Güçlü Ol Alison

21.5K 1.6K 33
                                    

Aranızda daha önce ölümü gören var mı bilmiyorum... Çok yakından ve çıplak gözle... Cansız bedenin hiçbir anlam ifade etmediği o olaya şahit olanınız var mı ? Beden sanırım içinde bir ruh taşıdığı için "beden" olabiliyor. Ardından geriye kalan hiçbir zaman beklediğiniz gibi bir şey olmuyor. Anlam ifade ettiğiniz o kadar kişi , yaşadığınız anılar , üzüldüğünüz ve güldüğünüz  şeyler , günlük dertleriniz , sıkıntılarınız... Bir anda her biri anlamsızlaşıyor. Sanırım bu yüzden "Sadece ölüme çare yok." diyorlardı Dünya'da. Çünkü aklınızdan silip atamadığı bir dert olmuyor. Ölüm kapınıza geldiğinde canınızı sıktığınız bir şey kalmıyor. Sizi üzen insanlar , geçemediğiniz sınavlar , ayrıldığınız sevgiliniz , kazanamadığınız madalyalar , başarısızlıklar... Hiçbiri ölüm ile boy ölçüşemiyor. Ve sanırım bir kez ölümü gördüğünüzde bir daha "eski siz" olamıyorsunuz. Ölüm insanları değiştiriyor , sadece yok etmekle kalmıyor. Değiştiriyor...

***

 Soğuk artık canımı yakıyordu. Anna'nın cansız bedenine bakarken Jason'ın babasına olan nefretini daha iyi anlayabiliyordum. Bana anlatmaya çalıştıkları Walter Craft'a bizzat şahit olmuştum. Jackson ve Simon ilk olarak balkona ulaşanlardı. Simon "Ariçem aşkına Alison ! Sen iyi misin ?" diye bağırdığında irkildim. Yanıma gelip bana sarıldı. Birkaç saat önce mükemmel gözüktüğü ceketiyle şimdi suratıma sıçramış olan kan lekelerini temizliyordu. Jackson ise koşarak salona dönmüştü. Tam o sırada Ava ve Noah balkona girdiler. Ava'nın adım atmasıyla çığlığı basması eş zamanlı gerçekleşmişti. Noah daha fazla bu manzarayı görmemesi için onu tekrar içeri götürüp geri geldi. Simon'a "Ava'ya baksan iyi olacak." diye fısıldadığını duymuştum. Simon başıyla onayladı saçlarıma küçük bir öpücük kondurarak içeri döndü. Noah yavaşça beni ayağa kaldırdı. Ellerim titriyordu. Farkında bile değildim. Bedenimin kontrolü bende değildi sanki. Bileklerime kadar Anna'nın kan izleri vardı. Ayakta duramazdım mümkünü yoktu. Noah'a yaslandım ve beni içeri götürmesini kabullendim. Kapıya birkaç adım kala koşarak birisi balkona daldı. Turuncu saçlara sahip ufak tefek bir kızdı. Koyu yeşil elbisesiyle kendi yaşından daha büyük gözükmek gibi bir çabaya girişmişti sanki. Dehşete düşmüş bir ifadeyle "Anna !" diye çığlığı bastı. Birkaç kişinin onu çekiştirme çabalarına rağmen ellerinden kurtuldu. Anna'nın cesedine yaklaştı. Her şeyin gözlerimin önünde yaşanması daha çok dibe çekiyordu beni. Beklemediğim bir hareketle kız tekrar ayağa kalktı. Bakışlarını bize çevirdiğinde bileklerimdeki kan izlerini fark etti. Biz daha ne olduğunu anlayamadan öfkeden deliye dönmüş bir şekilde üzerime atladı. Aramıza sayısızca insan girdi. O karışıklık... Sadece Noah'un varlığını yanımda hissediyordum. Kızın hakaretleri,lanetleri,küfürleri havada uçuşuyor ve benden biraz daha beni koparıyordu. Sesimi duyuramayacağımdan neredeyse emindim ama "Noah dayanamıyorum." diyebildim güçlükle. Kulaklarımın çınladığını , görüşümün bulanıklaştığını fark edebiliyordum. Kesik kesik nefes almaya çalışıyordum. Noah kötü olduğumu fark etmiş olmalı ki ani bir hareketle beni kucaklayarak salona hızlı bir giriş yaptı. Merdivenlerden inerken sadece tanıdığım birisine sarılmak bile beni biraz olsun düzeltmeye yetti. İçerisi savaş alanı gibiydi. Koşuşturan ayak sesleri , insanların buradan kaçar gibi uzaklaşması... Noah beni yavaşça koltuğa bırakarak ayaklarımın ucuna oturdu. Ceketini hızla bana giydirip "Alison konuşmak ister misin ? Bilincini kaybetmemen şu an daha mantıklı bir hareket olur. Aklıma başka hiçbir şey gelmiyor." dedi her zamankinin aksine yumuşacık ve ciddi bir ses tonuyla. İfadesini tamamen tedirginlik ve şefkat kaplamıştı. Bakışları içimi ısıtmaya yetiyordu. Sadece ona baktım. Oturduğum yerde doğrularak başımı omzuna koydum. Daha fazla tutamazdım kendimi. Ağladım. Sadece ağladım. Eskiden ağlamanın bir zayıflık olduğunu düşünsem de şu an rahatlamak için yapabileceğim tek şeydi. Çünkü çaresizdim. Ölüme karşı şu an çaresizdim. Yaşadığım şey tarif edilmezdi. Ya da benim bunu anlatmak için bildiğim bir kelime yoktu. Noah başını saçlarıma gömerek bana daha sıkı sarıldı. "Hey hey... Güçlü ol Alison. Eminim elinden geleni yapmışsındır. Güçlü ol."

Hiçbir şey demedim. Konuşacak halim yoktu. Nefes almak bile bana ağır geliyordu. Olanları her şeyi düşündüm. Geri gelecekti. Mutlaka geri gelecekti. Bir daha ki gelişinde herhangi birimize zarar verebilirdi. Jason'a zarar verebilirdi. Ona bir şey olmasını düşünemezdim bile veya arkadaşlarıma. Bunları düşündükçe Noah'a daha sıkı sarıldım ve sessizce ağlamaya devam ettim.
Gözlerim kapanıp karanlıkta yok oluncaya kadar ağladım.

ARİÇEMWhere stories live. Discover now