İnanmaktan Vazgeçme

Από pembe_kalem

4.2M 209K 18.4K

/TAMAMLANDI/ Elif elinde sadece hayalleri olan basit bir kız değildi. Tamam belki biraz kilolu, tamam tamam f... Περισσότερα

Tanıtım/Alıntı
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Final - İyi ki

Bölüm 49

43.8K 2.3K 258
Από pembe_kalem


İnstagram: pembekalemhikayeleri

**

Tüm yorumlarınız için çok teşekkür ederim.🥰

Medya: Elif'in kırmızı elbisesi :)

Medyadaki şarkı belki bölüme pek uymayabilir ama bölümü yazarken onu fazlaca çok dinlediğim için bölüm şarkısı seçtim :)

Keyifli Okumalar ❤️

**



Miray'a konuşmak için mesaj atmamın üzerinden tam bir hafta geçmişti, bir saat sonra onunla buluşmak için kafede olmam lazımdı ama ben hala yatağımın üzerine oturmuş düşünüyordum. Ne yapacaktım ki ben orada; onu affedecek miydim? Peki affetmezsem nasıl devam edecektim ki; hayatımın her anı onu özleyerek geçecekti. Miray benim için öyle basit bir arkadaş değildi ki, hemen silip de hayatıma devam edebileyim. O benim için her şeyi yapan insandı; benden önce beni düşünendi. Ne oldu da bir anda bana öyle patladı, nasıl öyle kin doldu da bana o sözleri söyleyebildi anlayamıyordum. Aşk mıydı ona bunları yapan, bu kadar mı büyük hayal kırıklığına uğramıştı da beni paramparça etmişti! Bana ne kadar değer verdiğini ona sormama bile gerek yoktu; biliyordum, görüyordum. Ama o, yaşadığı acıyla bana saldırarak acısını ikiye katlamayı seçti. Onu son görüşümde gözlerindeki acıyı ben de görmüştüm, içimde hissetmiştim. Çok pişmandı biliyordum ama bu pişmanlık içimde kaybolan güveni yeniden inşaa etmeye yetecek miydi? Galiba bunların cevabını onunla konuşmadan alamayacaktım.

Yatağımın üzerinden yavaşça kalkıp odadan çıktım. Evde kimse yoktu; babamlar hala tatildeydiler, Nisan halam da sabah işim var deyip erkenden çıkmıştı. Yalnız kalmak düşünmem için iyi olmuştu ama insan fikrini danışacak bir insan da arıyordu. Nisan halama konuyu anlatsam direk 'affetme' deyip kestirip atardı; ihanete asla gelemiyordu, babamları arasam tatildeyken onları boşuna huzursuz edebilirdim. Ama Erkan babamı arayabilirdim, bu neden şimdiye kadar aklıma gelmemişti ki! Onun bu konularda fikirlerine de güvenirdim; dünyada insanları en çok önemseyen insanı sorsalar onu gösterirdim. Zaten geçen hafta onu aradığımda huzursuzluğumu sezmişti. Şimdi bu konuyu ona açmam, onu huzursuz etmekten ziyade rahatlatacaktı.

Telefonumu elime alıp hemen Erkan babamı aradıktan sonra telefonu kulağıma götürdüm; babam üçüncü çalışta açmıştı.

"Alo, babacığım nasılsın?"

"Kızım iyiyim sen nasılsın?"

"İyiyim baba, ben senin bir konuda fikrini almak istiyorum"

"Tabi kızım; sen konuyu bana anlat elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım"

"Arkadaşım Miray'ı tanıyorsun, işte biz onunla kavga ettik daha doğrusu o bir şeye sinirlenip bir anda bana sözlü olarak saldırdı ve asla unutamayacağım sözler söyledi. Hemen ertesinde de pişman oldu ama ben çok kırıldım ve o sözler aklımdan bir türlü çıkmıyor. Sence ne yapmalıyım baba, çok arada kaldım. Affetmem deyip kenara da çekilemiyorum çünkü onu çok seviyorum, uzak durmak beni de üzüyor"

Anlattıklarımı hiç sözümü kesmeden sakince dinleyen babam ben sözümü bitirdikten sonra konuşmaya başladı;

"Söz kurşun gibidir; silahtan çıktı mı artık geri alınamaz. İnsanlar bunu anlayamıyor bir türlü; bir laf ağızdan çıkmadan önce içeride muhasebesi yapılıp öyle çıkarılmalı. Acaba ben bu lafı söylüyorum ama karşımdaki insan ne düşünür, yoksa buna kırılır mı diye düşünmeli. Bunu sadece arkadaşın için söylemiyorum, senin için de söylüyorum. Arkadaşın bir hata yapmış bunları düşünememiş, şimdi de pişman ama sen tereddüttesin çünkü artık nasıl güveneceğini bilmiyorsun. Kızım ben Miray'ı tanıdım, seni ne kadar sevdiğini gözlerinde gördüm. Bazı günler sen eve geç gittiğinde bizi endişelendirmeden senin bizim yanımızda olup olmadığını anlamak için kırk takla atan kız o. Kimseye rahatlıkla ikinci bir şansı ver demem ama Miray hak ediyor sanki kızım. Yine de karar senin istersen zamana bırak ama benim fikrim bu. Sen söylediklerimin hepsini tart ve düşün"

"Zaten düşünmekten başka bir şey yapamıyorum ki baba. Sana da çok teşekkür ederim, benimle derdimi paylaştın"

"Tabi ki paylaşacağım, sen benim kızımsın. Manisa'ya da gel müsait olunca"

"Tabi ki geleceğim babacığım. Tekrar çok teşekkür ederim, kendine iyi bak. Sonra görüşürüz"

"Görüşürüz kızım, sen de kendine iyi bak"

Telefonu kapattıktan sonra kendimi daha bir huzurlu hissediyordum sanki. En azından dünyadaki en güvendiğim insanlardan birinin fikrini biliyordum. Miray'ı affetmek zor olacaktı ama onu dinledikten sonra ona ikinci şansı muhtemelen verecektim.

Kafenin önünde geldiğimde saat 14:50'ye geliyordu, Miray'la 15'te buluşucaktık ama onu şimdiden cam kenarındaki masada oturmuş dalgınca dışarı izlerken bulmuştum. Belki de daha önceden gelmişti, üzerinde daha içeri yeni girmiş gibi bir hal yoktu. Çok acı çekiyordu görebiliyordum, ben de acı çekiyordum. Değer miydi böyle üzülmeye, bu hale düşmeye!

Kendimi toparlayıp Miray'ın olduğu masaya doğru yürümeye başladım, yanına yaklaşınca beni fark etti. Hüzünlü ama beni görünce sevinçten parlayan gözleriyle bana bakıp ayağa kalktı.

"Hoş geldin", ben ne cevap verecektim şimdi bu kelimeye; gerçekten hoş mu bulmuştum!

"Hoş bulduk" deyip oturdum ama hoş bulmadığımı, o da, ben de biliyordum.

O da oturunca birşey söylemeden birbirimizin suratına bakmaya başlamıştık; o cümleye nasıl başlayacağını bilemiyordu sanırım, ben de henüz ona ne söyleyeceğimi bilemediğim için susuyordum.

"Elin iyi oldu mu, ağrın oluyor mu?", sonunda bir şeyler söyleyebilmişti.

"Elim çok iyi, ağrım falan da yok", o kadar saçma bir konumdaydık ki şu an, en yakın arkadaşımla iki yabancı gibi konuşuyorduk!

"Miray"

"Elif"

İkimiz de aynı anda birbirimizin adını söylemiştik;

"İstersen sen söyle", söz hakkını ona vermiştim, zaten ben de ona diyeceğimi bilemiyordum.

"Elif ben çok büyük bir hata yaptım, biliyorum. Beni affetmeni de bekleyemem senden ama eğer affetmezsen ben ne yaparım bilmiyorum. Seni çok özlüyorum", ikimizin de gözlerinden yaşlar aniden akmaya başladı.

