Bölüm 66

38.5K 2K 160
                                    


İnstagram: pembekalemhikayeleri
                  
***                  

Tüm yorumlarınız için çok teşekkür ederim, keyifli okumalar ❤️

Bölüm şarkısı Ron Pope - A Drop In The Ocean 

***************
ARDA

"Ben eve gidiyorum"

Arkasını dönüp gitmişti ve ben o lanet ağzımı açıp hiçbir şey söyleyememiştim. Ona sinirlendiğimi sanıyordu muhtemelen ama kızdığım o değildi; kızdığım kişi kendimdi. En başından o kov demeden önce benim kovmam lazımdı o kızı. O an ne düşündüm bilmiyorum ama amacım Elif'i kırmak değildi, sadece makul bir yol bulmaktı. Ve ben, o öyle üzgün giderken hala arkasından bakıyordum!

Ona yetişmek için yerimden kalktığımda sekreterimin 'yardım edin' çığlıklarını duydum. Kimin yardıma ihtiyacı olduğunu bilmiyordum ama içim biraz sonra tüm vücudumu kaplayacak olan korkuyla dolmaya başlamıştı.

Saniyeler içinde odadan çıktığımda, önümde karşılaştığım manzarayla tüm duyularım dış dünyadan soyutlanmıştı. Karım, Elif'im baygın bir şekilde yerde yatıyordu. Hemen yere çöküp ellerimle yüzünü yavaşça okşamaya başladım, korkuyordum ona kötü bir şey olmasından sadece gözlerini açmasını istiyordum. Ama o elimin tepkisine bile cevap vermiyordu, duymuyordu beni. Bebeğimiz! Oğlumun olduğu yere gözlerim kayınca Elif'in karnındaki ellerini fark etmiştim, o da korkmuştu.

"Efendim ambulans kapıya gelmiş, yardım ekibi yukarı çıkıyor", kulaklarım sekreterimin sesini duyuyordu da sanki içim duymuyordu. Tamamen Elif'te kalmıştım, ne olmuştu ona? Allah beni kahretsin ne olacaktı! Onun hamile olduğunu bile bile ben üzdüm onu, hemen kovmadım o kızı. Şimdi sevgilim karnındaki minik bebeğimizle birlikte belki de acılarla boğuşuyordu!

"Siz geri çekilin, biz hanımefendiyi alacağız", kimin söylediğini anlayamamıştım ama biraz geri çekilmem gerektiğini bilerek ondan ayrılmıştım.

Ambulans görevlileri onu yavaşça yerden kaldırıp sedyeye bindirmişlerdi. Ben de peşlerinden gitmek için ayağa kalktığımda gözüm yerde duran kana takılmıştı. Kan vardı; Elif'ten kan gelmişti. Aklıma tek gelen şey bebeğimizdi; onu kayıp mı ediyordum, ya Elif'i de kaybedersem!. İçimdeki damarlarımı patlatacak hissi veren büyük korkularımla ambulans görevlilerime yetişip Elif'in elini tuttum. Şu an tek yapabileceğim onlar için dua etmekti, bunların tek suçlusu bendim ama Allah'ım ne olur onları koru, ne olur onlara bir zarar gelmesin.

Ambulans hareket ettiğinde beş dakika olmadan hastaneye gelmiştik. Şirketin hemen yanındaki hastaneydi bu, bu nedenle şükürler olsun ki gelmeleri bu kadar kısa sürmüştü.

Elif'i sedyeyle hızlı bir şekilde hastaneye götürmeye başladıklarında aklıma yeni gelen, söylemeyi unuttuğum şeyi söyledim hemen;

"Karım on dört haftalık hamile, bebeğimiz var", bana sadece 'tamam' deyip onu kapısında yoğun bakım yazan yere sokmuşlardı. Ben de girmek için kapıya doğru hareketlendiğimde bir hemşire içeri girmeme müsaade etmeyip "Beyefendi lütfen siz dışarıda bekleyin" deyip yüzüme otomatik kapanan kapıyı kapattı. Tekrar kapıyı tüm gücümle açmayı denedim ama kapı kilitli gibiydi. Karım ve bebeğim içeride belki de canlarıyla boğuşuyordu ama ben bu lanet olası kapının dışında kalmıştım.

Çaresizlikle duvara yaslanıp yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm; biz bu hale nasıl geldik bir türlü anlayamıyordum. Oysa ki sabah ne kadar mutluyduk, şimdi ne hale geldik; üstelik hepsi benim yüzümdendi. Bir kez daha aynı şey olmuştu, ben yine en sevdiğimin canını yakmıştım.

İnanmaktan VazgeçmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin