığım tipi görünce ağzımdan ufak bir nida kaçtı. Aras beni ürkütmemeye çalışarak "Benim Lidya, bağırma." dedi.

Onu görünce bir an rahatladım, Aslında tam tersi rahatsız olmam gerekirdi. Bugünkü yanlış anlaşılma canımı sıkıyordu. Ona soğuk bir şeyler söyleyerek kovalayacağım sırada büyük kahverengi gözlerini saf bir çocuklukla açtı. "Geldiğine inanamıyorum."

Mutlu mutlu mırıldanmasını görmezden gelip kolumu önünde durduğumuz bahçenin içinde bulunan iki katlı müstakil eve uzatarak "Kim nereye gelmiş dedim." dedim. "Kendi evimin önündeyim. Asıl sen neden geldin?"

Söyleyecek bir şey bulamıyormuş gibi duraksadı. "Lidya, ben çok üzgünüm."

"Bunu Ela'ya söyle, benim umrumda değil. Sadece Ela üzgün." diye sertçe çıkıştım.

Yutkunup bana doğru bir adım attı. "Kimin benim umrumda olduğu önemli değil mi?"

İçimdeki kötü kız, Siyah Lidya'nın bu konuda söyleyeceği çok şey vardı. Çünkü ona göre dünyadaki en önemli şey bendim. Aras'ın ne düşündüğü önemli değildi. Ama bana doğru yaklaşırken Ela'nın onda ne bulduğunu merak ettim.

Uzun bacakları, zayıf ama atletik bedeni onda ilk ilgi çeken şeydi. Pürüzsüz yüzü ve çocuksu gözleriyse insanın dikkatini dağıtıyordu. Gözleriyle uyumlu kahve saçlarıyla sıradan olmasına rağmen, yakışıklılığının önünde hiç bir engel yoktu. O da kendinin farkındaydı.

Kendinden emin bakışlarıyla bedenlerimiz arasında çok az boşluk kalınca durdu. Kafamı kaldırıp yüzüne bakmaya devam etmekse benim hatam oldu. Ondan uzaklaşıp bir adım geri çekilmedim. Yakındık ve öpüşme mesafesindeydik.

Diğer bir anda, yüzü çok hızlı bir şekilde benden uzaklaştı. Aras'ı gördüm. Çağan'ın vurduğu darbeyle savrulan çenesinden biraz kan, tükürük ve diş parçasının uçtuğunu ağır çekimde izledim. Aras anında yere yığılırken çığlık atmaya bile fırsat bulamadım.

İç güdüsel olarak Aras'ı tutmak içim eğildiğimde Çağan koluma arkadan asıldı. Çektiği yere doğru yalpaladım. Önümden büyük adımlarla yürürken kolumu kurtarmaya çalışıyor ama yapamıyordum. Tökezleye tökezleye peşinden sürüklendim.

Beni evin içine kadar çekip sokak kapısını duvardan sökercesine çarptı. Kurtulmak için yana hamle yaptığımda ellerini iki yanımdan duvara yaslayıp hareketimi durdurdu. Korkutucu derecede öfkeli gözleri karşısında duvara gerileyip pustum.

"Sokak ortasında kiminle kırıştırıyorsun sen?" diye öfkesini tutup dişleri arasından konuştu. "Gözümü üzerinden ayırdığım ilk fırsatta ne yapıyorsun? Onun benim arkadaşım olduğunu biliyordun!" derken gözlerimi ondan kaçırıp kafamı yana çevirdim. Kulağımın yanında "Tabi artık değil!" diye bağırdı.

Ağzımı biraz aralayıp "Kırıştırmıyorum!" dedim.

Yüzünü yanağıma doğru yaklaştırdı. "Yanlış gördüm o zaman Lidya." dediğinde vücudum gergin bir beklentiye girmişti.

Bu kadar kızgın görünmesine rağmen sesi fısıltı gibiydi. "Böyle şeyler istediğini bilmiyordum." dedi. "Ben sana ne istersen veririm biliyorsun..."

Gözlerimi kapatıp yutkundum. "Nasıl şeyler..."

Soruma karşılık elini boynumun altında hissettim. Parmakları içimi ürpertecek kadar soğuktu. Boynumdan omzuma doğru bir çizgi çekip badimin ip askısını tuttu. Çeket omuzlarımdan kayarken askımın dikişlerinin yırtılma sesini duydu. Kafam panikle arkamdaki duvara çarptı, kolları yolumda durduğundan kaçabileceğim bir yer yoktu.