"O gece Eymen'i çağırdığımda sürekli seni sordu; ben de o an seni kıskanmaya başladım. Saçmaladım biliyorum ama kendime engel olamadım. Bir anda ona aşkımı itiraf edince, bana sen benim kardeşim gibisin dedi. Ben de o anki sinirle onu sana aşık olmakla itham ettim. Yemin ediyorum sadece bir anlık saçmalıktı zaten Eymen büyük bir tepki gösterip sözlerimi suratıma çarptı. Giderken de bana artık kardeşim bile değilsin dedi. Çok canım yandı Elif saçmaladım, senin hiçbir suçun olmamasına rağmen seni suçlamaya başladım. Sen gelince de hayatımın en büyük hatasını yaptım. Senden nasıl özür dilerim bilmiyorum ama çok pişmanım. Eskisi gibi olamasak da, ne olur affet beni"

Başımı yere eğip gözyaşlarımı dindirmeye çalışıyordum ama onlar istemsiz olarak içimdeki hissettiğim acıyla beraber artıyordu. Pişmandı biliyordum, bunu zaten ben de en derinimde hissediyordum. Ama ona bir cevap vermeden önce sormam gereken sorular vardı. Gözyaşlarımı sonunda bir süre tuttuktan sonra başımı kaldırıp onun da ağlayan gözlerine baktım.

"Peki eğer ben seni affedersem ve tekrar eskisi gibi olursak, nasıl bir daha bu olayın tekrarlanmayacağına emin olacağım? Biz kardeştik Miray, sen kardeşine ne muamelesi yaptın?"

"Ben çok utanıyorum, o sözleri sana nasıl söyledim bilmiyorum. Ama sana söz veriyorum asla öyle bir şey tekrarlanmayacak, kendimi öldürürüm ama sana öyle sözler söylemem"

"Ne öldürmesi! Lütfen öyle saçma sözler de söyleme. Ben de arkadaşlığımıza bir şans vermek istiyorum ama korkuyorum"

"Korkma, söz veriyorum bir daha öyle bir şey olmayacak"

Doğru mu yapıyordum bilmiyorum ama ben onu çoktan affetmiştim.

"Eve hemen geri dönemem, onun için biraz daha zaman var"

Miray'ın az önce ağlamaktan kızaran gözleri bu sefer sevinçle parlayarak, heyecanla bana bakmaya başladı.

"O zaman beni affediyorsun?"

"Affetmeye çalışacağım çünkü ben de seni çok özlüyorum"

Miray birden ayağa kalkıp gözlerindeki yaşları tutamayarak yanıma gelip bana sarıldı, bir anlık şaşkınlıkla ne yapacağımı bilemesemde ben de ona karşılık vererek sarıldım; gözyaşlarımı tuttuğum da pek söylenemezdi.

"Elif çok özür dilerim, seni çok seviyorum", işte buna inanıyordum.

İnsanların bizi izlemesini umursamayarak iki sulu göz ağlayarak biraz öyle kalıp, ayrıldık. Miray tekrar yerine geçince bu sefer hüzünle değil mutlulukla bana bakıyordu. Aslında ben de çok rahatlamıştım; evden ayrıldığımdan beri üzerimde bir yük vardı sanki ve şimdi o yükü atmıştım.

"Miray bana Eymen'le konuştuğunuz her şeyi anlatır mısın?", bir şeyleri kafamda tamamen oturtmam lazımdı.

"İlk defa sana bir şeyi anlatmaktan utanıyorum ama merak etme istediğin gibi her şeyi anlatacağım"

Miray gözlerine yeniden yerleşen acıyla derin bir nefes alıp, o gece ne yaşandıysa anlatmaya başladı. Cümlelerine son verdiğinde dolu dolu olan gözleriyle tekrar bana bakıp "Çok özür dilerim Elif" dedi.

