Karanlıkla Uyumak

22.3K 1.6K 49
                                    

"Yanlış yoldan gitmenin birden çok yolu vardır. Ama doğruyu yapmanın tek bir yolu bulunur. Yanlış yapmak bu yüzden kolay , doğruyu bulmak ise bu yüzden zordur." der Aristo. Bu sözü babam sık sık tekrar ederdi. Şimdi düşündüğümde ne demek istediğini anlıyorum. Çünkü belki de ilk kez bu kadar zorlanıyorum.

Uyanıp çevreme bakındığımda Noah'un odamın köşesindeki küçük koltukta gözleri karşı duvara monteli lambaya dalmış bir şekilde oturduğunu gördüm. Benim uyandığımı fark ettiğinde hemen ayaklanıp yanıma geldi. "Hey , sakin ol Noah. İyiyim cidden sorun yok." dedim. Yavaşça yatağa oturdu. İlk dikkatimi çeken gözleriydi. Halka halka morluklar vardı gözlerinin altında. Bütün gece uyumadığını yüzüne bakarak anlamak gayet kolaydı. Onu böyle görünce suçluluk duygum daha da arttı. Kendimi iyi hissetmek için aslında pek de bir nedenim yoktu ki Noah da benim ifademden hislerimi , düşündüğüm şeyleri kolayca çıkarabiliyordu. Saklamak gibi bir çabam da pek yoktu. "Şiit... Lütfen Alison. Herkes aynı durumda sadece ben değil. Ava saatlerdir uyuyor ve Simon'ı sakinleştirmek de pek mümkün değil. Jackson aşağıda salonu onarıyor. Sen uzun zamandır burada değilsin aslında. Eve geleli iki saat falan oldu." dedi. Hızlı hızlı olanları bana özetlerken hem onu dinleyip hem olayları zihnimde canlandırmaya  çalışıyordum. Pek başarılı olduğum da söylenemezdi aklım allak bullaktı. Kafasını toparlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Konuşmayı unutmuş gibi cümleleri hatırlamaya çabalıyordu.

Anlattıkları arasında oturtamadığım bir kısım vardı. Salonu onarmak mı? "Bekle bir saniye , Jackson salonu neden onarma gereksinimi duydu ?" diye sordum. Sırtıma birkaç yastık koyarak yatağın başlığına yaslandım. Noah bir anda sırıtmaya başladı ve sorumu cevapladı : "Senin saldırıya uğradığını duyunca Jason'ı sakinleştirmek de bize bir adet ortak salona patladı. Sürekli neden birilerini sakinleştirmek zorunda kaldığımı anlamıyorum." dedi. Jason...

Tamamen aklımdan çıkmıştı. Babası tarafından bir cinayet daha işlenmesi ve o esnada benim orada savunmasız bulunmam onu çıldırtmış olmalıydı. Babasından nefret etmesi için sürekli yeni nedenlerin çıkması , sanki yeterince yokmuş gibi... "Şimdi nerede ?" dedim. Endişemin ifademe yansıdığından emindim ki Noah sırıtmayı bırakmıştı. "Aşağıda salonda Jack ile beraber galiba. Zaten Jack dışında kimse onu sakinleştiremezdi." dedi gülümseyerek. "Salona insek ? Jack ile konuşmak istiyorum. Bu arada Jason'ı görsem de iyi olabilir." dedim. "Jack ile konuşmak mı Jason'ı görmek mi ?" gülümsemesi tüm yüzüne yayıldığında omzuna vurdum. "Hey , biraz yavaş ol. Canımı yaktı bu." omuz silkip ayağa kalktığımda koluma girdi ve birlikte odadan çıktık. Aşağı inerken salondan yanık kokuları geliyordu. Noah'un anlattıklarını abartmadığı belli olmuştu.

Pek bir değişiklik yoktu gerçi olumlu tarafından bakmak istersek sadece en sevdiğim koltuğumuzun bir köşesi artık yerinde değildi. Ama geri kalan hasarları başarıyla temizlemişti Jack. Beni gördüğünde gülümsedi. Her zamanki babacan tavrı yine tam karşımdaydı. Hem Noah'a hem de bana sarıldı. Aile olmayı bana hissettiriyorlardı. Özellikle Jackson... Jack bizi bıraktığında bana bakarak terası işaret etti "Yanına girmemek için çok çabaladı. Seni o halde görürse delice bir şey yapacağından korktuk da denilebilir tabi." dedi. Başımı onaylarcasına salladım. 
Sessizce terasın soğuğuna bıraktım kendimi. Biraz olsun kendime gelmek iyi hissettirmişti. Aklımda sadece Jason'a ne diyeceğim vardı. Ne diyebilirdim ki ? Üzülmemesi gerektiğini mi ? Ailesini seçemeyeceğini mi ? Babasının hareketlerinin veya tarafının onun suçu olmadığını mı ? Jason ileride meşe ağacının altındaki bankta oturmuştu. Bakışlarını zemine odaklamıştı. Parmaklarıyla oynadığını görebiliyordum. Kafasını kaldırdığında görüş alanına girdim. Beni fark ettiği anda birkaç saniye duraksadı ve ayağa kalktı. Ardından bana doğru yürümeye başladı. Adımları gittikçe hızlandı. 
Ne olduğunu bile anlamadan hızlıca beni kendisine çekti. Sıkıca sarıldı. Sımsıkı... Bir süre böyle durduk. Ne tepki vereceğimi ne yapacağımı bilemez halde uzaklaşmasını bekledim. Kesinlikle böyle bir karşılama beklemiyordum. Kızıp bağırmasını , orada ne işim olduğunu , neden kimseyi yardım için çağırmadığımı falan sormasını beklemiştim. Kaskatı bir şekilde ben bunları düşünürken beni yavaşça bıraktı. Suratından belliydi üzgün olduğu , her zamanki soğuk tavrının altında bir kırgınlık vardı "Birkaç saat yalnız bırakmaya gelmiyorsun değil mi Alison ?" dedi sitem edercesine. Ses tonu yumuşacıktı. Sert ve soğuktu evet ama sanırım hiçbir zaman kötü olduğunu düşünmemiştim. Olabileceğini de düşünmüyordum. Belki de bu yüzden babasının karşısında bu kadar kararlı durabiliyordu. Walter'ın içi saf kötülük ile doluyken Jason ne kadar göstermese de bunun tam aksini barındırıyordu. 
Salona döndüğümüzde herkeste farklı bir gerginlik vardı. Bu dün olanlarla alakalı değildi. Farklıydı... Daha büyük bir şeydi. Her ne ise henüz bizim haberimiz yoktu. Jason da anlamış olmalı ki "Sorun ne Jack ?" dedi.
Simon başını kaldırdı ve bana baktı. Daha önce görmediğim bir ifadesi vardı. Direkt bana dönmüştü nedenini anlamadığım bir şekilde ve sanki odadaki tek muhatap benmişim gibi bana bakıyordu. Bakışlarından bile anlamıştım ama kendime itiraf edemiyordum. Suçlar gibiydi. Olan biten her şeye karşılık beni sorumlu tutuyordu.
"Sorun mu ? Ava hala uyuyor. Tamı tamına yirmi yedi saattir." dedi.

ARİÇEMWhere stories live. Discover now