Soğuk parmakları tenimde açıkta kalan yerlerin üzerinde gezerken yüzü boyun girintime yaklaştı. Ellerinin soğukluğuna zıt sıcak nefesi tenimin üstünü yalayıp geçti. Gözlerimi bilinçsizce kapatıp açtım.

Düşünemiyor, hiç bir şey yapamıyordum. Gözlerim kafamın yanına dayadığı eline takıldı. Saçlarımın yakınında onlara dokunmak ister gibi duruyordu ve hafifçe şişmiş, morarmaya başlamıştı.

Dudaklarım kendini kendine aralandı. "Elin, elime baksana!" dedim. Hiç düşünmeden mor eklemlerine uzanırken Çağan ne dediğimi anladığını hiç belli etmeden kımıldamıyordu. Elinin üzerini kavrayan elim tuttuğu avını sıkıca sıktı. Ağzından en sevdiğim acı dolu inlemesinler duyunca elimi biraz gevşettim.

Acının uyandırdığı yüzünden bir şok ifadesi geçti. Ama benden şevkat beklememeliydi. "Çağan eline bir şey olmuş!" derken beynimin küçük bir yanı Aras diyordu. Çağan'ın eli böyleyse onun yüzü nasıldı?

...

Kocasından gece baskını yemiş eşler gibiyim. Gece sokak aralarında yasak buluşma yaşamış gibi hissediyorum kendimi. Şimdide bunun hesabını ödüyorum. Resmen kocamı ve aşığımı hastaneye götürüyorum.

Aslında acilin kapısına geldiğimde onları arabadan fırlatıp son surat kaçmayı planlıyordum. Ama birbirlerine öldürecek gibi bakıyorlar. Her an kavgaya hazırlar. Onları yalnız bırakırsam tekrar kötü şeyler olabilir. Hastaneye gelmemizinde bir manası kalmazdı.

Artık ikinci evimiz ana kucağımız olan acil servisimizde tanıdık simalar var. "Aaa! Bu sefer iki kişisiniz. " diye şaşırıyor en sevdiğim hemşire. Hemen Çağan'ı röntgen odasına götürüp sargılı bir elle çıkardı. Diğeri Aras'ı pansuman için götürüp ağzına dikiş atıyor sanırım, bakamadım...

Favori hemşirem yanıma gelip "Seni hep burada görüyorum. Çok iyi bir kızsın ama böyle tehlikeli arkadaşlıkların sana hiç bir faydası olmaz" diye gözlerini koca koca açıp bana hayatımın öğüdünü verdi.

Dışarıdan görünen yüzüm insanları her zaman yanıltır. Özellikle böyle saf olanları.

Tatlı bir gülümseme eşliğinde "Ne yapabilirim ki? Arkadaşlarım onlar." dedim.

Bunu söylerken üzgün görünmeyide ihmal etmedim.

"Ne yapabilir ki? Cok sever bizi, kopamıyoruz bir türlü" diyen sese döndüm.

Çağan en az benim kadar iyi rol yapar ama bana ettiği imayı anlayabiliyordum.

Saf hemşireyse hemen yelkenleri suya indirdi. Çağan'a ne kadar iyi çocuk bakışları gönderdi.
" Elini kullanman yasak, sakın sargılarını cıkarma. Her hafta gel, ben kontrol ederim"
Derken öyle bir ses tonu vardı ki ne çeşit bir kontrol olduğunu sorguladım. Sanki ufaktan Çağan'a göz kırptı gibi geldi. Çağan iki elini omzuma atıp beni arkaya çevirdi. Hemşireyi göremedim.
"Tamam hadi eve gidiyoruz artık"
Beni sırtımdan yönlendirerek çıkışa doğru yürütmeye başladı.
" Aras?" dedim "O gelmedi."

Omzumdaki elleri kasıldı.
"Gitti o görmedin mi?"

Belki de birbirlerinden biraz uzak durmaları en iyisiydi. Uzatmayıp Çağan ile eve döndüm.

O geceden beride bir daha Aras'ı görmedim. Haberde alamadım. Telefonu hep kapalı yada beni engelledi bilmiyorum. Iki gündür arkamdaki sıra boş. Ela benimle konuşmuyor. Annem kayıplara karıştı. Çağan evimi işgal etti. Sürekli gardiyan gibi başımda. Eli yaralı olduğu için üstüne gitmiyorum. Şimdilik...