"Sürekli tekrarlamana gerek yok canım, pişman olduğunu görebiliyorum zaten. Bak Eymen ile konuşmanıza bir şey demiyorum tamam orada da hata yapmışsın ama onu bir kıskançlıkla geçiştirebilirim ama ben, senin beni gözden çıkarmanı hazmedemiyorum"



"Elif ben seni gözden asla çıkaramam, o anda bile hayatımdan çıkmanı istemiyordum ki. Ben sadece o an bir çeşit nöbet geçiriyor gibiydim. Hayatımda ilk defa, ömür boyu pişman olacağım bir şey yaptım. Senin beni affetmeni istiyorum çünkü sen benim en yakınımsın ve çok değerlisin. Ama ben kendimi asla affetmeyeceğim, ne kadar büyük bir aptallık yaptığımı unutamam"

Belki de yerimde başkası olsa bu durumdan memnun olurdu. Sonuçta suçluydu 'ömür boyu pişman olsun hak etti' derdi ama ben böyle düşünemiyordum. Onun ömür boyu bu pişmanlığı da taşımasını istemiyordum. Ben onu affettikçe onun da kendini affetmesini sağlayacaktım.

"Miray, Eymen konusunda ne yapacaksın peki?"

"Eymen konusu mu? Öyle bir konu mu var ki? O, beni kardeşi olarak görüyordu; artık öyle bile hissetmiyor çünkü benden nefret ediyor"

"Öyle söyleme, etmez de işte sana çok kırılmıştır. Eğer onu gerçekten istiyorsan ona senin adım bir atarak, kendini affettirmen lazım"

"Elif ben yoruldum, belki de böylesi daha iyidir. Ben hayatımın on yılını ona aşık olarak geçirdim ve ne oldu; kocaman bir hiç. Ben kimseyle bile ilgilenmedim o var diye ama pişmanlıklarımla beraber bunu da düşündüm; artık bu işin peşini bırakıp beni gerçekten seven birini bulacağım"

Ben bu cevaba ne diyebilirdim ki, haklıydı hem de çok.

"Oo kimleri görüyorum buralarda; sevgili Elif ve adını bilmediğim güzel arkadaşı"

Kim bu zevzek deyip kafamı yan tarafıma çevirdiğimde Kerem'le göz göze gelmiştim. Daha dün internette Londra' da ki yarı finalde elendiğini görmüştüm, Türkiye'ye çabuk dönmüştü.

"Keremcim kendini acıdan kafe köşelerine verdin herhalde ben bir kaç hafta evden çıkmazsın diye düşünüyordum da, malum kaybetmenin acısı senden kolay çıkmaz"

"Çok komiksin gerçekten; bu espri yeteneğini daha ilk turda elendikten sonra geliştirdin herhalde?"

Uyuz adam!

"Benim ilk denememdi ve neredeyse seni alt ediyordum ama maşallah sen dördüncü denemende yine elendin, yine elendin. Ya Keremcim ben geçen kaybedenler bunalıma nasıl girer bilemediğim için rahat bunalıma giremeden çıktım ama sen deneyimli olduğun için şimdi bir girer yedi ay çıkamazsın inşallah", o çocuk bunu hak etmişti!

"Elifcim şu iğrenç esprilerini istersen insan içinde yapma, bak arkadaşının bile suratı ekşidi"

Miray şaşkınlıkla "Elif yok öyle bir şey" deyip Kerem'e ters ters bakmaya başlayınca Kerem gayet pişkin bir şekilde elini Miray'a uzatıp "Sevgili arkadaşın iğrenç esprilere çalışmaktan görgü kurallarını unutmuş. Ama o tanıştırmıyorsa ben tanışırım. Ben Kerem" dedi. Miray'ın yüzünde şu an öyle komik bir ifade vardı ki Kerem'e kızmak için hazırlanmasam, onun bu haline kahkahalarla gülebilirdim.

"Kerem çek o pençelerini arkadaşımdan"

Kerem beni takmadan gözlerimi tekrar Miray'a çevirip "Sen de adını söylemeyecek misin?" dedi, eli de hala tokalaşmak için havadaydı.

Miray bir anda Kerem'in elini sıkıp "Ben de Miray" dedi, hemen ardından benimle göz göze gelince panikle elini Kerem'den çekip, sanki elini ateşte yakmış gibi havada sallayıp kucağına koydu. O kadar tatlıydı ki bu şaşkın hallerini ne kadar özlediğimi, o an anladım.

"E kızlar ne içiyorsunuz?", aslında Kerem'i terslemeyi düşünüyordum ama o an aklıma gelen fikirle gülümseyerek ona döndüm.

