Satılık

633 48 3
                                    

Eve geldiğimde piyanonun başına geçip parçayı birkaç kez çaldım.
Aklıma babam geldikçe içim sıkılıyordu. Kendimi ağlamamak için tutmaya dirensem bile bir süre sonra pes edip göz yaşlarıma yenik düştüm. Hayatımın böylece alt üst olmasına izin veremezdim. Bir şeyler yapmalıydım ama elim kolum bağlıydı. Sadece sözde iyi geçinmeye çalışıyordum.Piyanonun yanına çöküp ağlarken Asya yanıma geldi.

Yüzüme düşen bir kaç tutam saç telini kulağımın arkasına sıkıştırdı.

"Ağlama be güzel kızım. Üzme tatlı canını. Su akar yolunu bulur" dedi ve elindeki tepsiyi yan taraftaki sehpanın üzerine bıraktı.

"Bunlar senin için." Dedi.
"Teşekkürler" Diyip mis gibi kokan kekten bir parça aldım.  Televizyonun karşısında kek yemeye devam ederken Fırat'ın yavuklusu geldi.

"Günün nasıl geçti?" Diye sorunca içimden sana ne demek geldiyse de "iyi" Dedim.  Sonra "iyi annecim demeliydim pardon" Diye düzelttim. Takındığım tavır karşısında boş bakışlarla karşılık verdi.

"Hüzzam bana anne demen çok hoşuma gidiyor. Ne kadar alaycı bir tavır ile karşılık versen bile." Dedi tek kaşını havaya kaldırıp.

"Ah öyle mi? Bu kadar mı çok canın yandı senin? Bu konuda bu kadar mı hassassın?" Diye sordum karşıma oturur oturmaz. Kek yemeyi bir kenara bırakmış, laf dalaşına girmiştim.

"Evet. Haklısın Hüzzam. Tam da tarif ettiğin gibi" demesiyle içimden gelen istemsiz gülüş ile ayağa kalktım. 

"Peki kendi acını dindirmek için neden bunu başka bir aileye yaşatıyorsun?" Diye sordum kollarımı göğsümde kavuşturup. Kendimi sorguda gibi hissediyordum.

"Hüzzam bunu ben istemedim" Diye bağırdı Zehra.
"Ayrıca siz de yaptığınız bazı hataları ödemek zorundasınız" Diye devam edince ben de aynı şekilde sesimi yükselttim. "Bunu da ben istemedim." Diye bağırdım.

"Birbirimizin canını yakmadan odana çık" dedi yukarıyı işaret ederek eliyle.

"Sen kimsin de bana emir veriyorsun ki" Dedim önüne doğru ilerleyerek. Büyük bir kavga olacağı için korkmuyor değildim açıkçası.  Benim için sonuçları ağır olacaktı.

"Sen artık bu evde yaşıyorsun. Uyman gereken kurallar var. Yoksa hayatın cehenneme döner Hüzzam. Başka şeyler yaptırtmak zorunda bırakma." Dedi oturduğu yerden kalkıp.

"Zehra Hanım zaten cehennemdeyim. Başıma daha başka ne gelebilir ki?" Diyip bir adım geriledim. Kollarımı da iki yana açıp söyleyeceği şeyi merakla beklemeye koyuldum. 

"Şimdi Hüzzam bunları Fırat'a söylersem başına ne gelir biliyor musun?" Gerilediğim adımı Zehra attı. Ve devam etti. "Seni satar" dedi sessizce. Duyduğum cümle karşısında  afallamış kalmıştım. Satmak kelimesi kulaklarımın içinde gittikçe yok olan bir sesle yankılanıyordu. Yutkunup  sinirli bir şekilde bakıyordum ki içeriye Fırat girdi. Zaten küçük bir şok geçirmekten cevap verememiştim. 

"Hanımlar, bir problem mi var?" Diye sordu Zehra'nın az önce oturduğu yere otururken. 

"Yok hayatım, Hüzzam'a evin kuralları hakkında bilgi veriyordum sadece." Diyip Fırat'ın yanına oturdu Zehra.

"Benim de anlamadığım bir nokta oldu Fırat Bey." Diyip Fırat'ın yanına oturdum.

"Neresini anlamadın peki?" Diye sordu Fırat.