Ama canım sıkılmıyor değil. Bazen onu gizli gizli dikizliyorum. Bu gecece canım sıkkın. Odamın kapısını usulca açıp koridoru kontrol ettim. Ortalık temizdi. Odasının kapısına kulağımı dayayıp dinledim ama orada da yoktu. Aşağı kata inip sağa sola bakındım. Evin sokak kapısı açık kalmış.

Kapatmak için gittiğimde dışarıdan tartışmaya benzeyen sesler duydum. Çağan yanında üc tane yarma gibi adamla bir şeyler konuşuyordu. Biraz sinirli...

İçlerinden bir tanesiyle sokağa doğru yürümeye başlayınca bu fırsattan yararlanmaya karar verdim. Bu iki yarmanın ağzını arayacaktım. Gene ben ve merakım işte. En büyük keşkelerimden biri.

Dışarı adımımı atmamla iki yarma bana baktı. " Sen Lidya mısın?"
Sanki Mısır"da ki dayım, ne bu samimiyet?
Soru sorması gereken bendim, huylarına gitmeye çalıstım.
" Evet"dedim " Siz kimsiniz?"
"Bizim sizinle konuşmak istediğimiz bir şey var, dışarı buyurmaz mısınız?"

O an bende bulunan ayni kötü niyeti onlarda hissettim.
"Hayır !" diye bağırıp eve geri koştum ama beni yakaladılar. Kollarım birbirine yapıştı. Öyle sıkı tuttu ki çırpınamıyorum bile. Kaçırılıyorum!

Sokağın başındaki arabanın önüne geldiğimizde beni açık olan kapısının önüne bıraktı. "İceri gir!"
Diretmenin bir anlamı yok. Biliyorum ama istemiyorum. Bir yerlerden Çağan'ın çıkıp beni kurtarmasını bekliyorum.

Aniden telefonum çalınca sanki bir yardım alabilirmişim gibi hemen cebimden çıkarıp kulağıma dayadım ama yanımdaki yarma çekip aldı. Bir süre telefonu dinledikten sonra yamuk dişlerini sergileyen bir sırıtışla " Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor" dedi ve son umudumu yakındaki çöpe basketledi. Diğer yarmaysa ben daha gözlerimi giden telefonumdan ayıramadan sırtımdan iktirip arabaya tıktı.
Ne olduğunu anlamadan kendimi yabancı bir arabanın koltuğunda buldum.
Yarmalarda iki yanıma oturuyor. Iki bufalo arasına sıkışmış gibiyim.

Öndeki soför daha belimi doğrultamadan son surat gaza bastı. Çok sıkışık durumda olduğumdan ne savrulmaya ne nefes almaya yerim yok. Araba durup dışarı fırlatılınca bile nefes alamıyorum. Depo gibi harabe bir yerdeyim. Böyle yerleri ancak filmlerde görmüşümdür. Tam incelememe izin vermeden yakamı tutup beni deponun büyük kapısından içeri soktular.

Kalabalık ve uğultu. Dışarıdan baktığımda ölü gibi terk edilmiş bu yer yaşayan insanlarla dolu. Ben içeri girince tüm yüzler bana döndü. Böyle durumlarda korkak ve muhtaç görünmem gerekiyor ki en az zararla atlatayım. Ama gururum izin vermedi. Dimdik yürüdüm. Beni kalabalığın boş bıraktığı alana fırlattıklarında bile düşmeden durabildim.

Gözlerim deli gibi etrafı taradı, bir sesin benimle konuşmasıyla döndüm.

"Ayni videodaki gibisin. Haşin duruşun,vahşi bakışların meydan okuyan mavi gözlerin..."

Gördüğüm adam karşısında içim buz kesti. Ağzından çıkanlar önemli değil. Saçları, kirli sakalları, kıyafetleri ve duruşu diyor ki ben belalı bir adamım adımlarına dikkat et. Bense katil iç güdülerimin söylediğinin tam tersini yaptım. Gözlerimi meydan okurcasına ona diktim. Hoşt denilince kaçacak köpek değildim ben.

"Ablası olmasan seni Çağan'ın manitası sanırdım. Tam onun tipisin" dedi.