"Kahve içecektik ama buranın kahveleri pek güzel değilmiş. Benim sana daha iyi bir teklifim var; haftaya bizim kafenin açılışına gelip hem mükemmel kahvelerimizden tadıp hem de Miray'a eşlik edebilirsin"

"Bana mı eşlik edecek?", Miray tüm çaresiz bakışlarıyla bana bakıyordu.

"Kesinlikle geliyorum", Kerem anında kabul etmişti.

"Mükemmel o zaman ben sana adresi ve diğer bilgileri mesaj atarım"

"Anlaştık. O zaman kızlar bana müsaade haftaya görüşürüz", son kısmı Miray'a bakarak söyleyip gitmişti ama Miray hala bana alık alık bakıyordu.

"Elif ne açılışı bu ve neden Kerem bana eşlik ediyor?"

"Babamın kafesini, Eymen'in bizi götürdüğü gibi bir müzikli kafeye çevirdik ve birazda dekorasyonda değişiklik yaptık. Haftaya da kafede ilk şarkı çalınacak, ben de bunu açılış gibi düşünüp arkadaşlarımı çağırmaya karar verdim. Yalnız babamın haberi yok ama giderken bana ne yaparsan yap kafe senin demişti, ona güveniyorum"

"Tamam bunları anladım da Kerem neden bana eşlik ediyor?"

"Sen ne zaman bu kadar kıt oldun Miray ya, şimdiye senin bunları anlayıp makale yazman lazımdı. Kızım açılış diyorum, arkadaş diyorum; sence bu sana kimi çağırıştırıyor?"

"Kimi?", yok bu kız cidden üzüntüden algılarını da kapatmıştı!

"Eymen'i tabi ki de. O gün o da gelecek"

"Elif ben sana ne diyorum sen ne diyorsun. Eymen bitti benim için"

"Tamam bitti ama Eymen bilmiyor, bunu ona neden kanıtıyla göstermiyorsun?"

"Sen ciddisin?"

"Hem de çok. Bak mızıkçılık yapmak yok, hem Kerem gıcıktır falan ama onun gıcıklığı bana, bence siz çok iyi anlaşacaksınız"

"Bugün ne için buraya geldik, ne yapıyoruz şimdi. Valla sen beni affedeceksen ben Kerem'e bile katlanırım", haklıydı gerçekten sabah onu affedebilir miyim diye düşünürken şimdi onun aşk hayatına el atmıştım. Ben bu kızı cidden çok özlemiştim; umarım bir daha asla öyle şeyler yaşamayız.

"Bak cidden iyi olacak sen rahat ol"

Miray ile biraz daha konuştuktan sonra kafeden çıktık; o okuluna giderken ben de içindeki son dekorasyon değişikliklerini kontrol etmek için kafenin yolunu tuttum.



1 Hafta Sonra

"Kızlar hadi hazırsanız çıkalım, biz ev sahibiyiz herkesten önce gidip, gelenleri karşılamalıyız"

Ben diyordum ama halamla Miray hala aynanın önünde oturmuş makyaj yapmaya çalışıyorlardı; hayır insan bir saat boyunca nasıl bir makyaj yapmayı bitiremez anlamıyorum ki!

"Ececim beş dakika daha ne olur!", halam sanki onu sabah uykusundan kaldırmışım gibi mızmızlanıp tekrar aynaya döndü. Miray da hala alnında çıkan sivilceyi kapatmaya uğraşıyordu!

"Miray resmen sivilce üzerine sıva atıp, badana boya yaptın canım ya, hadi yeter!"

"Bir dakika ya lütfen bir el daha kapatıcı sürmem lazım"

Miray'ı bugün bizimle hazırlanıp kafeye beraber gitmek için eve ben davet etmiştim; halamla da hemen tanışıp kaynaşmışlardı. Onunla o günden sonra daha sık görüşüp aramızdaki sorunları halletmeye çalıştık; birkaç kez ona yaptıklarını hatırlatmıştım ama suratındaki o anda beliren derin üzüntüyü görmem beni hemen frenlemişti. Tekrar tekrar yaşadıklarımızı konuşmuştuk ama hala arada kalan kırgınlık ve güvensizlik vardı. Biliyordum o güven kolay kolay geri gelmeyecekti, o yüzden ben de bu işi zamana bırakıp arkadaşımla anın tadını çıkarmaya karar vermiştim.

