New York

13.2K 1K 31
                                    

Yolculuk onu fazlasıyla yoruyordu. Ya geride bıraktıkları nedeniyle ya da peşimizdekilerden korktuğu için ne kadar mutlu gibi gözükse de sürekli panik hâlindeydi. Şimdi arka koltukta mışıl mışıl uyurken melek gibi gözüküyordu. Dudakları aralıktı. Her uyanışında nerede olduğumuzu sorup ön tarafa atlıyordu. İstesem de bu kadar yakınken ondan uzak durmam mümkün değildi. Bir süre böyle yaşamak zorunda olduğumuzu düşününce daha da imkansızlaşıyordu. Her an tehlikede de olsak bunu ona hissettirmemek için elimden geleni yapıyordum. Bir fast food markasından Alison için yiyecek bir şeyler alıp arabaya döndüğümde hâlâ uyuyordu.
Pennsylvania'yı geçtiğimiz sırada Alison rüyasında konuşmaya başladı. Ne dediğini tam olarak anlamasam da iyi bir şeyler görmediğinden emindim. Arabayı kenara çekip onu uyandırmaya çalışırken bedeni alev almış gibiydi. Defalarca sarssam da kalkmıyordu. En sonunda tek bir cümleyi telaffuz ederek ayağa kalktı: Craft.
"Eteklerinde devasa bir şehri barındıran tepede dizlerimin üzerinde bağlı bir şekilde duruyordum. Acıdan başımın sağ tarafı çatlıyordu. Yoğun koyu kırmızı kanımın alnımdan bacaklarıma aktığını görebiliyordum. Jason birkaç adım ilerimde yerde yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Sarı saçlarına kan bulaşmıştı. Elinde parıldayan bir kılıç vardı. Bunun bahsedilen kutsal kılıç olduğunu az buçuk tahmin edebiliyordum. Ellerimi çözmeye çalıştıkça daha da canım yanıyordu. Dizlerimin üzerinde doğrulup ipten kurtulmaya çabalarken toprağın titrediğini hissedebiliyordum. İpten tam kurtulduğum sırada yer ikiye ayrıldı. Jason'ın diğer tarafta kalması beni daha da korkutmuştu. Çatlaklardan lavlar fışkırmaya başladığında sıçrayan parçalar birleşerek bir kadın silüeti oluşturdu. Kadın olağanüstü bir güzellikteydi. Bakışlarında nefretten başka bir şey yoktu. 'Sen !' diye bağırdı. İşaret parmağını bana doğrultarak. Kadının sesi kudretli ve gürdü. "Bana itaat edeceksin Yaratılmış ! Yoksa ölümü tadarsın ! Craft seni bana getirecek ! İtaat et bende sana Anılan'ı geri vereyim !" diye bağırdı. "Seni tanımıyorum bile." dediğimde kadının sert yüz hatları daha çok gerildi. Şimdi beni kesin öldürecek diye beklerken kadın kahkaha atmaya başladı. "Küstah ve kendini beğenmişsin. Ama cesaretini takdir ettim yavrum. Ölümden korkmuyorsun. Kendine gelecek bir zararı umursamıyorsun. Peki ona herhangi bir şey olursa?" diyerek parmağını bu sefer Jason'a çevirdi. Buna izin veremezdim işte. "Hayır ! Dur dur dur ! Craft'ın oğlu o bunu istemez !' diye bağırdım. Kadın "emin misin" der gibi bakıyordu. Birden alanda siyah bir pelerinle Walter belirdi. Kadının önünde eğildi. Walter bile korkuyorsa kadın bayağı dişliydi. Kadın Jason'ı Walter'a gösterdiğinde anında her şey birbirine girdi. Ayaklarım zeminde kayıyor gibiydi. Sanki birisi bacaklarımdan tutmuş beni çekiyordu. Daha önce de gördüğüm buz kılıcının sapından tutuyordu Walter. Jason'ın başında durmuş onu inceliyordu. "Yapma o senin oğlun Walter ! Başkası değil o Jason !" diye bağırdığımda Walter kılıcın kabzasını daha çok eline yerleştirerek Jason'ın göğsüne sapladı ve her şey karardı."