"Kardeşi değilim, sevgilisi hiç değilim." diye karşı çıktım.
Dudaklarını yavanca gererek "Ne yazık, hiç bir şeyin olmayan bir adam için büyük acılara katlanacaksın." dedi.
" Onu çağırmama rağmen buraya teşrif etmediği için beni buna o mecbur etti."
Kalabalığa dönüp bağırdı.
"Bakın millet! Kaybedecek hiç bir şeyi olmayan yanlız adamımızın meğer kaybececek çok şeyi varmış"
Son kelimeleri söylerken beni baştan aşagıya süzdü.
"Video olmasaydı fıstık gibi kızı olan bir zengin piçi olacağını bilemezdik! "

Her sözü tükürür gibi. Bu konuşma hiç iyi yerlere gitmeyecek. Bir tehtid savurmayı uygun buldum.
"Beni buraya zorla getiremezsin! Yanina kar kalır sanma!" diye bastıra bastıra konuşurken bile anlıyorum.

Bu sadece lisede işe yarar. Oysa burası gerçek hayat. Karşımdaysa normal bir insan yok. Liseli olmak için on yıl yaşlı, insan olmak içinse fazla vahşi görünüyor.

Sanki sinek vızıldamışta öldürmek istemiş gibi " Kendini akıllı mı sanıyorsun? Sen sadece liseli bir kızsın. Bir sıksam ciyak ciyak ötersin!" diye gerçek bir tehtid savurdu. Ardında ayıların bile kaçacağı şekilde güldü. Mide bulantımı bastırarak cesur görünmeye çalıştım.

"Biliyor musun? Temin güldün mü yoksa can mı çekiştin anlayamadım?"
Sesim beklediğinden sakin çıkmıştı.

Aniden iki büyük adımda önüme geldi.
"Can çekişme sesleri duymak istiyorsan seve seve canını yakarım!.. Şimdi seninle biraz oynayıp kardeşinin gelmesini bekleyeceğiz. Kız kardeşimin isteği üzerine sana özel alaka göstereceğim"

Hırlar gibi konuşurken aklıma türlü felaket senaryoları geldi. Tecavüz ediliyor, dövülüyor, sakat kalıyor yada ölüyordum. Korktuğum anlaşılmasın diye kollarımı birbirine kavuşturdum. Sakallı yüzü çok yakın, siyah gözlerinde kendi solgun yüzümü görebiliyorum. İstemsizce geri çekilip kaçmak için arkamı döndüm. Ama nereye?

Etrafımda sayamadığım kadar insan var. Hepside bizi izliyordu. Kalabalık içinde kırmızı saçlar gözüme çarptı. Boyalı gotikte burda. Adamın az önce oturduğu koltuğun arkasından beni izliyor. Sanki önemsiz bir şey oluyormuş gibi bakan gözleri benimkilerle buluştu.

Adamın kızkardeşi olmasından şüpheleniyorum. Denize düşen yılana sarılır. Gotik! diye ona seslenmek istiyorum ama deniz beni içine çekiyor.

Kocaman elleri kolumda hissettim. Koparır gibi sıktı. Içgüdüsel olarak çekmeye çalıstım. Ama hiç gücüm yok. O beni çektikçe plastik torba gibi savrulup arkasına yalpaladım. Kolumu kurtarmak için diğer kolumla onun kolunu tutup. "Bırak..." diye inledim. Daha çok sıktı. Kilitlenmiştik.

Gözlerim sadece giderek sıktığı ve kopacağını anladığım kolumda. Kulağıma gülüşme ve kıkırdama sesleri geliyor. Ama öyle bir ses var ki onca sesin arasından duyabiliyorum. Hayal gibi.

"Düş! Tam pozisyonundasın, üstüne düş."

Neden bu sözü dinledim hala bilmiyorum. Sadece tüm gücümü ve son umudumu topladım. Adamın sırtına tüm vucudumla kendimi atıp onunla birlikte yere düştüm.

Kulaklarımda hayatımda duymadığım iğrenç bir ses.

Bu sesi ömrümün sonuna kadar unutabileceğimi hiç sanmıyorum.

Asla tarif edemeyeceğim bir sesti.

Ardından kurbanım kulaklarımı yırtan, boğazını parçalayan bir sesle haykırdı.

Bir filmde aktör saldırgan ile kurban arasında çok ince bir çizgi olduğunu söylemişti. Kurban olmamak içinse tek yol saldırgan olmaktır. Şu an hangisi olduğumu merak ediyorum.

Birden ortamın aurası değişti. Etrafımı vahşi hayvanlar sarmış gibi hissediyorum. Düştüğüm yerden kalkmaya korkuyorum. Kurban değilde saldırgan olarak kalkmaya cesaretim yok. Daha ne kadar bu adamın sırtında geriye kıvırdığım koluyla yatarım bilmiyorum.