Arda da başta çok sinirlenmişti ama onunla sakince konuşup durumu anlatınca, beni anlamasa bile kararıma saygı duymuştu. O da olanları unutmayacaktı ama her an benim için tetikte bekleyerek, Miray'a kibar davranacağına söz verip içimi rahatlatmıştı.

"Ececim mutlu hayallerinden çıkabilirsen yetişmemiz gereken bir küçük açılış partisi var"

Düşüncelere o kadar dalmıştım ki ortamdan tamamen soyutlanmışım; halamla Miray kapıda hazır bir şekilde beni beklerken ben hala ceketimi bile giymeden öylece portmantoya yaslanmış duruyordum.

"Yoksa sevgili Ardacığını mı düşünüyorsun?"

"Ne alaka ya! Ben açılışın nasıl olacağını düşünüyordum"

Onlar arkamdan kıkırdarken ben koşarak odama gidip kırmızı elbisemin üzerine uygun olabileceğini düşündüğüm siyah deri ceketimi hızlı bir şekilde giyindikten sonra hemen salona gittim.

"Ece bir şey söyleyeceğim ama kızma; Arda seni bu kırmızı mini elbiseyle görünce kızgın boğalara dönmezse ben de Nisan değilim"

"Onun aldığı elbiseler de hiç kafenin açılış partisi için uygun değildi ama"

"Tabi tabi sen o masalı sevgiline anlatırsın ama ben yiyeceğini sanmıyorum canım, bence onun yerine zevkle seni yer benden söylemesi"

"Ama şu elbise meselesinde o kadar tatlı oluyor ki, korkmama rağmen hep daha kısa giyinip onu çileden çıkarmak istiyorum", ama halam da haklıydı; Arda bu elbiseyi görünce beni çiğ çiğ yiyecekti.

"Hadi o zaman çabuk çıkalım, zaten geç kaldık"

Hep beraber aşağıya inip Nisan halamın arabasına bindik. Aslında kafe çok yakındı ama bu ayakkabılarla taşlı yolda yürümek zor olacağından arabayı tercih etmiştik.

Kafeye girdiğimizde herşeyin fazlasıyla yerinde olduğunu görerek gülümsemeye başladım. Halamın iç mimar arkadaşı benim odamda olduğu gibi burada da mükemmel bir iş çıkarmıştı; hem hayalimdeki gibi hem de müzik çalmaya müsait bir kafe olmuştu.

Kafeye geç gelsek de henüz bizden başka gelen yoktu. Ben de rahat rahat ceketimi çıkarıp kapının önünde halamla birlikte gelenler için beklemeye başladım.

İçeri ilk giren Arda olmuştu; sevgilim muhtemelen işten çıkıp eve uğramıştı. İş kıyafetlerinin yerini spor bir pantolon ve dar beyaz bir gömlek almıştı. Cidden daha da yakışıklı olmuştu, iyi ki tanımadığım kızlar yoktu bu gece burada. Arda gülümseyen suratıyla halama selam verip ayak üstü küçük bir sohbet etmişti. Daha sonra bakışları bana döndüğünde ilk bakışta aşk ile dolan gözleri, çok geçmeden yerini ateşe bırakmıştı. Yanıma gelerek hiçbir şey söylemeden kolumu sert bir şekilde çekip beni arka tarafa götürdü.

"Ben sana bir daha böyle kısa kıyafet giymeyeceksin demedim mi? Hatta sana bir gardrop uzun elbise almadım mı?"

O kadar sert konuşuyordu ki yutkunarak sadece "Dedin" dedim.

"Peki bir daha böyle kıyafet giyersen ne yaparım dedim? Onu da hatırlıyor musun?"

"Sevgilim bu kafeye bu uygundu ama başka bulamadım"

"Başlatma bana uygunluğundan! Ben gayet iyi biliyorum neyin nereye uygun olduğunu"

Ben gözümü kapatmış bir sonraki öfke nöbetini beklerken Arda benim kolumdan tuttuğu gibi kapıya götürdü. Kapıda halam içeri yeni giren Ege hocamla selamlaşıyordu, ikisi de bizi görünce şaşkınlıkla bakmaya başladı.