"Acaba her köşeye sıkıştığında Zehra hanım bana Hüzzam odana mı diyecek?" Dedim bacak bacak üzerine atıp. Hafifçe eğilip Zehra'ya bakış attım.
"Çünkü bu size alışmam için pürüzden başka bir şey olmayacak" Diye söylendim.

"Sen alışmaya bak. Ne de olsa artık burada yaşıyorsun. Zehra da sevmediğin davranışları yapmamaya çalışacaktır" dedi. Aman hemen de çözermiş problemleri. Serseri beyinli.

"Elbette Fırat'cığım" dedi Zehra başını Fırat'ın omzuna yaslayıp.  Bu kadın da en az Fırat kadar pisliğin tekiydi. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuştu. Bunlarla başım feci dertteydi. Yanından kalkıp karşı koltuğa geçtim.

"Bir de beni satıcakmışsın" dedim elime telefonu alırken. Belki bu ihtimal doğruydu. Ama şuan Fırat ile Zehra'nın arasını bozmak için elimden gelen tek şey kavga ettirtmekti onları.

"Hüzzam saçmalama" dedi Fırat.

"Eşin öyle dedi de" dedim ve telefondan Atlas hocayı arattım.

"Zehra sen de alışma sürecinde olan birisini böyle mi korkutuyorsun gerçekten?" Dedi Fırat.
Zehra bana sinirli sinirli bakıp sonra Fırat'a döndü. "Sinirle söyledim işte. Bir daha olmaz merak etme" dedi. Oh... Fırat'ın nasıl huyuna huyuna gidiyordu. Bu kadın da hiç hafife alınacak bir tip değildi.
Bir yandan da Atlas hocayı her yerden eklemiştim. Sanki başında bekliyor gibi anında onaylamıştı. Ben de fotoğraflarına bakmaya başladım. Zaten çok fazla fotoğrafı yoktu. Genelde paylaştığı şeyler de piyano çalarken çekilmiş videolarıydı. Ayrıca sevgilisi de yok gibiydi. Bu beni tartışmanın üzerine mutlu etmişti. Tek tek bütün fotoğraflarını inceledikten sonra telefonu bir kenara bırakıp gözlerimi yumdum. Ağlamak istemiyordum şuan. Özellikle karşılarındayken asla.

İkisi de birbirine gün boyunca neler yaptığını anlatıyor, gülüşüyorlardı. Daha fazla bu cıvıklığa katlanamayacağımı düşünüp "size iyi cilveleşmeler." Diyip ayağa kalktım.
"senin için öncelikle Türkçe dersi aldırmamız gerek aslında" dedi Fırat.

"Ben de size insanlık dersi aldırmayı çok isterdim ama ne yazık ki bu dersi almak için gerekli olan kritik dönemi çoktan kaçırmışa benziyorsunuz. Ne kadar uğraşsak da boş yani" dedim ve bir şey demelerine fırsat vermeden merdivenlerden yukarı çıktım.

Artık kendi evimde uyumak istiyordum. Bu oda ,bu ev çok yabancıydı bana. Annemle babamla akşamları televizyon izlerken yediğimiz meyveyi bile özlemiştim. Burda sağlığıma da dikkat edemezdim.

Yere oturup sırtımı yatağa yasladım. Gözlerimden yaşların süzülmesine izin verdim. Düşünüyordum ama bir çare bulamıyordum. Kapana sıkışıp kalmıştım. Nefesim daralıyor, boğuluyordum. Telefonumu elime alıp babamı aradım. Açmayınca annemi aradım hızlıca.

"Efendim?" Diyerek açtı telefonu.

"Anne nolur beni alın burdan" diye isyan edip ağlamaya başldım.

"Hüzzam neden ağlıyorsun? Ne oldu?" Diye sordu annem. Ağlamaktan fırsat bulup cevap veremiyordum. Biraz sakinleşince "daha ne olsun?" Dedim.

"Hüzzam böyle yaparak bizim işimizi de zorlaştırıyorsun. Sen üç ay sonra üniversiteye gitmeyecek misin? Belki de çok uzağa gideceksin. En azından şuan aynı şehirdeyiz" dediğinde daha çok sinirlendim.

"Anne bu normal bir durum mu?" Diye söylendim.

"Hüzzam kardeşine bakmam lazım" diyip telefonu suratıma kapattı. Annem daha çok teselli vereceğine beni üzüyordu. Telefonu sinirle yatağa attırdım. Kendimi çok yalnız hissediyordum hem de çok.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now