"Kolunu kırdı!" diye sesler geliyor. Bir karmaşa ve ardından polis sirenleri. Tam zamanında... Kurtuldum diye düşünüyorum ama saldırgan olan benim ki.

Kımıldamaya başlayan adam " Kaç! Kalk üstümden sende kaç!" diye mırıldandı. Kolunu bırakıp üstünden kalkmaya çalıştım. Gotik kız yerde bıraktığım adamın yanına eğilip onu kaldırdı. Onlarla ilgilenecek durumda değilim. Herkes dağılmış, kuzu sürüsü gibi cıkışlara koşuyor. Bir kişi hariç. O tek kişi bana doğru geldi.

Çağan... Hiç tereddüt etmeden kollarını bana doladı. Deli gibi atan kalbini hissettim. Çok kısa bir an. Hemen bırakıp kurbanım olan adama döndü. Eliyle kolunu tutmuş ve acınası görünüyordu. Yakasına yapısip gömleğini tuttu.

" O senin kullanıp atabileceğin bir çöp değil. O kadar kolay değil!" derken tüylerim ürperdi. Benden bahsettiğini düşünmek istemedim.

Sanki canavarmışım gibi. Biraz sans ve cesaret bir insanı canavar yapabilirdi
Tabi yasalar bunu yanınıza bırakmazdı. Yaralanan adamı hastahaneye bizide karakola götürdüler.

Aradan çok uzun süre geçmesine rağmen babam ortalıkta yok. Belki de bizi kurtarmayacak. Aklıma geçen yaşadığımız olay geldi.

"Babam haklıymış Çağan, bak karakola düştük!" diye histerik bir gülüş attım.
Saatlerdir burada bekliyoruz. Çağan karşı duvardaki diğer parmaklıklarda. Sağa sola yürüyüp duruyor.
"Kahretsin! Seni koruyamadım. Her şey benim yüzümden. Aras olayına fazla kafayı taktım, dikkatim dağıldı. Senden gözümü ayırmamam gerekirdi!" diye bağırıp sargılı olan eliyle duvara bir yumruk attı.
"Çağan!" diye çığırdım.
Yere çöküp titreyen kolunu saçlarına sürdü. "Aklımı kaçıracağım"

Acımış olmalıydı. Kafasını elleri arasına alıp sargılı yumruğuyla yüzünü örttü.
Orda öyle çaresizce oturduğunda içimden bir sızı geçti. Sempati mi duyuyorum? Hayır!
Sempati aşka, aşksa nefrete dönüşürdü. Yeniden ayni şeyleri yaşamak istemiyorum.

Yüzüme her zamanki soğuk maskemi takıp "Baban bizi kurtarır mı?" dedim.
Oğul Kocatürk burada olduğuna göre beni kurtaracak tek bir Kocatürk vardı. Ona acilen ihtiyacım var.
"Nerede biliyor musun?"
Yüzünü elleri arasından çıkarmadan " Lidya... Onlar barıştılar. ltalya'da ikinci balayındalar. Gelmeleri biraz uzun sürebilir" dedi.

Şaşkınlıktan gözlerim sulandı. Nedeyse yuvalarından fırlayacaklardı.

"Ne? Ne zaman oldu? Neden söylemedin?" diye aklıma gelen tüm soruları sıraladım.

" Babamın bana vurduğu gece annen peşinden gitmişti ya... Gidiş o gidiş iste. Ertesi gün babam arayıp haber verdi."

Senin baban sana haber vermiş olabilir ama benim annem bana haber vermemişti.
Ama Bağnu'ya inanıyordum. Bunu başarması mümkündü.

Çağan kafasını kaldırıp odaksızca karşı duvara baktı. Boşluğa konuşur gibiydi.
" Sevinsem mi? Yoksa kendimi mi öldürsem bilmiyorum Lidya! Sen tekrar benim yanımda olacaksın. Sabahları koridorda karşılaşacağız, akşamları ayni masada yemek yiyeceğiz ve her gece yan duvarımda ki odada uyuyacaksın..." diye bir nefes alıp en aciz olduğumuz keşkemizi söyledi.
" Ama kardeş olarak!"

₪₪

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 30K 52
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
171K 5.3K 55
Sen benimsin, aksini düşünen sonunuda düşünsün. +18 Cinsellik fazla bulunuyor bunu bilerek okuyalımm. Askeri kurgu Çocukluk aşkı Arkadaşlıktan doğan...
550K 22.9K 43
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
301K 16.8K 59
Hadi ama nerden bilebilirdim ki okulun ilk gününden müdürün oğluna tekme atıcağımı!