'Alison ! Alison bir şey yok ben buradayım ! Bak ! Bana bak !' diye bağırıyordu yanımda Jason. Elimi bileğine yerleştirip arabanın arkasında doğruldum. 'Ne gördün Alison?' dedi. Sorusunu düşünmem bile Jason'ın bunu öğrenmesi için yeterliydi. Ona yaklaşarak sarıldım. Beni geri itmedi. Hatta daha çok kendisine çekti. Sıcacıktı. Nefesimi düzene sokana kadar öyle kaldık. Sonra yine ilk toparlanan Jason oldu. Yüzüme bakmadan 'Aç mısın?' dedi. Evet der gibi başımı salladım. Ön koltuğa geçip arkaya birkaç poşet uzattı. Hamburger menüyü kucağıma alarak bende ön koltuğa geçtim. Jason tekrar arabayı çalıştırdığında 'Neredeyiz?' diye sordum. 'Pennsylvania'yı yeni geçtik.' dedi. Ben hamburgere gömülürken Jason arada bana bakarak gülüyordu.
Yemeği bitirdiğimde iki büklüm ön koltukta oturmaya başladım. Jason'a nasıl söylerdim bilmiyorum ama fena tuvaletim gelmişti ve resmen kıvranıyordum. Ayağımı bir o tarafa bir bu tarafa atıyordum. İleride bir benzin istasyonu olsa da ağzımı açıp Jason'a diyemiyordum. Daha fazla dayanabileceğimi de sanmıyordum. Jason fark etmesin diye olabildiğince rahat davranıyordum. Tam benzin istasyonuna yaklaştığımızda Jason hiç beklemediğim bir şekilde o tarafa saptı. Yüzüne baktığımda dudaklarında hafif bir tebessüm vardı. Arabayı park yerinde durdurup aşağı indi. Şaşkın şaşkın benim tarafıma dolaşmasını izliyordum. Kapımı açtığında eğilip 'Hadi bekliyorum.' dedi. İtiraz edebilecek durumda değildim. Ayakkabılarımı giydiğim gibi koşmaya başladım. Bana güldüğünden emindim ama umursamadım.
Lavabodan çıkıp marketin içindeki koridorda yürürken kasada iki adam duruyordu. Bana bakışları beni rahatsız etse de umursamayarak yürümeye devam ettim. Benzinliğin arka tarafında park yerinde Jason arabaya yaslanmış bir şekilde beni izliyordu. Arkamda ayak sesleri duyduğum anda dönüp baktım. Kasadaki adamlar dışarı çıkmış bana doğru yürüyordu. Bir şeyler konuştuklarını duyabiliyordum ama ne olduğunu tam anlamıyordum. Ayak sesleri iyice yaklaştıkça duyduklarım adımlarımı hızlandırmama yetmişti. '... Dur canım ya acelen ne ? Yavaşla tatlım biraz... Hadi ama...' gibi cümleler kuruyorlardı. Artık resmen koşuyordum. Jason'ın da sinirle bana doğru koştuğunu görebiliyordum. Jason beni geçtiğinde olacakları adım gibi biliyordum.
***
Adamların ikisi de kan revan yerde yatıyordu. Ellerimle ağzımı kapatmış bir şekilde olanları izliyordum. Jason elini üzerine sildikten sonra 'Arabaya geç ! Hemen !' diye bağırdı. Hızla arabaya yürüyüp oturdum. Jason'ın beyaz tişörtünde kan izleri vardı. Tişörtü çıkarıp arabanın ön tarafındaki çöp kutusuna attıktan sonra arabaya bindi. Ellerinde kan vardı. Güçlerimiz bu tarafta (en azından benim eğitimim çok yeterli olmadığından ) pek etkili olmadığından su oluşturma şansım yoktu. Hamburger menüsünün yanında verilen ıslak mendili yırtıp açarak Jason'ın elini avcuma alıp temizledim. Sinirli olduğu her halinden belliydi. Göğsü inip kalkıyordu. Çantadan bir tişört çıkararak ona uzattım.
Jason arabayı çalıştırdıktan sonra sesimi çıkarmadan oturdum ve bir an önce New York'a varmayı diledim.
***
New York sokaklarında gezerken kafamı camdan çıkararak etrafı izlemeye başladım. Jason'ın siniri geçmiş gibiydi. 'Şimdi nereye gidiyoruz?' dediğimde Jason 'The London Hotel.' dedi. 'Orada ne yapacağız?' dediğimde verdiği cevap beni mutluluktan havaya uçurmuştu. 'Noah ve Jackson ile buluşacağız. dedi.

ARİÇEMWhere stories live. Discover now