Noah

37.5K 2.4K 106
                                    

7 yıl önce

Rüzgar Tanrısı ve Tanrıçası ,

Sizden dileğim Alison'a kendi kızınız gibi bakmanız. Rüzgarlarla onu korumanız ve saklamanız. Geçmişi tamamen hafızasından silindi ve benim dileğim uzun bir süre de hatırlamaması. Ariçem tarihi bu küçük kızın ellerinde olabilir. Tek şansımız bu küçük kız olabilir. Zaman Koruyucusu adına bu kutsal görevi ustalıkla yerine getireceğinizden eminim sevgili dostlarım. Boreas ve Alkyone , Efendi sizi kutsasın.

Aristo

Jason bana doğru adım atarken sadece onu incelemekle yetindim. Simon'dan biraz kısaydı. Hafif sarıya çalan saçları,mavimsi gözleri... Olduğum yerde kalakalmış onu izliyordum. Soğuk bir ifadesi vardı. En ufak bir tebessümde bile bulunmamıştı. Sıkılıyormuş gibi bir tavrı vardı ve bu beni germeye yetiyordu. Gelip tam önümde durduğunda acı çekiyormuşçasına bana gülümsedi. Mükemmel gözüküyordu. Kusursuz sayılabilecek yüz hatlarına sahipti. Ne kadar güven verse de bir o kadar soğuk ve mesafeli duruyordu. "Erik güvende. Aileni de merak etme. Burada kalıp eğitim almak zorundasın bu yüzden bu duruma alışsan iyi edersin." dedi. Bir çırpıda her şeye cevap vermiş ve konuyu kapatmıştı. Daha doğrusu beni geçiştirmişti. Ne soru sormama fırsat vermiş ne de beni dinlemek gereksiniminde bulunmuştu. Şaşkın şaşkın ona bakakaldım. Sinirle ağzımı açıp bakışlarımı direkt yüzüne odakladım. Aklımdan geçenleri sormaya bile vaktim olmadan kapı çarpılarak kapandı. Jason sanki birileri üstümüze atlayacakmış gibi tedirgin olmuştu. Bozuntuya vermeden anından toparlandı. "Noah ne işin var burada?" dediğinde bakışlarımı içeri giren çocuğa çevirdim. Jason'dan yaklaşık 5 cm kısa , daha ufak tefek bir çocuktu. Normale göre ise gayet iyiydi. Şuana kadar aralarında benim gibi cılız sayılabilecek kimse yoktu -Ava hariç- ki bende tüm hayatımı spor yaparak geçirmiş sayılırdım. Aldığım burslar , kazandığım yarışlar onlara bakarken gözümde ufaldıkça ufalıyordu. Mavi gözleri beyaz teninde "Buradayız !" diye bağırsa da çocuğa farklı bir hava katıyordu. Yataktan yeni kalkmış gibi karmakarışık koyu renk olan saçlarında elini gezdirip yürümeye devam etti. Gülümsemesi tüm yüzünü kaplıyordu. Jason'ın aksine sıcacık bir ifadesi vardı. Ona bakarken içinizi bir anda ısıtabilir , sizi kendisine bağlayabilirdi.

