Palavralar

15.3K 1.2K 65
                                    

Yıllarca aradım onu. Onu hatırlamaya başladığım andan itibaren... Bize yaşattıkları , ona yaşattıkları... Benim gibi hiçbirini hatırlamıyordu. Günlerce onu rüyamda gördüm. Aramadığım bakmadığım yer kalmadığında Aristo bana onu verdi. Saçları , gözleri , gülüşü , bakışları , kokusu ,dudakları... Daha önce kimse böyle hissettirmedi. Hiç kimseyi bu kadar istemedim. Rüyamda bana yalvaran bakışları aklımı başımdan almıştı. Aylarca Kaliforniya'ya inerek onu izlesem de başına bir şey gelmiş olabileceği korkusuyla ona kendimi göstermiştim. Aris savaşçısı olmadan , yemin etmeden damgalandığı için ölüm tehlikesi olsa bile o sadece baygınlıkla bunu atlatmıştı. Anlatılandan daha güçlü olmalıydı. Bu da onun daha çok tehlikede olacağı anlamına geliyordu.
...
Ondan kendimi uzak tutmaya çalışsam da onu itemiyordum. Tamamen uzak duramıyordum. Bana ne yaptığını ben bile anlayamıyordum. Her hareketini kontrol altında tutmak beni bazen yorsa da onun güvende olmasından başka bir şey düşünemiyordum.
...
Lanetli doğduğumu bende biliyorum. Babam diye anılan adamın bir katil olması lanetli olmama yeter de artardı. Şimdi ise Noah ile onu paylaşmak zorunda bırakılıyordum. Defalarca savaştım ve yara aldım. Hiçbiri canımı bu kadar yakmadı. Hiçkimseye daha önce bugün Aristo'ya yalvardığım gibi yalvarmadım. Kimseye boyun eğmedim. Ama bugün onu benden koparmaması için her şeyimi verebilirdim. Her şeyi.
...
Alison daha ilk geldiğinde Jackson ondan olabildiğince uzak durmam konusunda beni uyarmıştı. Denesem de bunu başaramamıştım. Bedeli ağır oldu. Alison acı çekti. Herkes acı çekti. Şimdi her şey yeniden toparlanmaya başlamışken bunu tekrar Alison'a yapamam. Tekrar onun acı çekmesine izin veremem. Bunun için de benden nefret etmesini sağlamak dışında elimden başka bir şey gelmez. Onun benden nefret etmesi beni mahvetse de...

Eğitimi yeni bitirmiş eve doğru yürüyordum. Uzaktan Noah ile Andela'nın çardakta oturup güldüklerini görebiliyordum. Andela fazlasıyla iyi ve tatlı bir kızdı. En önemlisi Noah'u mutlu ediyordu. Noah benimle konuşmaya çekinse de bir gün mutlaka eskisi gibi olacağımızı Jason kendisi söylemişti. Ona zaman tanımamı istemişti. Bende öyle yapıyordum. Gerçi Jason'ın bana söylediği son şeyler olmuştu bunlar. Neredeyse bir haftadır hiç konuşmamıştık ve yüzüme bile bakmıyordu. Ben yokmuşum gibi davranmasına anlam veremiyordum. Bende kendimi dışarı atıyordum. Geçtiğimiz birkaç haftaya kıyasla bu hafta sakin ve eğitim dolu geçiyordu. Anılan ve Anahtar durumuna kafam takılmıştı ve bunu Jason ile konuşmayı düşünüyordum. Kafamdaki sorularla salona girip merdivenlere yöneldim. Duş almak için odama girdiğimde Ava dolabımı karıştırıyordu. Onu umursamadan kendimi duşa attım. Soğuk suyun altında saatlerce kalabilirdim. Bilincimi açıp beni kendime getiriyordu. Her şey hiçbir zaman olmadığı kadar belleğimde netlik kazanıyordu. İstemeyerek de olsa duştan çıkıp üzerimi giyindim. Saçlarımı kurutmamayı tercih ederek odamdan çıkıp Logan'ın odasına yöneldim. Geçen haftaya göre bu hafta fazlasıyla toparlanmıştı. Morluklar silikleşmeye başlamıştı ve oturabiliyordu. Kolundaki harfi sormamayı tercih etmişti veya Jason onunla bu konuda konuşmuştu. Beni gördüğünde gülümsedi. Yanına gidip kocaman bir öpücük kondurdum yanağına. 'Aç mısın?' dediğimde başıyla onayladı ve 'Şöyle güzel bir kahvaltı fena olmaz.' dedi. Beyefendi ayağına kahvaltı istiyordu. Gülerek saçlarını karıştırıp odadan çıktım. Merdivenlerdeyken üst kattan kapanan bir kapı sesi duysam da oralı olmadım. Hızlıca mutfağa yöneldim. Eğer aşağıya inen Jason ise karşılaşmak istemiyordum. Beni kendisinden uzak tutmakta üstüne yoktu. Artık amacını anlamıyordum ve yorulmuştum. Aramızda neler olduğunu çözmeye çalışmaktan yorulmuştum. Kapıya arkamı dönerek tezgaha kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. Ayak sesleri duyduğumda arkamı dönüp baktım. Jason elleri cebinde kapının girişinde duruyordu. 'Kehanetin sonuncusunu duymadın değil mi ?' dedi. Aklımdaki çoğu düşüncemi biliyordu madem ne demeye bunu soruyordu ki ? Jason kendi kendime sorduğum soruya 'Seninle konuşmaya çalışıyorum Alison.' dedi. Ona sinirliydim. Bu sefer o değil ben ona sinirliydim. Beni kendisinden uzak tutmasından bıkmıştım. 'Bir yığın sorunum var Jason cidden konuşacak hâlde değilim.' dedim. Jason arkama yaklaştığında nefesini ensemde hissediyordum. Elimde bıçak vardı ve bu durumda elimin titremesi büyük bir kesik olarak bana dönerdi. Sakince bıçağı bıraktım ve Jason'a döndüm. 'Neden yapıyorsun ? Bunu bana neden yapıyorsun ?' dedim. Sesim titriyordu. Daha fazla zorlanırlarsa gözyaşlarım kendilerini serbest bırakacaktı. Jason soğuk bir surat ifadesiyle yüzüme bakıyordu. Her zamanki gibi duygularını çok güzel saklıyordu. 'Ne yapıyorum Alison ? Ne yani birkaç kez yakınlaştık ve seni öptüm diye sana aşık olduğumu mu sandın ? Damga gibi palavralara da kanmamalısın.' dedi. Acımasızca. Duyduklarım belki de hiç olmadığı kadar yakıyordu canımı. Jason bana bunları söylemezdi. Ellerimin titrediğini gizlemek istercesine arkama sakladım. 'Tamam Jason.' diye fısıldamakla yetindim. Tekrar tezgaha dönüp bıçağı elime aldım. Jason ağır adımlarla mutfaktan çıkıp gittiğinde daha fazla dayanamayarak gözyaşlarımı serbest bıraktım.
Okuyucalarıma sevgilerle şunu not düşmek isterim : Bölüm başındaki koyu renk yazılmış yer Jason'ın defterinden alıntılardır. İyi okumalar hepinize :)

ARİÇEMWhere stories live. Discover now