"Ece nereye?", ah halacım ben biliyor muydum!

"Ece'nin üzerine kahve döküldü içeride, biz hemen elbiseyi değiştirip geliyoruz", yerime cevabı da Arda bey vermişti.

"Ege sen de hoş geldin" deyip benim hocama selam vermeme fırsat vermeden dışarıya çıkarmıştı. Beni hızlıca arabasına götürüp koltuğa bindirdi, sonra da kendisi oturunca harekete geçti. Muhtemelen evine gidiyorduk ama benimle konuşmuyordu ve muhtemelen bu da kızgınlığını bana arabada göstermemek içindi.

Tahmin ettiğim gibi evinin önünde durunca arabadan indik. Sessizce evin önüne yürüdük, hala tek kelime etmemişti. İçeri girdiğimizde ne yapmayı düşündüğünü anlamak için suratına bakınca, bana bakıp sadece "Misafir odasına çık ve kendine elbise seç" dedi. Kafamı 'tamam' anlamında sallayıp merdivenlere yöneldiğimde sırtımdaki sinirli bakışlarını hala hissedebiliyordum.

Odaya çıkınca hemen elbiseleri karıştırmaya başladım, karşıma ilk çıkan dizlerimin hemen altında biten siyah elbiseyi alıp yatağa koydum. Elbise cidden mükemmel gözüküyordu.

Kırmızı elbiseyi çıkarmak için fermuarına elimi attığımda elimin üzerine gelen elle durdum. Karşımdaki aynaya bakınca Arda'nın gözleriyle göz göze gelmiştim;

"A-arda ne yapıyorsun?"

"Sana sözünü verdiğim şeyi", tamam ben söz dinlememiş olabilirdim ama o elbiseyi kendi çıkaramazdı değil mi! Hipnoz olmuş gibi aynaya baktığımda odaya dolan fermuarın açılma sesiyle iyice panik olmuştum ama o büyük bir ciddiyetle üzerimdeki elbisenin askılarını indirmeye başladı.

Askıları indirip elbisenin üst kısmını belime kadar indirdikten sonra arkamdaki saçlarımı omzuma itip boynuma ufak bir öpücük kondurmuştu. Onun için ufak bir öpücük olabilirdi ama benim içimi titretmeye yetmişti.

Her zaman her durumda susmayan çenem şimdi çalışmıyordu, çalıştıramıyordum. Kocaman bir yük çenemin üzerine binmiş ağzımı açmama izin vermiyordu sanki. Arda omzumdaki ellerini vücudumdan çekmeden yavaş yavaş belime indi. Elleri belimde bir süre bekledikten sonra elbiseyi kavrayıp yavaşça bacaklarımdan aşağıya indirdi. Şimdi elbise ayaklarımın altında, karşısında iç çamaşırlarımla duruyordum. Utanmıyordum; hissettiğim duygu utanmaktan uzaktı, sadece neyi beklediğimi bilmeden titriyordum.

Elleriyle bir anda belimi kavrayıp beni kendine çekip sımsıkı sarıldı.

"Açılışa geri dönmek zorundasın", soru değil, bana karşı söylenmiş bir cümle de değildi; sadece kendiyle konuşuyordu daha doğrusu kendi kendini ikna etmeye çalışır gibiydi.

Ellerini belimden ayırdıktan sonra yanımdan ayrılarak yatağın üzerindeki elbiseye doğru gitti. Benden ayrılınca bir parçamın sanki benden ayrıldığını hissetmiştim.

Arda elbiseyi eline alıp fermuarını açarak yine az öncekine eşdeğer bir yavaşlıkla bedenime geçirdi. Bende ellerimle elbiseyi bedenime oturtmaya çalışmasına yardım edip en son o fermuarını çekince hazır olmuştum.

Arda "Hadi burada daha fazla oyalanmadan çıkalım" deyip elime yapışarak beni de kendiyle beraber arkasından indirdi, bu seferki hızında sinir yoktu, bir şeylerden kaçmak istiyor gibiydi.