Noah odada olduğumu fark etmemişti henüz. Bir bitkiden birkaç yaprak koparıyordu. "Seni ilgilendirmez ateşin oğlu." dedi gülümseyerek. Aralarında atışmaların sık sık olduğu apaçık ortadaydı. Ateşin oğlu derken kast ettiği Jason idi.
Noah kafasını kaldırdı. Beni yeni fark etmişti ki yüzünde Jason'ın canını daha da sıkmak istermiş gibi bir gülümseme belirdi , elindekileri bırakıp yanımıza geldi. Noah bize yaklaştıkça Jason'ın nefes alıp vermesi hızlanıyordu. Sanki her an birilerine saldırmaya hazırmış gibi bir tavır takınmıştı. Noah ise hâlinden gayet memnun bir şekilde yavaş yavaş bize , daha doğrusu bana yaklaşıyordu. Sanki Jason'ın sabrını deniyormuş gibi bir hali vardı. Jason ile arasının iyi olduğu belliydi ama şu an için birbirlerine takıldıklarını anlamak kolaydı. Ya önceden tartışmışlardı ya da bu itişip kakışma aralarında hep vardı. Jason önümde hiçbir koşulda yıkılmayacak bir kale duvarı gibi duruyordu. Gittikçe sinirlendiği belliydi. Nefesi fazlasıyla düzensizdi ve daha demin güvendiğim , tüm korkularımı silen bu çocuktan şimdi tehlike yayılıyordu.
Noah Jason'a bakarak gülümsedi. "Selam Alison. Anlatılanlardan daha güzelmişsin." dedi. Anlatılardan derken ? Hâlâ bilmediğim şeyler dönüyordu burada. Noah birilerinden benim hakkımda bir şeyler duymuşsa demekki bu eve yabancı değildim. Ben onlara yabancı değildim. Onlar bana yabancıydı.
Sanırım bana sarılmak istemişti ki Jason'a bakarak bana yaklaştı. Jason bileğimi sıkıca kavrayarak "Dinlenmesi lazım." dedi Noah'a. Cümleyi tamamlarken dişlerini ve aynı anda da benim bileğimi sıkıyordu. Normalde olsa bağırır ve canımı yaktığını söylerdim ama Jason pek diklenebileceğim bir tipe benzemiyordu.
Noah anında gözlerini kocaman kocaman açarak üstümüze yürüdü. Jason'ın son sözleri onun bir şeyi fark etmesine neden olmuş gibi şaşkınlıkla bize bakıyordu. Hatta sanırım sadece Jason'a bakıyordu. Bağırarak "Damgalamışsın onu ! Onu baygınken damgalamışsın ! Delirdin mi sen ?Hâlâ bir insan ! Hâlâ çember yemini etmedi ! Onu öldürebilirdin !" dedi. Başımı hızla Jason'a çevirip bileğimi elinden kurtardım. Damga derken neyden bahsettiklerine dair en ufak bir fikrim olmasa da Noah'un tepkisinden iyi bir şey olmadığı kesindi. Dedikleri doğruysa Jason hiç güveneceğim biri değildi. Sessizce arkamdaki duvara yaslanıp onu incelemeye başladım. Birkaç dakika boyunca zemine gözlerini dikerek nefesini kontrol etmeyi başardı. Sonra sakince kafasını Noah'a çevirerek "Tek taraflı değildi. O düşünceyle oraya gitmedim Noah sende biliyorsun. Elimde değildi. Hiçbir şey yapamadım. Aynı anda damgalandık. O da beni damgaladı." diye fısıldadı. "Ben sana hiçbir şey yapmadım !" diye bağırdığımda Jason sanki ben odada değilmişim gibi davranarak Noah'a bakmaya devam etti. "Onu öldürebilirdin Jason ve görevin onu buraya sağlam getirmekti." Noah dişlerini sıkarak konuşsa da Jason hala soğukkanlılığını koruyordu. "Ben sana hiçbir şey yapmadım. Beni buraya getirmeni de istemedim. Seni tanımıyorum , bu insanları tanımıyorum ve tekrar söylüyorum sana hiçbir şey yapmadım , o bahsettiğin saçma şey hakkında da en ufak bir fikrim yok !" sesimin sertliği beni bile şaşırtmıştı. Jason yavaşça bana dönerek ifademi incelemeye başladı. "Her zaman bu kadar konuşur musun Alison ?" diye fısıldadı. Rahatlığı sinir bozucu seviyedeydi. Tekrar Noah'a döndüğünde "Onu bilerek damgalamadım. Ve anlaşılan o ki ölümden kurtulabilecek kadar güçlü." diye devam etti. "Ölümden kimse kurtulamaz Jason. Her ne olursa olsun." diye fısıldadı. Sanki duymamı istemedikleri bir konuyu üstü kapalı konuşuyorlardı. Jason "Bu onun için geçerli değil." dediğinde Noah yavaşça bakışlarını bana çevirdi. Bu sefer yüzünde sevimli bir ifade yoktu. Anlamak zor değildi. Aksine anlaşılır bir ifadeydi. Apaçık bir ifade : Korkuyla bakıyordu. Bana korkuyla bakıyordu.

ARİÇEMUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum