Donör49

60 5 0
                                    

Keman sesi salonun içinden bütün eve dağılıyordu. Ege ile kart oyunu oynarken sıkıntıdan elim saçlarımın arasında geziniyordu.

"Sıkıldın mı?" Diye sorunca Ege, koltukta telefona bakmakla meşgul olan Burak'a bakıp, "hayır" dedim. Sıkıntıdan patlamak üzereydim oysa ki.

Bu gün tam beş ay olmuştu. Her sabah bir saat boyunca kahvaltı hazırlanmadan Gülizar'ın eve çağırdığı klasik müzik yapan grubu dinliyorduk. Bir keman bir flüt ve de bir viyolonsel sesi yeterince içimi baymaya yetiyordu.
Aslında kabul etmek gerekirse ilk iki hafta bu durum güzel geliyordu. Ama her gün aynı müziği dinlemek alarmın sesi gibi beyin gıcıklayıcı oluyordu.

Kahvaltıdan sonra ise ben kendi kendime piyano çalışıyordum. Sonra Burak ile biraz koşu ve ardından silah eğitimi ya da dövüş antrenmanı yapıyorduk. Öğle yemeği ve at sürüşü derken akşam oluyordu. Akşam yemeğine kadar da İngilizce çalışıyorduk.

Gülizar asla boş kalmamıza izin vermiyordu. Kaytarmak kesinlikle yasaktı. Eğlenmek yasaktı. Bu kart oyununa nasıl oluyor da izin veriyordu şaşırtıcıydı. Bu da artık sıkıcı gelmeye başlamıştı.

"Hadi" dedi Ege. "Kahvaltıya inelim" dedi.

Müzik sesi kesildiğine göre, kahvaltı zamanı gelmişti. Üçümüz aşağıya inip kahvaltı masasına geçtik.

Bu gün Gülizar hastaneye kontrole gidecekti. O yüzden kendime bu günü tatil etmek için saatlerce Burak'ı ikna etmeye çalışmıştım. Ege ise her koşula ayak uyduruyordu. Ege... Anne bildiğim kadının oğluydu Ege. Ona söylemeye hiçbir zaman cesaret edememiştim. Zaten Burak da sessiz kalman iyi olur, bunu Fırat'tan öğrenmeli dediği için ağzımı açmamıştım.

Üstelik Murat'ın tersi çok pisti. Eğer Ege ortalığı karıştırırsa, benim de Pervin'in de çocuğu olduğum anlaşılır böylelikle Murat hepimizi ipe dizerdi.

Evdeki aile fotoğraflarına bakarak kahvaltı yaparken, hayallere dalıyordum.
Burak mutfakta, diğer çalışanlarla yemek yiyordu.
Bu masada yemek yemenin şerefine Gülizar beni eriştirmişti ama Burak bir çalışandı. Ben de Ege'nin arkadaşı olduğumu söylememe rağmen eski yaşanılanları unuttuğu için baştan inşa etmiştik aramızdaki ilişkiyi.
Tabii ki hala yaşanılanlardan bahsetmiyorduk. Öncesinde arkadaşı olarak tanıştığım gibi hala aynı durumu devam ettiriyorduk.

"Hüzzam hanım, size bir kargo geldi. Odanızda" dedi Burak. Bu kıyafet alan Ege için çok normal bir durumdu. Gülizar için de bitkileri için aldığı özel topraklar ve besinler sürekli olarak kargo geliyordu. Kargo almayan bir ben olduğum için bu garip gelmişti.

Beni unuttuğu için onun tam da istediği gibi davranıyordum. Kendimi allıyor, pulluyordum. Bazen o kadar büyük yalanlar atıyordum ki telefonumdan bakarak cevap vermem gerekiyordu.

Ama ne yapabilirdim ki bu yaşlı teyzecik, yani babaannem, çok zor bir kadındı ve Burak bana akıllı durmam için söz verdirtmişti.
Bu sefer gerçekten ne derlerse onu yapıyordum.
Gel Hüzzam diyorlar geliyordum. Git Hüzzam diyorlar, gidiyordum.

Kalkacaktım fakat Gülizar'ın doktora gitmek için masadan kalkmasını bekledim.
"Görüşürüz babaanne"dedi Ege.

"İnsan bir kez de seninle geleyim der. Ah bu gençler" dedi Gülizar. "İşine geldiği gibi yaşıyorlar. Her şey zor geliyor size"

"Tamam babaanne gelirim. Yeter ki sen iste." Dedi Ege ayağa kalkıp sofradan.

"Gençler görüşürüz" dedi bize ve o da Gülizar ve şöförle birlikte aşağıya indi.
"Kim gönderdi?" diye sordum. Burayı bilen tek kişi Fırat'tı.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now