Alison

55.3K 3K 111
                                    

Uyanmak isteyip uyanamamak... Sanki uzay boşluğunda sıkışmışım gibi nefes almakta güçlük çekiyordum. Ciğerlerim vücuduma sığmıyordu. Mırıldanmaya çabalarken yumuşak bir elin alnıma dokunduğunu hissettim. Yumuşak ve soğuk bir el... Garip bir şekilde anında vücuduma yayılan serinlik beni bir nebze rahatlatmıştı. Kendimi zorlayıp gözlerimi açmaya çabalasam da birinin fısıltı şekilde ismimi söylediğini duydum. Ardından anlamadığım birkaç kelime daha. Sonrasında yine saf bir sessizliğe büründü beynim. 

Başımdaki acı midemi bulandırıyordu. Sanki herhangi bir kavgadan az önce çıkmışım gibi her tarafım ağrıyordu. Kulaklarımın çınlamasını durdurmak için başımı ellerimin arasına almak istesem de kıpırdayamadım. En ufak bir hareket için gücüm yoktu. Gözlerim kapalı da olsa tepki vermeyi denedim , defalarca... Ama sanki beni her seferinde engelleyen bir şey vardı. Kolumda karınca ısırığı gibi küçük bir acı hissettim. Ardından kolumun uyuştuğunu... Geriye kalan boşluk ise benim için tam bir bilinmezlik...

Gözlerimi açtığımda simsiyah bir çift göz merakla bana bakıyordu. Üstüme eğilmişti. Birbirimize o kadar yakın mesafedeydik ki nefesindeki nane kokusunu alabiliyordum. Gülümsemeye başladı. Sanki hiç görmediği bir şeye bakıyormuş gibi neşeli ve meraklı gözüküyordu. Fazlasıyla sevimliydi. Ki bu bende korkuya yol açtı ve anında geri çekildim. Dirseklerimden destek alıp arkaya yaslandığımda korkuyla çocuğa bakıyordum. Sürekli nasıl olduğumu herhangi bir şey isteyip istemediğimi soruyordu. Ona cevap verebilecek durumda değildim. Sanki konuşmayı unutmuştum. Sadece onu dinliyordum söylediği hiçbir şeye yetişemiyordum bile. Hareket etmedim. Şoka girdiğimi düşünüyordu ki bence kesinlikle haklıydı. Yanıma gelerek korkmamamı işaret etti ve arkamdaki yastığı düzeltti. Sonra hemen döneceğini söyleyip odadan çıktı. Sevimliliğine rağmen gayet ürkütücü bir görüntüsü vardı. En az 185 cm boyunda yapılı siyahi bir çocuktu. Kıvır kıvır saçları ona çok sevimli bir görüntü veriyordu. Sol kolundan büyük bir darbe almış olmalıydı ki yara izi kendi görüntüsünden daha korkunçtu. Hızla odada göz gezdirdiğimde kesinlikle hastanede olmadığımı fark ettim. Aksine çiçekli duvar kağıtlarıyla kaplı tek kişilik bir yatak odasındaydım. Yanı başımdaki komodinin üstünde limon kokulu olduğunu tahmin ettiğim bir mum yanıyordu. Tam yanında da eski parşömen parçaları vardı. Yatağın karşısında eski bir dolap ve askılık duruyordu. Ben bunları incelerken çocuk yanında sarışın ufak tefek sevimli bir kızla geri döndü. Kız odaya girdiği anda ortalığı aydınlatmıştı. Farklı bir enerjisi ve sıcaklığı vardı. Herkesin sevdiği tiplere benziyordu. Ufak tefek olmasına rağmen mükemmel bir fiziğe ve tatlı bir yüze sahipti. Beklemediğim bir şekilde yatağa zıplayarak oturdu. "Adım Ava , Su kızıyım. Ne zamandır seni bekliyorduk. Hoşgeldin aramıza." dedi ellerini çırparak. Hızla boynuma sarıldı ve siyahi çocuğu işaret ederek "Simon." dedi. "Toprağın oğlu." dedikten sonra saçlarını arkaya attı. Konuşmaya çalışsam da fırsat vermiyordu. Dediklerinden hiçbirini anlamamama rağmen sormama imkan vermeyecek kadar hızlı konuşuyordu. Sanırım burada alışkanlık olmuştu hızlı konuşmak. En sonunda nefes alıp "Adım ne demiştin ?" diye sordu. "Bir şey dememiştim." diye terslediğimde hiç üstüne alınmayarak beni izlemeye devam etti. "Alison...Alison Grace." diye fısıldadım.  "Jason ile tanışmalısın seni buraya o getirdi." dedi. Onlar ayaklanmaya başlayınca ben de harekete geçtim. Ayaklarımı yataktan sarkıttım. Gözlerim ayakkabılarımı arıyordu. Simon fark etmiş olacak ki arkasını dönüp duvarın dibinden ayakkabılarımı aldı. Bağcıklarımı bağlarken sakince beni seyrediyorlardı. Normal zamanda olsa bu kadar umursamazdım insanların beni izlemesini ama yeterince garip bir durumdaydım. Sanki hiç daha önce karşılaşmadıkları bir şeymişim gibi beni tepeden tırnağa inceliyorlardı. İkisi de avuçlarını gevşek bir şekilde bana çevirmişti. Aşağıdan fazlasıyla komik gözükmelerine rağmen sesimi çıkarmadan bağcıklarımı bağladım. Ayağa kalktığımda ikisi de bana bakmaya devam ediyordu. "Şey gitsek mi artık ? Şu Jason ile tanıştıracaktınız beni." dedim. Ava başıyla onaylayarak gülümsedi. "Seni fazlasıyla merak etti zaten." diye fısıldadı. Ne demekti bu şimdi ? Jason kimdi ki beni merak ediyordu ? Bilmediğim bir yerde tanımadığım insanlarla konuşuyordum. Ve şuan bunu değiştirmek için hiçbir çarem yoktu. Beni öldürmek gibi bir amaçları olsa yapmaları için ellerine bayağı fırsat geçmişti. Farklı bir dertleri vardı ve akli dengelerinin pek yerinde olduğu da söylenemezdi. Şu bahsettikleri "Su kızı" veya "Toprağın oğlu" zırvalıklarından bunu anlamak mümkündü. Ama kaçmama izin verecek gibi de durmuyorlardı. En azından şimdilik. Merakıma yenik düşerek onlara uymaya devam ettim. Ne işim vardı burada öğrenmeliydim. Şu Jason denilen çocuk neden beni buraya getirdi ve o kim ? Erik , konferans ve diğer merak ettiğim soruların cevabını belki bana verebilirdi. Olan biten hiçbir şeyi hatırlamadığıma göre elimdeki tek çıkış Jason'dan geçiyordu. Bu umutla peşlerinden koridora adım attım. Kapıdan çıktığımda koridora değil de gerçek hayatıma adım attığımı bilseydim bu kadar rahat çıkar mıydım bilmiyorum. Her başlangıcın bir son olduğunu biliyorum ama zaten sonu belli olan bir şeye başlamaktan korkar mıydım ? Korkularımla yüzleşmem üzerine babamdan defalarca ders aldım. Sanırım bunu da yüzleşerek halledebilirim. Babamın bana sürekli tekrarladığı sözü mırıldandım : "Korkman gereken korkunun kendisi..."

ARİÇEMDär berättelser lever. Upptäck nu