Yeniden arabayla kafenin önüne gelince kafenin davetlilerle tamamen dolduğunu fark ettim; tabi benim elbise değiştirmemi bekleyecek değildiler ya!

İçeriye göz gezdirdiğimde halam, Ege hoca, Tamer ve Yağmur'la bir masada oturmuş sohbet ediyordu. Onları biraz incelediğimde farkettim ki; Yağmur ve Tamer ne kadar birbirine yakışıyorsa, halam ve Ege hoca da en az o kadar yakışıyordu.



Aklıma Miray gelince etrafa bakmaya başladım, onu hemen halamlara çok yakın bir masada Kerem ile sohbet ederken buldum. Geçen günün aksine şimdi çok iyi gözüküyorlardı, hatta şu anda birlikte kahkaha bile atıyorlardı.

Kafeye tekrar baktım ama Kaan ve Eymen'i hala göremedim, henüz gelmemişlerdi.

"Sevgilim incelemen bittiyse artık bir masaya geçsek nasıl olur?"

"Haklısın seni de kendimle beraber ayakta diktim, hadi gidelim"

El ele tutuşup halamların masaya ilerlerken kapıdan giren Kaan'ı görünce Arda'yı masaya yollayıp Kaan'ı karşılamak için kapıya gittim.

"Kaan bey hoş geldiniz"

"Burası ne kadar güzel olmuş böyle"

"Çok teşekkür ederim canım, hadi ayakta kalma Miray'ların masaya geç otur", Kaan yeniden övgülerini sıraladıktan sonra Miray'ın masasına doğru yürümeye başladı.

"Vay vay vay; burası ne olmuş böyle", arkamı döndüğümde sesinden de tahmin ettiğim gibi Eymen'le göz göze gelmiştim.

"Benim eserim diyemiyorum maalesef, iç mimarımızın sihirli parmaklarında marifet. Eymen sana da çok teşekkür ederim, senin bulduğun müzisyenler çok iyi oldu"

"Ne demek, her zaman"

Gülümseyerek "Kuzenlerin hemen karşıdaki masada oturuyor istersen oraya geçelim" dedim ama aklıma gelen fikirle tekrar ona gülümseyip "Gençleri tercih ederim dersen Kaan hemen sağ tarafta Miray ve erkek arkadaşıyla oturuyor" dedim.

Eymen kafasını şaşkınlıkla sağ tarafa çevirip "Erkek arkadaşı mı?" diye sordu.

"Evet erkek arkadaşı, ben tanıştırdım onları; çok yakışıklı çocuk değil mi?"

Sonuçta yalan yoktu sevgilisi dememiştim ki, erkek arkadaşı demiştim. Kerem de onun bir erkek arkadaşıydı.

"Ben kuzenlerimle otursam daha iyi olur"

Eymen bakışlarını o masadan ayıramayarak benimle birlikte Arda'ların olduğu masaya yöneldi.

Bu gecenin gerçekten mükemmel bir gece olacağı şimdiden belli olmuştu.

****

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

192K 12.5K 51
Kapıdan çıktığımda onunla yüz yüze geleceğimi bildiğim gibi dudaklarımdan dökülecek olanları da biliyordum. Onu sevdiğimi söyleyecek, gözlerinin siya...
"BERCESTE" 🍁 (Tamamlandı) Από A. K. Z.

Ιστορικό φαντασίας

328K 30.2K 41
🍁 -Hey!'dedi sesi atının nal seslerine bulanırken. Gelip tam önümde duraksamış, yorgun hayvan ağır ağır adımlamıştı. Bir doğan misali keskin bakışla...
87.1K 4.6K 20
Sevdası kalbinden büyük Estêr Kumru Dağlı. Tek sevdası Dewrandı. Ya sevdası başka birine sevdalı ise. Sevdasına bile kavuşmamışken ikizi Serhad yüz...
2.3M 86.9K 33
Defne üç sene önce geçirdiği trafik kazasında ailesiyle beraber hafızasını da kaybetmişti. Henüz on dokuz yaşındayken anılarından yoksun bir şekilde...